NAKAVT

By Fesatrice

1.7M 153K 199K

*Eski adı: Oyunbozan 2* Ardıç: Bana birini ayarlamaya çalışma artık Ardıç: Beni kimseyle yakıştırma Ardıç: Be... More

1- Oyuncu ve Oyunbozan
2- Hayatının Aşkı
3- İlişki Korkusu
4- Ardıç'ın Kriterleri
5- Ardıç Çok Sevmeli
6- Yedek Anahtar
7- Kahvaltı
8- Evlilik Düşünmüyorum
9- Aşk Yok
10- Sabah Koşusu
11- Tuhaf Ziyaret
12- Numara
13- Aşk, Nefretle Başlamaz
14- Nasıl Birisin?
15- Beş Dakika
16- Kendine Ayarla
17- Kavga
18- Sınırlar ve Engeller
19- Sana Bağlıyım
20- Siyah Mont
21- Melek Gibi
22- Sevgili Olmalıydınız
23- Dilek Hakkı
24- Taklit
25- Rüya'nın İstekleri
26- Karşılaşma
27- Ardıç'ın Kırık Ruhu
28- Kırık Ruhumu İyileştiren
29- Sana Âşığım, Aptal Kız
30- Kulak Misafiri
31- Maç Günü
32- Yasak Bir An
33- Yaşananlar Hakkında
34- Gece Ziyareti
36- Nefes Al, Rüya
37- Bu Kadar Yaklaştın
38- Şüphe
39- Rüya Yüksel
40- Aklımı Karıştırıyorsun
41- Şimdi Ödeştik
42- Bana Güvenmiyorsun
43- Yanılgı
44- İlk Çatırdamalar
45- Ardıç'ın Kıskançlığı
46- En Sonunda Beni Çıldırttın
47- Mercan
48- İşini Zorlaştırıyorum
49- Rüya'nın Oyunu
50- Gerçekler
51- Satılık Çocuk
52- Efe Gümüş
53- Beni Öpme
54- Üç Kardeş, Üç Farklı Soyadı
55- Bana Razı Olma
56- Arkadaşlığımızı Bozmak İstiyorum
57- Her Yerini Öpmüyorsam
58- Beni Sevmediğini Söyle
59- Yüzleşme
60- Şimdi Ağla, Ardıç
61- Teslim Oluyorum
62- Evine Hoş Geldin
63- Kalp Meselesi
64- Sadece Sana
65- Durmamı Söyle
66- İlk Yumruk, Tek Yumruk
67- Aramızda Sır Olmamalı
68- Babasının Oğlu
69- Öldür Kendini
70- Ayrılalım
71- Damat Adayları
72- Çınar Yüksel
73- Zaman, Tüm Yaraların İlacı
74- Büyük Gün, Büyük Sorun
FİNAL
Özel Bölüm
Özel Bölüm 2
Özel Bölüm 3
Özel Bölüm 4
Özel Bölüm 5 / Part-1
Özel Bölüm 5 / Part-2

35- Yol Arkadaşı

18.1K 1.8K 1.9K
By Fesatrice

Lil Wayne & Bruno Mars - Mirror

İyi okumalar...

Sıla, etrafına bakınarak ilerlerken elindeki poşeti daha sıkı bir şekilde kavradı ve Çınar'ın evini bulmaya çalıştı. Birkaç dakika önce ona mesaj atıp otobüsten indiğini söylemişti. Çınar'ın nerede yaşadığını bilse de ilk kez geliyordu ve oturduğu mahalle...

Genç kız, titrek bir şekilde nefes aldı ve adımlarını daha hızlı atmaya başladı. Ürkütücüydü. Yaşını başını almış adamların iğrenç bakışlarına maruz kalmıştı ve ilerledikçe daha kötüsü oluyordu. Önünden geçtiği erkek grubunun sözlü tacizini duymazdan gelmeye çalışırken bileğinde sıcak bir tutuş hissetmişti.

Kafasını kaldırdığında Çınar'ın soğuk bakışlarıyla karşılaşmıştı. "Bu taraftan," diyerek Sıla'nın bileğini iyice kavradı ve onu bu korkutucu ortamdan uzaklaştırdı. Nihayet kimsenin olmadığı bir yere geldiklerinde Sıla, derin bir nefes almıştı.

"Beni durakta beklemeni söylemiştim," diye homurdanan Çınar'la kaşlarını hafifçe çattı. "Öyle mi söylemiştin? Görmemişim."

Sıla, günlerdir göremediği ve hasret kaldığı yüzünü incelemekten kendisini alamamıştı. Kaşları çatıktı, bakışları yorgundu ve boğazına sardığı atkı burnuna kadar yüzünü örtüyordu. Bu kadar özleyip sadece yüzünün yarısını görebilmesi haksızlıktı ancak bununla da yetinebilirdi.

Elindeki poşeti hatırlayıp Çınar'a uzattı ve bu esnada inceleyici bakışlarını genç adamın yüzünden çekmedi. Çınar, Sıla'nın uzattığı poşeti alıp ağırlığını tartarken Sıla konuşmuştu. "Defterlerimi de getirdim."

"Boşuna taşımışsın. Okulu bırakacağımı söylemiştim."

"Biliyorum. Ama istediğinde yeniden başlayabilmen için-..."

"Benden adam olmayacak, Sıla. Boşuna zorlama." Sıla, en nefret ettiği şey olan sözünün kesilmesinin ardından dudaklarını birbirine bastırdı ve sinirlenmemeye çalıştı. Zaten Çınar'ın yorgun yüzüne bakarken bu duygular ona bir türlü uğramıyordu.

Çınar'ın annesi akciğer kanserinin son evresindeydi. Hiçbir tedaviye yanıt vermiyordu ve Sıla, her ne kadar aklından kovmaya çalışsa da ölmesi büyük bir ihtimaldi. Çınar, ailesinden neredeyse hiç bahsetmezdi. Ama annesinin hastalığının onun için ne kadar zor olduğunu Sıla görebiliyordu.

"Keşke benim sana inandığım kadar sen de kendine inansan," diye mırıldandı genç kız. Çınar, şaşkınlıkla gözlerini Sıla'nın suratına çevirdi. Burnunun ucu soğuktan kızarmıştı, yanakları da kıpkırmızı olmuştu. "Çok zeki bir çocuksun, Çınar. Çok iyi yerlere gelebilirsin."

Çınar'ın dudakları alayla kıvrıldı ancak yüzünün yarısı atkının içerisinde olduğu için Sıla, bunu görmemişti. "Senin o dediğinin olması imkânsız."

"Nedenmiş o?"

"Çünkü gerçek dünya senin hayal dünyandan oldukça farklı." Çınar, elindeki poşetin içinden Sıla'nın defterlerini çıkarıp genç kıza uzattı. "Hem zaten lise okumak için geç kalmıştım. Çalışmam gerekiyor. Annem bu haldeyken ve..." Genç adamın sözleri boğazına dikilirken yutkunarak o korkunç hissi itekledi.

Annesinin iyi bir anne olmadığını biliyordu. Onunla ilgilenmezdi, saçını dahi okşamazdı. Hasta olmadan önce yemeğini yapardı yalnızca. Çınar'ın karnını doyurup ruhunu aç bırakırdı. Yine de... Annesiydi işte. Bu dünya üzerinde ondan başka kimsesi yoktu ve onu kaybettiğinde Çınar yapayalnız olacaktı.

"Ve?" diye sormaktan kendini alamadı Sıla. Çınar, bakışlarını merakla ona bakan gözlere çevirdi. "Ve annem öldükten sonra da okula dönemem."

Sıla, Çınar'ı kollarının arasına alma isteğiyle dolmuş olsa da kendisini tutmak zorunda kalmıştı. "Umarım fikrini değiştirirsin," diyerek Çınar'ın uzattığı defterleri aldı. Alırken parmakları Çınar'ın parmaklarına çarpmıştı. Bu ufak temas, genç kızın midesine yediği yumruk gibi nefesini keserken sakince kitapları çantasına koymuştu.

"Rüya ne yapıyor?" diye sordu Çınar. Direkt olarak abisini soramıyordu. Aslında durumunu öğrenmek için Rüya'ya yazma isteğiyle dolup taşıyordu ancak çoktan ona mesaj atmıştı ve bu konuyla fazla ilgilenmek istemiyordu.

"Rüya?" diyerek tekrarladı Sıla. Çınar'ın ilgili ses tonu genç kızın kalbini acıtmıştı. "Bilmem, görmedim onu. Dershanede saatlerimiz birbiriyle kesişmiyor, biliyorsun. Ancak Rüya ders çalışmaya kaldığında görebiliyoruz onu."

"Evet, biliyorum."

"Çınar..." diye mırıldandı Sıla. Soracaktı. Sormak zorundaydı. Kalbinin Rüya için mi attığını bilmek zorundaydı. Genç kız, içine derin bir nefes çekip cesaretini toparlarken Çınar'ın bakışları Sıla'nın ellerine dönmüştü.

Genç kızın eline uzanıp hafifçe tuttu ve söylenmeye başladı. "Senin ellerin neden buz gibi? Havanın soğuk olduğunu biliyorsun. Neden bu ellerde eldiven yok?"

Aşırı ilgisi Sıla'nın yüreğini hoplatırken genç kız söyleyecek hiçbir şey bulamamıştı. Çınar, ikinci kere düşünmeden boynundaki atkısını çözdü ve Sıla'nın ellerine sardı. Ancak bunun çok kötü bir fikir olduğunu ve en başında o atkıyı neden taktığını birkaç saniye sonra hatırlamıştı.

"Çınar?" diyen Sıla sesi şaşkın geliyordu. Elini uzatıp parmak uçlarıyla Çınar'ın dudağına dokundu. "Bu ne?"

Genç adam, babasından yediği dayağı hatırlarken bile eklemleri sızlamıştı. "Bir şey yok," dediğinde sanki konuşan başkasıymış gibi hissediyordu. Oysaki kendini Sıla'nın merhametine teslim etmeyi ne çok istiyordu... "Babamla itiştik biraz, ikimiz de gerginiz şu sıralar. Annemin durumu yüzünden."

Yalan söylemeye alışkın olsa da bu, Sıla'ya söylediği ilk yalandı ve bu yüzden yüreği sızlıyordu. Ama yapacak bir şey yoktu. Anlatıp da onu üzemezdi. Zaten babası da genelde görünmeyen yerlerine vururdu. Sırtı, kolları morluklar içerisindeydi. İlk kez birkaç gün önce sinirden yüzüne tokat atmıştı. Sebebi ise abisinin maçına gitmesiydi.

Aslında genel olarak bir sebebi yoktu. Babası, insanlara acı çektirmekten hoşlanan psikopatın tekiydi ve Çınar, o eve hapsolmuştu. Abisi kendisini kurtarmıştı. Bunun için çok şanslıydı. Kendine yeni bir sayfa açabildiği için... Çınar da gitmek, kendisini kurtarmak istiyordu ancak buna imkânı olmamıştı.

Sıla'nın elini yanağında hissettiğinde genç adamın gözleri kapanmıştı. "Yapma," diye fısıldadı. Ancak onu bundan alıkoyacak başka hiçbir şey söylememiş, yapmamıştı. Bu yüzden birkaç saniye sonra korktuğu şey başına gelmişti.

Sıla, parmak uçlarında yükselerek kollarını onun boynuna dolamıştı.

Güzel kokusu Çınar'ın burun deliklerinden içeriye girerken bu anın içinde kaybolmak istemişti. Keşke hayatı boyunca sadece bu anı yaşasaydı ama bunun mümkün olmadığını Sıla'nın güven verici, küçük kollarının arasındayken bile biliyordu.

Sıla birazdan gidecekti ve Çınar, evine geri dönecekti. Devamlı öksüren ve gün geçtikçe çöken annesiyle beraber bağırmadan konuşmayan, onu sürekli itip kakan babasının olduğu o eve geri dönecekti. Tabii bu ortama ev denilebilirse...

İki elini yanında sıkıca yumruk yapan Çınar, Sıla'nın ona sarılmasına daha fazla karşı koyamamıştı. Tam kız geri çekilecekken iki kolunu da sıkıca onun beline sarmış, çenesini Sıla'nın omzuna yaslamıştı. Sıla'nın nefesi kesilirken ikisi de bu anı sonlandırmak istemedi. Çınar öyle yaralı görünüyordu ki genç kızın yüreği sızlıyordu.

Sıla, elini Çınar'ın sırtına çıkardığında genç adamın acıyla inlediğini duymuştu. Telaşla geri çekilip yüzünü buruşturan Çınar'a baktı. "Ne oldu?" diye sorduğunda Çınar, surat ifadesini düzeltip zorlukla "Bir şey yok," demişti.

"Çınar-..."

"Bir şey yok dedim, Sıla. Hadi," dedikten sonra kızın bileğini kavrayıp yürümeye başladı. "Seni durağa kadar bırakayım."

***

"Uzer, Adal Bey seni çağırıyordu."

"Öyle mi?" diye sordu Uzer. Sigara molasına çıktığı anda patronunun onu çağırması da onun şanssızlığıydı. Ona haber veren iş arkadaşına teşekkür ederek üzerindeki sigara kokusunu parfümle bastırdı ve merdivenleri çıkarak patronunun odasının önüne geldi. Kapıyı tıklattığında içeriden tok bir sesin "Gel!" dediğini duymuştu.

Uzer, kapıyı açtığında patronunun bir misafiri olduğunu görmüştü. Onun yaşlarında bir adamdı. Aralarındaki iletişime bakılırsa muhtemelen sıkı bir dostuydu.

"Beni çağırmışsınız, Adal Bey." Uzer, kapıyı arkasından kapattığında patronunun yüzünü hafifçe ekşittiğini gördü. Muhtemelen sigara kokusunu bastırmak için sıktığı parfümü aşırıya kaçırmıştı ancak patronu, bunun hakkında hiçbir şey söylememişti.

"Otur, Uzer. Seninle özel bir mesele konuşacağım."

Uzer, patronunun gösterdiği yere oturduğunda merakla konunun açılmasını bekliyordu. Onunla özel olan ne konuşabilirdi ki? Belki de adamın baldızına duyduğu ilgiden dolayıydı. En mantıklı seçenek buydu ancak patronu konuşmaya başladığında Uzer, konunun bununla uzaktan yakından alakası olmadığını anlamıştı.

"Efe Gümüş, hiç ismini duydun mu?"

"Hayır, Adal Bey."

Adal, Erdinç'ten aldığı dosyayı Uzer'in önüne koydu ve açmasını çenesiyle işaret etti. Uzer, önüne bırakılan dosyayı açtığında bahsettikleri Efe Gümüş'ün bir boksör olduğunu anlamıştı. Hakkındaki genel bilgilerin olduğu bir dosyaydı.

"Bokstan ziyade parasıyla ilgilenen, torpilli biri. Bir sonraki maçı Ardıç Yüksel'le. Onun ismini hiç duydun mu?"

"Ardıç Yüksel," diye mırıldandı Uzer. Ardından izlediği spor haberlerini hatırlayıp kafasını onaylarcasına salladı. "Evet, duydum."

"Ardıç benim..." Adal, gözlerini kısıp doğru kelimeyi aradı. "Manevi oğlum diyebiliriz sanırım." Bakışlarını Erdinç'e çevirip sordu. "Değil mi?"

"Bence de diyebiliriz."

"Son maçında olanları duydum," diyerek lafa karıştı Uzer. "Rakibi Ardıç'ın kulağına vurmuş. Söylenilenlere göre hakem bir uyarı dahi yapmamış."

"Evet, yapmadı. Hakemle ve Ardıç'ın kulağına yumruk atan rakibiyle ilgilendim. Ama bu işin arkasında Efe'nin olduğunu düşünüyorum. Bence ikisini de satın aldı. Amacı kendi maçlarından önce Ardıç'ı sakatlamak çünkü bu andavalın bokstan zerre anladığı yok. Sadece torpille maç kazanıyor."

"Ama başarılı olamadılar çünkü senin kızını hesaba katmamışlar," dedi Erdinç sırıtarak. Adal'ın gözlerine gururlu bir ifade yerleşirken kollarını göğsünde birleştirmişti. "Tabii oğlum, benim kızım hepsini döver."

Uzer, patronun kızından gururla bahsetmesini tebessümle izlerken boğazını temizleyip sordu. "Peki benim yapabileceğim bir şey var mı?"

Sonuçta Uzer'i buraya sadece bunları anlatmak için çağırmamıştı. Bu olayla ilgili ondan bir şey isteyecekti. Adal, gözlerini kısıp karşısındaki genç adamı inceledi. Tam bir serseriydi, ona şüphe yoktu ancak zeki biri olduğu bakışlarından bile belliydi. Kızı gibi gördüğü Arya'ya olan ilgisi Adal'ın korumacı baba gibi davranmak istemesine yol açsa da bu adamın hakkını yiyemezdi.

"Evet, bu işle ilgili değil. Özel bir mesele. Yani eğer yapmak istemezsen anlarım."

Uzer, sırıtarak özel işleri için ona güvenen patronunu sinir etmemeye çalıştı. Tuhaf bir şekilde bu adamın gözüne girmek istiyordu. Onu gıcık ettiğini biliyordu, sebebi de ortadaydı ancak güvenini kazanmayı çaresizce istiyordu. Ve bu, güzel bir adım olabilirdi.

"Efe'yi yakından takip etmeni istiyorum. Eğer hakemi ve rakibi satın aldığını kanıtlayabilirsek lisansını kaybedebilir. Tabii istersen."

Uzer, oturuşunu düzeltip dikkatle patronunun yüzüne baktı. "Plan nedir, patron?"

Arya, haftalar önce ziyaret ettiği ve Uzer'i üstsüz şekilde bastığı şirketten içeriye girerken bacakları titriyordu. Uzer'in ona yaptığı teklifi uzunca bir süre düşünmüştü. Onunla beraber Isparta'ya gidip gitmemesi konusunda nihayet bir karara varmıştı.

Bunu yapacaktı.

Ona körü körüne güvenmiyordu ancak onun tarafından zarar göreceğini de düşünmüyordu. Eniştesi işe alacağı kişileri tüm detaylarıyla araştırırdı. Bu konuda çok dikkatli davranmıştı ve şu ana dek işe aldığı kişilerden birinde bile yanılmamıştı. Hepsi dünyalar tatlısı insanlardı.

Tabii ki Uzer için 'dünyalar tatlısı' çok uygun bir tanım değildi. Yine de onunla beraber Isparta'ya gitmek Arya'nın oldukça işine geliyordu ve bu, reddedilmesi zor bir teklifti. Arya da bunu reddetmeyecekti.

Eniştesinin odasının önüne geldiğinde kapıyı açmak için elini uzatmıştı. O esnada kapı açılmış ve ardından Uzer çıkmıştı. Bakışları kesiştiğinde Arya'yı hızlıca inceledi ve kapıyı sonuna kadar açıp hafifçe geriye çekilerek Arya'nın yolunu açtı. "Buyurun, hanımefendi."

"Yarım saat sonra seninle konuşacağım," diye fısıldadı Arya. Uzer'in gözleri parlarken kafasını onaylarcasına sallamış ve eniştesinin odasından çıkmıştı. Arya, içeriye girip merakla üzerine dikilen iki gözü fark etti.

"O neydi?" diye soran eniştesine baktığında kaşlarını hafifçe kaldırdığını görmüştü. Yine korumacı baba rolüne geçiş yapmıştı. Arya, gülümsediğinde Erdinç de Adal'ı taklit ederek kaşlarını kaldırmıştı. "Evet, Arya. Neydi o?"

"Bir şey değildi. 'Kolay gelsin' dedim yalnızca."

"Hmm," diye mırıldandı Erdinç. İmalı bir şekilde Arya'nın gözlerine bakıyordu. "Yakışıklı çocuk şimdi. Yaşı kaç demiştin?" Son cümlesinde Adal'a dönmüştü. Adal, homurdanarak "28 yaşında," dediğinde Erdinç, sırıttı.

"5 yaş varmış aranızda, iyi bari. Çok iyi."

"Amacın ne, andaval herif? Yıllar önce İmge ve bana yaptığınızı şimdi Arya'ya mı yapacaksınız?"

"Yaptık da fena mı oldu? Şimdi 3 çocuğunuz var." Adal'ı can evinden vurmanın keyfiyle Erdinç sırıtarak konuşmaya devam etti. "Hem biz Elçin'le emekli olduk o işten. Yerimizi de Egemen ve Rüya'ya devrettik. Belki oğlumu bu konuda ikna edebilirim."

"Erdinç Abi, öyle bir şey olduğu yok. Sen de daha fazla delirtme eniştemi, lütfen." Erdinç, daha fazla üstelemediğinde Arya, iki adamla da oturup birer çay içmiş, muhabbet etmişti. Ardıç'ın maçında yaşananlar hakkında ettikleri kısa muhabbetten eniştesinin bu konuda ne kadar öfke dolu olduğunu anlayabiliyordu.

"Valla beyler, sohbetinize doyum yok ama benim artık kalkmam gerek."

"Şimdiden mi? Daha yeni geldin," diyerek itiraz etti Adal. Arya, üzgün bir tavırla eniştesine döndü. "Yol üstünde diye uğramıştım zaten, çok vaktim yok."

"İyi madem." Erdinç ve Adal, ayaklanarak Arya'yı geçirdiklerinde Arya, telefonundan saate bakarak şirketten dışarıya çıkmıştı. Söylediği süreyi 15 dakika geçirmişti ve bu yüzden kendisini mahcup hissediyordu. Hızlı adımlarla ilerlerken Uzer'i soğukta onu beklerken görmüştü. Genç adam, yeniden, kızın varlığını hissetmiş gibi bakışlarını direkt ona çevirmişti.

"Kovulursam bil ki sorumlusu sensin."

"Özür dilerim," dedikten sonra adımlarını Uzer'in tam önünde durdurmuştu. Uzer, soğuktan donan ellerini cebine sokup karşısındaki saf güzelliğe baktı. Bu kızı her görüşünde daha mı güzel oluyordu yoksa Uzer'in soğuktan beyin hücreleri mi donmuştu?

"Isparta teklifin hâlâ geçerliyse sana eşlik etmek isterim," diyerek direkt konuya girdi Arya. Uzer, kafasını onaylarcasına sallayıp "Teklif hâlâ geçerli," dedi. "Ama bunu sana verdiğim numaraya da yazabilirdin. Buraya kadar zahmet etmene gerek yoktu."

"Yolumun üzeriydi."

"Yolunun üzeriydi," diyerek onu tekrarladı Uzer. Ardından sırıtmıştı. "Ben de yolunun Uzer'iyim o halde."

Arya'nın kaşları çatılırken kendisini bu sinir bozucu espriye gülmemek için zor tutuyordu. Ancak başarılı olamamıştı. Birkaç saniye sonra genç adamın aklını başından alacak kadar güzel kahkahasını attı ve Uzer, yalnızca yüzündeki tebessümüyle onu izledi.

"Hafta sonu gideceğini söylemiştin," dedi Arya. Yüzünde hâlâ gülüşünden izler barındırıyordu. "Saat kaçta yola çıkacaksın?"

"Sabah 8 ile 10 arasında çıkmayı planlıyorum. Sen ne zaman müsait olursun?"

"9'da hazır olurum."

Uzer "Pekâlâ," dedikten sonra cebinden telefonunu çıkardı. "Numaranı verir misin? Haberleşiriz."

"Numaram..." diye mırıldandı Arya. Uzer, bakışlarını telefonundan kaldırıp genç kızın tereddüt dolu yüzüne baktı. "Benimle 9 saatlik yolu geleceksin ama numaranı verirken çekiniyor musun?"

Arya, yanaklarını hafifçe şişirdiğinde Uzer, telefonunu cebine sokmuştu. "Pekâlâ, güzellik. İstediğin gibi olsun. Seni nereden alacağımı bana şimdi söyle. Ben de 9'da orada olurum."

"Bana şöyle seslenme demiştim."

"Güzellik diye mi?" Arya, kafasını onaylarcasına salladı. "Ama güzelsin."

"Bak, Uzer," dedikten sonra aralarındaki mesafeyi bir adım kısaltarak genç adamın nefesini kesti. "Eğer beraber yolculuk yapacaksak birtakım kurallarım var. Birincisi, bana bu tarz kelimelerle seslenmeni istemiyorum."

"Sebep?" diye sordu Uzer.

"Çünkü yapmacık geliyor. Yani, beni tanımıyorsun bile. Yine de-..."

"Seni tanımıyorken de seni güzel bulabilirim," diyerek sözlerini kesti Uzer. Bir anda yüzü ciddileşmişti. "Sana ilgi göstermem neden yapmacık olsun?"

"Söyledim ya, beni tanımıyorsun."

"Ben de sana sırılsıklam âşık olduğumu söylemedim zaten. Yalnızca ilgimi çekiyorsun. Ama ilgim seni rahatsız ediyorsa..." Uzer, bir adım geriye çekilip Arya'nın az önce kapattığı mesafeyi açtı. "Daha dikkatli olurum."

Genç adamın yüzündeki bozulma Arya'yı huzursuz etmişti. Yine de çaktırmayıp konuyu değiştirmeyi tercih etti. "Yol boyunca kişisel sorular sormak yok. 9 saatlik yolda arabayı tamamen sen kullanırsan kendimi kötü hissederim. O yüzden yolu yarı yarıya bölüşelim diyorum ben. Tabii arabanı başkasına kullandırmaktan rahatsız olmazsan."

"İşime gelir," diyerek omuz silkti Uzer. Arya, kafasını onaylarcasına sallayıp konuştu. "Tamam o halde, anlaştıysak cumartesi günü saat 9'da hazır olarak bekleyeceğim yer şurası." Arya, çantasından bir kâğıt ve kalem çıkarıp adresi yazdı ve Uzer'e verdi. Uzer, kâğıda kısa bir bakış attıktan sonra katlayıp cebine koymuştu.

"Benim de bir şartım var," dediğinde Arya, merakla genç adamın yüzüne baktı. Uzer, kafasını hafifçe sağa eğip kızın güzel ve meraklı yüzünü izledi.

"Eğer gidiş dönüş 18 saat boyunca yol arkadaşı olacaksak ismini bilmek hakkım."

Karşısındaki adamın hâlâ ismini bilmiyor oluşu Arya'ya nedense komik gelmişti. Genç kız, hafifçe gülümseyip "Arya," dedi.

"Arya," diyerek tekrar etti Uzer. "Çok hoş bir isim. Kim koydu adını?"

"Annem," diye fısıldadı genç kız. Onu doğurmuş, ismini koymuş ve daha 40 günlük olmadan onu terk etmişti. Ve Arya, 23 senenin ardından annesinin karşısına çıkacaktı. Onu yalnızca babasının gösterdiği fotoğraflarda görmüştü.

"Benim artık içeriye dönmem gerekiyor." Uzer, ellerini cebinden çıkarıp ovuşturdu ve genç kızın yüzüne bakıp gülümsedi.

"Cumartesi günü görüşürüz, Arya."

İyi günler, ağaççıklar. ♥

Continue Reading

You'll Also Like

LAVİNİA By theleotle

Mystery / Thriller

78.1K 3.6K 27
İnsan kendini düşünürdü değil mi? Ben öyle değildim. Niye değildim? Niye her zaman en son düşündüğüm kendimdi? Acılarıma, hayal kırıklıklarıma, sevgi...
1.8M 94.3K 57
"Sence dışardan bakınca silahını banyoda unutacak bir adama benziyor muyum?"dedi. Şaşkınlıkla ona bakarken konuşmaya devam etti. "Beni dinlediğinide...
2.4K 245 20
"Adını söyleseydin bari..." diye mırıldandı Demirhan.Duyulmadığını mı sanıyordu? Duymuştu Lavinya. "Lavinya." Demirhan'a döndü. "Adım Lavinya.Laviny...
1.9K 125 5
Liyan, ağızında geveleyerek " sen neden sürekli bana Manolya diyorsun?" dedi. Bardağın dibini başıma dikip, yeni viski doldurdum ve "hem annem kokuyo...