DÖNÜM NOKTASI

Od sihirlisonbahar

1.7M 81K 18.6K

Kapı aralığından gözüne çarpan çıplak bedenle olduğu yere çakılı kaldı. Alkolün esir aldığı beyni ona oyun oy... Více

|PROLOG|
Dönüm Noktası- İlerleyen Bölümden Bir Kesit
1. Bölüm
2. Bölüm
3. Bölüm
4. Bölüm
5. Bölüm
6. Bölüm
7. Bölüm
8. Bölüm
9. Bölüm
10. Bölüm
11. Bölüm
12. Bölüm
13. Bölüm
14. Bölüm
15. Bölüm
16. Bölüm
17. Bölüm
18. Bölüm
19. Bölüm
20. Bölüm
21. Bölüm
22. Bölüm
23. Bölüm
24. Bölüm
25. Bölüm
26. Bölüm
27. Bölüm
28. Bölüm
29. Bölüm
30. Bölüm
KAÇIR BENİ!!!
31. Bölüm
32. Bölüm
33. Bölüm
34. Bölüm
36. Bölüm
37. Bölüm
38. Bölüm
39. BÖLÜM

35. Bölüm

33.3K 1.9K 514
Od sihirlisonbahar

35. Bölüm

Bol bol yorum yaparsanız çok mutlu olurum. Ve lütfen vote vermeyi unutmayın 🖤

🍁

Dakikalar içinde istenilen yere vardıklarında, köprünün altında az ileriye park edilmiş iki aracı gördüler. Buraya, şehir merkezine göre daha çok kar yağmış, akşamın geç saati olmasına karşın etrafı gündüz gibi aydınlatmıştı. Tufan belindeki silahını kontrol edip para olan büyük kese kağıdını aldığında, "Sen arabada kal." dedi Ali'ye.

Ali kıpırdanan bebeğe bakıp, "Ne zaman çıkacağız?" diye sordu.

Aynı anda diğer araçlardan adamlar da inmişti. Tufan, Ali'ye bakmadan, "Ben sana işaret ettiğim de çıkarsın." diye konuştu. "Hazan'ı alırken problem olursa o zaman size ihtiyacım olacak. Bebeği üşütmeye gerek yok. Eğer Hazan'ı direkt alırsam, bebeği sessiz sedasız annesine götürüp veririz. Gerçi o kızını değil kendi canını düşünüyor ama neyse."

Tufan araçtan indiğinde kalın kar tabakası ayaklarının altında ezilerek yürümeye başladı. Uçuşan kalın taneler yakasından içeriye giriyor, keskin ayaz tenini bıçak gibi kesiyordu.

Adamlarla arasında iki metre kaldığında Hazan'ı göremediği için durdu. Adamlar da durduğunda ise içlerinden kilolu ve uzun boylu olanı, ileriye doğru ağırca iki adım attı. Tufan kısaca hepsini kısık gözlerle taradı. Adamlar kıyafetlerinden dolayı ve sergiledikleri duruşla daha çok sokak serserisi gibi görünüyorlardı.

Adam, kaşe montuna yağan karı silkeleyip, "Hiç sevmem böyle havaları, Tufan Karadağ." dedi keyifli bir şekilde gülerek. "Ama işin ucunda param olunca beni bile bu dağ başına getirdi."

Tufan, konuşanın Sinan olduğunu anladığında, "Hazan nerede?" diye direkt konuya girdi. Soluğu buharlaşıp, yağan iri tanelere karışıyordu.

Sinan denilen adamın gülüşü genişlediğinde, "Arabada bekliyor." diye konuştu. "Parayı alınca çıkaracağız."

Sabrı taşma noktasına gelen Tufan kese kağıdının arasını açıp, "Hepsi burada." dedi. "Karımı almadan para falan yok."

Sinan parayı ucundan da olsa gördüğünde, "Karısını çıkarın." diye emretti yanındaki adamlara. İki kişi, ayakları kara bata çıka gittiklerinde aracın kapısını açıp Hazan'ı dışarıya çıkardılar.

Birisi kolundan tutmuş, Hazan kendini çekmeye çalıştığı hâlde pis pis sırıtarak hâlâ kolunu bırakmıyordu. "Bırak lan kızın kolunu, şerefsiz!" diye bağırdı, Tufan. Aynı anda hareket ettiğinde ise Sinan'ın adamlarından birinin silahını Hazan'a doğrulttuğunu görünce ayaklarını olduğu yere zorlukla sabitledi.

Adamının yaptığına karşın, Sinan'ın gözlerinde de onaylamayan bir bakış vardı ama ses çıkarmadı. Şu an sadece alacağı paraya yoğunlaşmıştı.

Hazan ileriye doğru adımlayıp, adamların yanında durmak zorunda kaldığında Tufan'a çaresizce baktı. Bardağı taşıran son damla bu bakışlardı. Daha fazla sabrı kalmayan Tufan ise hiçbir şeyi gözü görmeden karısına doğru yürümeye başladı. Adamların silahlarına sarılmaları ve kendisine doğrultulması umurunda bile değildi.

Ürkütücü bakışları Sinan'a yöneldiğinde, "Al paranı!" dedi tükürür gibi.

Elindeki kese kağıdını Sinan'a attı. Soğuk ve acımasız bir ifade yüzüne yerleşirken, ölüm kusan bakışları hedefini bulduğunda ise Hazan'ın kolunu tutan adama kafasını gömmesi bir oldu. Sinan ise elini kaldırıp diğer adamlarını durdurdu. Hak etmişti hergele!

Dehşetle kendisine bakan karısına karşın, sert yüz hatları kendiliğinden yumuşadığında ise onu kollarının arasına alıp koza gibi sarmaladı. Bünyesini ele geçiren hislerini bir kenara bırakmış, tamamen kıza yoğunlaşmıştı. Sarılmaya devam ederken keskin bir nefes çekti içine. Bu temas hem onun korkusunu hafifletmek, hem de kendi akıl sağlığını korumak içindi.

Hazan'ın kesik kesik ağlama sesi ve titreyen vücudu onu ortadan ikiye bölerken, "Geçti, yavrum." diye fısıldadı. "İyi misin? Sana bir şey yaptılar mı?"

Hazan başını iki yana salladı. "İyiyim ama çok korkuyorum, Tufan."

Dişlerini sıktı. O böyle korkarken ve ona henüz kavuşmuşken karısını kollarının arasından bırakmak istemiyordu fakat daha fazla burada kalmamak adına geriye çekildi. Yeniden sertleşen yüz ifadesiyle parayı sayan Sinan'a baktı. O ise tekinsizce gülümsüyordu.

"Aferin Tufan, sözünü tuttun ama..." Başıyla yanındaki adama işaret etti. Adam silahı kaldırıp Hazan'a doğrulttu. "Bizim para faize bindi. Sen şimdi karının iyi olduğunu gördün, yarına kadar yine bizim misafirimiz olacak ve sen on bin dolar daha getireceksin." Ee bu parayı getiren daha fazlasını da getirirdi. Bunu test ettiğine göre fazla para göz çıkarmazdı.

Hazan yutkunup korkuyla Tufan'a biraz daha sokuldu. Tufan ise sadece Hazan'ın bu korkusundan dolayı onları çıplak ellerle parçalamak istiyordu.

"Hadi ya?" diye sordu. Öfkesine rağmen soğukkanlı bir katil vakurluğunda buz gibi gülümsedi. "Başka?"

Sinan önemsiz der gibi yüzünü alayla buruşturdu. "Başka yok. Karın yeniden misafirimiz olacak. Yoksa geri kalan hayatını sakat biri olarak geçirir."

Konuşmasının ardından yanındaki adam silahı Hazan'ın bacağına doğrulttu. Tufan ise duruşunu bozmadan, gözlerini de Sinan'dan çekmeden eliyle ileriye işaret etti ve kendi aracının içinden kucağında bebekle Ali dışarıya çıktı.

Sinan ne olduğunu anlamadığı için o çirkin gülüşü duruldu. Bebek uyanmış ve ağlama sesleri geldiğinde hem telaşla, hem de öfkeyle Tufan'a doğru bir adım attı.

"Ne işi var lan benim kızımın sizin yanınızda!?"

"Ali!" diye seslendi Tufan. Gözleri hâlâ Sinan'ın üstündeydi. "Ben söylediğim an bebeğin bacağına sıkacaksın. Babası kızının ömrünün sonuna kadar sakat kalmasını istiyor."

Elbette bunu yapacak kadar gözü dönmemişti ama gözdağı vermek zorundaydı. Ki, anladığı kadarıyla böyle adamlar bu dilden anlıyordu.

"Lan!" diye kükredi Sinan. İleriye gitmek istedi fakat son anda durup öfkeyle Tufan'a baktı. "Öldüreceğim sizi!"

Hazan'ın titreyen vücudunu kendine çekip güven verircesine kolunu sıvazladı. Hazan onun sessiz iletişimi ile sadece başını salladığında ise endişe yüklü bakışları hâlâ adamların üzerindeydi.

"Yavaş." dedi Tufan. Sert yüzü hışmından dolayı anında dalgalanmaya başlamıştı. "Ağır ol."

"Çocuk o lan!" diye atıldı tekrar. Sanki Tufan'ın karısını o alıkoymamış gibi savunuşa geçmişti.

"Senin anladığın dilden konuşuyorum." dedi Tufan. "Delikanlı biri olsaydın derdini benimle görürdün, karımı bu işe bulaştırmazdın. Beni de bunu yapmaya teşvik etmezdin."

Dişlerini sıkmaktan yanağı içine göçen Sinan kızgın bir boğa gibi görünüyordu fakat yapabileceği bir şey olmadığının o da farkındaydı.

"İstersen bebeğini ve parayı alıp buradan gidebilirsin." diye konuştu Tufan. Sesi buz gibiydi. "Ya da..." Elini beline atıp silahını çıkardı. "Birkaç kişinin yaralanmasına neden olursun. Belki de ölmesine..."

Hazan'ı arkasına aldığında Sinan'ın yüzü taş kesildi. Bebeği nasıl aldıklarını bilmiyordu. Aklı durmuştu. Bebeği alırken annesi olacak kadın neredeydi peki?! Öfkeyle soludu.

"Söyle ona kızımı hemen buraya getirsin!" dedi. Pes edişinin altında yatan derin bir hiddet vardı.

"Elbette." Tufan. Karısının elini tuttu. "Benim, senin kızınla bir derdim yok. Adamlarından biri bizimle gelsin. Biz araca geçeceğiz, o da kızını alacak."

Sinan ağız dolusu küfürler ederken başka çaresi olmadığı için yanındaki adama işaret etti. Fazladan alacağı para hayal olduğu için üzülmüştü ama kızı daha önemliydi.

Tufan onun gözlerindeki yenilgiyi gördüğü ve Hazan'ın elini bırakmadan ileriye doğru yürümeye başladı. Sinan'ın eli kolu bağlanmıştı. Artık silahını doğrultmaya cesaret edemezdi.

Yanlarında gelen adam bebeği aldığında Tufan Hazan'ı ön koltuğa oturtup kapısını kapattı. Kendisi sürücü koltuğuna geçtiğinde ise bakışları Sinan'ın nefret kuyusuna dönen yüzünü bulmuş aldırmadan aracı çalıştırmıştı.

Ali de araca bindiğinde hareket etti ve aracı geri vitese takarken, "Plakaları aldın mı?" diye sordu.

"Evet." dedi, Ali.

"Güzel." Engebeli yoldan tamamen düzlüğe çıktı ve kontrollü bir şekilde aracı sürmeye başladı. "Parayı alınca bitti sandı ama bu yaptığı yanına kalmayacak."

"Volkan komisere ne zaman haber vereceksin?"

Tufan, karısının güzel yüzüne bakıp iç çekti. "Önce ararım, olanı biteni kısaca anlatırım. Sonra da Hazan kendini iyi hissettiğinde ifade vermeye gideriz."

Tekrar karısına tekrar baktı ama o, Tufan'a bakmıyordu. Olanların tesirinden çıkamayan ürkek bakışlarıyla karşılaştığında ise ince bir sızı yüreğini delip geçti. Her şeye sebep olmuşken kendisini nasıl affettireceğini bilmiyordu.

Uzun dakikalar boyunca Ali ile yaptığı kısa konuşmalar dışında araçtan çıt çıkmadı. Hazan arabada yokmuş gibi sessizce dışarıya bakıyordu. Belki de hâla şoktaydı.

Ali'yi mekâna bıraktıktan sonra gözleri yeniden karısını buldu. Sessizdi. Bağırsın çağırsın kendine gelsin istiyordu. Daha fazla dayanacak gücü kalmadı. Eve gitmeyi bekleyemedi. Ara caddelerin birine geçip aracı kaldırımın kenarına park ettiğinde ise uzanıp karısının elini tuttu. İçerisi yağan karın etkisiyle aydınlıktı.

"Bak bana." dedi sevgi dolu bir sesle. "Bir şeyler söyle."

Hazan'ın kırık dökük gözleri onu buldu. Gitmiyordu. Yaşadığı korkunç dolu dakikalar gözlerinin önünden sürekli akıyor, Baran'ın kendisini korumak için vurulduğu o anı düşünüp kahrolmaktan kendisini alıkoyamıyordu.

Sonrası da vardı tabii, o adamların onu alıp götürdüklerinde yaşadığı endişe dolu anları aklından söküp atması çok zordu.

"Ne söylememi istiyorsun?"

"İyi olduğunu duymaya ihtiyacım var." dedi Tufan. "Sesine ihtiyacım var. Giden aklımı tekrar kazanmaya çalışıyorum."

Birkaç gün içinde birden fazla olaya maruz kalan genç kız taşma raddesine gelmişti ama yine de sakin olmaya çalıştı. "Beni kurtardın ama bir bebeğin hayatını tehlikeye attın, farkında mısın? Ya aranızda bir kavga çıksaydı? Adamların eli silahlı, senin de öyle. Bir şey olsaydı günahsız bir çocuğa, hiç mi vicdan azabı çekmeyecektin?"

Hazan elini usulca çekip kucağına koydu. Tufan çektiği eline bakarken bunları hak ettiğini biliyordu ve ona dokumak için sızlayan eline güçlükle hakim oldu.

"Başka çarem yoktu. O çocuk olmadan seni alamazdım. Polise haber verseydim işler çok başka boyuta gelebilirdi." Başını iki yana salladı. "Seni tehlikeye atamazdım."

"Ama onu tehlikeye attın. O sadece bir çocuk ya!" Hazan başını geriye yasladı. Yüzü hâlâ ona dönük duruyordu. "Baran'ı söylemiyorum bile." dedi. Yutkundu ve olanları hazmetmeye çalıştı. "Benim yüzümden vuruldu. Kanlar içinde yatıyordu, Tufan. Öldü mü yaşıyor mu onu bile bilmiyorum. Omzuma nasıl bir yük yüklediğinden haberin var mı?"

Karısının kızgınlığının altında yatan esas hissin kırgınlık olduğunu anladığı an Tufan kesif bir nefes aldı. "Eğer böyle olacağını bilsem seni yalnız bırakır mıydım?" dedi acı dolu bir sesle. "Her şeyin tek sorumlusu benim zaten, bunu kabul ediyorum."

Genç kız başını olumsuz anlamda iki yana sallarken gözlerini ondan alıp dışarıya çevirdi. Olaylar tazeliğini korurken sakin kalması güçleşiyordu. "Bunun beni yalnız bırakıp bırakmamanla ilgisi yok. O adamlar senden alacağı her neyse onu almak için zaten bir hamle yapacaklardı. Kulaklarımla duydum. Belki bir iki gün sonra olacaktı ama illa ki olacaktı." Gözlerini tekrar, kocasına çevirdi. "Sorun yanımda kalmanla değişmeyecekti ki, belki de sana zarar vereceklerdi."

Tufan yeniden cesaret ederek elini uzatıp onun yanağına dokundu. Ondan uzaklaşacak gücü kendinde bulamıyordu. "Benim hayatım böyle." dedi kısık bir sesle. Ona her şey güzel olacak diyerek yalanlar sıralayamayacağını o da biliyordu.
"Önce de böyleydi. Şimdi de aynı Hazan."

Hazan, titrek bir nefes aldığında kocasının eli eline değip avucunun içine alınırken ses etmedi. "Böyle yaşanır mı, Tufan?" dedi sadece.

Tufan alışkındı. Bu tür olaylara daha önce de maruz kalmıştı. Bir çok kez yaralanmış, gerektiği yerde adam yaralamıştı. Yine de ona söylemedi ve sessiz kalıp konuşmasına devam etmesini bekledi.

"Kısacık ömrünü sürekli endişeyle mi geçireceksin?" diye devam etti, Hazan. "Yaptığın işler başına böyle belalar açacaksa ileride can güvenliğimizi nasıl sağlayacaksın? Olur da ileride büyük bir aile olursak senin düşmanların da bebeğini sana karşı kullanırsa ne olacak söyler misin?"

Tufan karnına yumruk yemiş gibi nefesi kesildi. Onun kendisiyle ileriye dönük planlarına sevinemeden gerçekler tokat misali yüzüne çarptı. Haklıydı.

Rahatsız, ciğerlerine yetmeyen bir hava çekti içine. Arkasına yaslanırken avucunun içine aldığı, o özlediği narin eli bacağının üstüne koyup gözlerini kapadı. "Ne yapmamı istiyorsun?"

"Benim istememle olacak şeyler değil bunlar, ne yapacağına kendin karar vermelisin." diye mırıldandı, Hazan. "Şimdi eve gitmek istiyorum. Dedem meraktan deliye dönmüştür."

Elini yeniden çektiğine Tufan gözlerini açtı ve başını ağırca salladı. Daha bir ay önce bomboş yaşayan bir adamdı ama şimdi Hazan vardı. Ve aralarına giren mesafe uçuruma dönüşmeden bir şeyler yapması gerekiyordu.

Eve vardıklarında birlikte binaya girdiler. Yan yana fakat ayrı gibiydiler. Sanki bir sınır vardı. Uzansa tekrar onun elini tutabilirdi ama bu Hazan'ın duygularına saygısızlık olurdu. O yüzden sadece bakmakla yetindi. Solgun yüzü kadrajına girdiğinde ise dişleri birbirini ezdi. Onu böyle gördükçe kendinden soğuyordu.

Dairenin kapısını çaldılar ve dedesi karşısında torununu görünce Allah'a bir şükür duası yakardı. Birbirlerine sarıldıklarında, "Öldürdün beni güzel gözlüm." dedi yaşlı adam. "Meraktan deliye döndüm, neredeydin?"

Üçü de kapının ağzındalardı. Hazan dedesinin telaşlı yüzüne iç çekerek baktı ve Tufan'a yönelttiği bakışlarına bentler sıralarken, "İçeri geçelim, dedem." dedi. "Anlatırım."

Tufan, karısının mesafeli gözlerine karşın hiçbir tepki vermedi. Hâlbuki içinde fırtınalar kopuyor, aralarına giren sınırı yok etmek istiyordu.

Yaşlı adam kapıyı kapatıp arkalarından salona geçtiğinde, "Baran vuruldu, sen ortadan kayboldun." dedi. Sesi hâlâ endişe kokuyordu. "Nereye gittin, kızım bunca saat?"

Hazan üzerini bile çıkarmadan salondaki koltuğa oturduğunda gözlerini Tufan'a çevirdi. Tufan ise ifadesizce bakarken, "Benim yüzümden oldu her şey." dedi. Zaten anlatacaktı. Bunun saklanacak bir yanı yoktu. İlerleyip tekli koltuğa oturdu ve geriye yaslandı. Olan biteni her ayrıntısına varana kadar anlatırken yaşlı adamın yüzü kireç gibi olmuştu.

"Oğlum sen neler diyorsun?" dedi yaşlı adam hayretle. Olgun bir yapıya sahip olması, endişesinin dışa yansımasına engel olamamıştı. "Bu anlattıkların çocuk oyuncağı değil, yarın öbür gün yine aynısı olursa o zaman ne yapacaksın? Ben şimdi Hazan'ımı seninle nasıl göndereyim?"

Son cümle üzerine Hazan ile Tufan'ın gözleri birleşti. Biraz sonra gözlerini kaçıran ise Hazan'dı. "Tekrarı olmayacak." dedi Tufan. "Gereken önlemi alacağım."

Yaşlı adam Tufan'ın gözlerindeki kararlılığı okudu, torununa verdiği değer de ortadaydı fakat işittiği sözler kendisinde akıl bırakmamıştı. Torununun can güvenliği için evlendirmişti güya ama şimdi daha beteri olmuştu.

"Adamlar çekinmeden Baran'ı vuruyor. Sonra da torunumu kaçırıyor." dedi. Yaşadığı endişe hat safhadaydı. Olumsuzca başını iki yana sarstı. Sırf Hazan'ı düşünerek, "Belki de anlaşmalı evliliği bitirmenizin vakti gelmiştir." dedi. Sözleri salonda bomba etkisi yaptı ve Tufan'ın çenesinde ki bir kasın oynadığını fark etti. Fakat önemsemeden sözlerine devam etti. "Zaten evlenirken de bunu şart koşmuştun, hatırladın mı?"

Hatırlıyordu hatırlamasına fakat yaşlı adamın bilmediği tek şey Tufan'ın artık Hazan olmadan bir adım bile öteye gidemeyeceğiydi.

Sesini temizledikten hemen sonra, "Ayrılmamız mümkün değil maalesef." dedi. "Evet başta öyle bir anlaşma yaptık ama şu an onun bir önemi kalmadı. Çünkü ben Hazan'ı seviyorum."

Genç kız yanakları alev almış, gözleri kocaman olmuş bir şekilde ona baktı. İçine aldığı nefesi vermeyi akıl edemeden dedesine çevirdi gözlerini ve onun yumuşamak nedir bilmeyen bakışları ile karşılaştı. Ufacık bir ayrıntıyla, gözlerinde bir parıltı, bir bilmişlik yakalaması ise onu daha da utandırdı.

Onun da itirafıyla düşünceleri haklı çıkan yaşlı adam, eskileri düşündü. Sevgi, sevdiğini korumaya yetmiyordu ki...

"Ama bu şekilde olmaz." dedi yaşlı adam. Başını iki yana sallarken torununa baktı. "Sana emanet ettim ben kızımı. Onu Baran'dan ve ailesinden korudun ama asıl kendinden nasıl koruyacaksın? Yaptığın iş başınıza daha büyük belalar açabilir."

"Hepsini halledeceğim." dedi Tufan.

"Nasıl halledeceksin oğlum? Bugün olan yarın da olur. Benim gözüm hep arkada kalacak şimdi, sürekli başınıza bir şey geldi mi diye diken üstünde mi yaşayacağım?" Aklına gelen hayali görüntüler tüylerini diken diken etti. "Hazan'ım yanımda, benimle kalsın artık."

Dişleri birbirine kenetlenen Tufan, "Karımın yanı benim yanım." dedi sakince. "Lütfen müdahale etmeyin. Halledeceğim diyorum."

Tufan'ın sertleşen yüz hatları gerginliğini taşırken sesli bir nefes verdi. Adamcağız haklı olarak torununun can güvenliğini sağlamaya çalışıyordu. Başından bu yana da bunun için Tufan'a yalvarmıştı. Ve Tufan ona hak vermekten kendini alıkoyamıyordu. Fakat karısından ayrılması için onu yok etmeleri lazımdı.

Ayağa kalktığında Hazan'a bakarak, "İki dakika konuşabilir miyiz?" dedi. Onun kendisiyle göz teması bile kurmuyor oluşu canını yakıyordu.

Kendisi mutfaktaki balkona çıkıp bir sigara yaktı. Yaklaşık iki dakika sonra Hazan geldiğinde ise biten sigarasını söndürüp ellerini pantolonunun ceplerine soktu. Bu, ona uzanmak için sızlayıp duran parmaklarına sahip çıkmak içindi.

Gecenin soğuğu ikisinin de tenini yoklayıp geçerken, "Bana kızgın olduğunu biliyorum." diye başladı söze. "Deden de haklı doğal olarak korkuyor ama sana söz veriyorum bir daha seni tehlikeye atmayacağım."

Hazan burukça gülümsediğinde, "Sadece kendim için mi endişeleniyorum?" dedi. "Direkt seni hedef alsalardı? Ya sana bir şey olsaydı?"

Tufan'ın kalbi, karısının kendisi için endişelendiğini duyduğunda iki kat hızla çarpmaya başladı. Ona olan sevgisi biraz daha artarken ona tekrar aşık oldu. Tekrar ve tekrar aşkıyla doldu yüreği.

"Senin hayatın çok karanlık, Tufan." diye devam etti Hazan. "Bu işler insanı hem dünyada, hem de ahirette perişan eder. Başka bir iş yapamaz mısın?"

Onun öylece sarf ettiği sözler Tufan'ın pas tutmuş kalbine usulca sirayet etmeye başladığında daha fazla dayanamadı. Elinin birini cebinden çıkarıp karısını göğsüne çektiğinde diğer eli sırtına dolandı ve bir an için zamanı durdurup öylece kalmak istedi.

"Karım ne iş yapmamı uygun görüyor?" dedi gülümseyerek. "Var mı benim için bir planın?"

"Dalga geçme ben ciddiyim."

"Ben de ciddiyim." dedi Tufan. Sanki hayatı buna bağlıymış gibi ona biraz daha sarıldı. Onun için yapamayacağı hiçbir şey yoktu! "Bırakırım bu işi, istediğin bu mu?"

Hazan onun ciddi olup olmadığını anlamak için yüzüne bakmak istedi. Başını kaldırdı ve onun kararlı gözleriyle karşılaştı. "Sen ciddisin."

Tufan eğildi ve onun aralık hâlindeki dudaklarına ufak bir öpücük bıraktı. Genç kız kollarının arasında yaprak gibi titrediğinde ise Tufan inlememek için kendini zor tuttu. Allah'ım! Onun için ölüyordu! Uğrunda neler yapamazdı ki?

Karısının eşsiz kokusu burnundan içeriye sinsice süzülürken, "Senden önce yaşayan bir ölüden farkım yoktu." diye fısıldadı. Onun afallamasından istifade ederek tekrar öptüğünde ise, "Önce seni, sonra da senin için kendimi düşüneceğim tamam mı?" dedi kısık bir sesle. "Eğer sen böyle mutlu olacaksan yeniden bir düzen kurabiliriz."

Genç kız kocasının samimiyeti ve naif düşüncesi karşısında titreyen dudaklarını birbirine bastırdı. Sanki boğazı bir anda kurumuş ve konuşmasına engel oluyordu.

Başını göğsüne dayayıp titrek bir nefes aldığında, "Sana güveniyorum." diye fısıldadı. "Her şeye baştan başlarız. Hem zaten okulum bitince ben de çalışacağım. Fazla sıkıntı çekmeyiz."

Tufan ona sarılmaya devam ederken güler gibi bir ses çıkardı. Gereğinden fazla kazandığı için iyi bir birikimi vardı. Rahatlıkla yeni bir iş kurabilir, iyi şartlarda yaşayabilirlerdi. Ama Hazan ayakları yere sağlam basan güçlü bir kızdı ve mesleğini yapmak istiyordu. Elbette buna saygı duyacaktı.

"Bunları düşünme." dedi. "Sen sadece huzurla yaşayacağımızı bil yeter, maddiyatı kafana takma."

Annesinin acısı henüz tazeyken üstüne bir de o olaya maruz kalması sinirlerini yıpratmış genç kızın gözlerinin dolmasına neden olmuştu. Kendisi için Tufan'ın nelerden vazgeçeceğini idrak etmesi ise onu daha derin duygulara itmişti.

Kendini tamamen hislerine bıraktığında, "Seni seviyorum." diye fısıldadı.

Tufan ise yaşadığı rahatlama hissiyle gözlerini yumup Allah'a şükretti. "Senin sevgine ölürüm." dedi nefesini verirken.

Onu seviyor oluşu ve aralarındaki bentlerin yıkılışı, içinde tarifsiz bir huzura neden olurken bu anı en küçük ayrıntısına kadar beynine kaydetti. Bu gerçekten aşk mıydı, yoksa bu derinliğin başka bir adı var mıydı, bilmiyordu. Fakat bildiği bir şey varsa o da, Hazan için hayatını bile ortaya koyacağı gerçeğiydi.

🍁

Pokračovat ve čtení

Mohlo by se ti líbit

666K 19.2K 26
(Cinsel içerikli sahneler, yaş farkı ve daddy isuess içermektedir.) Ölü çocukluklar yaşamaya devam eden ölü insanlar doğurur... Kapak @-necirvan a ai...
115K 3.1K 46
Arkadaşı tarafından para için ihanete uğrayan bir kızzın adama mahküm edilmesi ön izleme : 3.bölüm Helin ben çok özür dilerim pişman oldum gerçektenn...
1.1M 30.9K 84
Cinsel içerik, şiddet vb olaylar içeriyor çok sık olmamak kaydıyla lütfen bunu bilerek okuyun!! Kendini bulunduğu durumdan kurtarmakla beraber ona...
743K 46.4K 50
GERÇEK AİLE KURGUSU İlk kitabım olduğu için yazım yanlışları ve mantık hataları olabilir. *13.11.2023*