ÇETE

By fundaayten

14.7M 545K 306K

*Nefret, aşka dönüşebilen güçlü bir duygudur* Annesinin tayini dolayısıyla İstanbul'a taşınmak zorunda kalan... More

Tanıtım
1.BÖLÜM
2.BÖLÜM
3.BÖLÜM
4.BÖLÜM
5.BÖLÜM
6.BÖLÜM
7.BÖLÜM
8.BÖLÜM
9.BÖLÜM
10.BÖLÜM
11.BÖLÜM
12.BÖLÜM
13.BÖLÜM
14.BÖLÜM
15.BÖLÜM
16.BÖLÜM
17.BÖLÜM
18.BÖLÜM
19.BÖLÜM
20.BÖLÜM
21.BÖLÜM
22.BÖLÜM
23.BÖLÜM
24.BÖLÜM
25.BÖLÜM
26.BÖLÜM
27.BÖLÜM
28.BÖLÜM
29.BÖLÜM
30. BÖLÜM
31.BÖLÜM
32.BÖLÜM
33.BÖLÜM
34.BÖLÜM
35.BÖLÜM
36.BÖLÜM
37.BÖLÜM
38.BÖLÜM
39.BÖLÜM
40.BÖLÜM
41.BÖLÜM
42.BÖLÜM
43.BÖLÜM
44.BÖLÜM
45.BÖLÜM
46.BÖLÜM
47.BÖLÜM
48.BÖLÜM
49.BÖLÜM
50.BÖLÜM
51.BÖLÜM
52.BÖLÜM
53.BÖLÜM
54.BÖLÜM
55.BÖLÜM
56.BÖLÜM
57.BÖLÜM
58.BÖLÜM (FİNAL)
ÇETE- KARŞILAŞMA KAPAK
ÇETE2- ARBEDE KAPAK
59.BÖLÜM
60.BÖLÜM
61.BÖLÜM
62.BÖLÜM
63.BÖLÜM
64.BÖLÜM
65.BÖLÜM
66.BÖLÜM
67.BÖLÜM
68.BÖLÜM
69.BÖLÜM
70.BÖLÜM
71.BÖLÜM
72.BÖLÜM
73.BÖLÜM
74.BÖLÜM
76.BÖLÜM
77.BÖLÜM
78.BÖLÜM
79.BÖLÜM
80.BÖLÜM
81.BÖLÜM
82.BÖLÜM
83.BÖLÜM
84.BÖLÜM
85.BÖLÜM
86.BÖLÜM
87.BÖLÜM
88.BÖLÜM

75.BÖLÜM

34.8K 1.5K 4.8K
By fundaayten

Bir insan hayatta kaç kere yıkılır?

Ben sayamadığım kadar çok yıkılmıştım. Her defasından düştüğüm yerden kalkmış, hayatıma kaldığım yerden devam etmiştim. Yine edecektim. Yıllar önce sevdiğim kişiden darbe yemiştim ben. Buna rağmen yoluma devam etmiştim. Şimdi yine aynı kişiden, tek farkla darbe yiyordum. Bu sefer güvendiğim kişi değildi o. Güvenmediğim, bana yabancı olan kişiydi.

Barlas Karaman...

Bir zamanlar bana çok şey ifade eden o isim, artık tek bir şey ifade ediyordu. Nefret! 

Ondan alacağım intikam için zaman zaman vicdanım sızlasa da şimdi ne kadar doğru bir karar verdiğimi anlıyordum.

O ne hale geleceğimi düşünmeden beni başka bir liderin çetesine atmıştı. Bunu yapmasının bir nedeni vardı elbette ama merak etmiyordum. Onu da, düşüncelerini de, isteklerini de umursamıyordum. 

Hayat bana yeniden bir ders veriyordu. 

Bir insanı yalnız düşmanı kötü birine çevirmez, bazen sevdiği kişi de bunu yapabilir. Barlas bana tam olarak bunu yapmıştı. Beni tanıyamadığım bir bene çevirmişti. 

Bundan sonra ne olursa olsun ona acımayacaktım. Karşımda artık bir yabancı değil, bir düşman vardı!

Ondan düşman diye bahsetmek ne acıydı. Severken bu hale geleceğimizi hiç düşünmemiştim. Hele onu düşman gibi göreceğimi...

Dün, tam da burada onun dudaklarıyla buluşan dudaklarım şimdi başka dudaklara değiyordu. Kendimi hep Barlas'a ait hissetmiştim. Hep de ona ait olacağımı düşünmüştüm. Dudaklarımın bile...

Beni terk ettiğinde hiçbir  şeyin geri gelmeyeceğini, bir daha ona dokunmayacağımı biliyordum. Dudaklarım da benim gibi yalnız kalmıştı. Ama şimdi ona sahip çıkmak isteyen biri vardı.

Kendime ihanet ediyormuşum gibi hissediyordum. Oysa bunu zaten ben istememiş miydim? Hırs uğruna bir katilin beni öpmesine izin vermiştim. Barlas'a olan hırsım beni böyle kör ediyordu işte. Karşımda kimin olduğunu bile unutmuştum. 

Pamir söyledikleriyle beni zehirliyordu. Aklımı, ruhumu, benliğimi kaybettiriyordu. Zihnime hükmetmişti. Ondan kurtulamıyordum. 

Yaptığım şeyin farkına varırken kendimi hızla geri çektim. Aklımı kaybetmiş olmalıydım. Bu ben değildim. Kendimi bu kadar küçük düşüremezdim. Az önce olan şey yüzünden kendime hiç saygım yokmuş gibi hissediyordum. Şu an kendimden bile nefret ediyordum.

Pamir'in yüzüme dokunan eli havada asılı kalırken açık kahve gözleri hipnoz olmuş gibiydi. Bu yakınlaşma onda değişik duygular barındıracak diye ödüm koparken gözlerimi Barlas'a çevirdim. 

Hışımla arabadan indiğini gördüm. Yanımıza doğru yürürken sanki yer sarsılıyordu. Bizi öyle görünce gider zannetmiştim ama bu onu çok kızdırmış gibiydi. Sebebi neydi? Sevgili olduğumuzu düşünmesi mi?

"Buraya kadar Pamir Yaman!" diyerek onu tuttuğu gibi kendine çevirdi ve suratına sert bir yumruk indirdi. 

Olanların şokuyla ilk birkaç saniyeyi sadece onu izlemekle geçirdim. Gözü dönmüş gibiydi. Yüzünde sadece öfke değil, bağımsız bir hüzün de görüyordum. Öfkeli olduğu kadar mutsuzdu. Cesaretli olduğu kadar acımasız...

Onu tanımasam Pamir'i öldüreceğini düşünürdüm. Üstelik bir öpücük yüzünden. Sahi bir öpücük yüzünden mi? Yoksa öfkesinin altında başka bir neden mi yatıyordu? Belki de aralarındaki problemdi onu böyle kızdıran. Sonuçta Pamir yüzünden o katilden intikam alamamıştı. Sorun her neyse çok büyük olduğu belliydi.

Pamir yüzüne aldığı darbeyle sendeleyip arkasında kalan bahçe kapısına tutunarak düşmekten kurtulurken hızla Barlas'ın önüne geçtim. "Ne yaptığını sanıyorsun sen?"

"Karışma!" dedi gürleyerek. Yeniden Pamir'e ulaşacak gibi görünürken onu hızla geri ittim. "Evimin önünde ona dokunamazsın. Seni şikayet ederim!"

Blöftü. Pamir'e haddini bildirmişken bunu yapacak değildim. İkisine de kızgındım. İkisinden de nefret ediyordum. Ama en büyük nefretim Barlas'aydı. Ne yapsam içim soğumazdı.

Az önce Pamir'den duyduğum şey kalbimi paramparça etmişti. Kalbim Barlas'a ait değildi ama ona ait küller taşıyordu. Buydu işte beni darmaduman eden. Hala ona ait parçalar vardı bende. Yaptığı şeye rağmen...

"Ne duruyorsun?" Polisi aramayacağımın o da farkındaydı. Buna rağmen inadıma yapar gibi beni teşvik etmeye çalıştı. "Hadi ara!"

"Defol buradan!" dedim yolu işaret ederek. Onunla ilk karşılaştığımdan beri ilk defa ona böyle öfkeyle yaklaşıyor, bağırıyordum. Duyduğum gerçek, saniyeler geçtikçe daha çok canımı yakıyordu. Onun gözlerine bakmak her zaman zor geliyordu. Şimdi ise bunu çok kolay yapıyordum.

Üç beş saniye, sadece gözlerin iletişim kurduğu zamanla doldu. O kısacık anda çok şey demiştik birbirimize. Ben nefretimi, o hırsını belli etmişti. 

"Onu koruma!" dedi sitem eder gibi. Memnuniyetsiz bir hali vardı. Kızgın, mutsuz, yorgun... daha bir çok duyguyu gözlerine hapsetmiş bir şekilde bana bakıyordu.

Biran sonra bakışları arkamda kalan Pamir'e kaydı. Başımı arkaya çevirip ona baktım. Barlas sert vurduğu için burnu kanar zannediyordum ama öyle bir şey olmamıştı. Eğer sokak lambası beni yanıltmıyorsa sadece yüzünün belli bir kısmının kızardığını görüyordum. 

"Öykü eve gir!" dedi gözleri Barlas'ın üzerindeyken. O da kızgın görünüyordu ama Barlas'a saldırmadı. Belki de bunun için önce benim gitmemi bekliyordu

"Hayır!" diyerek itiraz ettim. Birbirlerine zarar vereceklerini bilirken nasıl eve girerdim? Ne zaman yapmıştım ki bunu? Gidemezdim. Kalıp kavgalarına engel olacaktım.

"Sana zarar vermesini istemiyorum!" deyince Barlas'a çevirdim bakışlarımı. Yüzü biran da bozulmuştu. Birinden bana zarar vereceğini duymak gerçekle yüzleşmesine neden olmuştu sanırım. Bana zaten zararı yıllar önce vermişti. Karşısında yeni Öykü varken bir kez daha bunu yapabilir miydi? Üstelik Pamir'in dediği anlamda. 

Bana işkence ettiği doğruydu ama bunu bir daha yapmayacağını ikimiz de iyi biliyorduk. Bilmeyen tek kişi Pamir'di. Çünkü Barlas'ın bu konuda ne kadar pişman olduğunu bilmiyordu.

"Ben de kavga etmenizi istemiyorum!" dedim gözlerim hala Barlas'ın üzerindeyken. Onun da bana kaydığı esnada Pamir kolumdan tutup beni yanına çekti. "Kavga etmeyeceğiz. Eğer Karaman sakin olabilirse konuşacağız."

Gerçekten de sadece konuşmak istiyor gibi görünüyordu. Az önce Barlas'tan dayak yemişti ama umurunda değil gibi davranıyordu. Bir erkek böyle bir yumruğu gururuna yediremezdi. Öyleyse neden Barlas'a karşılık vermemişti. Başka bir şey mi düşünüyordu yoksa?

"Hiçbir yere gitmem." diyerek diretince Barlas'ın bıyık altından güldüğünü gördüm. "Bu kadar korkma. Onu öldürmeyeceğim."

Ona karşılık vermediği için çok kolay alt edebileceğini düşünüyor olabilirdi ama Pamir'i hiç tanımıyordu. Onun aklından geçenleri tahmin bile edemezdi. Bunu ben bile tahmin edemiyordum.

Pamir gayet sakin görünürken küçük bir gülümseme sergiledi. "Zaten o cesaret sende yok." Ne yapıyordu, onu katil olmaya mı teşvik ediyordu. "Daha önce birini öldürdün mü?" dedi dalga geçer gibi. Anlaşılan Barlas hakkında epey bir bilgiye sahipti. Onun katil olmadığını bilecek kadar araştırmış olmalıydı. Soruyu da zaten bu sebepten ötürü alay edercesine sormuştu.

Ne zannediyordu, her lider kendisi gibi gözünü bile kırpmadan katil mi olacaktı? Bu öyle kolay bir şey miydi? Barlas da Demir de hiç adam öldürmemişlerdi. Pamir'in elleri ise hep kandı! Hem hırsız hem katildi. Kötülük peşinde koşuyordu. 

Kimseye göstermediği bir yarası vardı. Belki de bu sebeple itilmişti böyle bir karanlığa. İyili seçmek varken kötülükle kardeş olmuştu. Onun için hayatta kimsenin önemli olmadığına emindim. Herkesi kolay harcayabilirdi. 

Aslında belki de bu konuda Pamir'den ders almalıydım. Çünkü ben, beni yıllar önce terk eden insanı bile düşünüyordum şu an. Hala onu önemsiyor, Pamir ona zarar vermesin diye burada bekliyordum.

Bana yaptığı onca şeye rağmen Pamir'e kurban gitsin istemiyordum. Ondan hem nefret ediyor hem de kılına zarar gelsin istemiyordum. Bu nasıl bir çelişkiydi böyle? Daha biraz önce bana yine kötülük yapma derdinde olduğunu öğrenmemiş miydim? Bu kadar aptal olamazdım. Belki de ne halleri varsa görsünler diyerek onları bırakmalıydım ama bunu yapmayacaktım. 

Annemin nerede olduğunu bilmiyordum. Eğer buraya gelir de Barlas'ı görürse olay çıkarırdı. İstanbul'dan gitmek isterse onu bu defa nasıl durdururdum, intikamımı nasıl alırdım?

"Belki sen ilk olursun. Sonuçta her şeyin bir ilki vardır!"

Barlas'la Pamir arasındaki rekabet kötü bir yere gidiyor gibiydi. Aralarındaki bakışmanın kin dolu olduğunu gözlemleyebiliyordum. Korkuyor muydum? Şimdilik hayır. Ama üşüyordum. Serin hava yüzünden değil, ortamdaki soğuk hava yüzünden. 

Barlas'ın cevabına tepkisiz kalamayan Pamir bir kez daha güldü. Konuşmasına devam edecek gibi görünürken bana baktı "Hala buradasın Maviş."

"Gitmem dedim!"

Anlayışla kafasını salladı "Peki..." Gözleri bu sefer Barlas'taydı. "Konuşmaya başka bir yerde devam etmek ister misin Karaman. Öykü bizi rahat bırakacak gibi görünmüyor."

Şiddetle reddetti Barlas onu. Katı bir nefretle ortamdaki havanın daha da soğumasına hatta buz tutmasına neden oldu. "Bana burada hesap vereceksin!"

"Konu nedir?"

Pamir bilmezden mi geliyordu yoksa Barlas'ın hırsının başka bir şey mi olduğunu düşünüyordu. Verdiği cevap son derece gülünçtü. "Ha, şu mesele." dedi daha sonra umursamazca. "Bana ihanet eden birini senin eline bırakacak değildim. Çetemdekilerin hesabını kendim keserim."

Barlas'ın gözleri kısıldı ve Pamir'e doğru bir atak yaptı "O halde bende hesabı senden keserim!" 

Tekrar önüne geçip ona engel olunca durakladı. İkinci bir korumayı beklemiyor gibiydi. Aynı hırsla bana da baktı. "Canını mı yakayım istiyorsun?" 

Bunu bir kez daha başarabileceğini mi sanıyordu? "Sen benim canımı yakamazsın!" dedim sesimi yükselterek. Sinirinden alnındaki ve boynundaki damarların belirginleştiğini görebiliyordum

"İzle!" dedi beni kenara çekerek. Cebinden çakısını çıkarıp ani bir hareketle Pamir'in elini bahçenin tahta kapısına dayayıp çakıyı üzerine sapladı. 

Pamir'in gözlerini kapatıp acıyla yüzünü buruşturduğunu gördüm, buna rağmen sesini çıkarmamıştı. Ben ise şok içindeydim. Yere Pamir'in kanı damlarken olanları kendi beynimde tartıyordum. Barlas'ın ona olan tüm hırsı arkadaşını öldüren katili ona vermemesinden kaynaklanıyordu. Pamir'i bulmak istediği için yerini bana sormuştu. Ondan bir intikam alacağı belliydi. Bu yüzden bana arabanın anahtarını vermişti. Pamir'le buluşup ona anahtarı teslim edeceğimi biliyordu. Belki de beni takip etmişti Barlas. Pamir'i evimin önünde görünce de...

Herkesin karanlık bir yüzü vardır. Bu ancak insanın canı yandığında ortaya çıkar. 

Barlas'ın ki henüz çıkmamıştı. Bunun daha fragman olduğunu biliyordum. Gözlerindeki koyu ifade bunu bana kanıtlıyordu.

Eli çakının üzerindeydi. Pamir acı çekerken o konuşmayı tercih ediyordu. "Seninle bugünden itibaren can düşmanıyız! Arkanı kolla Pamir Yaman. Çünkü ben hep ensende olacağım!" Çakıyı hızla geri çekti. "Bu bıçağı bir dahakinde elim bile titremeden boğazına saplarım. O zaman nefretin ne kadar cesur olduğunu anlarsın!"

Pamir'in saniyeler içinde kan olan eli yanına düşerken sabırla çenesini sıktığını gördüm. Kendini tutuyordu. Neden? Karşılık veremeyecek kadar güçsüz olduğunu sanmıyordum. Belki de önce ne yapabileceğini görmek istiyordu. Kafasındaki düşünceler çok değişikti. Onu anlamak bir bebeği anlamak kadar zordu. 

Barlas kana bulanmış çakısını Pamir'in kabanıyla temizleyip tekrar cebine soktu. Bunu yaparken gözlerini ondan hiç ayırmamıştı. Gitmek üzereyken bana çevirdi öfkeli bakışlarını "Yarasına bir bak hemşiresi!" dedi canımı acıtmak istercesine.

Alaylı iması beni sinirlendirmişti. 

Canımı yakmaktan bahsederken Pamir'e yapacağı şeyden mi bahsediyordu? Sevgilim olduğunu düşündüğü için böyle bir sebepten canımı mı yakacağını sanmıştı? Aslında haklıydı. Eskiden ona da zarar gelsin istemezdim. Ben sevdiği insanları koruyan biriydim. Ama bugün fark ediyordum ki ben sevmediklerimi de koruyordum. 

Pamir sessizce yanımda dururken Barlas ikimize de son bir bakış atıp buradan uzaklaşmak için arkasını döndü. Gittiğini görürken tüm gerginliğim anında son buldu. Büyük bir kavga olacağını düşünürken, tek taraflı bir öfke kontrol problemi yaşanmıştı. 

Bu sayede anlıyordum ki Pamir işini yumruğuyla halleden biri değil, korktuğum şeyle halleden biriydi. Zekasıyla. 

Burada yapılanı unutmayacağını biliyordum. Bugün burada Barlas'a karşılık vermediyse başka şeyler peşinde demekti. 

Barlas arabasına doğru yönelirken yanımda duran Pamir'in elini arkasına attığını fark ettim. Belinden silahını çıkarıp Barlas'a doğrultunca kalbimdeki korkuyla birlikte önüne geçtim "Pamir hayır!"

Az önce sinirlendiğini ufak da olsa belli etse de şimdi sakin görünüyordu. Ama içinde kıyametler koptuğuna emindim. O zaten sinirini pek dışına yansıtmazdı. Her şeyi içinde yaşardı.

Garip ama sanki onu tanıyormuş gibi konuşuyordum. Belli değil miydi, ben onu hiç tanımıyordum. Barlas hedefi olmuştu. Bedel ödetecekti ona. Öyleyse son ana kadar neden beklemişti?

Kararlı olduğunu görüyordum, onu vuracaktı. 

"Lütfen!" dedim korkuyla. 

Bana hiç bakmadı. Ona odaklanmıştı. Başımı arkaya çevirip bakınca Barlas'ın buraya doğru adımladığını gördüm. Bu beni daha çok korkutmuştu. Beni kenara itip namlunun hedefinde kendi dururken oldukça cesur bir hareket sergiliyordu.

Pamir'in bir katil olduğunu biliyordu, kendisini de öldüreceğini bildiğinden emindim. Ama ölümden korkmayan bir Barlas görüyordum şu an. İlginçti. 

Bu Pamir'in de garipsemesine neden oldu. "Oldukça korkusuz görünüyorsun. İçine kurşun geçirmez yelek giymiyorsun, değil mi Karaman?"

"Buna gerek duymuyorum!" dedi net ve keskin bir dille. Pamir silahın namlusunu onun göğsüne doğru tutarken biraz kaldırdı ve alnına doğru isabet aldı. "Bir canın daha yok. Anka kuşu değilsin ki küllerinden yeniden doğasın."

Barlas ona doğru iyice yaklaşıp namlusunu alnına değmesini sağladı. Gözü pekti. "Daha iyisiyim." dedi kendine güvenini belli ederek "Yeniden doğmam çünkü ölmem. Ama bir anka kuşunu yok edebilecek efsanevi yeteneklere sahibim... İstediğim an onun yeniden doğmasına neden olan küllerini ortadan kaldırabilirim! "

Aralarındaki sözlü rekabetin gittikçe uzayacağını düşünüyordum. Barlas'ın namağlup cümleleri diline ustaca işlenmişti. Onun korkusu yoktu. Pamir'den de hayattan da. Cesurca kurulmuş cümleleri de bu yüzdendi zaten.

Pamir bile etkilenmişe benziyordu. Kısa bir sessizlik oldu. Bu sessizlikle beraber benim yüreğim ağzımdaydı. O silahın her an patlayacak olması beni büyük bir korkuya doğru sürüklüyordu.

"Maviyi sever misin Karaman?"

Pamir'in garip sorusu karşısında şaşkına uğradım. Barlas'la muhabbet mi ediyordu bu? Elinde silah varken. Şu an ona tehdit cümleleri savuruyor olması gerekirken o, anlamsız bir soru sormayı tercih etmişti. Yine aklında ne vardı?

"En sevdiğim renktir." diye cevapladı Barlas. Onun gözlerinde şaşkınlık yoktu. Sanki sorunun ne amaçla sorulduğunu biliyor gibiydi. 

Gözleri bir anlığına bana kaydı. Çok oyalanmadan geri çekip odağına odaklandı. Her an saldıracak gibi görünüyordu. Silahı umursamadığı belliydi. 

Pamir'in tetikte olan parmağı hafifçe hareket ediyordu. Sanki onu vurmakla vurmamak arasında arafta kalmıştı "O halde maviye veda et. Çünkü o rengi hayatından sileceğim!" dedi kuşkusuz bir şekilde.

Burada benden bahsedildiği gayet açıktı. Pamir sileceğim derken neden bahsediyordu, beni öldürmekten mi? Barlas'a olan hırsı yüzünden beni mi kullanacaktı? Hayır hayır, buna izin vermezdim. Ben Barlas için bir şey ifade etmiyordum ki, neden beni kullanıyordu? 

Hızla silahın namlusunu tuttu Barlas. Konuşurken sesi gür ve tehditkar çıkıyordu "O renge dokunursan eğer senin tüm renklerini silerim!" 

Kuşkusuz yapacağı kesindi. Ben onun geçmişiydim, beni koruması için bana karşı bir şeyler hissetmesine gerek yoktu. O hiç tanımadığı birini de korurdu. Ama haline gülüyordum. Beni zaten Pamir'in kucağına atan o değil miydi? Eğer ondan böyle bir şey istemiş olmasaydı ben şu an bir belayla uğraşıyor olmazdım. Hayatıma bir bela sokmuşken şimdi o belayı tehdit mi ediyordu yani?

Pamir umursamaz görünüyordu. Tehditlerin onu korkutmayacağı kesindi. Barlas kendisi gibi katil değildi. Yapabileceklerinin sınırlı olduğunu biliyordu. "Bir şeyi bilmeni isterim Karaman. Benim zaten hiç rengim yok!" dedi imayla.

Ne demekti bu? Bir zaafı olmadığını mı söylüyordu yani? Ben zaten bunu biliyordum, kimseye değer vermemesinden belliydi. Yine de bana değer verdiğini söylemişti. Ona inanmak gibi bir derdim yoktu ama şu ana kadar bana fiziksel hiçbir zarar vermemesi böyle düşünmeme sebebiyet veriyordu.

"Ama dünyamı aydınlatan tek bir ışığım var." dedi saklama gereği duymadan. Bana baktı. "Onu da asla kaybetmem." Aynı anda Barlas'ın bakışları da bana kaymıştı. 

Pamir'i iyi tanımıyordu. Onu anca araştırdığı kadar bilebilirdi. Birlikte olduğumuzu düşünüyordu ama bana değer verip vermediğini bilemezdi. 

İyi ki çok iyi tanımıyor diye düşündüm. Aksi halde öyle biriyle çıkmayacağımı bilirdi. Belki de böyle bir şey uydurarak ahmaklık yapmıştım. Ama başka ne uydurabilirdim ki? Barlas aptal değildi. Sevgili olduğumuza bile Pamir beni öpünce inanmış gibiydi. Başka bir yalana inanır mıydı? Daha doğrusu başka hangi yalana bu kadar inanırdı?

Saniyeler gerilim doluydu. O silahın patlaması demek yüreğimin de patlaması demekti. Bir an için Barlas'ı kaybedersem ne olacağını düşündüm. Üzülür müydüm? Cevabım evetti. Ona çok öfkeliydim ama onu kaybetmek istemiyordum. Oysa babama nefret duyarken ölmesi için dualar ediyordum.

Belki de bunun nedeni babamla tek bir iyi anımın bile olmamasıydı. Barlas'la ise sürüyle iyi anım vardı. Anılar mıydı yani öfkemizi kontrol eden? Beni terk ettikten sonra çok ağlamıştım, çok üzülmüştüm, kin kusmuştum ama hiç ölsün istememiştim. Bu aklımdan bile geçmemişti. Onun hayatta olmadığı bir dünyanın hayalini kurmamıştım. Ne kadar öfkeli olursam olayım bir yerlerde nefes aldığını bilmek güzeldi. 

Pamir'le birlikteliğimiz hakkında ne düşündüğünü çok merak ediyordum. Gerçi gözleri bunu açıkça belirtiyordu zaten. Neden diyordu, neden yaptın?

Normalde duygularını gizlerdi? Şimdi ise açıkça huzursuz olduğunu belli ediyordu. Başka zaman olsa gözlerime uzun uzun bakmazdı. Şu an, şu dakika çok şey diyen gözlerini üzerimden çekmiyordu.

Pamir buna bir son vermesini belli eder gibi öksürdü. Barlas gözlerini ona çevirince memnun kalmış bir edayla silahı ondan çekip beline yerleştirdi. Bunu yaparken diğer elini de kullanmak zorunda olduğu için canı yanmış gibiydi. 

"Burası böyle şeyler için pek uygun yer değil. Yarın saat sekizde benim eski mekanda buluşalım Karaman!"

Silahı indirmesine sevinmiştim ama içime bir kurt düşürmüştü. "Ne için?" dedim daha Barlas bir şey söyleyemeden.

Barlas'a bakarken gözlerinde hırs, yüzünde tehlikeli bir gülüş vardı. "Çete savaşları için."

Korktuğum olacaktı işte. Aralarındaki rekabet ikisinden birini ölüme götürecekti. Üstelik o kavgada arkadaşlarım da olacaktı. Kimsenin bunu durdurmaya gücü yeteceğini sanmıyordum. Polise gidemezdim. Pamir benim yanımda kavga istediğini söylüyorsa polise gideceğimi bilir, bana engel olurdu. Hatta bu da yetmez ihanet ettim diye bana kötü şeyler yapardı.

Başıma gelecek senaryo hazırdı. Ben bu kavgayı durduracak güçte değildim. Bunu anca Barlas ya da Pamir yapardı. İkisi de bunun için oldukça istekli görünüyorken korkup geri çekilecek değillerdi.

"Savaşmayalı uzun zaman olmuştu."

Barlas'ın ne kadar istekli olduğunu görebiliyordum. Konuşursam vazgeçer belki diye düşündüm ama beni dinlemezdi. Arkadaşlarımızın ölümüne neden olan o katilden intikam alamadığı için Pamir'den alacaktı intikamını. Belki Cengiz abiyi dinler diyordum ama onu da pek dinleyen biri olduğunu söyleyemezdim. Başına buyruktu. 

Tek çare bu işten Pamir'i vazgeçirmekti.

"Benim için de öyle." deyince aralarında kısa bir süre sözsüz çekişme döndü. Soğuk olan ortam anında tehlikeli bir hale bürünmüştü. 

"Geç kalmayın." dedi daha sonra Pamir alay edercesine. 

"Hayır!" diyerek sonunda konuşabildim. Bu kavgayı istemediğimi bilmeleri gerekiyordu. 

"Karışma Öykü!" dedi Barlas uyarırcasına. Ona baktım. Aklında her ne varsa vazgeçsin istiyordum. Pamir'in gücünün farkındaydım. Burada zarar gören benim arkadaşlarım olacaktı. İki çete anlaşmazlık yüzünden kavga ederken susup hiçbir şey yapmadan duramazdım. Çünkü bu kavganın ölümle sonuçlanacağını biliyordum. Öznur ve Samet'i daha yeni kaybetmişken başka bir arkadaşımı daha toprağa veremezdim. Buna artık ne bünyem ne de ruhum katlanamazdı. 

"Bir kavga olmayacak." 

Pamir'in sesi içime su serpmişti. Doğru duyduğumdan şüphe edip ona baktım. Ne yani başka bir şey için mi bir araya geleceklerdi? İyi de az önce savaştan bahsediyordu?

"Biz buna savaş diyelim Maviş, kavga biraz çocukça kaçıyor. Sonuçta yumruklar değil, silahlar konuşacak." deyince kendi halime güldüm. Ne bekliyordum ki, konuşacaklarını mı? Karşımda iki çete lideri olduğunu unutmuş gibiydim. Pamir kavgada silahların konuşacağından bahsediyordu. Bu durumda ölen sayısı artacak demekti. Yani tam anlamıyla bir katliam olacaktı!

"Silahına yumruğundan daha fazla güvenmen seni komik duruma düşürüyor."

Barlas'ın Pamir'i küçümseyen konuşması ortamı daha da germeye yönelikti. Sanki savaşın yarın değil de şimdi olmasını istermiş gibi hevesliydi. 

Pamir buna alaylı bir gülüşle karşılık verir zannediyordum ama öyle yapmadı. Suratından tüm duyguları sildi ve ruhsuz bir şekilde konuştu "Ben ciddi hasarlar bırakmayı severim. Yumrukla bıraktığım hasarlar beni tatmin etmeyecek kadar geçici oluyor."

İki liderin birbirine bakışları altında ezildiğimi hissettim. Gücüm bu savaşı durdurmaya yetmezdi. Ben onların güçleriyle savaşamazdım. Arzularına engel olamazdım. İkisi de benden daha güçlüydü, her anlamda. Ne kadar güçlü olduğumu söylesem de ben onların gücüne yetişecek kapasitede değildim. Ama şimdi oyuncağı kaybolmuş çocuk gibi ağlamanın vakti değildi. Onlar kadar güçlü değilsem bile bir şeyler yapabilecek gücüm vardı. Ben gücümü cesaretimden alıyordum. 

Bunu Pamir'e karşı gelerek bir kez daha kendime kanıtlamıştım. "Kimse savaşmayacak! Böyle bir şey yapmayacaksınız?" Pamir'e göre oldukça basit kurulmuş bir cümleydi bu. İçinde tehdit yoktu bir kere, sadece emir kipi vardı. Hoş, olsa da Pamir için ne fark ederdi ki? Benim tehdidimden mi korkacaktı? Onun gözünde basit lokmaydım. 

Ama ona hiç de öyle olmadığımı gösterecektim bir gün. Kimsenin yapamadığını yapacaktım. Kendime söz veriyordum. Yaptıkları yüzünden Barlas'tan intikam alacak, Pamir'e bedel ödetecektim! Gücümü kendime ancak böyle kanıtlayabilirdim. 

Pamir ruhsuz konuşmasına devam ederken yüzüme bir kere bile bakmadı. Bana konuşuyordu ama gözleri rakibinin üzerindeydi "Liderler bazen savaşırlar Öykü. Savaşırlar ki kaybeden taraf kimin güçlü olduğunu görsün ve karşı tarafın üstünlüğünü kabul etsin."

"Umarım kabullenme huyun vardır." dedi Barlas giderayak. Yüzünde Pamir'in ki gibi ruhsuz bir gülüş vardı. Bana son bir kez baktı ve hızla gözlerini çekip Pamir'e yönlendirdi "Yarın görüşmek üzere...külleri bir boka yaramayan kuş!"

Buradan uzaklaşırken Pamir'in güldüğünü duydum. Komik bir şey yoktu, sinirden gülüyor olmalıydı. Barlas'a haddini bildirememiş olmak onu hoşnutsuz kılmıştı. 

Bu gülüşün altında başka sebepler de yatıyor olabilirdi. Belki yarın bizimkileri nasıl alt edeceğinin planını yapmıştı zihninde. O yüzden gülüyordu. Ama emindim, bu gülüş kesinlikle öfkeden doğmuştu. 

Barlas'ın arabası buradan hızla uzaklaşırken Pamir bana döndü. Gözlerimi uzun uzun inceledi. Artık ruhsuz olmadığını görebiliyordum. Yoğun bir şekilde bakıyordu bana. Anlamı kafa karıştıracak cinstendi.

Ona bakmak istemezken bakışlarımı üzerinden çektim. 

"Şu elime bir baksana." dedi bana doğru uzatarak. 

Normal şartlar altında bunu elbette yapardım ama kafamı sallayarak reddettim "Malzemem yok."

Yüzüne bakmadan konuştuğum için bir bahane oluşturduğumu anlamış olmalıydı. Zaten anlasın istiyordum. İsteyince benim de acımasız olduğumu görmeliydi. 

"Yarın polise haber vermeyeceksin Maviş." deyince yutkundum. Bunu elbette yapacak değildim ama bir şekilde engel olacaktım. 

Yüzüne bakmamaya devam ederken çenemden tutup ona bakmamı sağladı. "Değil mi?"

Gözlerimden ne istiyordu? Benden aldıkları yetmemiş miydi? Bana kendisinin yanında değişeceğimi söylemişti. Daha da güçleneceğimi. Dediği oluyordu işte. Az önce benden yardım istemesine rağmen ona yardım etmemiştim. Ve böylesine kurnaz bir lidere bedel ödetmekten söz ediyordum. Neyime güveniyordum ben? Bu kadar kısa zamanda beni kendisine mi benzetmişti. Belki de hiçbir şeyden korkmamam gerektiğini öğretmişti bana. İstemeden ondan ders almıştım. Daha önce hiç yapmadığım bir şeyi daha yapmıştım. Bir kızı, Gaye'yi bir güzel dövmüştüm. İşte bu bile Pamir'e benzediğimin bir işaretiydi. 

Hissettiğim onca kötü şey varken her birini içimde saklayıp ona yalvaran gözlerle baktım "Bu savaş olmasın, lütfen!" Bir çare arıyordum. Arkadaşlarımı kurtarmak için, savaşı durdurmak için tek bir çare...Ne yazık ki bu çare Pamir'deydi.

"Çok mu istiyorsun bunu?" diye sordu beni heveslendirerek. Şaşırdım. Oynamıyordu değil mi? Biliyordum, vazgeçmezdi ama yine de şansımı deneyecektim. Ona inanmamam gerektiğini bilirken kafamı salladım.

Derin bir nefes alarak elini çenemden çekti "Tamam kabul." Yüzünde oluşan çarpık gülümsemeyi görünce gözlerimi devirdim "Şartın ne?"

Bir şey isteyeceğini anladığım için gülüşü büyüdü. Yüzünü bana yaklaştırdı birden. Her şey aniden geliştiği için tepki veremedim.

Dudakları dudaklarıma o kadar yakındı ki nefesimin kesildiğini hissettim. Korkuyordum! Umarım düşündüğüm şeyi istemezdi.

Hem bunu neden isteyecekti ki? Eline ne geçecekti? Yok, artık emimdim. Bu adam benden ruhumu alana kadar benimle oynayacaktı. Oynadığını düşünüyordum çünkü dudakları yavaşça kulağıma doğru kaydı. Birkaç saniyesi beklemekle geçti. O saniyeler de ne yapmıştı, ne düşünmüştü bilmiyordum. Sadece nefesini kulağımda hissediyordum. 

Benden istediği şeyi söyleyip geri çekilince umutla yüzüme baktı "Yapabilirsin, değil mi?"

Durum vahimdi. Kendimi berbat hissediyordum. Biri ne halde olduğumu görse oturur halime ağlardı muhtemelen. Pamir gibi birinden böyle bir şey duymak elbette kulağa ilginç gelmiyordu. Tam onun isteyeceği türden bir şeydi bu.

Peki yapacak mıydım? 

Buna asla cevap veremezdim. Ne istediğimi, ne yapmam gerektiğini bilmiyordum. Düşünmeliydim. Olacakları, her şeyi...

Dertli olduğumu anlayan Pamir samimi bir gülüşle omzuma dokundu. "Bunu bir düşün. Eğer dediğim şeyi yaparsan sana söz veriyorum o savaş olmayacak." Düşünceli halleri gözlerimi yaşartıyordu. Bana değer verdiğini söyleyerek beni ruhsal anlamda çöküntüye uğratıyordu. Onun değer vermesi bile vahşiceydi. Benden nasıl bir şey istediğinin farkında mıydı? Bu akıl almaz bir şeydi!

Elini çekip tam gitmek üzereyken son bir cümle daha kurdu "Eğer yapacaksan kolaylık olsun diye söylüyorum. Ona olan nefretini düşünürsen bunu daha kolay yaparsın."

Bana yardım mı ediyordu? Gerçekten çok düşünceliydi. Böyle bir katilin yanında olduğum için kendimden de iğrenmeye başlıyordum artık.

Ben kahrolmuş bir halde öylece dururken bana göz kırptı "Sana güveniyorum Maviş." dedi umutlu bir şekilde. Sonra arkasını döndü ve arabasına doğru yürüdü.

Beni bir seçimle baş başa bırakmıştı. Neyi seçecektim? İyi biri olmayı mı, yoksa onun dediği şeyi yapıp kötü biri olmayı mı? Bizimkiler beni asla affetmezlerdi. Bunun bir izahı yoktu. Ama yapmazsam birilerinin zarar göreceğini de biliyordum. Hiç bu kadar ne yapacağımı bilediğim olmamıştı. Önümde öyle bir seçim vardı ki her şeyi berbat edebilirdi. 

Kapının önünde Macit Bey'in göndereceği arabayı beklerken Koray'ın arabasını görüp şaşırdım. Beni almaya o gelmişti. Aysun ön koltukta oturuyordu. Önce onu almıştı.

Arabaya binince Macit Bey'in işi olduğunu bu yüzden bizi aldıramadığını söylemişti. Onu restoranda bekleyecektik. Açıkçası neredeyse gitmekten vazgeçmek üzereydim çünkü şu an bir işimin olmasından daha fazla önem verdiğim konular vardı. Almila'yla ya da Macit Bey'le ilgilenemezdim. Zihnim kördüğümdü. Bir karar vermeliydim. Ne yapacaktım?

Macit Bey'le buluşacağımız restorana doğru giderken oldukça sessizdim. Yaptığım tek şey düşünmekti.

Buluşacağımız restorana gelip içeri girdiğimde oldukça modern ve şık olduğunu gördüm. Kalabalık değildi, bu beni mutlu etmişti. Bizim için rezerve edilen masamıza otururken Macit Bey'in henüz gelmediğini gördüm. 

Ben ceketimi çıkarıp sandalyeme yerleşirken Aysun siyah mini elbise yüzünden nasıl oturacağını düşünüyordu. O kadar kısa bir elbise tercihi yapmıştı ki iyi ki Çetin burada değil diye düşündüm. Uzun sarı saçlarını açık bırakmış, abartılı makyajını da eksik etmemişti. Oturmadan önce benden ceketimi isteyip öyle yerleşti yerine. Ceketi de kucağına örttü. 

Çantasından çıkardığı el aynası ve pahalı marka kırmızı rujuyla dudaklarındaki rengi tazelerken Koray çatık kaşlarla onu izliyordu. O da bugün oldukça şık görünüyordu. Üzerinde koyu lacivert bir takım vardı. Her zaman dağınık olan kıvırcık saçları bugün özenle taranmıştı. Bu buluşmaya ne kadar önem verdiği belliydi. Bizim için buradaydı ama Macit Bey'i sevdiği için de geldiğini düşünüyordum. Dilinden düşürmüyordu şu adamı. Duyduğuma göre maaşına da zam yapmıştı. Anlaşılan o da Koray'ı çok seviyordu.

Dakikalarımız Macit Bey'i beklemekle geçerken bizimkiler sıkıntılı olduğumu hemen fark etmişlerdi. Macit Bey'in burada olmayışını fırsat bilirken daha fazla dayanamayıp olanları anlattım. İkisi de şok içindeydi. 

"Kafayı yiyeceğim, bunu isteyen Barlas'mış ha?" dedi Aysun duyduklarına inanamıyormuş gibi. Sıkıntıyla başımı salladım.

"Çetin'in bundan haberi var mı acaba?"

"Muhtemelen yoktur. Olsa ona engel olurdu."

"Doğru." dedi beni onaylayarak. 

Her şeyi tek başına planladığından emindim. Çünkü arkadaşları benim de arkadaşlarımdı. Böyle bir şeyi öğrenselerdi ona engel olacaklarını biliyordum. Ama Ali'den şüphe etmiyor değildim. Ara ara Barlas'la özel konuşmalar yaptığını duymuştum. Belki de benimle ilgili konuşuyorlardı. Barlas'ın en fazla onunla konuşma yaptığını biliyordum. Bizimkiler hep bundan yakınıyorlardı. Belki de sebep buydu. Ali'nin her şeyden haberi vardı.

Koray olayı çözmeye çalışırken oldukça düşünceliydi "İyi de bu çok saçma, Barlas neden böyle bir şey istesin ki?"

İnanmak mı istemiyordu yoksa gerçekten inanmıyor muydu bilmiyordum ama ben bundan oldukça emindim "Bu çok açık değil mi Koray?"

"İntikam mı yani?" dedi saçma bulmuş gibi gülerek "Yapma Öykü. Barlas intikam almak istese başka yollar bulurdu zaten, böyle bir şey niye istesin ki?"

"Bunu yapmadığını mı söylüyorsun yani?"

Emin değil gibiydi. Ofladı "Onunla konuşmalısın?"

"Asla!"

"Koray haklı, ya Pamir yalan söylüyorsa?" dedi Aysun da onun gibi düşündüğünü belli ederek.

Bu kadar olaylı hayatın içinde mantıklı düşünememem normaldi. Ama Pamir'in yalan söylediğini düşünmüyordum. Bununla eline ne geçecekti? Aklıma hiçbir sebep gelmiyordu. "Bunu neden yapsın ki? Barlas'tan nefret ettiğimi biliyor."

Dudaklarını büktü Aysun "Bilmiyorum, çok karışık!" Korkusunu gizleyemediğini sesiyle belli ediyordu "Demir de Barlas'ın düşmanıydı ama bu Pamir çok tehlikeli. Ondan korkuyorum!"

Bence de korkmalıydı. Onun diğer liderlere benzemediğini zaten biliyorduk. Şu kavgadan bahsetsem mi acaba diye düşündüm. Bilmeleri gerekiyordu. Yarın kavgaya Çetin'in de katılacağını biliyordum. Barlas onlara haber vermiş olmalıydı. Bunu öğrenmek Çetin'i seven kişi olarak Aysun'un da hakkıydı.

"Savaşacaklar!"

İkisi de önce kendilerine sonra şaşkınca bana baktılar. "Ne?" dedi Koray çatık kaşlarla

"Yani kavga edecekler. Pamir onu yarın eski mekanına çağırdı!" deyince Aysun'un rengi attı birden "Olamaz!" Nefes alışverişi hızlanmıştı "O tehlikeli biri, bizimkilere kötü şeyler yapabilir. Onu durdurmalıyız Öykü. Polise haber verelim!"

Kafamı sallayarak onu reddettim "Pamir benim yaptığımı anlar!"

"Koray?" diyerek ona çevirdi kafasını. Bir çare bulsun istiyor gibiydi. 

"Düşünüyorum." dedi Koray. O da en az benim kadar dertli görünüyordu.

Aysun onun bu düşünceli haline sitem etti "Çabuk düşün, kavga yarın. Çetin'e bir şey olursa ben yaşayamam!"

Koray anlamsızca ona baktı "Siz ayrılmamış mıydınız?"

Sanki ayrıldığını şimdi fark eden Aysun omzunu silkti "Onu seviyorum." Bana çevirdi korku dolu bakışlarını "Öykü Pamir'le konuş, onu bu işten vazgeçir!"

İç çektim "Denedim zaten, beni dinlemedi."

Aysun'un masada olan elinin titremeye başladığını gördüm. Bir an sonra bedeninde de bir titreme oluştu. Üşüdüğünü düşündüm ama bu kesinlikle üşümekten kaynaklanmıyordu. Vücudunun stresten verdiği bir tepki olmalıydı.

"İyi misin Aysun?" dedim ayaklanarak. 

Titreyen parmakları boğazına gitti "Nefes alamıyorum!" Korku onu gittikçe daha beter bir duruma sokuyordu. Kavganın durdurulamaz olması canını sıkmıştı. Bu savaşın olaylı olacağını o da biliyordu. Çetin'e gelecek zarardı onu bu hale sokan.

Kavgayı durdurmanın bir yolu vardı aslında ama onlarla paylaşmaktan çekiniyordum. Yine de Aysun'un sakinleşmesi için olumlu anlamda konuştum. "Sakin ol, sana söz veriyorum o kavgayı durduracağım!"

Sahi bunu yapacak mıydım? Bu ne demekti, Pamir'in dediği şeyi yapacak mıydım yani? Aysun'a söz vermiştim. Artık ne yapıp edip o savaşı durduracaktım. 

Aysun'un gergin hali yüzünden okunuyordu "Nasıl yapacaksın ki, baksana seni dinlememiş!" Ağlayacaktı ama kendini zor tutuyor gibiydi. Titreyen bedeni durdurak bilmedi. 

"Bir yolu var." dedim elimi sırtına koyup sıvazlayarak.

Şaşkınca bana baktı. Sanki tüm stresini bir anda üstünden atmış gibiydi. "Nedir?" 

Cevap veremedim. Bunu kendime bile söyleyemezken daha doğrusu yediremezken onlara nasıl söyleyecektim? Beni yargılayacaklarına emindim. Çünkü ben bile kendimi yargılıyordum.

Konuşmadan önce boğazımı temizleyip "Yarın kavga olmayacak. Bana güven." deyince Koray'ın da meraklı olduğunu gördüm. "Cidden ne yapacaksın?"

"Boş ver. Yapacağım işte bir şeyler." diyerek Aysun'a baktım. "Şimdi daha iyi misin?"

Duyduğu şeyden sonra yüzüne renk gelmişti. Başını salladı. "Evet."

Uzun saçlarını okşayıp yerime oturdum. Koray'ın gözleri üzerimdeydi. Sorusunun cevabını alana kadar bakışlarını üzerimden ayırmayacakmış gibi hissediyordum.

 "Macit Bey nerede kaldı ya?" dedim konuyu değiştirmek için. Koray cevap vermezken Aysun onu dürttü. "Arasana Koray, öğrenelim. Çok acıktım ben. Bir şeyler yemem gerek artık."

"Tamam arıyorum." diyerek telefonu eline aldı. Karşı taraf telefonu açınca sadece bir dakika süren konuşma yapıp kapattı "Macit Bey ne yazık ki bu yemeğe gelemeyecekmiş."

Aysun birden kızdı "Neden önceden haber vermemiş, bilseydik buraya kadar zahmet etmezdik!"

"Bir anda işi çıktığı için bizi düşünememiştir Aysun." diye açıklama yaptı Koray. Ona söylenileni aktarıyordu muhtemelen.

Aysun'un yüzü bozuktu "Aman aman, patronuna da toz kondurmaz!"

"Kalkalım o zaman." dedim ayaklanarak. Bana göre hava hoştu. Zaten iş konuşacak durumda değildim. Eve gidip düşünecektim.

Koray da benim gibi ayaklanırken Aysun hala oturmaya devam ediyordu "Bir şeyler yemeyecek miyiz?"

"Aysun sence biz burada hesap ödeyebilir miyiz?" dedi Koray azarlar gibi

"Haklısın." diyerek omuzlarını düşürdü Aysun. "Bekleyin bu mekanda fotoğraf çekilelim de havamız olsun bari." diyerek telefonunu eline aldı.

Koray ofladı "Sırası mı şimdi?" 

"Hadi ama, sosyal medya da paylaşacağım." deyip ayağa kalktı ve yanımıza yaklaştı. Selfi yaparken keyifli görünüyordu. "Gülümseyin."

Hiç keyfim yokken sadece hafifçe tebessüm ettim. Koray da dalga geçer gibi dilini dışarı çıkarmıştı. Neyse ki Aysun bunu umursamadı.

"Gidebiliriz." dedi fotoğraf çekildiği için mutlu görünürken.

Koray arabasıyla bizi eve götürürken Aysun çekildiğimiz fotoğrafa efekt bulmakla uğraşıyordu. Ben ise sessizce yolu izliyordum.

Bizim sokağa giriş yapınca Demir'in arabasını gördüm. Evinin önüne park ettiği arabadan çıkarken onu izliyordum "Demir geri dönmüş."

"Nereye gitmişti ki?" dedi Koray merakla.

Araba evimin önünde durunca Koray'a cevap vermeden hızla içeriden çıktım ve Demir'e doğru yürüdüm. "Demir baksana!"

Sırtı bana dönükken kapısının orada durdu. Arabasının önünden geçerken içeri baktım. Almila yoktu. Şaşırmıştım. Demir'in yanına yaklaşınca bana doğru döndüğünü gördüm.

Sırıtıyordu.

"Almila nerede?" dedim onu yanında görmediğim için endişelenerek. Kıza bir şey yapmamıştı umarım. Gerçi Demir'den bahsediyorduk, o çıkarı için her şeyi yapardı. Korkum o ki para karşılığı babasına bile vermiş olabilirdi. 

"Ne ara aldın haberi?" dedi şaşkınca

"Ne haberi?"

"Almila kaçtı." deyince sinirle omzuna bir tane geçirdim "Yalan söyleme!"

Alınmış gibi dudaklarını büzdü "Sen de beni iyice yalancı ettin ama."

"Değil misin sanki?"

"Tamam, biraz öyleyim galiba."

"Aynı zamanda da insafsız ve kötü birisin!" dedim hala Almila'yı babasına teslim ettiğini düşünürken.

"Doğru." dedi inkar etmeyerek. "Yüzüme söylemek istediğin başka bir şey varsa söyle bak.  Arkamdan konuşulmasından hiç haz etmem."

"İyi biri olamaz mısın ya?" dedim büyük bir ciddiyetle. 

"Aslında iyi biriydim ben..." dedi biraz hüzünlü bir şekilde "Yani çok eskiden. Dünyaya gelmeden önce falan." diyerek beni sinir eden bir kahkaha patlattı. Anlaşılan yine formundaydı.

Gözleri bir anda arkamda kalan noktaya odaklanırken kahkahasına ara verdi. Beğeniyle ıslık çalışıyordu "Ooo, sarı şekere bak sen. Bu sarı fıstık olmuş be."

"Sarı fıstık mı?" diyerek yanımıza yaklaştı Aysun. 

"Beğenmediysen Antep fıstığı olsun." dedi Demir alayla. İnsanlarla alay etmeyi severdi. Gözleri bana kayınca yine gülmeye başladı "Bak bu da yer fıstığı. Boyu kısa ya hani."

Kendisi hariç kimse gülmezken diğer yanımda Koray'ın durduğunu fark ettim. Demir de fark etmişti "Aa, çam kozalağı da buradaymış."

Konuyu mu saptırmaya çalışıyordu bilmiyordum ama elimden kurtulamazdı. "Ne yaptın Almila'ya söyle?"

"Valla bir şey yapmadım, kaçası geldi galiba yine." Bakışlarımın sertleştiğini görünce olayı anlatmaya başladı "Tamam tamam kızma, İstasyonda benzin almak için durmuştum. Çok sıkıştığım için tuvalete gittim. Geri döndüğümde Almila arabada değildi. Kaçmış." Bakışları muzipleşmişti "Uzun süre tuvaletteydim. Bekleyemedi herhalde beni. Belki de tuvalette başka bir şey yaptığımı düşündü, ne bileyim ben."

Omzuna bir tane daha geçirmek istiyordum ama ilgilendiğim başka şeyler olduğu için bunu yapmadım. Bakışlarım Aysun'daydı "Babası yerini bulup onu götürmüş olabilir mi?"

Başıyla beni onayladı "Belki de Macit Bey'in yemeğe gelmemesinin sebebi buydu."

Demir'in doğru söylediğinden emin değildim ama eğer doğru söylüyorsa kızın haline üzülüyordum. Zavallı kim bilir şimdi ne haldeydi.

"Almila ne istiyormuş senden?" dedim daha fazla merak edemeyeceğimi düşünürken.

"Onu saklamamı." deyince aklım karışmıştı "Kimden?"

"Babasından."

Sebebini hepimiz biliyorduk. Almila Demir'in söylediğine göre babasından dayak yiyordu. Kolundaki morluklar aklımdan çıkmadığı için Demir'e inanmayı seçmiştim. 

Koray duyduğu şeye inanmadığını belli ederken hızla söze atladı. Yine o adamı koruyordu. "Macit Bey iyi biridir, kızı neden ondan kaçsın?"

Demir ona laf anlatmak istemiyor gibi görünüyordu ama oflayarak açıklama yaptı "Bu bilgisayarlarla uğraşarak kafayı çam kozalağına döndürmüş iyice. Kız babasından dayak yiyormuş, haberin yok mu senin?" Bana baktı "Öykü bunlara bir şey anlatmıyor musun sen?" Umursamazca ellerini montunun cebine soktu. Yine otuz iki diş sırıtıyordu "Aslına bakarsanız kaçtığı iyi oldu. Baba kız arasına girilmez. Çok günah."

Gözlerimi kısıp yakasına yapıştım "Onu sakladın değil mi?" Şu an tüm hırsımı Demir'den almak istiyordum. Zaten sinirliydim beni iyice sinirlendirmişti. 

"Kaçtı diyorum ya." dedi kendini savunurcasına. Elimden kurtulmaya çalışmadı. Aksine eğleniyor gibi bir hali vardı. 

"Sana inanmıyorum!" diyerek onu geri ittim. Sırtı kapıya vururken ağlamaklı bir hale büründüğünü gördüm. Bana doğru bir adım yaklaşıp önümde eğildi. İki elini yalvarırcasına birleştirmişti. "Öykü ne olur bana inan, sana yalvarıyorum!" Ona şaşkın şaşkın baktığımı görünce sinsice sırıtıp doğruldu "...mu, diyeceğim zannettin. İnanmazsan inanma be!"

Gözlerimi kapatıp sabır diledim. Bazen onu neden hayatımda tuttuğumu sorguluyordum. Onsuz da bir şeyleri başarabilirdim. Tekrar açınca öfkeli bir şekilde konuştum. "En yakın zamanda gebermen dileğiyle!"

"Tövbe de Azrail'in kulağı var."

"Aminnn!" dedim tıslayarak. 

Gülmeye başlayınca onu geri itip Koray'ın arabasına doğru yürüdüm. Bizimkiler peşimden gelince Aysun'a döndüm "Yarın okula gelmeyeceğim."

Bu haldeyken ders falan dinleyemezdim. Muhtemelen akşama kadar yatakta kalıp ne yapacağımı düşünecektim. 

"Ben de gitmem herhalde." deyip koluma dokundu "Kavgayı durduracaksın, değil mi Öykü?"

Bir söz vermiştim ve bundan geri dönemezdim. Keşke bir mucize olup savaş kendiliğinden dursaydı ama böyle bir mucize beklemek benim hayatımda sadece aptallık olurdu.

"Evet."

"Teşekkür ederim." diyerek sevinçle boğazıma sarıldı. Beni neredeyse boğacaktı. Bunu fark edince geri çekilip "Görüşürüz." dedi. 

"Görüşürüz." diyerek ikisine de veda etikten sonra eve girdim. Annemler hala yoktu. Aradım ama yine ulaşamamıştım. Artık meraklanmaya başlıyordum. Neredeydi bunlar?

Aç olduğum için üzerimi değiştirme gereği bile duymazken mutfakta bir şeyler atıştırıp odama geçtim. Tam o sırada kapı çalmıştı. 

Açınca annemlerin geldiğini gördüm. İçim rahatlamıştı. "Anne neredeydiniz siz?" dedim bir açıklama beklerken. Yorgun görünüyorlardı. Biraz da huzursuz.

"Karakolda." deyip ikisi de içeri geçti.

Sebebini beklerken annem üzerindeki kabanı çıkarıp vestiyere bıraktı "Biri kapının önüne kanlı gül bırakmış."

Olamaz! Yine mi?

"Başta biri şaka yapıyor zannettim ama içindeki kağıdı görünce korktum. Cengiz de sağ olsun beni yalnız bırakmamak için benimle geldi." deyip onun da üzerindeki montu çıkarmasına yardım etti. "İyisin değil mi?" dedi merakla

Cengiz abi gözlerini kapatıp açtı. "İyiyim merak etme."

Halsiz görünüyordu. İyi olduğunu zannetmiyordum ama yine de annemi yalnız bırakmadığı için ona minnettardım.

Başımda onca olay varken bir de şu gülü kimin bıraktırdığıyla ilgilenecektim. Notta ne yazıyordu acaba?

"Kağıt nerede?" dedim anneme bakarak.

Çantasını açıp birkaç saniye karıştırdıktan sonra çıkarıp bana uzattı. 

Aldığım küçük kağıtta Devran dönecek yazdığını gördüm. El yazısıyla yazılmamıştı. Bilgisayar çıktısıydı 

"Bu sıralar biraz dikkatli olmalıyız kızım!" Annem bunu babamın yaptırdığını düşünüyor olmalıydı ki yüzündeki gergin ifadeyi gizleyememişti.

Onu onaylarken notu geri uzattım. "Ben yatıyorum, size iyi geceler."

Tam arkamı dönmüş odama girecekken sorduğu soruyla durdum "Sen neredeydin böyle?"

"Yemeğe gitmiştim." dedim ona dönerek. 

"Ne yemeği?"

"İş yemeği. Koray'ın patronu Aysun'la bana iş verecek."

"Sen zaten kafede çalışmıyor muydun?" 

"Tabii ki çalışmıyordum, o yalandı." diyemediğim için "Bıraktım işi?" dedim uydurarak.

"Nerede çalışacaksın peki, şirkette mi?" dedi sorgulayıcı bir tavırla

"Bilmiyorum. Henüz konuşamadık, patron işi olduğu için yemeğe gelemedi."

Anlamış gibi başını sallayıp yanıma yaklaştı. Sıcak eliyle yüzümü okşarken  "Çalışmak zorunda değilsin kızım." dedi.

Evet, değildim çünkü ödeyecek bir borcumuz yoktu. Ama annem bunu bilmiyordu. Ve bilmeyecekti.

"Benim için iyi bir fırsat anne." dedim kaçarcasına "Uykum var. İyi geceler."

"Peki." deyip elini çekti "İyi geceler."

Gözlerim Cengiz abiye kayınca bana gülümsediğini gördüm. Ben de gülümsedim ve hemen odama girip üzerimi değiştirdim. 

Kendimi yatağa atınca içimi boşaltırcasına ağladım. Ne çok tutmuştum kendimi. Hayatımda her şey çok zordu. Sanki tüm kötülerle aynı anda savaşmam gerekiyormuş gibi hissediyordum. Ben bu kadar mı güçlüydüm? Hepsi bir anda ortaya çıkmışsa yenebilecek gücüm var demekti. Belki gerçekten de öyleydi ama ben savaşmak istemiyordum. 

Ben bir galibiyet ya da yenilgi istemiyordum. Ben herkesin yaşadığı gibi normal bir hayat istiyordum. Pamir'in istediği şeye takmıştım kafamı. Çok az vaktim kalmıştı. Yarın akşama kadar bir karar vermeliydim.

Bunun farkında olurken daha çok ağladım. Ağlamak iyi gelmişti sanki. İçimdeki sıkıntıyı bir nebze de olsa atmamı sağlamıştı. Bir süre sonra ağlamaktan yorgun düşerken uykuya dalabilmiştim.

Gece belli bir saatte penceremin tıklatılma sesiyle uyanınca korkuyla ayağa kalktım. Yüreğim ağzıma gelmişti. Anneme haber verip vermeme arasında kalmıştım ama biraz cesaretli olmam gerektiğini düşünüp pencereye doğru yavaşça yaklaştım ve perdeyi araladım.

Barlas'tı dışarıdaki. Onu görünce korkum aniden geçti ama bu sefer yerini sinir aldı. Ona yaptığı şey için çok kızgındım. Suçlayıp, birçok şey demek istiyordum ama susacaktım. Ondan hesap bile sormayacak kadar değersiz olduğunu anlasın istiyordum.

 İçeri girmek istediğini belli edince pencereyi açıp içeri girmesini bekledim. Ani bir hamleyle pervazdan atlayıp içeri girdi. Onunla birlikte soğuk havada odaya dolmuştu. Ardından pencereyi tekrar kapattıktan sonra ona döndüm.

Odamı inceliyordu. Gözlerinde gizlemeye çalıştığı bazı ifadeler gördüm ama umursamadım. Merakla yüzüne bakıyordum.

O da bana baktı. Birkaç saniye beni inceledi. Üzerimde askılı şortlu pijama takımı olduğunu sonradan fark ederken hızla dolabımdan hırka alıp üzerime geçirdim. 

"Cengiz abiyi görmeliyim." dedi ne için geldiğini belli ederek.

"O iyi." dedim ters ters.

"Kendim görmeliyim." deyince buna hakkı olduğunu düşündüm. 

"Bekle." deyip odadan çıktım ve annemin odasının kapısını açtım. Mışıl mışıl uyuyordu. Uykusunun ağır olduğunu biliyordum. Kolay uyanmazdı. Bu yüzden içim rahattı.

Odaya geri dönünce beni bekleyen Barlas'la konuştum "Çabuk ol, fazla vaktin yok. Annem her an uyanabilir."

Beni onaylayıp odadan çıktı ve Cengiz abini yanına gitti. Peşinden gitmemiştim. Konuşacak özel şeyleri olur diye rahatsız etmek istemiyordum. Tek derdim acele etmesiydi. Anneme yakalanırsak onu hayal kırıklığına uğratacağımı biliyordum.

Kızı, onu terk eden adamı evine almıştı. Böyle bir şeyin ona ne düşündüreceğini tahmin edemezdim. Barlas'a çok kızgındı. Onu ben bile affedebilirdim ama annem asla affetmezdi. Kızına yaşattıklarını unutmazdı.

Haklıydı da. Hangi anne kızının katilini affedebilirdi ki?

On dakikadır odamda beklerken artık gitmesi gerektiğini düşünüp yanlarına gittim. Barlas beni görünce Cengiz abiyle vedalaştı. 

"Şimdi gitmeliyim."

"Tekrarı olmasın. Öykü'nün başını belaya sokma." dedi Cengiz abi onun buraya gelmesini riskli bulurken.

Barlas onu onaylayıp salon kapısından çıktı. Tam dış kapıdan çıkmak üzereyken "Kapıdan çıkma!" dedim fısıltıyla.

Dediğimi yapıp odama girdi. Ona soracağım bir soru olduğu için tekrar odama yönlendirmiştim. Annemin onu yakalama riski varken kapının önünde onunla konuşamazdım. 

Odamın kapısını ardımızdan kilitleyip ona doğru döndüm "Yarın Pamir'in çetesiyle savaşacağınızı söyledin mi Cengiz abiye?"

Sorumu garip karşıladığını yüzünden belli etti. Biraz da sinirlenmişti "Hasta haliyle bizi durdurmaya kalksın diye mi?"

Hasta olmasa da söylemezdi zaten. Durdurulsun istemiyordu. Belki de ben Cengiz abiyle konuşmalıydım ama bunu yapmayacaktım. Bencil davranamazdım. Henüz kendini toparlayamamışken ona dert veremezdim. 

Barlas'ın gitmesi için beklerken burada kalmak ister gibi bir hali olduğunu gördüm. "Yarın kimin tarafında olacağını seç." dedi beni şaşırtarak.

Buna zorunluymuşum gibi bakıyordu bana.

"Ben taraf seçmem!" diyerek onu tersledim. 

"Neden, zor mu geliyor?"

Bir taraf seçmeme gerek yoktu, ben zaten onların tarafındaydım ama araftaymışım gibi bir izlenim vermeliydim. Oynamalıydım. Başka çarem yoktu. "Senin çetende benim arkadaşlarım var!" 

"İhanet ettiğin arkadaşların mı?"

Bu laf sinirlerimi bozuyordu. Ben bunu ihanet olarak düşünmüyordum. Böyle bir şeyi de onlara asla yapmazdım. Susmak ihanet olamazdı. Olmamalıydı.

"O katili ben öldürmedim!" dedim sesimi biraz yükselterek. Annemin duyacağından korktuğum için endişelenmiştim ama gelen yoktu. Hala uyuyor olmalıydı.

Barlas küçük adımlarla bana doğru yürüdü "Öldüreni bildiğin halde sustun, sevgilini korudun."

"Ben arada kalmış bir insan ne yapması gerekiyorsa onu yaptım!" 

Kendimi savunmaktan vazgeçmiyordum. Ona yenilmeyecektim. Ben kimseye ihanet etmemiştim. Bana bunu kabul ettiremezdi. 

Yine üzerime oynar, beni öfkelendirir sanıyordum ama öyle yapmadı. Aramızda kısa bir mesafe bırakıp bana çatık kaşlarının altından baktı. "Ona aşık mısın?" dedi tüm ilgisi bu sorunun üzerindeymiş gibi.

Bir an afallar gibi oldum. Ortamı yumuşatmak için şaka yapamıyordu da bana saçma sorular sorarak gülmemi istiyordu herhalde. Yoksa böyle bir sorunun başka açıklaması olamazdı. "Bana seni ilgilendiren sorular sor lütfen." dedim kızdığımı belli ederek

Gözlerini gözlerime sabitlemişti. Nedenini biliyordum. Ağzımdan çıkacak sözle gözlerimin aynı şeyi söyleyip söylemediğini tartacaktı "Bu beni oldukça ilgilendiriyor." dedi ve düşüncesini dile getirdi. "Onunlayken mutlu olduğunu görmüyorum, huzursuz gibisin."

"Bu ona aşık olmadığımı göstermez."

Halim ve tavırlarımdan çok daha fazlasını belli ettiğimden emindim. Yine de hiçbir şeyden emin olamazdı. 

"Beni onunla birlikte olduğuna inandırmış olabilirsin. Ama ona aşık olduğuna asla inandıramazsın." dedi açıkça.

Sinirlendiğimi belli etmemek için küçük bir kahkaha attım "İnsanlar sadece bir kez aşık olmaz."

"Yanlış..." dedi bana katılmadığını dile getirerek "İnsan sadece bir kez aşık olur. Diğerlerine ise aşık olduğunu zanneder."

"Senin için öyle olabilir. Ama benim için öyle değil. Ben yeniden aşık olabilirim. İstediğimi unutur, istediğimi hayatıma alabilirim."

"O kadar insan varken neden o. Bana benziyor diye mi?" dedi beni şok ederek. 

İçimde ona karşı bitmeyen şeyler olduğunu düşünüyor olmalıydı ki böyle iddialı bir cümle kurmuştu. Kendini ne zannediyordu? Bu kadarı da fazlaydı ama!

Sorusuna kızarak karşılık vereceğimi düşünürken oldukça sakin ve kendimden emin bir şekilde cevap verdim "Aksine sana benzemiyor diye." 

Deprem sadece yeryüzünde meydana gelmezdi. Bir insanın hayalleri de umutları da zelzeleye uğrayıp, çökebilirdi. Bana yıllar önce tam olarak bu olmuştu. Şimdi ise onun gözlerinde böyle bir zelzele görüyordum. Ağır cümlelerimin altında kalmış gibiydi. Bir süre konuşamadı. Zaman ikimizin de ne diyeceğini düşünmesi için bizimle aynı yolu yürüyen yoldaştı.  Tarafsızdı. İkimizi de yardım ediyordu.

Bakışları üzerimde değilken benimle ilginç bir konuşma yaptı "Benim sana yaptığım kötülük seni bir kez terk etmekti. O ise daha fazla kötülük yapacak!"

"Bir yanlışın var..." diyerek onu düzelttim. "Sen beni bir kez terk etmedin. Kafamın içinde binlerce kez terk ettin." Bana bakmayan gözlerine inat ona bakmayı sürdürdüm. "Kimse bana senin yaptığın kötülükten daha fazlasını yapamaz Lider!"

Gizlemeye çalıştığı duygular şimdi bana sirayet etmişti. Normalde ifadesiz kalmayı o tercih ederdi ama bu sefer ben, bunu onun elinden almıştım

"Buradan hemen git şimdi!"

Tek kelime bile etmedi. Yüzü de, gözleri de dilinden etkilenmiş gibi sessizlikleriyle içime dokunuyordu.

Öfkesi kendini haklı çıkarmaya yetmezdi. O da biliyordu bana yaptığının büyük bir kötülük olduğunu. Bu yüzden çaresizce susuyordu. Kendini aklayacak açıklaması bile çok zavallıcaydı. 

Sırtını bana döndü. Pencereye yaklaşırken onu dediğim şeyle durdurdum. "Yarın bir seçim yapmam gerekirse bu iki çete arasında olmayacak. Seninle Pamir arasında olacak!"

Bir şey demesini bekledim ama birkaç saniye yerinde bekledi ve pencereyi açıp hızla pervazdan atladı. Peşinden pencereyi örterken onu izliyordum. Arabasına doğru yürüdü ve binmeden önce son kez bana baktı.

Yıllar önce gizlice odama geldiği zamanlar gitmesini istemezken, şimdi onu kendim kovmuştum. Hayatın bu garipliği karşısında bir kez daha hüzünlendim.

Ona ne yaptığımı bilemezdim ama kendime ne yaptığımı çok iyi biliyordum. Kabuk tutan yaramı kanatıyordum ben. Buna rağmen direniyordum.

Arabasına binip buradan ayrılırken üzerimdeki hırkayı çıkarıp kendimi yatağa attım. Derdim hala benimleydi. Boğazımda bir yumru vardı, kalbimde ise ağırlık. Yarın olmasını istemiyordum. Ben yeni bir güne başlamak istemiyordum. Hangi gün benim için umut dolu oluyordu ki sevinçle o güne başlayacaktım.

Her gün azaptı benim için. Akıntıya karşı yüzen bir balık gibiydim. Zoru seviyormuşçasına onunla dans ediyordum.

Ertesi sabah öğlen ikide uyanırken gözlerimi güçlükle açtım. Barlas gittikten sonra uyku tutmadığı için sabaha karşı yedide yatmıştım. Çok şey düşünmüş, bir çıkış yolu aramıştım.

Onca saat zihnimde çok fazla şey dönmüştü ama hala ne yapacağıma karar verememiştim. Bünyem bu yeni güne hiç hazır değildi. 

Yine de kendimi zorlayıp yataktan kalktım ve kahvaltımı yaptım. Çok sessizdim. Annem bir şey olduğunu anlamıştı ama derslerin zorluğunu bahane ederek bir yalan uydurmak zorunda kalmıştım. Ben bugün çok kötü bir şey yapabilirdim. Hala bir umut mucize bekliyordum. Dilim de hep dua vardı. Zihnimde ise içten içe beni kemiren düşünceler..

Akşama kadar boş işlerle oyalandıktan sonra annemden izin alıp evden çıktım. Annem araba kullanmama hala karşı olduğu için o lanet yere otobüsle gitmek zorunda kalmıştım.

Ne yalan söyleyeyim ayaklarım hiç buraya gelmek istememişti. Kaçabilsem arkama bile bakmadan kaçardım. Ama elbette bunu yapmayacaktım. Bugün bu savaşı durdurmaya gücü yetecek tek kişi bendim. Bu durumda hiçbir yere gidemezdim.

Mekanlarının olduğu yere doğru yürürken Pamir ve çetesini gördüm. Binanın önünde bekliyorlardı. Kalabalık değillerdi. Aksine sayıları çok azdı. Onun tüm çetesini gördüğüm için oldukça kalabalık olduklarını biliyordum ama bugün Pamir o kalabalığı toplamamıştı. O kadar kişiye gerek duymamıştı herhalde.

Sayı olarak az olmalarının aksine beni şaşırtan diğer şeyse hepsinin beyaz renk eşofman giymeleriydi. Başka renk giyen tek bir kişi bile yoktu. Savaş için böyle giyindiklerini düşünüp çok da takmadan yanlarına yaklaştım.

Pamir beni görürken yüzüne mutluluk gülümsemesini kondurmuştu "Geldin demek."

Önünde durup somurtarak ona baktım "Başka bir çarem var mıydı?"

Cevaplamadı. Bir süre etrafı tarayan yüzümü izledi "Korkuyor musun?"

Çetesinin belli bir yere topladıkları aletlere bakarken yutkundum. Orada birçok alet vardı. Muşta, çakı, şok tabancası, katlanabilir jop, çekiç, beyzbol sopası, zincir, silah ve daha ismini bilmediğim bazı aletler. Çetesindeki üyeler hangi aletleri alacağının kararını verirlerken Pamir'e bakmadan konuştum. "Elbette korkuyorum! O çetede arkadaşlarım var benim!"

"Onları kurtarmak senin elinde."

Öyle bir kararsızlık vardı ki içimde, yapacağım iki seçim de benim için doğru olan seçim olmayacaktı. Her iki koşulda da bataklığa batacaktım. Bunun çaresizliği vardı yüreğimde. 

"Benden başka bir şey isteyemez misin?" dedim ona bakıp yalvarırcasına. 

"Öykü neler yaşadığını bir düşün, bence bunu sen de istersin." deyince gözlerimin kısıldığını, sesimin sinirden değiştiğini fark ettim. "Ben sen değilim!"

"Kimse ben değil." diyerek tek kaşını havaya kaldırdı "Ona acıyor musun yoksa?"

Dik dik yüzüne baktım. Dışarıdan bakılınca öyle mi görünüyordu? Hayır hayır, bu Pamir'in oyunuydu. Sanki öyleymiş gibi göstererek beni manipüle etmeye çalışıyordu.

"O sana acıdı mı?" diyerek aklıma girmeye çalışırken gözlerimi etrafta gezdirmeye devam ettim. Onu dinlemeyecektim. Beni böyle etkileyemezdi. 

"Bunu yaparsan ona çok şey kanıtlarsın. Başta da nefretini. Bu fırsatı sakın kaçırma." deyince umursamazca göz devirdim. "Gaye nerede?"

Onu görmediğim için seviniyordum aslında. Ama her an bir yerden çıkacak korkusu sarıyordu bedenimi. Şu gergin halimden sebep beni daha da gersin istemiyordum. 

Pamir'in iç çektiğini gördüm. "Başka planlarım için şu an burada bulunmaması gerekiyor." 

"Ne planı?"

"Üzerine alınma, Karaman'la ilgili planlar." deyince aklını okumak istedim. Onun planlarından korkuyordum. Ne olduğunu öğrenmek istiyordum ama sormadım. İlgisiz davranıyordum.

Bu dikkatini çekmiş gibi görünürken bana bir soru yönlendirdi "Seni neden çeteme istediğini sormayacak mısın?"

"Hayır. Hiçbir şey bilmek istemiyorum!"

Yine aynı şeyi yapıyordu. Barlas'a sinir olayım, dediği şeyi yapayım diye uğraşıyordu. Onu dinleyemezdim. Çünkü dinlersem aklıma çok kolay sızacağını biliyordum. 

"Ondan daha fazla nefret etmekten mi korkuyorsun?" deyince bu konuyu konuşmaktan rahatsızmışım gibi davrandım "Ondan daha fazla nefret edemem!"

Yüzünde sahte bir gülüş meydana geldi "Bunu kendine kanıtla o zaman." Gözleri başka bir noktaya kayınca o tarafı işaret etti. "Geliyorlar!"

Heyecanlanıp arkamı döndüm ve dediği yere baktım. Yol boyu sıra sıra dizilmiş sürüyle araba Pamir'in mekanına giriş yapıyordu.

O kadar araba vardı ki, Barlas'ın bu savaşa kaç kişiyle geldiğini merak ediyordum. Umarım çok fazla kişilerdir diye geçirdim içimden. Garip bir şekilde Pamir'in çetesi az sayıdaydı. Acaba yenebileceklerini düşündükleri için mi Pamir az kişi istemişti. Of! Yine ne vardı aklında kim bilir?

Arabalar biraz ötemizde durmaya başlarken en öndeki araçtan bizimkiler indi. Ali hariç hepsi buradaydı. Bade de gelmişti. Onun gelmesini beklemezken iyice sıkıntıya büründüm. Bana sinirliydi ve hala öyle bakıyordu. Affedemeyeceğini biliyordum ama yine de onunla konuşacaktım. Bu böyle devam edemezdi.

Barlas'ın çetesi oldukça kalabalık görünüyordu. Çeteye yeni kişilerin de katıldığı belliydi çünkü önceki seneler bu kadar kalabalık değillerdi. Onların ellerinde de tıpkı Pamir'in çetesinde olduğu gibi aletler vardı. Herkes kavgaya hazır gibiydi.

Barlas arabasından çıkmış bize doğru yürürken göz göze geldik. Beklentiyle bakıyordu bana Benden bir seçim yapmamı istemişti. Seçimim zaten belliydi ama o bunu bilmeyecekti. Bu sebepten oynayabildiğim kadar iyi oynayacaktım. 

Pamir ve biz yan yana dururken gelip bizden birkaç adım ötede durdu. Bizimkiler de hemen yanına gelmişlerdi. Bana baktıklarını gördüm hepsinin. Sanırım Pamir'in yanında duruyor olmam onlara başka şeyler düşündürüyordu. Gözlerindeki hayal kırıklıklarını görebiliyordum. En çok da Bade'nin.

"Hoş geldin Karaman!"

Pamir onu oldukça konuksever bir şekilde karşılaşmıştı ama Barlas bunu umursamıyor gibiydi. Gözlerini benim üzerimden çekmiş çetesini süzüyordu. Sessizdi. Konuşmamayı tercih ediyordu. Bakışlarında tehlike emareleri vardı. Bu beni korkutuyordu. 

 Barlas'tan ses çıkmayınca Pamir konuşmasını sürdürdü "Güzel bir savaş olmasını diliyorum."

"Adil bir savaş olmayacak gibi görünüyor, sayınız az." dedi Barlas bu durum hoşuna gitmemiş gibi. Benim ise keyfim bu sebepten dörtköşeydi. Bir savaş olacaksa eğer bizimkiler galip gelmeliydi. 

"Sorun etme bize katılanlar olacak." diyerek beni şaşırttı Pamir. Bu demek oluyordu ki sürüyle kişi daha gelecekti. Tabii, az kişiyle savaşacak değildi ya!

"Fazla bekleyemem."

Barlas gerçekten de sabırsız görünüyordu. Bir an önce savaşıp kimin galip geleceğini ona göstermek istiyordu sanki. Arada bakışları bana değiyordu ama çok fazla bekletmeden hemen çekiyordu. 

Ben de aynı şeyi Bade'ye yapıyordum. Yanına gidip gitmeme konusunda kararsız kalsam da daha sonra yavaşça ona doğru yürüdüm. 

"Birazdan burada olurlar, biz biraz sohbet edelim mi Karaman?"

Pamir onunla konuşmaya çalışırken Bade'nin yanında durup ona çekinerek merak ettiğim soruyu sordum "Senin burada ne işin var?"

Cevap vermeyecek gibi görünüyordu ama dayanamadı "Savaşırken arkadaşlarımı yalnız bırakacak değildim!" Kaşlarını çattı. Benimle asabi bir şekilde konuşuyordu "Sen kimin tarafındasın?"

"Tarafsızım." dedim sessizce.

O kadar sessiz konuşmuştum ki sesimi duymayıp dudaklarımı okuduğundan emindim.

"Yıkıl karşımdan!" dedi dişlerini birbirine bastırarak. Öfkesine hakim olamadığı belliydi. Yüzündeki hayal kırıklığı daha da büyümüşe benziyordu. 

"Bade..." dedim kendimi savunmak istercesine. 

"Yıkıl dedim, yoksa elimde kalacaksın!"

Tam üzerime doğru yürüyecekken Ateş kolundan tutup onu durdurdu. Bana düşmanına bakar gibi bakmaya başlamıştı.

"Bu savaşı ben istemedim. Barlas'ın ne yaptığını bilmiyorsun!" dedim asıl suçluyu saklamayarak. 

"Ama senin ne yaptığını biliyorum...Şimdi sevgilinin yanına git!" dedi sesindeki baskın sinirle. Elbette dediğini yapacak değildim. Burası konuşmak için uygun yer değildi ama bana böyle baktığı için daha fazla dayanamıyordum. Bu içimde yanan alevlerle cebelleşmeme neden oluyordu. "Ben senin düşmanın değilim Bade!"

Üzerimde olmayan kahverengi gözleri hüzünle bana kaydı. Buna rağmen sesi yine öfke doluydu "Ama dostum da değilsin!"

İçimdeki ateş o an daha da büyüdü. Ne yani beni artık dostu olarak görmüyor muydu? Beni dinlememişti bile. Ona anlatacaklarımı merak etmiyor muydu? 

Bu tepkilerini savaşın verdiği gerginliğe bağlıyordum. O beni silmezdi. Ardı ardına kayıplar yaşadığı için psikolojik olarak iyi olmadığını biliyordum. Onunla başka bir zaman da başka bir yerde konuşup bunu halledecektim. Onu kaybedemezdim. Gözlerine bakılacak olursa onun da beni kaybetmek istemediğini görüyordum ama öfkesine yenik düşüyordu.

Sessiz ve düşünceli bir halde öylece Bade'ye bakarken Barlas'ın göz ucuyla bizi izlediğini gördüm. Pamir ise Barlas'la konuşuyordu. "Savaş için oldukça sabırsız görünüyorsun Karaman."

Barlas'la uzun uzun bakıştım. Pamir'le konuşurken gözlerini benim üzerimden çeker zannediyordum ama bunu yapmadı "Haddini bildirmek için sabırsızım, evet." Komik bir durum varmış gibi Pamir'e çevirdi bakışlarını ve güldü "Çetende hain çok. Savaş esnasında yenileceğinizi anlayıp kaçmazlar umarım."

Pamir'in yüzünde en ufak endişe, en ufak korku ve en ufak nefret bile yoktu. Sanki kazanacağından çok emindi. "Kendine güvenen liderleri severim. Ama sana kötü bir haberim var. Yenilen taraf hiç biz olmadık."

Barlas bizimkilere bakıp gülmeye devam etti "Demek bu ilk olacak."

Bizimkiler de gülmeye başlamışlardı. Pamir'in çetesindekiler öfkeyle bizimkilere bakıyorlardı. Pamir'in tek bir komutuyla savaşı direkt başlatacak gibiydiler. Barlas'ın çetesi de hazır görünüyordu. İki çetede bugün her şeyini ortaya koyacaktı. 

Pamir bizimkilerin susmasını beklerken kafasını başka bir tarafa çevirip bir şey görmüş gibi sırıtmaya başladı. "Bence bunu gördükten sonra kararın değişebilir."

Hepimiz onun baktığı yöne çevirdik bakışlarımızı. Uzaktan birileri bize doğru yaklaşıyordu. Kalabalık bir gruptu. Fark ettiğim başka bir şey daha vardı ve bu şaşkınlıktan gözlerimin kocaman olmasına sebep olmuştu. Gruptan bazı kişiler tasmalar yardımıyla kürkü açık kahverengi ve kum rengi karışımı olan köpekleri tutuyorlardı. Sayamıyordum ama en az yirmi köpek olduğundan emindim.

"Siktir lan!" 

Çetin şaşkınlığını gizleyemezken bizimkilerin de yüzlerinde şok olmuş ifadeler gördüm. Tabii, kim tahmin edebilirdi ki Pamir'in böyle bir hinlik yapıp savaşa köpek getireceğini? Gerçekten akıllıcaydı. Şimdi neden hiçbir savaşı kaybetmedikleri belli oluyordu. Bu fazla akıllıcaydı. 

"Tanıştırayım dünyanın en saldırgan köpekleri arasında yer alan Kanarya Mastifleri... Çok fazla köpeğim var. Sizin için en saldırgan türlerden birini seçtim. Umarım kendilerinden memnun kalırsınız."

Köpekler havlayarak ve saldırmaya hazır bir şekilde buraya doğru gelirken bir karar vermek zorunda kaldım. İsteyerek değil, mecburen. Bizimkileri kurtarmak için...

"Savaş sırasında dikkatli olmanızı öneririm. Çiğ etle beslendikleri için insan etinin tadına bakmak isteyebilirler."

Pamir'in korkutucu lafları tüylerimi diken diken etmişti. Kendisinin savaşması varken köpekleri bu işe nasıl alet ederdi? Bunun nasıl bir psikopatlık olduğunu aklım almıyordu!

Şimdi neden beyaz giydikleri de anlaşılıyordu. Köpekler savaş esnasında kime saldıracaklarını bilsinler diye. Bunun için özel olarak yetiştirilmiş olmalıydılar. 

Pamir bizimkilerin şaşkın haline gülerken keyifle o korkunç soruyu sordu "Şimdi hazır mıyız?"

Barlas hızla ona çevirdi bakışlarını. Gözlerinde hiç de vazgeçecekmiş gibi bir ifade yoktu. Köpekler bile onu kararından vazgeçirememişti. Ama çetesi için kararsız olduğunu da görebiliyordum. Sadece kendisi olsa hiç korkmaz savaşırdı. Bundan emindim.

"Barlas evet dersen tüm gücümüzle savaşırız." Çetin ona bu savaştan çekinmediklerini belli ederken Ateş de destekledi. "Bizi düşünme kardeşim, hepimiz bunu göze alarak buraya geldik!"

Bade'nin elinden sıkıca tuttu Ateş. Eminim ona gelmemesini söylemişti ama Bade'ye söz dinletmek imkansızdı. O aklına koyduğunu yapardı.

"Hadi Barlas, evet de. Biz hazırız!"

Bade de hazır olduğunu belli edince yeniden Barlas'a çevirdim gözlerimi. Kabul edecek olması korkusuyla kalbim hızla çarpmaya başlamıştı. İki çeteninde çok fazla üyesi vardı. Burada resmen bir ordu oluşturmuşlardı. Savaş olursa köpekler yüzünden katliam olabilirdi. Onların olmayacağını bilirken bile bu kavganın olmasını istemezken, şimdi onların bizimkilere karşı kullanılacağını bilmek...

Barlas bile bile ölümü göze almazdı değil mi? Karşısına geçip ona daha önce bakmadığım bir istekle baktım. "Yalvarırım gidin!"

Bakışları benim üzerimde değildi. Hala karar vermeye çalışıyor gibiydi. 

"Lütfen!" dedim yalvararak. Ben de çaresiz kalmıştım. Pamir'in böyle bir oyun oynayacağını hiçbirimiz tahmin etmiyorduk. O köpeklerden biri bile rahatlıkla on kişiyi parçalayabilirdi. Kabul etmeliydim ki Barlas'ın çetesinden kimse bugün buradan sağ çıkamazdı. 

"Kalıyor musunuz Karaman?"

Pamir sanki dalga geçercesine sormuştu bu soruyu. Onu kızdırıp kalmasını sağlamak istediğinin farkındayım. Umarım Barlas oltaya gelmez diye düşünürken "Kalıyoruz!" dediğini duydum.

Kulağımda bir uğultu oluştu. Kalbim neredeyse göğüs kafesimi delecekti. Korktuğum şey olmuştu işte ama bugün bu kavga olmayacaktı!

Titremeye başlayan ellerim çantama doğru gitti. Başka çarem olmadığını bilmek bana kötü hissettiriyordu ama bu herkesi kurtaracaksa eğer bunu yapmaya kararlıydım. 

Pamir'in verdiği silahı kavrarken hızla çıkarıp Barlas'a doğrulttum "Gidiyorsunuz!"

Hepsinin gözü anında bana döndü. Barlas'ın benden böyle bir şey beklemediği aşikardı. Gözlerindeki şaşkın dolu ifadeyi çok net görebiliyordum. Birkaç saniye şaşkınlığını sürdürdü "İndir o silahı!" dedi daha sonra büyük bir sinirle.

"Hayır!" Kararımdan dönmeyeceğim kesindi. Ya Barlas bu savaşı burada bitirip geri dönecekti ya da ben... Ah, söylemesi bile korkunçtu!

"Kim verdi onu sana?" dedi kızarcasına. Çenesinin ucuyla Pamir'i işaret etti "O mu?"

Sorusunu cevaplamadım. Ellerim hala titriyordu. Silahı doğru tutabildiğimden bile emin değildim "Buradan gideceksiniz!"

Bade'nin olaya karıştığını duydum "Ne yaptığınız sanıyorsun sen Öykü, kendine gel! Elindeki oyuncak değil!"

Kulaklarım herkese, her şeye sağırdı. Kimseyi dinleyecek halde değildim. Barlas'ın ağzından tek bir şey duymak istiyordum. Vazgeçtiğini söylemeliydi. 

"Blöf yapıyor seni vuracak değil!" dedi Çetin. Beni tanıdığı için düşüncesinde haklıydı belki ama şu an ben bile kendimi tanımıyordum. Çaresizlik insana her şeyi yaptırırdı. Bunu bilmeleri gerekiyordu. 

"Vururum!" dedim emin bir şekilde. "Gidin!"

"Öykü..." dedi Barlas bir şey diyecekmiş gibi görünürken. Ne diyeceğini biliyordum. Aptallık ettiğimden bahsedecekti. Ama asıl aptallık eden kendisiydi. Bile bile ölüme yürümek de neydi? Hem de arkasına bizimkileri de alarak!

Sözünü silahın horoz kısmını yavaşça aşağı çekerek kestim "Gidin! 

Onu vuracağımı anlamış olmalıydı ki bir şey demedi. Ben bugün onu vuracaktım belki ama o da tam şu an bakışlarıyla beni vuruyordu. Bu savaştan hangimiz sağ çıkardı bilinmezdi. Ama iki yaralı olacağı kesindi.

"Başlat savaşı Karaman. Vur beni!"

Pamir onu kışkırtmaya devam ederken artık gücümün kalmadığını gördüm. Gözlerimden oluk oluk yaşlar akmaya başlamıştı. Çaresizliğin damlalarıydı bunlar. Hepsi kalpten geliyordu. 

Bana yaptıkları için ona nefret duyuyordum ama bunu yapacak olmamın ona duyduğum nefretle alakası yoktu. Keşke öyle olsaydı. Belki o zaman...

Sessizliği canımı yakıyordu. Diğerleri blöf yaptığımı düşündükleri için durumu önemsemiyor gibi görünüyordu ama Barlas her şeyin farkındaydı. O benim gözlerimi okurdu. 

"Bunu kendine yapma!" dedi beni düşündüğünü belli ederek. 

Kendimden hiç bu kadar nefret etmemiştim. Şu duruma düştüğüm için, çaresizlik içinde kaldığım için, Barlas'ı vurmak zorunda olduğum için kendimi affedemeyecektim.

O belki de bunu yaparak ondan intikam alacağımı zannediyordu. Ama bu bir intikam olamazdı. Şu an canım hiç yanmadığı kadar çok yanıyordu. Bu bir intikam olsa onun canının benden daha fazla yanıyor olması gerekirdi. 

İkimizde alevlerin içerisindeydik. Ama yanan sadece bendim. Ben yanarken beni sessizce izleyen de oydu. 

"Özür dilerim!" 

Bu cümle kurduğum son cümlem olurken, titreyen parmağım tetiğe gitti ve silah birden patladı. 

İşte o an çok istediğim, savaşı bitirecek olan tek mucize gerçekleşti...


Dostlarım umarım bölümü beğenmişsinizdir. Lütfen oy verip yorum yapmayı unutmayın. Sizleri çoook seviyorum bunu da unutmayın. Hepiniz kocaman öpüldünüz <3

Benimle iletişim için;

İnstagram- fundaaytn

Twitter- fundaytnn

Snapchat-fundaytn

Continue Reading

You'll Also Like

425 180 25
Cemre asilzade iyi bir ailenin kızıdır,annesi ile babası Çin'deki işleri nedeniyle taşınmaya karar verirler ilk başta istemese de mecburen kabul etme...
Eftalya By esmaa

Teen Fiction

412K 20.3K 23
Eftal: Hamileyim Dora. Eftal: Cidden hamileyim.
5.9M 192K 98
Karan Haznedaroğlu. 27 yıldır her istediğini elde eden, sadece adıyla bile bütün kapıları açabilecek bir adam. Şimdi her şeyden çok istediği bir şey...
2.8M 113K 110
Bilim Kurgu #1 Tenlerinde duyguların işaretlerini taşıyan Okuyucular, zorda kaldıklarında insanlara dokunarak duygusal yoğunluklarını azaltabilen va...