Affet [+18]

By _Aytac_

18.7K 1.6K 1.3K

Zehra Balaban sevdiği herkesi kaybetmişti. Beş yaşındayken babası, on yaşındayken annesi, on dört yaşındayken... More

Giriş
Söz
Çocuk
Şefkat
Umut
Kedi
Liste
Sınırlar
Özlem
Yanlış Anlaşılma
Hatıralarda Yaşamak
Tek Suçsuz
Aile
Tamamlanmak
Aşık Olmak
Korkmak
Yaraları Sevmek
Emine Balaban
Özür Dilerim
Zehir
Sevgilim
Kirli Sır
Sevilmek
Gerçek Kişilik
Tehdit
Kimsesiz
Seni Seviyorum
Madem
Teslimiyet
Affet
Serçe Parmak Sözü

Anne Kokusu

679 61 41
By _Aytac_

Zehra Balaban

Vücudum hala uykuya hasret olduğundan zorlukla gözlerimi araladığımda karşılaştığım manzarayla nefesimi tuttum. Serdarın bir eli yanağımın altında, diğeriyse saçlarımın arasındaydı. Başını da elleri tamamen üzerimde olduğundan omzuma yaslamıştı. Yüzlerimizin arasındaki mesafe çok azdı. Vereceğim nefesin uyanmasına neden olacağı kadar azdı hem de. Büyüyen gözlerle adamı izlerken gülümseyerek "Nefes al, Zehra," demesiyle yatakta geriye doğru gittim. Aramızdaki temas kesildiği için bir an hissettiğim soğuktan irkilsem de anında toparlandım. "Nasıl hissediyorsun?"

"Uykulu."

"Başın?"

İkinci kez dikiş atılan yaramdan vücuduma doğru yayılan ağrıya rağmen "Fena değil," diyerek cevapladım soruyu. Hastaneye gelmeden önce Kılıçaslan ailesinin evinde yaşanan tartışmayı hatırlıyordum. Ne kadar acı çektiğimi belli edersem Serdar gitmememiz konusunda o kadar ısrar edecekti. Yapmam gereken hastaneden çıktığımız anda ablamı da alıp evimize geri dönmekti. "Doktor ne dedi? Çıkabilir miyim?"

"Dikkat etmen gerektiğini vurgulayıp durdu. Eğer dikişlerin yine zarar görürse ameliyata alınman söz konusu, Zehra. İstiyorsan çağırayım bir de sana anlatsın. Belki o zaman durumun ciddiyetini anlarsın."

Azarlayıcı ses tonu yüzünden bakışlarımı kucağımda birleştirdiğim ellerime indirdim. Yüzüme düşen saçlarımı kulaklarımın arkasına iterken derin nefesler alıyordum. Serdarı anlıyordum. Benim için endişelenmesini, yeğenini kurtardım diye suçluluk duyduğunu biliyordum. Yine de evime gitmem gerekiyordu.

"Ne zaman çıkabileceğimi de söyledi mi?"

"Giyin sen," dedikten sonra ayaklandı. "Ben de gidip çıkış işlemlerini halledeyim. Gelip seni alacağım, odadan çıkma."

✂️

Araba Kılıçaslan ailesinin evinin önünde durduğunda kapımın korumalardan birinin açmasıyla tek kaşımı kaldırdım. Bu tarz hareketlerden zerre kadar hoşlanmıyordum. Özellikle garson olarak çalıştığım zaman bazı müşterilerin yorgunluktan ayakta durmakta bile zorlanan benden ya da çalışma arkadaşlarımdan sandalyelerini çekmelerini, montlarını giydirmelerini istediği zamanlar yüzünden tüm benliğimle mecbur bırakılan şeylerden nefret ediyordum. Buradaki son saatlerim olduğu için seviniyordum. Öyle olmasa dilimi ısırarak kendimi susturmam imkansız olurdu.

Serdarın adamlarına talimat vermeyi bitirmesini beklerken evin kapısı açıldı. Koşarak dışarı çıkan Akşını şaşkınlıkla izlerken bana sarıldı. Boyu kısa olduğundan başı karnıma denk geliyordu. Hıçkırarak ağladığını fark edince kaskatı kesilerek yeğenini izleyen yeşille mavinin karışımı olan gözlere baktım. Sanırım o da ne olduğunu bilmiyordu çünkü yaptığı tek şey omuzlarını silkmek oldu.

Ses tonumun sakin çıkmasına özen göstererek "Güzel kız," deyip boylarımızı eşitlemek için yere çöktüm. Niyetim Akşınla göz göze gelmekti ama yüzlerimiz aynı hizaya geldiği anda kollarını boynuma dolayarak sıkıca sarıldı. Kısacık bir an ne yapacağımı şaşırsam da yavaşça küçük bedenini sardım. Duyduğum hıçkırıklar canımdan can koparıyordu. Ağlamak çocuklara hiç mi hiç yakışmıyordu. "Bir şey mi oldu?"

"Uyandığımda yoktun. Dayımla yengem konuşurken hastanede olduğunu duydum. Geri dönmeyeceksin sandım. Oraya gidenler dönmüyorlar."

Akşın Kılıçaslan

Dayımın endişeyle beni izlediğini görünce Zehranın saçlarının arasından göz kırptım. Oyundan haberi olduğu halde neden korkmuştu ki? Zehranın gitmesini engellemem için benden yardım isteyen oydu.

"Hastane düşündüğün kadar kötü bir yer değil, güzel kız." Zehra boynuna sarılmış kollarımı tutarak beni uzaklaştırdı. İki eli yanaklarımı kavradı. "Oraya gidenlerden dönmeyenlerden çok dönenler oluyor. Yaraların merhemi, hastalıkların çaresi orada çalışan doktorlarda. Bak, ablam da senin gibi hastanelere düşman ama kardeşi, yani ben oraya gittiğim için şimdi iyiyim." İki yanağımdan kocaman öptükten sonra "Hiçbir yerden korkmak yok, tamam mı?" deyip bu kez o bana sarıldı.

Doğru anın geldiğini fark ederek "Bu gece de seninle uyuyabilir miyim?" dedim yeniden ağlayacakmış gibi çıkan titrek sesimle. Oyunculuğum dayımı her geçen saniyede biraz daha şaşırtıyordu.

"Ablamla benim evimize dönmemiz gerekiyor, güzel kız."

Yanaklarım gözyaşlarım yüzünden ıslanırken "Ne olur gitmeyin," dedikten sonra yeniden Zehraya sıkıca sarıldım. Belki gözlerimden akan yaşlar, titreyen sesim sahteydi ama söylediklerim gerçekti. Zehranın da, Boncuk'un da gitmesini istemiyordum. Annem öldüğünden beri hayatım bu evde dört duvar arasında geçiyordu. İki dayım, yengem, kuzenim ve çalışanlar dışında tanıdığım kimse yoktu. Pusat dışında oyun arkadaşım bile yoktu. Her şey bir yana... Zehra annem gibi kokuyordu. Gitmesini istemiyordum. Annemin kokusundan yine ayrı kalmak istemiyordum. Dayımın üzüleceğini bildiğimden yüzümü saçlarının arasında saklamaya devam ederken kulağına doğru sadece onun duyabileceği şekilde "Kokun annemin kokusuna benziyor," dedim.

Zehra Balaban

Kokun annemin kokusuna benziyor.

Akşın minicik ellerindeki bıçağı kalbime sapladığının farkında değildi. İtirafı samimiydi ama dudaklarından dökülenlerin bana neler hissettirebileceğini tahmin bile edemezdi.

Geçmiş...

Küçük kızın başı tuttuğu ele yaslıyken saçlarında hissettiği dokunuşla ağlamaktan kıpkırmızı olan gözlerini ablasına çevirdi. Nasıl oluyordu da dimdik ayakta durabiliyordu? Gözlerinden tek damla bile akmıyordu. Onlar günlerdir bağıra çağıra acılarını haykırırken o hep sakin kalmıştı. Hem annesiyle hem de kardeşleriyle ilgilenmişti. Şimdi de aynısını yapıyordu. Zehrayı kendine doğru çekerek başını göğsüne yasladı.

"Abla, annem gitmesin. Ne olur gitmesin," derken hala dakikalar önce son nefesini vermiş olan annesinin elini tutuyordu. Ablası kadının gözlerini kapatırken ona engel olmak için elinden geleni yapmıştı. Nasıl izin verebilirdi ki? Onlara sevgiyle bakan kahveleri bir daha göremeyeceğini bilirken nasıl engel olmazdı? Fakat yaptığı hiçbir şey ablasını durdurmamıştı. Annesinin gözlerinin bundan sonra onlara bakma ihtimali yoktu. "Babam gitti. O da giderse biz ne yaparız?"

Yatağın diğer tarafında aynı Zehra gibi annesinin elini tutmuş olan ortanca kardeş dolu gözlerini ablasına çevirerek "Başımızda anne, baba olmayınca bize ne yapacaklar?" dedi zorlukla yutkunurken. O Emine kadar güçlü değildi. Kendi acısı ruhunu cayır cayır yakarken kimseye teselli verecek durumda değildi. "Kimsesiz çocukların sonu ne oluyor, abla?"

Emine küçük kardeşinin korkuyla titremesine neden olan cümlelerle sertçe konuştu. "Biz kimsesiz değiliz. Zehranın iki ablası, senin hem ablan hem kardeşin var. Ben de sizlere sahibim. O kelimeyi bir daha ağzına alma." Boncuk'a annelerinin durumu kötüleştiğinden beri aynı şeyleri söyleyip duruyordu. En küçükleri için ayakta durmaları gerekiyordu. Tamam, acılarını yine yaşayacaklardı ama Zehranın önündeyken değil. Kollarının arasındaki titremesi artan bedeni biraz daha göğsüne çekerek dudaklarını saçlarının arasına bastırdı. "Zehram, biz yanındayız. Tamam mı? Annemle babam gitmiş olabilirler. Ablaların hep yanında olacak."

Küçük sığındığı kolların arasından çekilirken "Annem biraz daha bizimle kalsa olmaz mı?" diye sordu. İfadesindeki saf acı Eminenin kalbini sızlatmıştı. Gerekirse kardeşleri için ölürdü ama konu ölümün geride bıraktığı acı olunca elinden hiçbir şey gelmiyordu. Babalarını kaybettiklerinde anneleri sayesinde yokluğuna alışmışlardı. Şimdiyse o gitmişti. Babanın yokluğuna bir şekilde alışılıyordu da anne yokluğu... Büyük kardeş bunun mümkün olduğuna kendisi bile inanmıyorken kardeşlerini nasıl iyi edeceğini bilmiyordu. "Babamın kokusunu kaybettim. Anneminki de kaybolsun istemiyorum. Biraz daha sarılsam, onunla uyusam olmaz mı? Söz veriyorum sonra uslu duracağım. Ne olur, abla. Ne olur."

Günlerdir tüm acısını maskelemeyi başaran o değilmiş gibi en küçüklerinin dudaklarından dökülenlerle hıçkırarak ağlamaya başladı Emine Balaban. Üç kız kardeşin haykırışları evin duvarlarına sinerken Eminenin tek yapabildiği kardeşine sıkıca sarılmaktı. Aradan geçen dakikalar onarılmayacak yaralar açsa da küçüklerin ruhunda, en azından birbirlerine sahip oldukları için önünde sonunda iyileşeceklerini biliyorlardı.

Emine konuşabilecek kadar sakinleştiğinde küçüğünün ıslak yanaklarını ellerinin arasına aldı. Dudaklarını sırayla kan çanağına dönmüş gözlere bastırdı. "Zehram, eğer annem burada kalırsa artık güzel kokmayacak ve ben senin onu öyle hatırlamanı istemiyorum." Ablasının dediklerini anlamadığı bakışlarından belli oluyordu. Annesi nasıl güzel kokmaya bilirdi ki? Ölümü bilmeyen bir çocuk için ablasının dudaklarından dökülenler imkansızdı. "Benim kokumu seviyor musun?"

Zehranın kahveleri kısacık bir an annesinin cansız bedenine değdikten sonra yeniden ablasına baktı. Başını aşağı yukarı sallayarak sorusunu cevapladı. Elbette seviyordu. Yıllardır her gece sarılarak uyuduğu kişi Emineydi. Babaları öldükten sonra anneleriyle aralarında gözle görülür bir uçurum oluşmuştu. Hala çocukları için çalışıyor, çabalıyordu ama eskisi kadar onlara sarılmıyor, öpmüyor, saçlarını okşamıyordu. Kadının boşluğunu dolduran da Emineydi. Belki de onu kaybettiklerinde dimdik duruşunu koruyabilmesi de bu yüzdendi.

"Seviyorsan o zaman bana güven. Annemi şimdiye kadar gördüklerinle, kokladığın anlarla hatırla. Hem ben hep yanında olacağım. Tamam mı? Üçüncü bir kokuyu kaybetmene izin vermeyeceğim. Ablana inanıyor musun?" Zehranın bir kez daha başını sallayarak onu onaylamasıyla kardeşini göğsüne çekip dudaklarını art arda saçlarının arasına bastırdı. "Bağlandığın başka hiçbir kokuyu kaybetmeyeceksin. Söz veriyorum, Zehram," derken hayatın onlar için yaptığı planlardan habersizdi. Küçük kardeşinin onun kokusuna da hasret kalacağını, yaşamaya zorlanacağı hayatın çocukluğunu, masumluğunu, hayallerini ellerinden çekip alacağını bilmiyordu.

Günümüz...

"Zehra, iyi misin?"

Duyduğum sesle irkilerek gözlerimi kırpıştırdım. Serdar önümde dizlerinin üzerine çökmüş duruyordu. Bakışlarımı şaşkınlıkla etrafta dolaştırdım. Ne ara eve girmiştim? Dahası ne zaman buradayken kaldığım odaya gelmiştim? Akşın da yanımızda değildi. "Ne oldu?" derken Serdara gerçek anlamda bakmış, gözlerindeki endişeyi görmüştüm. Ne kadar süredir bana sesleniyordu ki?

"Akşınla konuştuktan sonra ruh gibi çıktın odaya. Kaç dakikadır konuşuyorum duymuyorsun. Ne oldu?" Tereddütlü eli sırtımın tamamını kaplayan saçlarıma uzanırken yumuşacık dokunuşu gibi çıkan sesiyle "Neyi hatırladığını anlatmak ister misin?" diye sordu. Yeşilin ağır bastığı gözlerindeki şefkat titrek bir nefesi ciğerlerime doldurmama neden oldu. Bakışları ilk karşılaştığımız andan beri bana ablamı hatırlatıyordu.

"Anne kokusu."

"Ne?"

"Akşın kokumun annesinin kokusuna benzediğine söyledi," dememle Serdar kaskatı kesildi. Kısa bir tereddüt anının ardından parmaklarının arasındaki saçlarıma doğru eğildi. Kapalı gözleriyle kokumu derince soludu. Meraklı bakışlarım gözlerinin kapalı oluşundan yararlanarak yüzünde dolaşıyordu. Elimin aynı şekilde açık kahverengi kısacık saçlara uzandığını fark edince gözlerimi büyüterek geri indirdim. Artık evime geri dönmem gerekiyordu. "Benziyor mu?"

Maviyle yeşil öylesine güzel harmanlanmıştı ki, hayran olmamak elde değildi. Şu andaysa yeşil renk yoğunluktaydı. Serdar gülümsedi. "Kokun birinin huzur durağı olacak kadar güzel," dedikten sonra saçlarımdaki elini indirerek kucağımda birleştirdiğim ellerimi tuttu. "Küçük cadının aksine ben kardeşimin kokusunu henüz unutmadım. Benzemiyor. Zaten onun da birinin kokusunu annesininkiyle karşılaştıracak kadar anımsadığını sanmıyorum. Bana sorarsan durum farklı." Gözlerimin dolduğunu görünce kısacık bir an devam edip etmemek konusunda tereddüt etti. Beni üzmek istemiyordu. Fiziksel olarak da, ruhsal olarak da yorulmamam gerektiğini doktor bir çok kez söylemişti. Yine de öğrenmek istiyordum. Bu yüzden başparmağımla elinin tersini okşadım. Konuşmaya devam etti. "Seninle tanışma anı annesinin ölüm anına benziyor. Kardeşim kızını korumaya çalışırken canından oldu. O gün Akşını kurtarmaya çalışırken yaralanınca seni annesinin yerine koymuş olmalı. Büyük ihtimalle kokularınız benzemese de ona annesini hatırlatıyorsun."

"Annesinin boşluğunu doldurmak için doğru seçim yapmamış."

"Akşın abimle benim dışımda kimseyle uyumaz, uyuyamaz. İş için yurt dışına gittiğimizde, yani evde olmadığımız zamanlarda kabus görse de evdekilerden birine gitmez. Uykusuz kalsa bile o yatakta tek başına yatar." Yüzüme düşen birkaç tutamın beni rahatsız ettiğini fark edince saçlarımı kulaklarımın arkasına sıkıştırdı. "Dün sana gelmiş. Bu da yetmemiş seninle uyumuş. Doğru seçim olmasan küçücük çocuğa sığınacak liman olamazdın, Zehra." Yeniden bakışlarımı kaçırmamla Serdar gülümseyerek başını eğdi. Gözlerimizin yeniden buluşması için bir süre çabalamak zorunda kalsa da sonunda başarmıştı. Ona direnmek fazlasıyla zordu. "Şimdi bana neden bu kadar dağıldığını söyleyecek misin?"

"Anne kokusu deyince... Bir an geçmişe gittim. Akşın şanslı aslında."

"Neden?"

"Bir kez kaybetmiş." Kaybettiğim herkesin kokusunu, sesini, hatta yüzlerini bile unutmuştum. Her şey hafızamdan silinmişti. Bir tek kayıpların ve unutmanın geride bıraktığı acı ruhumdan silinmemişti. "Ben anne kokusunu iki kez kaybettim ve bunun nasıl hissettirdiğini tarif edecek kelimem yok. En azından o acıyı bir kez yaşamış," dedikten sonra ayağa kalktım. Daha fazla Serdarın şefkatli bakışlarını görmek istemiyordum. Sevgisizliğe, iyi misin sorusunun yokluğuna, şefkatsizliğe zor alışmıştım zaten. Küçük Zehranın yabancılardan gördüğü iki günlük ilgiye alışacak kadar arsız olduğunu biliyorken daha fazla burada kalamazdım. "Biz artık gidelim. Ablamı çıkarırken adamların ve abinle sen ortalıkta olmasanız olur mu? Fazla olduğunun farkındayım ama son istek gibi bakabilirsin."

Serdar tek kaşını kaldırarak beni izlerken gülmemek için alt dudağını dişlerinin arasına sıkıştırmıştı. "Zehra, az önce olan hiçbir şeyin farkında değildin, değil mi?" Kaşlarımı çatarak adamın iki rengin karışımı olduğuna emin olduğum ama şu an yemyeşil görünen gözlerine bakarken başımı hafifçe sola doğru eğdim. Neden bahsettiği ile ilgili fikrim yoktu. Zaten bunu Serdarın söyledikleri üzerine büyüyen gözlerim ve aralanan dudaklarımla fazlasıyla belli etmiştim. "Kapıdayken Akşına iyileşene kadar burada kalacağına dair söz verdin."

"Ne yaptım? Ne yaptım?"

✂️

Çok özledim.

Seni çok özledim, ablam. Annemsiz de, babamsız da yaşanıyormuş ama sensiz... Olmuyormuş. Bugün bir çocuk bende annesinin kokusunu bulduğunu söyledi. Fark ettim ki, anne denilince aklıma sen geliyorsun. Onun kokusuna altı yaşımdan sonra zaten hasrettim. Belki yaşadığı hayat zordu, belki de benim gelişimle babam gitti diye sevmedi beni. Emin değilim. Kızgın ya da kırgın da değilim. Sen vardın. Düştüğümde yanıma koşan, parçalanan dizime üfleyen, saçlarımı okşayan, bana anne şefkatiyle sarılan sendin. On dört yaşında bunlardan da mahrum kalınca anladım.

Asıl sen gidince annesiz kaldım ben. Birbirimize sahip olduğumuz sürece kimsesiz olmadığımızı söylemiştin. Gittin, Boncuk ablamla kaldım ama kimsesiz kaldım, ablam. On dört yaşındaydım ya. Ablama ihtiyacım vardı. Beni korumasına, sevmesine çok ihtiyacım vardı. O ne yaptı? Delirdi. Delirme hakkımı bile hızlı davranarak elimden aldığı için acımı yaşayamadım. Bağırıp çağıramadım, ağlayamadım, canım yanıyor diyemedim. Anne kokusunu bulmam gereken üçüncü kişi oydu, yanımdaydı ama ben ona sahip çıkmak zorunda kaldım.

Keşke beni de yanında götürseydin, ablam. İkinci kez annemi, anne kokusunu kaybedince hiçbir şeyin anlamı kalmadı zaten. Acı. Sadece acı vardı. Haykıramadıklarım boğazımda düğüm oldu. Korkularım ruhumda yara oldu. Kimsesizliğim deli olup kurtulma şansımın önünde engel oldu. Olmaz mıydı? Beni de yanına alsan olmaz mıydı? Yaramaz bir çocuk değildim ki. Sana sorun çıkarmazdım. Elini tutsam yeterdi.

Hep dediğin gibi uslu çocuk olurdum gittiğin yerde de. Elimi tutsan yeterdi. Saçlarımı okşasan yeterdi. Yaşamak zorunda kaldıklarımı düşününce... Kendi ellerinle öldürsen bile yeterdi be ablam. Böyle büyümektense, bir çocuğun anne kokusunu bulduğu kişi olmaktan utanmaktansa ölsem yeterdi. Anlıyor musun? Anla, ablam. Beni bu hayatta bir tek sen anladın. Yanımda olmasan da anladığını bilmeye ihtiyacım var.

Düşüncelerinizi yorum olarak bırakmayı unutmayın. Emeğe saygı duyup değerlendiren herkese sevgilerle...♥

Continue Reading

You'll Also Like

2.6M 145K 40
Kirpiklerim hayal kırıklığı içinde kapanıp açıldı. "Hiç mi sevemezsin beni?" dedim kısık bir sesle. Hâlâ umut kokan bir nefesle... "Kalbi başka adama...
43.9K 2.1K 14
İki tutsak kalbin hikayesi... Hiç berdel yüzünden annenizin katiliyle evlenmek zorunda kalmışmıydınız? Ben kalmıştım.Berdel uğruna annemin katiliyle...
3.3M 122K 83
ZERYA💙🖤 Anne ve babasından güçlü olmasını öğrenen Asla kimseye boyun eğmeyen dediğim dedik olan Sadece ziyaret amacıyla geldiği Mardin'e tutsak ola...
1.6M 82K 47
"Anlatayım mı sana? Anlayacak mısın anlatırsam?" Dedi bir anda ateş gibi bir sesle. Elleri kollarımı kavradı. "Neyi?" Dedim titrek bir nefesle. "Anl...