NAKAVT

By Fesatrice

1.7M 156K 200K

*Eski adı: Oyunbozan 2* Ardıç: Bana birini ayarlamaya çalışma artık Ardıç: Beni kimseyle yakıştırma Ardıç: Be... More

1- Oyuncu ve Oyunbozan
2- Hayatının Aşkı
3- İlişki Korkusu
4- Ardıç'ın Kriterleri
5- Ardıç Çok Sevmeli
6- Yedek Anahtar
7- Kahvaltı
8- Evlilik Düşünmüyorum
9- Aşk Yok
10- Sabah Koşusu
11- Tuhaf Ziyaret
12- Numara
13- Aşk, Nefretle Başlamaz
14- Nasıl Birisin?
15- Beş Dakika
16- Kendine Ayarla
17- Kavga
18- Sınırlar ve Engeller
19- Sana Bağlıyım
20- Siyah Mont
21- Melek Gibi
22- Sevgili Olmalıydınız
23- Dilek Hakkı
24- Taklit
25- Rüya'nın İstekleri
26- Karşılaşma
27- Ardıç'ın Kırık Ruhu
28- Kırık Ruhumu İyileştiren
29- Sana Âşığım, Aptal Kız
30- Kulak Misafiri
31- Maç Günü
32- Yasak Bir An
33- Yaşananlar Hakkında
34- Gece Ziyareti
35- Yol Arkadaşı
36- Nefes Al, Rüya
37- Bu Kadar Yaklaştın
38- Şüphe
39- Rüya Yüksel
40- Aklımı Karıştırıyorsun
41- Şimdi Ödeştik
42- Bana Güvenmiyorsun
43- Yanılgı
44- İlk Çatırdamalar
45- Ardıç'ın Kıskançlığı
46- En Sonunda Beni Çıldırttın
47- Mercan
48- İşini Zorlaştırıyorum
49- Rüya'nın Oyunu
50- Gerçekler
51- Satılık Çocuk
52- Efe Gümüş
53- Beni Öpme
54- Üç Kardeş, Üç Farklı Soyadı
55- Bana Razı Olma
56- Arkadaşlığımızı Bozmak İstiyorum
57- Her Yerini Öpmüyorsam
58- Beni Sevmediğini Söyle
60- Şimdi Ağla, Ardıç
61- Teslim Oluyorum
62- Evine Hoş Geldin
63- Kalp Meselesi
64- Sadece Sana
65- Durmamı Söyle
66- İlk Yumruk, Tek Yumruk
67- Aramızda Sır Olmamalı
68- Babasının Oğlu
69- Öldür Kendini
70- Ayrılalım
71- Damat Adayları
72- Çınar Yüksel
73- Zaman, Tüm Yaraların İlacı
74- Büyük Gün, Büyük Sorun
FİNAL
Özel Bölüm
Özel Bölüm 2
Özel Bölüm 3
Özel Bölüm 4
Özel Bölüm 5 / Part-1
Özel Bölüm 5 / Part-2

59- Yüzleşme

18.7K 1.9K 2.4K
By Fesatrice

MIIA - Dynasty

Cem Adrian & Mark Eliyahu - Kül

İyi okumalar...

Hayat, Ardıç'a hiçbir zaman adil davranmamıştı.

Rüya, onunla tanıştığı günden beri bu gerçeğin farkındaydı. Ardıç, geçmişte yaşadığı dehşetin yara izlerini ruhunda taşıyordu. O izler hiç kapanmamıştı. Yine de Ardıç, yaptığı rolle bunu hiç çaktırmamıştı. Ne kadar yaralandığını gösterdiği ilk gün, hastanede annesiyle karşılaştıkları gündü.

Gözlerindeki o kırık bakış genç kızın aklında canlanırken sertçe yutkundu. Ardıç, fazla konuşmayan ve kendinden bahsetmeyi sevmeyen bir adamdı. Geçmişi hakkında hiç bilgi vermezdi. Hiç konuşmazsa unutabileceğini düşünüyordu belki. Belki de devamlı geçmişinden bahsederse o geçmişin gelip onu bulacağından korkuyordu.

Ardıç, acılarına karşı susardı. Mutluluklarını da paylaşmazdı. Çünkü bunu bilmiyordu. Derdini açmayı, paylaşmayı, yardım istemeyi... Senelerdir bu, böyle devam etmişti. Rüya hep çok ısrarcıydı, Ardıç da hep çok mesafeliydi.

Ancak onu hiç... Rüya, bakışlarını arabayı süren Ardıç'ın suretine çevirdi.

Onu hiç bu kadar kötü bir halde görmemişti.

Perişandı. Haberi aldığından beri hiçbir tepki vermemişti, yüzünde tek bir mimik dahi oynamamıştı. Aklı Çınar'daydı. Hastaneden birine annesinin durumuyla ilgili bir gelişme olursa haber vermesi için numarasını vermişti ve annesinin ölüm haberiyle beraber Çınar'ın da ortalıkta olmadığı haberini almıştı.

Ardıç, bir yandan arabayı sürerken diğer yandan Çınar'ı aramaya devam ediyordu. Cevapsız kalan kaçıncı çağrısı olduğunu saymayı bırakmıştı artık. Çınar, kayıptı ve Ardıç'ın ona ulaşamadığı dakikalar uzadıkça aklına kötü düşünceler geliyordu.

Direksiyonu sıkı bir şekilde kavrayıp çenesini sıktı ve arabayı sürmeye devam etti. Parmak boğumları bembeyaz olmuştu. Rüya, boğazını temizleyerek Ardıç'ın dikkatini çekmeye çalıştı. Transa girmiş gibi görünüyordu. "Ardıç?" dediğinde genç adam ona bakmadı ancak ruhsuz bir sesle "Efendim?" dedi.

Ses tonu Rüya'nın yüreğini burktu. Yerinde rahatsızca kıpırdandı. Onun acıları karşısında çok çaresizdi. İmkânı olsa kimse onun canını sıkmasın diye Ardıç'ı saklayacaktı. Hayatının ilk döneminde yaşadığı vahşeti unutturmak için onu sarıp sarmalayacaktı ancak bu hiç de gerçekçi bir istek değildi. Bunu yapamayacağını biliyor ve bu konuda çok canı sıkılıyordu.

"Sıla'yı aramamı ister misin? Çınar'la yakınlardı."

Ardıç'ın bakışları saniyelik bir şekilde Rüya'ya dönerken gözlerindeki minnet açıkça okunuyordu. Rüya, burukça gülümseyerek telefonunu çıkardı. Rehberine girip Sıla'nın numarasını ararken Ardıç birden "Gaye," demişti. Rüya, şaşkınca başını kaldırıp ona baktığında gözlerini yoldan ayırmadan sözlerine devam etti.

"Gaye'yi ara."

"Gaye mi? Ama Sıla daha yakın Çınar'la. Gaye-..."

"Dediğimi yap," diyerek kestirip attı Ardıç. Rüya, kaşlarını çatarak bakışlarını yeniden telefonuna çevirdi ve Gaye'nin isminin üzerinde durup onu aradı. Açılmasını beklerken telefonu hoparlöre vermişti.

Telefon açıldığında Gaye'nin "Rüya?" diyen sesini duydu. Ağlamış mıydı? Sesi titrek geliyordu.

"Gaye, bir şey soracaktım. Çınar bugün hiç-..."

"Bir şey mi oldu ona?" Gaye'nin sesi çatlarken Rüya, donakalmış bir şekilde telefon ekranına baktı. "1 saat önce aradı beni, saçma sapan cümleler kurdu. Yok bu son konuşmamızmış, kendime iyi bakmalıymışım falan... Kendine bir şey yapacak diye korkuyorum."

Araba ani bir frenle durduğunda Ardıç, Rüya'nın elindeki telefonu çekip almış ve kulağına yaslamıştı. "Gaye, Çınar nasıl bir yerden aradı seni?"

"Ardıç?" diye şaşkınca sordu Gaye. "Evet, benim," dedi Ardıç hızlıca. "Şimdi, söyle bana. Çınar seni nasıl bir yerden aradı?"

"Bilmiyorum, çok dikkat edemedim. Gürültülü bir yerdi."

"Gürültülü," diyerek tekrar etti onu Ardıç. Durdurduğu arabayı yeniden sürmeye başlamıştı. Gözlerini kısarak yola bakarken Gaye, onu onaylayan bir mırıltı çıkardı. "Evet, bağrışma sesleri vardı sanki. Nerede olduğunu biliyor musun?"

"Bir tahminim var," dedi Ardıç kuru bir sesle. "Bulacağım onu, sen sakın merak etme."

"Bulacak mısın?"

"Bulacağım, ne pahasına olursa olsun Çınar'ı bulacağım. Söz veriyorum."

Ardıç, telefonu kapatarak yeniden Rüya'ya uzattığında Rüya, kafası karışmış bir şekilde eline telefonunu almıştı. Az önce tanık olduğu telefon konuşması da neydi öyle? Aklında bu konuyla ilgili bir sürü soru işareti olsa da şu an sormak için doğru bir zaman değildi. Ardıç, annesini kaybettiği haberini daha yeni almıştı ve kardeşi kayıptı. Her yerde onu ararken onun sorularına cevap veremezdi. Zaten güncel durumlarında akla en az takılan konu kesinlikle bu telefon konuşmasıydı. Rüya da Çınar için fazlasıyla endişeleniyordu.

Ardıç, arabayı çok da güvenli görünmeyen bir muhitte durdurduğunda Rüya, sertçe yutkunmuştu. Gelmeyi kendisi istemişti. Ardıç'ı bu durumda yalnız bırakmak istememişti ve Ardıç, öyle kötü bir durumdaydı ki Rüya gelmek istediğini söylediğinde itiraz dahi etmemişti. Şimdi korkup olduğu yere sinemezdi. Sevdiği adamın ona ihtiyacı vardı. Bunu asla söylemezdi, ondan yardım da istemezdi ancak onun yanında birilerinin olduğunu hissetmeye çok ihtiyacı vardı. Rüya, bunu biliyordu.

Beraber arabadan indiklerinde Ardıç, omzunun üzerinden Rüya'ya bakmıştı. "Sen arabada kalsan daha iyi olur," dedi yorgun bir sesle.

"Neresi ki burası?"

"Yasa dışı dövüşlerin yapıldığı bir yer."

"Çınar da-..."

"Burada dövüşüyor, evet." Ardıç, çenesiyle arabayı işaret etti. "Bin hadi."

Rüya, ona doğru yaklaşıp koluna girdiğinde etrafına inceleyen bakışlar atıyordu. "Senin dibinden ayrılmazsam bir şey olmaz," diye mırıldandığında Ardıç, itiraz etmemişti. Hızlı adımlarla yasa dışı dövüşlerin yapıldığı mekândan içeriye girmişlerdi. Rüya'nın ilk gördüğü şey kandı. Bolca kan...

Genç kızın midesi kalkarken dudaklarını birbirine bastırdı. Ardıç'ın boksör olmasından dolayı dövüşlere alışkın olduğunu sanmıştı ancak yasa dışı dövüşte boksta olan kurallar yoktu. Kişiler tamamen serbestti. Birbirlerinin istedikleri noktalarına vurabiliyorlardı ve bu özgürlük ortaya bolca kan dökülmesine neden oluyordu.

Ardıç'ın elinin altındaki kolunun kasıldığını hissettiğinde bakışlarını önce ona, sonra ise baktığı yere çevirdi. Ve o anda Çınar'ı gördü.

Yüzünde hiçbir ifade yoktu. Kaşı patlamıştı, kan şakağından doğru akıyordu. Gevşek bir şekilde yumruk yaptığı ellerini yüzünün hizasında kaldırmıştı ancak aslında kendisini savunmuyordu. Karşısındaki adamdan bir yumruk yediğinde geriye doğru sendeledi, hızlıca dengesini kurdu ancak karşılık vermedi.

Rüya, bakışlarını Çınar'ın karşısındaki adama çevirdiğinde adamın suratında tek bir çizik bile olmadığını gördü. Çünkü Çınar, ringe dövüşmek için çıkmamıştı. Kendini savunur gibi yapıyor ancak yediği yumrukları kolaylıkla engelleyebilecek olmasına rağmen bunu yapmıyordu.

Ardıç, Rüya'nın ellerinden hızlıca sıyrılıp insan kalabalığını yardı ve kafesin önündeki adamın yanına geldi. "Aç şu kapıyı."

"Dövüş bitmeden olmaz."

Ardıç, adamın yakalarını kavrayarak kafesin dış yüzeyine sertçe yapıştırdı. "Aç ulan şu kapıyı!"

Ardıç'ın ifadesiz yüzü ve ruhsuz bakan gözleri karşısındaki adamın neredeyse altına kaçırmasına neden olacaktı. Korkudan küçük dilini yutmuş bir şekilde başını salladı. Ardıç, ellerini adamın yakasından çektiğinde kafesin kapısı açılmıştı. Ardıç, bir hışımla içeriye daldı ve kardeşine yeni bir yumruk savurmak üzere olan adamın göğsüne tek elini koyarak onu geride tuttu.

"Bu dövüş burada bitti," dediğinde sesi kesin çıkmıştı. Bakışlarını Çınar'ın yüzüne çevirdi. Yediği yumruklardan gözlerini zor açıyordu ancak oradaki nefret yine de görülebilecek düzeydeydi. Ardıç, kardeşinin ona olan öfkesini umursamayıp parmaklarını dirseğine sardı ve Çınar'ı sürükleyerek o kafesin içinden çıkardı.

"Bırak ulan kolumu," dedi Çınar homurdanarak. Ardıç, onu dinlemiyordu. Onu canlı bir şekilde bulabildiği için içi rahatlamıştı. Çınar'ın canının hem fiziksel hem de ruhsal anlamda yandığını biliyordu ancak yine de nefes alıp veriyordu. Neler geçmişti aklından... Kardeşinin canına kıyacağını düşünmüştü ve ringdeki haline bakılırsa amacı da buydu.

Rüya'yla göz göze geldiklerinde genç kız da dikildiği noktada hareketlenmişti. Çınar'ı tüm karşı koymalarına rağmen dışarıya çıkardığında Çınar da kolunu abisinden kurtarmıştı. "Ne işin var senin burada? Niye geldin?"

"Sen ne yaptığını sanıyorsun? Öldürtecektin kendini, geri zekâlı!"

"Sen beni kurtardığını mı sanıyorsun?" dedi Çınar hiddetle. "Ne kahramansın ama. Mahvettin ulan her şeyi!"

"Öyle mi?" diye sordu Ardıç. "Seni kendini öldürtmekten kurtardığım için mi mahvettim her şeyi?"

"Sen beni kurtarmadın." Çınar, başını hızlıca iki yana salladı. "Ölüp her şeyden kurtulma imkânım vardı ve sen bunu mahvettin. Eğer ölseydim-..." Gözleri doldu, sözlerine devam edememişti. Çenesini sıkarak bakışlarını kaçırdı. "Nefret ediyorum senden," dediğinde sesi iğrenir bir tonda çıkıyordu.

"Öyle mi?" diye sordu Ardıç tekrardan. Çınar, sinir olarak "Öyle," dedi.

"Madem benden bu kadar nefret ediyorsun," diyen Ardıç ceketini çıkararak yere fırlattı ve kollarını iki yana açtı. "Hadi, gel de sinirini çıkar."

"Ne saçmalıyorsun?"

"Benden nefret ediyorsun veya bana öfkelisin, neyse ne. Her şeyin sinirini çıkar işte benden. Çıkar ki konuşabilelim." Ellerini arkasında birleştirdi. "Sana karşılık vermeyeceğim."

"Benim seninle konuşacak hiçbir şeyim yok," dedi Çınar dişlerinin arasından. "Bu abilik tasmalarından da bıktım usandım."

"Tamam, bunun da sinirini çıkarabilirsin."

"Siktir git!" diye bağırdı Çınar. Ardıç, hiç etkilenmeyerek karşısında dikilmeye devam ederken Çınar'ın öfkeyle soluduğunu görmüştü. Genç adamın ilk kalkanı inerken Ardıç'ın suratına sert bir yumruk geçirdi. Ardıç, yerinden oynamamışsa da başı yana çevrilmişti.

"Defol git hayatımdan! Her şeyi mahvettin!" Onu ittirdiğinde Ardıç, bir adım gerilemişti. "Beni kurtarmadın sen! Ölme hakkımı bile aldın elimden, anladın mı? Ben bu hayatı yaşayıp ne yapacağım, ha? Her saniye daha da boktan hissedeyim diye mi çekip aldın beni oradan?"

Abisinin suratına bir yumruk daha geçirdiğinde Ardıç, ağzında biriken kanı yere tükürmüştü. Başını kaldırıp Çınar'ın yüzüne baktı. Çınar, onun yakalarını sıkıca kavramıştı.

"Ulan benim annem öldü!" Dişlerini sıktı, dolan gözlerinden nefret ediyordu. İlk yaş yanağına döküldüğünde "Annem öldü benim," diye tekrar etti cümlesini. Sesi eskisi kadar hiddetli çıkmıyordu. Abisinin yakasını kavrayan elleri yavaşça gevşedi. "Kimsem kalmadı artık," dediğinde fısıldar gibi konuşmuştu.

"Ben varım." Ardıç, Çınar'ın ensesini kavrayarak kardeşinin başını göğsüne bastırdı. Çınar, hıçkırarak ağlamaya başladığında Ardıç, çenesini onun saçlarının üzerine yaslamıştı. Diğer koluyla da kardeşini sıkıca sarıp "Ben buradayım," dedi. Saçlarına derin bir öpücük bıraktı. "Duydun mu beni? Ben buradayım, Çınar. Abin burada."

Çınar, sarsılarak ağlamaya devam ederken Ardıç, kollarını ona sıkıca sarmıştı. Güçlü durmak adına dişlerini sıktı. "Artık hiç yalnız kalmayacaksın, tamam mı? Yalnız bırakmayacağım seni. Hep yanında olacağım." Kardeşinin saçlarını usul usul okşarken "Abin hep yanında olacak," diye mırıldandı.

Sözleri Çınar'ın üzerinde hiç beklemediği bir etki yapmıştı. Genç adam, duyduklarıyla aniden ağlamayı kesti ve Ardıç'ı ittirerek ondan uzaklaştı. Yaşlı gözlerine öfke çabucak yayılırken "Hayır," dedi dişlerinin arasından. "Yalanlarına inanmayacak kadar büyüdüm artık."

"Çınar-..."

"Seni istemiyorum, anlıyor musun? Sefaletten sürünsem dahi senin yardımını istemem. İğrenç adamın tekisin."

"Neden?" diye sordu Ardıç kafasını hafifçe yana eğerek. "Neden bu kadar çok nefret ediyorsun benden?"

"Neden mi?" Çınar, sinirle güldü. "Çünkü her şeyin suçlusu olarak gördüğün insanlardan farksızsın da ondan!"

Sözleri Ardıç'ın kalbine bir bıçak misali saplanmıştı. Çenesini sıkarak "Ben hiçbir zaman onlar kadar kötü olmadım," dedi. "Küçücük bir çocuğu ölüme terk edecek kadar-..."

"Evet, oldun." Çınar, yüzünü buruşturup "Sen de en az onlar kadar kötüsün," dedi. "Hatta sen onlardan da daha kötüsün çünkü beni her zaman yanımda olacağına dair inandırmıştın."

"Çocuktum, Çınar. Elimde değildi, evden kovulmuştum. Ne yapmamı bekliyordun? O halde geri dönmeye çalışsam sana bir faydam olmayacaktı. Belki ben olmazsam huzur içinde yaşar gidersiniz diye düşündüm. Aklım öbür türlüsüne kesmedi. Kesmeye başladığında, kendi paramı kazanmaya başladığımda seni yanıma almak için geri döndüm ama beni kovdun. İstemedin. Benden çoktan nefret etmeye başlamıştın."

"Benim derdim senin evden kovulman mı sanıyorsun? Bu yüzden seni hiçbir zaman suçlamadım."

"O zaman derdin ne, Çınar? Neden bana bu kadar öfkelisin?"

"Çünkü beni yalnız bıraktın!" diye bağırdı Çınar. "Beni ölüme terk ettin. Yalvardım ulan ben sana. Gel diye yalvardım ama sen-..."

"Sen neden bahsediyorsun?" diyerek Çınar'ın sözlerini kesti Ardıç. "Ne ölüme terk etmesi?"

"Geçirdiğin beyin sarsıntısı hafıza kaybı da yapmış anlaşılan. Ya da hiç hatırlayacak kadar umursamadın beni."

"Çınar," dedi Ardıç sabırsız bir şekilde. "Neden bahsediyorsun?"

"Sen benimle dalga mı geçiyorsun? Ne demek neden bahsediyorum? Ne biçim abisin ulan sen? Başımdan neler geçtiğini bal gibi de biliyorsun."

"Hayır," diyerek kardeşine doğru bir adım attı Ardıç. "Bilmiyorum."

"Kanserdim. Ölüm döşeğindeydim. Korkuyordum ve aptal bir çocuktum. Tek istediğim seni son bir kez bile olsa yanımda görmekti ama sen gelmedin," diyerek ona hatırlattı Çınar.

Ardıç, duyduklarıyla sarsılırken kardeşinin suratına şaşkınca baktı. "Bilmiyordum," dedi yavaşça. "Kanser olduğunu bilmiyordum, Çınar. Ölüm döşeğinde olduğunu bilmiyordum."

"Nasıl bilmiyordun lan? Aradım seni. Abi çok korkuyorum, ne olur gel, diye yalvardım. Ya sen? Sen ne yaptın?" Çınar, sinirle çenesini sıkıp bağırdı. "Telefonu suratıma kapattın!"

"Çınar, hayır..." Ardıç, gayriihtiyari bir şekilde kafasını iki yana sallıyordu. "Hiçbir şeyden haberim yoktu."

"Yalan söylüyorsun."

"Beni aradığına emin misin?"

"Senin sesindi," dedi Çınar acıyla. "Bir kere de aramadım ben seni. Belki ilkinde sesimi duymamışsındır diye daha yüksek sesle, halimin izin verdiğince konuştum. Sırf seni son bir kez görebilmek için. Ama sikine bile takmadın beni."

"Çınar, eğer sen gerçekten de bana bunları söylemiş olsaydın, ben biliyor olsaydım sen 'gel' demeden gelirdim."

"Kafadan mı uyduruyorum bunları? Onu mu söylemeye çalışıyorsun?"

"Böyle bir şey yaşanmadığını söylemeye çalışıyorum," dedi Ardıç sakince. "Yaşansaydı hatırlardım. Eğer sen beni aramış olsaydın ben gelirdim."

"Ben zaten seni aradım ama sen gelmedin."

"Ne zaman oldu bunlar?" Rüya, dakikalardır kardeşlerin kavgalarını, birbirlerine sarılmalarını ve tekrardan kavga etmelerini izlerken girdiği duygu karmaşasından kafasındaki büyük soru işaretiyle çıktığında Ardıç ve Çınar aynı anda bakışlarını ona çevirmişti. Çınar, omuzlarını silkerek "8 yaşındaydım," dedi.

"Ardıç'ın numarasını nereden bulmuştun?"

"Babama söylemiştim, o bulmuştu." Rüya'nın imalı bakışlarıyla Çınar, çenesini sıkarak "Hayır," dedi. "Abimin-... Ardıç'ın sesiydi. Bundan eminim."

"Gerçekten emin misin?"

"Evet," dedi sertçe. "Eminim."

"Ardıç'ın numarasını baban buldu yani. Peki onu sen mi aradın yoksa baban arayıp telefonu sana mı verdi?"

"Bunun ne önemi var?" diye sordu Çınar. "Sonuçta gelmedi."

Rüya'nın bakışları Ardıç'a döndü. "Ardıç, hatırlıyor musun bilmiyorum ama bir gün birisi devamlı seni arayıp durmuştu. Telefonu açıyordun, yeterince bekledikten sonra karşı taraftan hiçbir ses gelmeyince de kapatıyordun."

Ardıç'ın kaşları çatılırken o günü hatırlamaya çalıştığı ortadaydı. Bakışları hızlıca Çınar'a döndü. "Seni sessize almış," dedi nefretle.

Çınar'ın yüz ifadesi değişirken "Hayır," diye mırıldandı. "Bunu yapmış olamaz."

Kafasını hızlıca iki yana sallarken abisinin gözlerine bakmıştı. "Bakma bana öyle! Dünyanın en iyi babası olmadığını ben de biliyorum ama bu kadarını da yapmaz." Geriye doğru bir adım attı. Titreyen ellerini yumruk haline getirip sıkarken "Ölüm döşeğindeki oğlunun son isteğini geri çevirmez," dedi neredeyse fısıltıyla.

"Çınar," diyen Ardıç aralarında açılan mesafeyi birkaç büyük adımda kapatmıştı. "Eğer senin hasta olduğuna dair en ufak bir fikrim olsaydı... Eğer sen bana 'gel' deseydin ve ben bunu duysaydım işin sonunda öleceğimi bilsem dahi gelirdim. Anlıyor musun? Bir Allah'ın kulu da durduramazdı beni. Gelirdim."

"Hayır," dedi Çınar. Kafasını iki yana sallamaya devam ederken abisinin yüzüne bakamıyordu. Yıllardır hissettiği her şey bir yalandan mı ibaretti? Abisine gelmesi için yalvarıp yakarmıştı ve abisi onu aslında hiç duymamıştı, öyle mi?

Çınar, yüzünü buruşturarak o günü düşündü. Babasından bir kez daha abisini aramasını istediğinde adamın surat ifadesini düşündü. Abisinin telefonu suratına kapattığı birkaç seferin sonunda söylediklerini aklına getirdi. Anlaşılan abinin pek de umurunda değilsin.

Hepsi koca bir yalandan mı ibaretti? Babası gerçekten de telefonu sessize alarak mı Çınar'ın eline vermişti?

Çınar, gözlerini korkarak abisinin yüzüne çevirdi. Gözlerindeki bakış, yüzünde ifade... Gerçekten de hasta olduğunu bilmiyordu. 8 yaşındayken kanser olduğunu, ölüm döşeğindeyken onu aradığını ve gelmesini söylediğini bilmiyordu.

"Hayır ya," dedi Çınar kısık çıkan sesiyle. "Bunu bana yapmış olamaz."

"Çınar-..."

"Hayır!" Çınar, şiddetle başını iki yana salladı. Bunu kabullenmek istemiyordu. Hayatında tutunduğu tek gerçek şeydi abisine olan hisleri. Onu bırakıp gitmişti. Çınar bu yüzden ona kırgındı. Bu yüzden ona öfkelenmişti ve abisi, kendi parasını kazanmaya başlayıp onun için geri döndüğünde bu yüzden onu kovmuştu.

Her şey bir hiç uğruna olamazdı.

Olmamalıydı.

Çınar, yumruklarını sıkarak arkasını döndü ve hızlıca yürümeye başladı. Ardıç, bakışlarını saniyelik bir şekilde Rüya'ya çevirdiğinde yaşanılan her şeyin şokunu yaşadığı yüzünden belli oluyordu. Çok geçmeden Ardıç da kardeşinin peşinden yürümeye başladı. Onu Rüya takip ederken genç adam, önünde hızla yürüyen kardeşini durdurmaya çalışıyordu.

"Çınar, bekle! Nereye gidiyorsun?"

"Gelme peşimden!"

Çınar, ana yola çıktığında Ardıç, hızlı bir şekilde yolun ucundan gelen arabayı görmüş ve "Çınar!" diye bağırmıştı. Kardeşi onu duymuyordu. Ardıç, küfrederek yola atladı ve yolun ortasında hızlı adımlarla yürüyen kardeşine ulaşmaya çalıştı.

"Ardıç, dur!" diyen Rüya'nın sözleri etkisizdi. Ardıç çoktan o yola atlamıştı bile. Rüya, onlara doğru hızlıca ilerleyen arabayı gördü. Arabanın onları görmediğinden emindi çünkü bu izbe mahallede sokağı aydınlatacak tek bir şey bile yoktu.

Rüya, ellerini dudaklarının üzerine kapatıp korkudan yerinden fırlayacak kalbiyle olduğu yerde donakaldı.

Keskin bir fren sesi.

Genç kız, gözlerini yumdu. Arabanın birine çarptığını ve birinin yere düştüğünü duydu.

Ardıç ya da Çınar.

İkisinden biri, arabanın altında kalmıştı ve Rüya, gözlerini açarak bu gerçekle yüzleşmekten korkuyordu. Çünkü iki ihtimal de birbirinden kötüydü. Birinde sevdiği adamın canı tehlikeye girecekti, ötekisinde ise ruhu... Kesin olan tek bir şey vardı. İki ihtimalden biri gerçekti.

"Çınar?" diye fısıldayan Ardıç'ın sesiyle Rüya, gözlerini araladığında gördüğü manzarayla kulaklarından tüm ses silinmişti. Ardıç, olduğu yerde kalakalmıştı. Yerde kanlar içerisinde uzanan kardeşine şaşkınca bakıyordu. Omuzları çökmüştü, kendisine gelemiyordu. Çünkü olanlara inanamıyordu.

"Abi..." Çınar'ın zorlukla çıkan sesiyle Ardıç, dizlerinin üzerine çöküp kardeşinin yanı başında yerini aldı. Yerdeki soğuk ellerinden birine uzandı ve kardeşinin onu rahatlıkla görebilmesi için yüzüne doğru eğildi. "Buradayım, Çınar. Buradayım."

Çınar, öksürmekle nefes almak arasında bir ses çıkarken can çekiştiği her halinden belliydi. Ardıç, kafasını kaldırıp çaresiz bir bakışla Rüya'ya baktı. O bakış, Rüya'yı soğukkanlı olmaya itmişti. Yaşadıkları her şeyde çoğu zaman soğukkanlı olan kişi Ardıç'tı ancak bugün, metin olması gereken kişi Rüya'ydı. Cebinden telefonunu çıkarıp Çınar için bir ambulans çağırdı.

"Acıyor, abi... Canım çok acıyor."

"Geçecek. Sakın yorma kendini, tamam mı? Geçecek, bitecek hepsi." Ardıç, aynı sözleri tekrarlayarak akıl sağlığını korumaya çalıştı ancak kardeşi saniyeler geçtikçe ondan uzaklaşıyordu ve bu durumda aklını yitirmemesi çok zordu. Kardeşinin elinin üzerine tüy hafifliğinde bir öpücük kondurdu. "Geçecek," dedi yeniden.

"Korkuyorum," dedi Çınar titreyen sesiyle. Ardıç, sulanan gözlerini kırpıştırıp "Korkma," dedi. Gülümsemeye çalışıyordu, kardeşine cesaret vermeye çalışıyordu ancak yüz kasları ona ihanet ediyordu. 

"Ben buradayım, abim. Bu sefer yanındayım. Olamadığım zamanlara lanet olsun, buradayım işte. Sakın korkma, tamam mı?"

Gözlerini kırpıştırarak kardeşinin korkuyla ve acıyla şekillenmiş yüzüne baktı. "Aslanları düşün," dedi zorlukla. "Onlar çok cesur hayvanlar, değil mi? Aslanları düşün, Çınar. Sen de bir aslansın. O yüzden hiçbir şeyden korkma. Benimle kal."

Çınar'ın gözlerinin kapandığını gördüğünde "Hayır," diye itiraz etti. "Kapatma gözlerini, Çınar. Benimle kal. Lütfen..."

Eğilip alnını kardeşinin alnına yasladı. "Lütfen," diyerek yalvarmaya devam etti. "Aç gözlerini, abim. Biraz daha dayan. Biraz daha..."

"Abi," diyen sesini duyduğunda başını biraz geriye çekmiş ve saf bir mutlulukla kardeşinin gözlerine bakmıştı. Ellerinin arasındaki elini hafifçe sıktı. "Buradayım, abim. Senin yanındayım. Hiçbir yere bırakmıyorum seni, sakın korkma. Tamam mı? Yorma kendini. Sadece benimle kal."

"Affettim seni," dedi Çınar güçsüz bir fısıltıyla. "Affettim abi."

"Hayır," dedi Ardıç kafasını iki yana sallayarak. "Affetmedin işte. Çok eşeklik ettim ben. Beni şimdi affedemezsin. Sonra affetmen lazım. Sonra..."

Çınar'ın dudaklarında belli belirsiz bir tebessüm oluştu ve birkaç saniye için açılan gözleri yeniden kapandı. "Çınar?" diye fısıldadı Ardıç. "Aç gözlerini, ne olursun."

Çınar, abisine çok kızgındı. O yüzden onu cezalandırıyor, gözlerini kapatarak endişelenmesine neden oluyordu. "Özür dilerim," dedi Ardıç çaresizce. "Ne istersen yaparım. Yeter ki aç gözlerini."

Sandığından daha çok kızgındı, bu yüzden de özrü bir işe yaramamıştı. "Ne istersen," diye tekrarladı Ardıç. "Bana istediğini yapabilirsin ama bunu yapma, Çınar. Gözlerini kapatma."

Kardeşinin gözlerini açmadığı saniyeler uzarken Ardıç'ın aklına bunun ona olan kızgınlığından olmadığı düşüncesi yavaş yavaş yerleşiyordu. Kendi aklına sinir olarak başını iki yana salladı. "Hayır," diyerek inkâr etti kardeşinin gözlerini kapatma nedenini. Sonraki saniyede dudaklarından kopan feryat sokakta acı bir biçimde yankılanmıştı.

"Çınar!"


Kitabın içine girip Ardıç'ın üvey babasını öldürmek isteyenler?

İyi akşamlar dilemeyeceğim bu sefer. Sonraki bölümde görüşürüz, ağaççıklarım...

Continue Reading

You'll Also Like

2.8K 277 21
"Adını söyleseydin bari..." diye mırıldandı Demirhan.Duyulmadığını mı sanıyordu? Duymuştu Lavinya. "Lavinya." Demirhan'a döndü. "Adım Lavinya.Laviny...
1.6M 85.3K 47
En yakın arkadaşının hattını değiştirmesi sonucu, ona yeni numarasından mesaj atmaya çalışan Ada, aslında mesajı attığı kişinin bir yıldır hoşlandığı...
1.8M 94.5K 57
"Sence dışardan bakınca silahını banyoda unutacak bir adama benziyor muyum?"dedi. Şaşkınlıkla ona bakarken konuşmaya devam etti. "Beni dinlediğinide...
545 308 13
çok küçük yaşta ailesini kaybetmiş olan güzel kızımız Yuki ailesinin ölümünden sonra dünyada kalan son iblis olarak yaşamını sürdürmek zorundadır. in...