DÖNÜM NOKTASI

By sihirlisonbahar

1.7M 81K 18.6K

Kapı aralığından gözüne çarpan çıplak bedenle olduğu yere çakılı kaldı. Alkolün esir aldığı beyni ona oyun oy... More

|PROLOG|
Dönüm Noktası- İlerleyen Bölümden Bir Kesit
1. Bölüm
2. Bölüm
3. Bölüm
4. Bölüm
5. Bölüm
6. Bölüm
7. Bölüm
8. Bölüm
9. Bölüm
10. Bölüm
11. Bölüm
12. Bölüm
13. Bölüm
14. Bölüm
15. Bölüm
16. Bölüm
17. Bölüm
18. Bölüm
19. Bölüm
20. Bölüm
21. Bölüm
22. Bölüm
23. Bölüm
24. Bölüm
25. Bölüm
26. Bölüm
27. Bölüm
28. Bölüm
29. Bölüm
30. Bölüm
KAÇIR BENİ!!!
31. Bölüm
33. Bölüm
34. Bölüm
35. Bölüm
36. Bölüm
37. Bölüm
38. Bölüm
39. BÖLÜM

32. Bölüm

36.7K 2K 957
By sihirlisonbahar

31. Bölüm

🍁

Deli dolu bir hayat yaşamıştı inkâr edecek değildi. Hayatına birçok kadın girmiş ufak tefek ilişkileri olmuştu ama Tufan, hiçbirine tutulmamıştı. Kadınlar onun için güzel varlıklar olsa da hiçbirinin akıntısına kapılıp kaybolmamıştı. Belki de kolayca elde ettiği içindi, bilmiyordu ama bildiği bir şey varsa içinde sadece Hazan'ın olduğu dünyaya giriş yaptığı anda kaybolduğuydu.

Evet, bu bir kayboluştu.

Zira daha kızın dudaklarına değer değmez zihnini bir kasırgaya teslim etmiş, ondan gayrı ne varsa aklından silinip gitmişti.

Hazan'ın rüzgârına kapılıp giderken kendine acıyarak gülümsedi. Ufacık bir dokunuşla yerle bir olmuş, onun tılsımlı dudaklarında kaybolmuştu.

Keşke onun kadar temiz kalabilseydi. Hazan'a layık biri değildi farkındaydı ama geriye dönüşü yoktu.

Ona içini açmayı başarıp, yanıp tutuştuğu dudaklarına kavuştuktan sonra alnını alnına yaslayıp bir müddet bekledi. Yanlarından gelip geçen araçların farları içeriyi aydınlatırken başını usulca geriye çekip onun dünyalar güzeli yüzünü süzdü. Bahar yeşili gözleri saklanacak yer arar gibi gözlerini kaçırmış hızlı solukları hâlâ tenine çarpıyordu.

"Bir şeyler söylemeyecek misin?" dedi kısık bir sesle. Susmasın, konuşsun istiyordu. Mesela ben de sana aşık oldum gibi kelimeler...

Ahh ne de çok duymaya ihtiyacı vardı!

"Şey..." Hazan, hipnoz olmuşçasına nefesini dışarı saldı ve tutulan uzuvlarını hareket ettirmeyi başarıp biraz geriye çekildi. Tufan'ın yakınlığı onu alabora etmişti. Kendisine ısrarla bakan gözlere kaçamak bir bakış attığında ise, "Ne söyleyeceğimi bilmiyorum." diyebildi.

Şaşkınlığını ve heyecanını hâlâ üzerinden atamamıştı. İyi ki oturuyordu. Zira bacaklarındaki kasları gevşemiş, sanki kemikleri tuzla buz olmuş gibi halsizleşerek gücü çekilmiş gibiydi. Tufan ona öyle uzak bir hayaldi ki, şu an rüya görüp görmediğinden bile emin değildi.

Tufan gülümsedi. Uzanıp onun çenesini iki parmağı ile nazikçe tutarak güzel gözlerinin kendisine bakmasını umut etti fakat Hazan ondan başka her yere bakıyordu. Kendini tutamayıp tüm hislerini onun gözleri önüne sermiş, daha fazlasına cesaret ederek öpmüştü. Asla pişman değildi ama onun da pişman olmasını istemiyordu.

"Gözlerime bak." diye fısıldadı. "Kaçırma bakışlarını."

Hazan, onun dudaklarının baskısını hâlâ kendi dudaklarının üstünde hissederken, ihtiyacı olduğu hâlde dilini kuruyan dudaklarının üstünde gezdirmekten çekindi. Zira Tufan'ın bakışları sürekli oraya kayıyor ve utanmasına sebep oluyordu.

Nasıl utanmazdı ki? İlk defa biriyle öpüşmüştü. Bu kişi kocası olabilirdi ama sonuç itibariyle bu duyguyu ilk kez tatmıştı. Kitaplarda okurken hep nasıl bir his olduğunu merak ederdi. Kimisi ballandıra ballandıra anlatır kimisi basit bir şeymiş gibi üstünkörü bahsederdi. Ama Hazan şu an yaşadığı tecrübeyle okuduklarının kat kat üstünde bir heyecan yaşamıştı.

Cesaretini toparlayıp çipil çipil eden gözlerini sonunda onun gözleriyle birleştirdi. Kirpikleri hâlâ kelebeğin kanadı gibi titriyordu. Bunun birazı utanmışlık hissinden, çoğunluğu da hâlâ kapılıp gittiği pembe diyardan gerçekliğe dönememesinden kaynaklıydı.

Karnına bomba düşüren bir dokunuşla, kocası baş parmağını onun alt dudağına sürttüğünde seslice yutkundu. "Merak ediyorsun değil mi?" Dedi Tufan, bakışları dudaklarına kayarken, "Sana ne zaman kapıldığımı sorguluyorsun."

Tüm uzuvları işlevsiz kalarak uyuşan Hazan başını sallamayı başardığında, "Hislerinin doğruluğundan emin misin?" diye sordu. Genç kızın sesi fısıltıdan öteye gidememişti.

Karmaşık duyguları çetin bir savaşa girdi. O kadın belirdi gözlerinde, onunla da birlikte olmuş ve sanki hiçbir şey yaşamamış gibi soğuk kanlı davranabilmişti. Tamam Hazan'da Tufan'a karşı bir şeyler hissediyordu ama eğer yolun sonunda böyle hazin bir sonla karşılaşacaksa yeşeren duygularını daha yolun başındayken söküp atması lazımdı.

"Daha önce kimseye aşık olmadığımı ele alırsak, son kararım." dedi Tufan. Hazan hafifçe gülümsedi fakat kocası, onun gözlerine çöken kaygıyı yakalamıştı.

"Senin kadar temiz değilim. Birlikte olduğum kadınlar oldu." diye itiraf etti. Konuşurken ilk defa zorlanıyordu. "O kadınla aramızda geçenler de geçmişte kaldı. Hayatımda kimse yok, Hazan."

Karısının kucağına koyduğu elini zarif bir şekilde avucunun içine alıp parmak uçlarını öptüğünde, "Senden başka kimse yok." diye fısıldadı. "Ne zaman oldu, nasıl oldu inan ben de bilmiyorum. Ama bir anda kendimi sende buldum."

Gözleri öyle samimi bakıyordu ki, Hazan tüm kalbiyle inanmak istedi. Geçmişini yargılayacak değildi, önemli olan kendisinden sonraki hayatıydı. Ondan etkileniyordu. Yıkılmaz duruşu, derin bakışları, ince tavırları ve merhametli yönü genç kızı mıknatıs gibi Tufan'a çekmişti.

Hoşlanma falan da değildi artık bu, o aşamayı geçmiş olmalıydı. Ne zaman olduğunu kestiremiyordu ama belliydi işte, onu seviyordu.

"Tek bir şey söyle bana." dedi Tufan. Ellerine ve dudaklarına ilk defa söz geçirmekte aciz kalırken, uzanıp karısının dudaklarına kısa bir öpücük daha bıraktı. Hazan ise kesik bir nefes aldı.

Normalde bir buz kadar şeffaftı ama şimdi ifadesinden hiçbir şey okunmuyordu. Sadece o hayran olduğu heyecanın içinde kaybolduğunu hissediyordu. O kadar... Kafasını yana eğip gözlerine beklentiyle bakarken parmaklarının tersini karısının tazecik yanağına sürttü. "Bana karşı bir ilgin var mı?"

Hazan yutkunup bir müddet ona baktı. Temkinli yaklaşan mantıklı yanı düşüncelerini açmak için henüz erken olduğunu söylese de, içi içine sığmayan diğer tarafı kalbinin sesini dinlemesini fısıldıyordu.

"Şey." dedi gözlerini kaçırarak. "Ben de senden hoşlanıyorum."

Kalbi beklentiyle kasılan Tufan büyük bir rahatlama yaşarken gözlerinin içi parladı. Uzanıp onu kollarının arasına aldığında ise derince içini çekip, "Allah'ım!" dedi fısıltıyla. "Hazan, lütfen bana rüya görmediğimi söyle."

Hâlâ biraz önceki ağır havanın şaşkınlığını yaşayan genç kız, gülümseyerek, "Rüya olmadığını umuyorum." diye mırıldandı.

Tufan ise hissettiği yoğun duygularla gözlerini yumduğunda derince içini çekti. "Gerçi sen sadece hoşlanıyormuşsun ama olsun." derinden gelen yumuşacık, kadife gibi bir tonda konuştuğunda güldü. "Benim aşkım ikimize de yeter."

Narin bedeninin ısısını kollarında hissederken şimdi onu bırakmak zor geliyordu. Buna rağmen kendisini zorlukla ondan ayırıp genç kızın alnını öptükten sonra gözlerinin içine baktı. Yeşil hareler titrek bir mum alevi raks ediyordu.

Hazan sessiz kalıp sadece gülümsedi. Aralarında uçurumlar olduğunu düşündüğü bir adama ulaşması onun için bir hayalken şimdi aşık olduğunu itiraf ediyordu. Ne diyeceğini bilemediği için daha doğrusu tüm hisleri üst üste binip onu etkisiz hâle getirdiği için, "Eve gidelim mi?" diye konuştu.

Tufan'ın gülümsemesi genişledi. "Romantizm de çığır açıyorsun."

Hazan'ın tebessümüyle birlikte gülümsemesi duruldu. Beyni bu manzarayı kayda aldı ve parmağını, karısının yanağında ki çukura götürüp nazikçe dokunurken, "Bunu yapmayı hep istemiştim." dedi kısık bir sesle. "Çok güzel."

Hazan ihtimal bile vermediği sözlerin ve onun ses tonunun derinliği ile yutkundu. Duyduğu itirafların yaşattığı yoğun hisler başını döndürmeye başladığında ise, "Basit bir gamze işte." dedi.

Tufan başını iki yana salladı. "Sen de olan her şey gibi o da özel. Basit kavramı seninle uyuşmuyor."

Yanlarından geçen araçların sesiyle yörüngeden çıkan düşünceleri yeniden dünyayı algılamasını sağladı ve onu daha fazla sıkıştırmamak adına yerine yaslanıp aracı hareket ettirdi. Yoksa daha fazla dayanamayıp tekrar öpecekti. Ona özgürce dokunabilmenin heyecanı ellerini titrettiğinde ise hislerinden ürktü. Onu bu kadar mı arzuluyordu?

Hayır. Tufan'ın hisleri o kadar basit değildi. Bunu da fark etmişti. Bu durum sadece bedenine olan ihtiyaç değildi. Tufan, ona bütünüyle gereksinim duyuyordu.

Allah'ım! Şu ana kadar tüm duygularını bastırdığının farkında bile değildi. Hâlbuki hisleri tüm çıplaklığıyla ortadaydı işte. Ona deli gibi aşıktı!

Yol boyunca Tufan bulduğu her fırsatta ona baktı. Hazan'ın da gözleri arada bir ona kayıyor, gülümseyerek önüne dönüyordu. Tufan gülümsedi. Bir gün liseli aşıklar gibi sadece bir bakışın, bir gülüşün peşinde koşacağını biri söylese muhtemelen kahkaha atardı.

Aracı garaja çekip indiklerinde Tufan Hazan'ın yanına geldi. Karısının ince elini iri avucunun içine alıp kendi ceketinin içine soktuğunda ise bakışları birleşti. Hazan'ın ne yapacağını bilmez, o bayıldığı şirin hâline karşın, "Üşüme." dedi.

Genç kız ayaklarının yere bastığından bihaber, birlikte asansöre ilerlediler. Eli hâlâ onun sıcak avucunun içindeydi ve bu ufacık yakınlaşma da bile kalbi yerini sevmemiş gibi çarpıyorsa daha fazlasıyla kim bilir ne olurdu?

Asansör son katta durduğunda Tufan diğer eliyle anahtarı çıkarıp dairenin kapısını açtı. Elini bırakmak bile zordu. Başını iki yana salladı. Hapı yutmuştu, kesinlikle hapı yutmuştu!

Daireden içeri girdiklerinde Hazan doğrudan banyoya gitti. Elini yüzünü soğuk suyla yıkayıp aynada kendine bakarken yüzünde şapşal bir gülümseme vardı. Parmaklarını dudaklarının üzerinde gezdirip, "İnanamıyorum." dedi kendi kendine.

Dudaklarını dişlerinin arasına alıp gözlerini yumdu. Kalbi kıpır kıpır ediyordu. Onu öpmüştü ve sevdiğini söylemişti. "Allah'ım!" dedi gözlerini aralarken. "Bizi birbirimize hayırlı kıl, Rabbim."

Dışarı çıktığında doğruca odasına geçti. Tufan mutfakta bir şeyler yapıyor olmalıydı. Açılıp kapanan çekmece seslerinin yanında tezgâhın üzerine bırakılan bardak seslerini duymuştu.

Üzerini değiştirip rahat bir şeyler giydiğinde, bol tişörtünü siyah taytının üzerine bırakıp açık saçlarını tepesinden bağladı. Kalbi hâlâ heyecanla çarparken de odasından çıkıp mutfağa geçti.

Tufan hazırladığı kahveleri salondaki sehpanın üzerine bıraktığında başını kaldırıp ona baktı. Karısını baştan aşağı hayranlıkla süzüp tekrar gözlerine tırmandığında ise, "Aklıma zararsın." diye fısıldadı.

Hazan'ın yanakları ısınırken tişörtün eteklerini kavradı. Ona doğru ilerlerken de kalbi neredeyse kulaklarında atıyordu. Yanına vardığında Tufan'ın çaprazında ki koltuğa oturacağı an, kocası eline uzandı ve onu kendi oturduğu koltuğa nazikçe çekti.

"Yeterince karşımda oturdun. Yanıma gel."

Sarhoşluk yaşamaya devam eden Hazan ufak bir tebessümle Tufan'ın yanına oturdu. Tufan kolunu onun omzuna atıp kendine çektiğinde karısının saçlarını öptü ve kokusunu içine çekerken, "Bu da yapmak istediklerimin arasındaydı." dedi fısıltıyla.

Genç kız dudağının kenarını ısırıp içi titreyerek yutkundu. Kocasının güçlü bedeni tarafından sahiplenilmiş nazlı bedeni yerini nasıl da beğenmişti.

Tufan'ın diğer eli onun bayıldığı siyah saçlarının ucuyla oynarken, "Hazan?" dedi sorar gibi. Durgun bakışları salonun bir köşesine sabitlenip kalmıştı.

"Hı?"

Tufan gülümseyip içini çekerken, "Sen bana ne yaptın? Kendimi hep seni düşünürken buluyorum." dedi kısık sesiyle. "Aklımı başımdan almayı nasıl başardın?"

Hazan'ın midesindeki görünmez kelebekler kanatlarını sağa sola çarparak nefesini kestiğinde, "Abartıyor olabilir misin?" dedi masumca. Adamın güçlü, yıkılmaz kişiliği ile bu söyledikleri hiç bağdaşmıyordu. Tamam gözlerinde aşk belirtisini görmüştü ama hisleri bu denli kuvvetli miydi?

"Abartıyor muyum?" Tufan güler gibi bir ses çıkardığında karısının başının üstünü tekrar öptü ve kafasını iki yana salladı. "Daha ne gördün ki?"

Onun çenesinden naifçe tutup, bakışlarını kendine çevirdiğinde, allık sürülmüş gibi pembeleşen tazecik yanaklarına, sonra da güzel gözlerine baktı. Şimdi nefesleri birbirine çarpacak kadar yüzleri yakınlaşmış, karısının süt beyazı boynundaki bir damar pıt pıt atıyordu. Ne kadar duyarlı biriydi! Oysa daha onu öpmemişti bile.

Hazan'ın hızlanan soluğunun tenine indirdiği darbelerle içine kesif bir nefes çektiğinde ise, "Ben hayatım boyunca hiçbir kadına aşık olmadım." diye itiraf etti. Görkemli çam ağaçlarının yeşilini çalan hareler ona titrekçe bakarken de gülümsedi. "Kimse senin kadar beni etkilemeyi başaramadı."

Karnından kalbine doğru bir kelebek kümesi uçuşan Hazan, yutkunup ne diyeceğini bilemez bir hâlde kocasına bakmaya devam etti. "Övünmeli miyim?" dedi gülerek.

Tufan başını ağırca sallayıp onun minik burnunun ucunu öptü, sonra da karısının başını göğsüne yasladı. "Övün bence." dedi garip bir sesle. Bir eli bedenine dolanırken, diğeri aşık olduğu saçların üstüne kaydı. "Sonuçta kimseye aşık olmayan bir adamı dize getirdin."

Hazan elinde olmadan güldü. Yakınlığı, kanının damarlarında daha deli akmasına sebebiyet verirken, "Ne ukala bir adamsın sen." dedi.

Aralarında kısa bir sessizlik olduğunda Hazan'ın gözleri yemek masasının üstünde ki fotoğrafa kaydı. Aklında Miraç geldi ve kalbi huzursuzca çarparken yerinde hafifçe kıpırdanıp kocasına yaslı vücudunu geriye çekti.

Tufan onun omzuna attığı kolunu geri çekmek zorunda kaldığında ise sorgulayan gözlerle ona baktı. "Ne oldu?"

Genç kız koltuğun yumuşak yüzeyine yaslanıp gözleriyle fotoğrafı gösterirken, "Bu kız kim?" diye sordu.

Tufan'ın bakışları aynı yöne kaydığında sert hatların sardığı yüzü gölgelenip, gözleri sislendi. Hazan bu bakışları tanıyordu.

"Kız kardeşim."

Hazan tuhaf bir rahatlama hissinin ardından tekrar fotoğrafa baktığında, "Hiç benzemiyorsunuz." dedi.

Genç adam hüzün dolu bir tebessümle, "Aslı, anneme benziyordu." dedi. Yorgunca geriye yaslanıp içini çekti. "Çok güzel değil mi?"

"Oldukça güzelmiş." Genç kız bakışlarını fotoğraftan çekti. Kocasının hüzün yüklü bakışlarının hâlâ orada olduğunu görünce de, "Görüşmüyor musunuz?" diye sordu. Sanki adamın özlem dolu bakışları somut bir hâle bürünmüştü.

Tufan gözlerini fotoğraftan çekmeden, "Onu kaybettik." dedi.

Genç kız yutkundu. Restoranda ki konuşmaları çınladı kulaklarında. Hayattan geçmiş hâlinin sebebini şimdi öğreniyordu.

Damağına acı bir tat yapışıp kalırken, "Başın sağ olsun." diye fısıldadı.

Tufan başını ağırca salladı fakat ağzından tek kelime çıkmadı. Kalender çehresi bir anda karanlığa çekilmişti. Sürekli kabuğu sökülüp atılan, her baktığında canını aynı şiddetle yakan yarasının kapanacağına zaten ihtimal vermiyordu ama kabullenmeyi öğrenmesi gerekiyordu.

"Çok gençti daha." dedi. "Aylar oldu ama acısı hâlâ taze."

Genç kız narin elini, onun elinin üstüne koyduğunda, "Aradan ne kadar zaman geçerse geçsin acıları geçmiyor zaten." dedi. "Sadece alışıyorsun."

"En çok da ölüm şekli beni bitirdi." diye konuştu, Tufan. Acı paylaştıkça azalmıyordu fakat Hazan onun hayatına dahil olduysa bilmesi gerekiyordu. "Bileklerini keserek intihar etmiş. Bunu kaldıramıyorum."

Kocasının elinin üzerindeki eli taş kesildi, Hazan'ın. Tıpkı bedeni gibi... İnce parmakları onun güçlü elini kavrayamadı ama tutuşuyla destek olduğunu belli eder gibi sıktı.

"Çok üzüldüm." diye fısıldadı. "Ben... Gerçekten ne diyeceğimi bilemiyorum."

İçindeki mutsuzluk noktasının büyümesine engel olamayan Tufan, "Onu çok özlüyorum." diye itiraf etti. Sesi boğuktu. "Bir daha onu göremeyecek olmam beni bitiriyor. Yokluğuna alışamıyorum, Hazan. Bu şehirden uzak bir yere gitmek istemiyorum."

Karısı içinde yoğunlaşan acı bir hisle elini biraz daha sıktı. Gözlerini koyu bir derinlik bürüyen o güçlü adam şimdi sanki bir çocuk gibi savunmasız görünüyordu. Çok tezattı.

"Biliyorum gelmeyecek, burada olsam bile yine ona uzak olacağım ama gidersem Aslı'yı yalnız bırakacakmış gibi hissediyorum."

Hazan'ın dolu dolu olmuş bahar gözleri cam gibi parlıyordu. Alışık değildi Tufan'ın bu hâline, kimi zaman gaddarlaşmış, kimi zaman merhametli, kimi zaman da alaycı tavırlarının arkasına geçmişti ama onun bu hâli Hazan'ı alt üst etmişti.

Soludukları hava daha da ağırlaşırken, "Böyle yapma." diye fısıldadı Hazan. Uzun kirpiklerini kırptığı an iri damlalar yanaklarından aşağı süzülmeyi bekliyordu sanki. "Ne desem boş olacak biliyorum ama... Ben yanındayım."

Kirpikleri titreyerek birkaç kez kapandığında yanağına doğru yuvarlanan damlaları diğer elinin tersiyle hemen sildi. Ancak nemli gözlerinin içinde hâlâ duru sular parlıyordu.

Tufan sonunda gözlerini fotoğraftan çekti. Karısının bahar gözlerine şefkatle baktığında ise gözlerini yorgunca yumup açtı. Onun elini avucunun içine alıp kendine çektiğinde önce ıslak kirpiklerinin üzerine dudaklarını bastırdı, ardından da derin bir iç çektiğinde karısının başını göğsüne yasladı.

"Sen geldiğinden bu yana dünyam değişti sanki." dedi. "Karanlıktan çıkamasam bile en azından senin aydınlığınla biraz olsun önümü görmeye başladım." Saçlarını öptüğünde, "Sen bana iyi geldin, Hazan." dedi. "İyi ki karşıma çıktın, iyi ki seni tanıma fırsatını buldum."

Hazan onun sıcak ve sert bedenine biraz daha sokulurken gözlerini yumup birkaç damlanın daha düşmesine izin verdi. Hissettiği duygular benliğine fazla gelmişti. "Her şey nasip kısmet." dedi buğulu bir sesle. "Rabbim dilemeseydi bu mümkün olmazdı."

"En çok da teslimiyetine aşık oldum." diye fısıldadı, Tufan. Eli karısının yumuşak saçlarının üstünde geziniyordu. "Her işinde Allah'ın rızasını gözetiyorsun."

"Öyle olması gerekiyor zaten ama bazen ben de nefsime yenik düşüyorum." diye konuştu Hazan. "Öyle mükemmel biri değilim yani."

Kocasının ona beslediği saygı biraz daha artarken, sevgiyle saçlarını tekrar öptü. Her bakımdan kurtla kuzu gibiydiler. Haylazca gülümsediğinde ise, "Benim hâlimi göz önünde bulundurup durumuna şükredebilirsin." dedi. "Beterin beteri var."

Hazan gülmedi. İçine oturan ağırlıkla, "Nasip..." dedi sadece.

Tufan'ın gözleri, salonun herhangi bir yerine takılı kaldığında, "Hayatıma farklı bir bakış açısı kazandırıyorsun." diye mırıldandı. Belki farkında değildi ama Hazan, düşünceleriyle onun kalbine milim milim ilerliyor, kendisine sağlam bir yer ediniyordu.

"Nasıl?" diye sordu Hazan.

Kocası geniş omzunu sarstı. "Benim istediğim şey ne olursa olsun ya olacak, ya olacak." Sesi dalgın çıkıyordu. "Öyle nasip kısmet diyerek kendimi teselli edemem. Ama sen, bana bu düşünceyi aşılıyorsun."

"Her şer de bir hayır vardır." dedi Hazan. "Benim Baran'dan kurtulmam neredeyse imkânsızdı. Okulum bitince onunla evlenmek zorunda kalacaktım. Ama Rabbim seni çıkardı karşıma. Tamam önceleri sorun yaşadık ama görüyorsun, hepsi geride kaldı."

Tufan'ın bedeni Baran'ın adını duyduğu an gerildi. Hazan'ı gelinliğin içinde, Baran'ın yanında düşündü. Sonra da ona dokunduğunu... Hayali bile dişlerini sıkmasına neden olurken, "O şerefsizi hâlâ öldürmek istiyorum." diye fısıldadı. Sesinde bastırmaya çalıştığı bir öfke vardı.

"Geçti." diye konuştu Hazan. "Kimseyi öldürmene gerek yok." Gülümsedi. "Artık seninle evliyim."

"İyi ki." dedi ama o ite karşı olan öfkesi bedenini kaskatı etmişti.

Hazan, içinde kalmasını istemedi. "Ama Allah biliyor ya, ucunda ne olursa olsun davayı gerçekten açacaktım." dedi. "Sana ayak bağı olduğumu düşündüm. Bir de..." Sustu. Söylese miydi?

"Bir de?"

Hazan yüzünü buruşturarak, "Ben o telefon konuşmasını yanlış anladım." diye itiraf etti. "Üstüne o Mercan denilen kız gelince de gerçekten sevgilin olduğunu düşündüm. Yani..." Gerisini getiremedi. Ahh şimdi yanakları cayır cayır yanıyordu.

Tufan'ın karanlığa karışan düşünceleri karısının sözleriyle bir anda dağılıp, az önceki öfkeli hâlini bir anda geride bıraktı. Bedeni usulca gevşerken de kalbi olağan gücüyle çarpmaya başladı. Kıskanmış mıydı?

Kolunu gevşetip karısının güzel yüzüne bakmak için çenesini nazikçe havaya kaldırdı. Ayrılmadan hemen önce de büyüleyici kokusunu, içine derince soludu. Şimdi muzip bir şekilde gülümsüyordu. "Madem benden bu kadar çok hoşlanıyordun niye söylemedin, yavrum?"

Hazan'ın aydınlık yüzü gülümsemesiyle birlikte ışıldadı ama gerçekler vardı. "Niye?" dedi. "Ya hayatında gerçekten biri olsaydı? Benim yerimde olsan sen yapar mıydın bunu?"

Tufan başını iki yana sallayıp karısının kafasını dağıtan bir öpücük bıraktı dudaklarına. "Birincisi hayatımda biri olsaydı seninle formalite icabı bile olsa evlenmezdim. Net. Bu birlikte olduğum kadına saygısızlık olurdu. Oyun ya da gerçek, bunlar bana ters."

Hazan kesif bir nefes çekti içine. En azından dürüsttü.

"İkincisi." Dudaklarını onun dudağına sürtüp karısının bedenini titremeye saldığında, "Ben senden etkilendiğimi anladığım an film çoktan kopmuştu zaten." diye fısıldadı. "Hayatına girecek adamın hayatına sokardım olur biterdi."

Hazan'ın gözlerinde tuhaf parıltılar oynaşırken nefesi hızlanmıştı ama ona rağmen burnunu kırıştırdı. Kocası gülümseyerek onun burnunun ucunu öptüğünde, "Kemal'e iyi küfür etmiştim ama iyi ki gelmiş." diye fısıldadı. "Yoksa sen hâlâ o kızı sevgilim sanacaktın."

Sesinin tonu sonlara doğru iyice kısıldı. Bakışları derinleşti ve Hazan kocasının gözlerinin dudaklarına indiğini gördüğünde aradaki kışkırtıcı elektriğin tesiriyle nefesini tuttu. Tufan başını yana yatırıp usulca ona eğerken gözleri kendiliğinden kapandı ve yumuşak dudakları kocasının dudaklarıyla örtüldü.

Yumuşacık vücudu onu çelik gibi sert bedenine yaslandığında ise elini koyacak bir yer bulamamış gibi Tufan'ın kalın kollarına tutundu. Yavaş yavaş başlayan narin öpücüğün baskısı gittikçe yoğunlaşırken Hazan'ın bedeni yağ gibi erimeye başlamıştı.

Organları sanki birbirine geçmiş gibi hissediyordu. Sanki karnında bir hareketlenme olmuş, midesindeki görünmez kelebekler kanatlarını sağa sola çarpıyor, kasıklarında müthiş bir sızı hissediyordu. Bu... bu çok farklı bir histi ve Hazan aşinası olmadığı bu duyguyla kocasının ağzının içine doğru inledi.

Etkisi öyle aniydi ki ufacık bir inleme bile Tufan'ı alt üst edip, bedenini tepeden tırnağa ürpertti. Hazan'ın koluna sıkıca tutunan parmakları yavaşça ensesine doğru tırmanmaya başladığında ise karısının kendisini istiyor oluşuyla kalbi küt küt atmaya başladı. Hislerinin şiddetinden ürktü.

Hayatına birçok kadın girmişti. Birkaç ay süren ilişkileri olduğu gibi bir gecede biten de olmuştu ama tecrübeli kadınların bile alamadığı aklını Hazan'ın rüzgârına teslim etmiş, karşı konulmaz bir şekilde ona tutulmuştu.

Kayboluyordu işte! Hazan'a dokunduğu an, ondan ufacık bir tepki gördüğü an Tufan kendini kaybediyordu.

Elini karısının saçlarının arasından geçirip biraz daha kendine çektiğinde Tufan'ın bedenindeki bir nokta şiddetle sızlamaya başladı. Onu istiyordu, delicesine duyduğu bu arzu öyle şiddetliydi ki nerede olduğunu bile unuttu.

Öyle ki eğer aklı bir parça yerinde olsaydı kalkar ve onu kucağına aldığı gibi odasına çıkarırdı ama mantığı yine onu yarı yolda bırakmıştı. Dudakları usulca karısının çenesine doğru kaymaya başladı. Hazan bilinçsizce ona yer açtığında ise inleyerek, bayıldığı kuğu misali beyaz boynuna doğru indi.

Eli tişörtün alt kısmından içeriye sızıp onun kadifemsi teniyle buluştuğunda ikisi de aynı anda inlediler ve Tufan'ın zavallı aklı onu hepten terk etti. Kendisi bile belki bu dünyanın dışında kalmıştı. Yelpaze gibi açtığı iri elini onun narin, sıcak teninde ayartıcı bir hainlikle gezdirirken dudakları yeniden kırmızı ballara gömüldü. Öpüyor, hafifçe ısırıyor ve karısının aklını başından alıyordu.

Eli biraz daha yukarılara kaydığında genç kız yaprak gibi titredi ve Tufan bunu hissettiği an garip bir haz aldı. Duyguları kamçılanıyor, onun tepkilerini duyumsadıkça bu güne kadar yaşadığı tüm tecrübelerini anlamsız kılıyordu.

Telefonun melodisi kulaklarına çarparken ikisi de irkilir gibi oldu. Dünyaya ilk dönen Hazan'dı. Sanki yasak bir şey yapıyormuş gibi usulca kendini geri çekmeye çalıştığında Tufan'ın uçup giden aklı da çok şükür yerine gelmişti. Diğer elinin pantolonunun kemerine gittiğini bile o an fark etti.

Az kalsın onunla salonda birlikte olacaktı! Tufan için sorun değildi elbette, evin her köşesinde karısının ismini haykırmasını dilerdi ama bu ilkti. Özel olması gerekiyordu. Öyle olması gerekiyordu ama bedeninin, Hazan'la bir olmak için deliren kısmına söz geçirmesi zordu. Kahretsin!

Gergin hatları sertleşmiş, kalbi hâlâ delicesine atarken ve bedeni sertliğini korurken kazağını, açmaya çalıştığı kemerinin üstüne kapatıp kamufle etmeye çalıştı. Hazan'ın utanmasını istemiyordu. Sonra onu alnından öpüp kendisine çekti ve burnunu saçlarının arasına gömdü. Nefes nefese kalmışlardı. Hazan'ın nefesi kulağına gürültülü ve sık geliyordu.

Telefon susmuştu. Hızlanmış solukları ve dur durak bilmeyen kalp atışlarının dışında aralarında kulaklarını sağır edecek bir sessizlik oldu. Telefon tekrar çalmaya başladığında ise Hazan sonunda o sesin kendi telefonunundan geldiğini idrak edebildi. Bedeni jöle kıvamına dönüşmüş, bu kadarı bile kalbinin seyrini değiştirmişti.

Kocasının yanından titreyen bacaklarla kalktığında ise onun yüzüne bir kez bile bakmadan, "Telefonum." diyebildi. Sesi bile heyecandan titriyordu.

Kalkıp mutfak masasının üstüne bıraktığı telefonu açtı. "Efendim dede."

Dedesi oradan konuşurken yüzünün rengi attı ve zorlukla yutkunurken gözleri kocasının gözleriyle birleşti. Tufan onun güzel yüzünün beyazlığını görünce hemen yerinden kalktığında doğruca yanına gitti. Telefon karısının elinden kaydığı an hemen tuttu ve bir eli onun bedenine dolanırken endişeli gözleri süratle onun yüzünde dolandı.

"Ne oldu?"

Hazan sadece bakıyordu. "Annem." diyebildi. "Ölmüş."

🍁

Lütfen oy vermediysek verelim (: hiçbir maddi kazanç sağlamadığım bu platformda sizlerin yorumlarını ve oylarını görmek beni inanılmaz mutlu ediyor. Desteklerinizi esirgemeyin olur mu
sizleri seviyorum (っ˘з(˘⌣˘ )

Yeni bölüm bildirimleri için profilimi takibe alabilirsiniz aşklarımmm sihirlisonbahar 🖤

Continue Reading

You'll Also Like

3.5M 79.6K 26
• Daddy issues • || Mardin'den Kaçış Serisi: I || * Kurgu ve isimler değiştirildi. "Bazen evler, dört duvar olmaz." Kadın küçücüktü fakat adamın k...
278K 1.1K 12
Her bölümde farklı bir seks hikayesi olacaktır. ona göre okuyunuz
159K 1.4K 11
Aile baskısı olan bir genç ne kadar cesaretli olabilir? Hayallerini yaşamak sadece rüya mı? Belki de elinden tutacak bir ele ihtiyacı vardır. O el s...
1.1M 30.9K 84
Cinsel içerik, şiddet vb olaylar içeriyor çok sık olmamak kaydıyla lütfen bunu bilerek okuyun!! Kendini bulunduğu durumdan kurtarmakla beraber ona...