DÖNÜM NOKTASI

By sihirlisonbahar

1.7M 82.1K 18.7K

Kapı aralığından gözüne çarpan çıplak bedenle olduğu yere çakılı kaldı. Alkolün esir aldığı beyni ona oyun oy... More

|PROLOG|
Dönüm Noktası- İlerleyen Bölümden Bir Kesit
1. Bölüm
2. Bölüm
3. Bölüm
4. Bölüm
5. Bölüm
6. Bölüm
7. Bölüm
8. Bölüm
9. Bölüm
10. Bölüm
11. Bölüm
12. Bölüm
13. Bölüm
14. Bölüm
15. Bölüm
16. Bölüm
17. Bölüm
18. Bölüm
19. Bölüm
20. Bölüm
21. Bölüm
22. Bölüm
23. Bölüm
24. Bölüm
25. Bölüm
26. Bölüm
27. Bölüm
28. Bölüm
30. Bölüm
KAÇIR BENİ!!!
31. Bölüm
32. Bölüm
33. Bölüm
34. Bölüm
35. Bölüm
36. Bölüm
37. Bölüm
38. Bölüm
39. BÖLÜM

29. Bölüm

37K 2K 788
By sihirlisonbahar

29. Bölüm

Lütfen bir sürü yorum yapmayı unutmayın olur mu🥰 bir de vote verin lütfen 😍 keyifli okumalar.

🍁

Çayı demleyip buzdolabına yanaşan genç kız iki yumurta alıp tekrar tezgâha ilerledi. Tepesinde gelişigüzel yaptığı topuzdan fırlayan birkaç tutam beyaz cildinin üstüne süzülürken gözleri uykusuzluktan yanıyordu. Dün gece Tufan gittikten sonra bir süre oturup aralarında geçen kısacık konuşmayı ve anlamlandıramadığı bakışları düşünmüş, içinden çıkamayınca da bu anlamsızlığa bir son vererek banyodaki ufak tefek işlerini halledince yatmıştı.

Yatmıştı ama uyuyamamıştı. Şimdi de üç beş saatlik uykuya karşın erkenden uyanmış ve kahvaltı hazırlıyordu. Bu eve ilk geldiği sıralar birisi ona bu tezgâhta ikisi için bir şeyler hazırlayacağını söylese hayatta inanmazdı. Doğrusu o da hâlâ inanamıyordu ama rüya görmediğine göre yaşadıkları gerçekti.

Dolabın alt kısmından aldığı bir tavaya kaşar peynirini rendeleyip, kasenin içine kırdığı yumurtaları çırparken, "Nereden nereye." diye mırıldandı.

Onu ilk kez markette gördüğünde dikkatini çekmeyi başaran adamla anlaşmalı bir şekilde evlenmiş, çok şükür ki onun vesilesiyle Baran ve ailesinden kurtulmuştu. Baran yine karşısına çıkma cesaretini göstermişti ama Tufan sayesinde onu da atlatmıştı. Yaşanan tatsız olayları saymazsa Tufan her anlamda Hızır gibi imdadına yetişiyordu.

Ellerini yıkayıp kapüşonlusunun kollarını indirdiğinde önce duvardaki saate sonra da hazırladığı sofrasına baktı. Kahvaltı için çok mu acele etmişti?

Dudağının kenarını dişlerinin arasına alıp ilerlediğinde merdivenlere doğru baktı. Gidip uyandırsa ne olurdu ki? Dün akşam aralarındaki mesafe gözle görünür derecede ortadan kalkmıştı ve artık ona yakın davranmasının hiçbir sakıncası yoktu.

Neticede birazcık arkadaş olmuşlardı! Sanırım gidebilirdi.

Bu kelime hisleriyle bağdaşmıyordu ama; "Olsun." diye mırıldandı. Her şey nasip, kısmetti. Zaten aralarındaki yakınlığa isim de şart değildi. Geçici bir süre de olsa onunla bir şeyler paylaşmak, anı biriktirmek istiyordu.

Kararını verdi ve merdivenleri çıkmaya başladı. Yasaklı bölgenin mayınlarını döşeyen şahıs sonuçta onu geçen gün kendisi yukarıya çağırmıştı. Eh son yaşananlardan sonra çıkmaması ya da gurur yapması için bir neden yoktu. Sonuçta o da onun odasına sürekli bodoslama dalmıştı değil mi? Hem de defalarca! Üstelik Tufan dün akşam da teşrif etmişti.

Heyecandan kuruyan dudaklarını ıslatıp basamakları tamamladı ve kapısının önüne gidip bir an kararsızca durdu. Acaba geri aşağı inse miydi?

Derin bir nefes alıp elini kaldırdı ve kalbinin hızlanmasını görmezden gelerek hafifçe vurduğunda kapı azıcık aralandı. Bu kadar heyecan yapmasaydı zaten kapının hafif bir aralık da olduğunu fark ederdi ama kalbinin sesi kulaklarında yankılanırken şu an için algıları fazla açık değildi.

Kapıyı birazcık daha aralayıp, "Tufan." diye seslendi alçak bir sesle. Uyuyor muydu? Kapı birden açıldığında ise boş bulunup geriye sıçradı. Tufan'ın esmer yüzünün yarısı köpüklüydü ve belden yukarısı çıplaktı. Bacaklarında ise belinden düşecekmiş gibi duran siyah bir eşofman vardı.

"Buyurun benim?" Tufan alaycı bir yaklaşımla göz kırpıp başını sarstı. Sanki yarı çıplak değilmiş gibi gayet doğal davranıyordu.

Hazan onun esmer teninden ve geniş göğsünden gözlerini kaçırmaya çalışarak tekrar yutkundu ve önüne gelen saçları sırf bir şeyler yapmak için kulağının arkasına iliştirdi. Mahremiyetten yoksun bu görüntü karşısında ellerini nereye koyacağını şaşırmıştı.

"Kahvaltı." dedi sadece. "Şey yani çay... Yumurta..."

Tufan genç kızın bocalayan tavrı karşısında kaşlarını havaya kaldırdı. "Kahvaltılık mı bitmiş onları mı alalım?" diye sordu eğlenen bir tınıyla. "Ne diyorsun anlamıyorum."

Ne tesadüf Hazan'da ne dediğini anlamamıştı!

Yapılı vücudundan gözlerini kaçırıp gülümsemeye çalıştığında elini doğal bir şekilde salladı. "Yani ben kahvaltı hazırladım." dedi. Yanakları cayır cayır yanıyordu. "Çay da olmak üzere... Omleti sıcak yiyelim diye seni bekliyordum. Gelip uyandırayım dedim."

Çok şükür anlamlı ve kurallı bir cümle kurmayı başarmıştı. Bazıları devrik olmuştu ama olsun sonuçta konuşmuştu. Onun etkisinden kurtulduğu anda da bir ara kendini tebrik edecekti.

Tufan bir müddet Hazan'ın güzel yüzünü inceledi. İfadesi duruldu ve ondan böyle bir şey beklemediği için, "Yormasaydın kendini." dedi. "Dışarıda yerdik."

Hazan ise hâlâ onun vücuduna bakmamaya çalışıyordu. "Öyle çok bir şey yapmadım zaten. İki yumurta alt tarafı."

Kendini biraz daha kasarsa olduğu yerde heykel gibi kalacaktı. Gerçi bu bile karşısındaki heykele haksızlık olurdu. Adaleli göğüs kıvrımları ve yağsız karın kaslarıyla adam zaten çelik kaslardan oluşan bir heykel gibi görünüyordu.

Tufan omzuna astığı havluyu aldı. "Birazdan iner ekmek alırım ben de." O hareket ettikçe kalın kollarında ki pazular dalgalanıyor, kızın gözleri ister istemez takılıyordu.

"Ben de alırım sorun olmaz, sen işlerine bak."

Tufan'ın kalender yüzü birazcık ciddileştiğinde, "Hastasın sen, inme aşağıya." dedi. "Ben alırım."

"Bugün dışarıya çıkacağımızı sanıyordum?"

Hazan sorar gibi tek kaşını kaldırdı. Allah'ım adam yarı çıplaktı ve kapı ağzındaki konuştukları konuya bak!

"Orası ayrı." Sanki çok büyük bir iş yapıyormuş gibi duruşunu dikleştirdi, Tufan. "Seni hiç üşütmeden arabaya bindireceğim. Hem dışarı çıkacağız dediysek bu soğukta sokakta gezecek değiliz ya bizim de var bir programımız."

Hazan içten bir şekilde güldü. Yanağındaki çukurla Tufan'ın başı dertteydi. Parmağını uzatıp o gamzeye dokunmak, tam da oradan öpmemek için şu an insanüstü bir çaba harcıyordu. Gerçi önceliği dudaklarıydı ama... Neyse.

Dudaklarına değil gözlerine bak! dedi içinden.

"Tamam o zaman ben aşağıya iniyorum."

Karşılıklı kapı önünde beklerken Tufan sessiz kaldı. Biraz daha durdular ama kız hâlâ ona bakıyordu.

Tüm dertlerini, kederlerini kısa bir anlık da olsa unutturan nadide çiçeğe bakıp muzip bir şekilde güldü. "İçeri gel istersen, kapıda kaldın."

"Hı?" Hazan, yüzüne bir tas su yemiş gibi ayıldı. "Ahh, affedersin." Yalandan esner gibi yapıp elini ağzına götürdüğünde, "Gece pek uyumadım da." dedi. Sonra da gülümseyip gözlerini kaçırdı. "Dalmışım biraz."

Arkasını dönüp giderken Tufan derinleşen bakışlarla onu izledi. Daha sonra tekrar banyoya geçti ve işlerini halledip üzerine desensiz balıkçı yaka bir kazak giyerek altına siyah pantolonunu çekti. Uzun zaman sonra keyifli bir ıslık tutturup merdivenden indiğinde ise mutfağa girdi.

Hazan, narin bedeniyle küçük bir fare gibi buzdolabının içine bakınıyor, kendi kendine bir şeyler konuşuyordu.

"Başka bir şey eksikse onları da alayım."

Hazan başını kaldırıp ona baktı. Bir tane bira kalmış, başka eksik yok demek istese de demedi. Ona neydi ki? İster içerdi ister içmezdi ama yine de alkolden nefret ettiği için gözüne batıyordu. "Ne var diye bakıyordum." dedi açıklama yaparak. "Zeytin peynir çıkardım ama sen doyar mısın bunlarla?"

Tufan kızın yanına yaklaşıp belinden tutarak nazik bir hareketle kenara çekti ve buzdolabının kapısını kapattı. Kolu beline dolanmış bir vaziyette gözlerine bakarken Hazan'ın yutkunduğunu fark etti. İçinde ki sadist adam tekrar gün yüzüne çıkmış onunla uğraşmanın keyfini sürüyordu.

"Karnımızı bunlarla doyurursak dışarıda ne yiyeceğiz, güzelim?"

Hazan onun fısıltısıyla yutkunup kirpiklerini kırpıştırdı ve adamın yakınlığı ile başı dönerken ondan gelen mis gibi şampuan kokusuyla gözlerini kapamamak için kendini zor tuttu. Temiz nefesi cildine çarpıyor, onun yakından hissettiği vücudunun sıcaklığıyla araba farına yakalanmış tavşan gibi bakıyordu.

Güzelim mi demişti?

"Hmm." diye bir ses çıkardı. "Şey..." Gözlerini kaçırdı ve rahatsız olmadığı ama garip hissettiren yakınlığından içi bir hoş olurken hafifçe geriye çekildi. "Haklısın tabii."

Yoktu. Tufan, Hazan gibisini ilk kez görüyordu ve onun bu el değmemiş hâllerine bayılıyordu. Bunun ne kadarının ona duyduğu o garip korama hissiyle ya da şefkatle ilgisi vardı emin değildi ama gittikçe ona çekildiğini inkâr edecek değildi.

Bedeninin sıcaklığını hâlâ kolunda duyumsayan adamın bakışları kızın aralık hâlindeki dudaklarına düştüğünde sesini temizleyip arkasını döndü. Sadece gözlerine bakacaksın! Hissettikleri artık canını sıkmaya başlamıştı. Kız, yörüngesine girdiği anda Tufan'a bir şeyler oluyordu.

Portmantoya yanaşıp deri ceketini tek parmağıyla omzuna attı. Arkasını dönerken yüzünde gergin bir gülümseme vardı ve şimdi sadece gözlerine bakıyordu. "İki dakikaya geliyorum." dedi. Sonra da daireden çıkıp kapıyı kapattı.

Hazan ise kocaman evin içinde sessizliği dinlerken, aralık hâlindeki dudaklarını kapatmayı akıl edip, "Acaba bu arkadaşlığın kaçıncı seviyesi?" diye mırıldandı.

Tufan geldiğinde kahvaltılarını yapmışlar, genç kız üzerini değiştirdikten sonra da aşağı inip garajdaki araca geçmişlerdi. Hazan klimadan gelen sıcak havayla birazcık mayıştı ve uyumamak için camını biraz indirdi. Yağmur yağmış, şimdi sadece yoldan sular gidiyordu. Araladığı camdan gelen mis gibi yağmur ve ıslak toprak kokusunu içine çekip Tufan'a baktı.

"Nereye gidiyoruz?" Merakına yenik düşmüştü çünkü onunla beraber bir şey yapacak olmanın heyecanını yaşıyordu.

Tufan aynalardan yolu kontrol ettikten sonra gözlerini ona çevirdi. "Sinemaya?" Göz kırptı ve önüne döndü. "Sonra da yağmur yağmazsa sahilde yürürüz."

Baş başa film mi izleyeceklerdi? Yerinde kıpırdanıp yönünü ona çevirdi. "Filmi ben seçerim ama, ona göre."

"Romantizm kokuları geliyor." Tufan yüzünü buruşturdu. "Bunu bana yapmayacaksın değil mi?"

Hazan omzunu silkti. İçten bir şekilde gülümsediğinde, "Ben onları seviyorum." dedi. "Olmadı sen uyursun ben filmi izlerim."

Tufan onun gülüşüne kapılıp kaza yapmak istemediği için gözlerini yoldan ayırmadı. "Ağlarken burnunu kim silecek, tadı olmaz ki öyle."

Hazan elinde olmadan bu sefer sesli bir kahkaha attı ve Tufan ne yazık ki ona bakma gafletinde bulundu. Önce yanağında ki çukura sonra da öpülesi güzel dudaklarına... İçini çekerek tekrar önüne döndüğünde ise avucunun içiyle direksiyona vurdu. Dudaklarına bakmak yok!

Hazan şaşkınca baktı. "Ne oldu şimdi?"

Tufan garip davranışlarını açıklayamadığı için, "Neye ne oldu?" diye sordu.

"Direksiyona niye vurdun?"

İşi alaya vuran adam, "Az önce selpak satan bir çocuk vardı iki paket almadığım için kendime kızıyorum." dedi gülerek.

Hazan'da ciddi ciddi onu dinlemişti. "Tüh." Dalga geçerek önüne döndüğünde adamın alaycı bakışlarını yüzünde hissetti. "Artık senin kazağına silerim burnumu."

Tufan, göğsüne kadar tırmanan kahkahayı bastırıp ona baktığında, "Niye benim kazağım?" diye sordu. Aralarındaki soğukluk tamamen gitmiş gibiydi ve Tufan uzun zamandır ilk defa kendini rahat hissediyordu. "Şalına silsene, pasaklı."

Yüzünü iğrenir gibi buruşturup, "Ay tamam kapatalım şu sümük muhabbetini." dedi Hazan. "Sen uyurken ben hallederim onu, takma o kadar."

Tufan ufak bir kahkaha atıp başını iki yana salladı. "Bir de saman altından su yürüten cinsten."

Genç kız sadece güldü cevap vermedi. Tufan ise Hazan'ın varlığıyla kafasına yuva yapan sorunlardan bir anlık da olsa arınıyor, kendisini dahil ettiği hayatın içinde nefes aldığını hissediyordu.

Bir alışveriş merkezindeki sinema gişesine gittiklerinde Tufan iki elini de cebine atmış, tembel adımlarla kızın ardından ilerliyordu. Film seçimini Hazan'a bıraktığı için genç kız ise ondan önce davranmış ve uygun saatteki filmleri incelemeye koyulmuştu. Nasıl olsa Tufan için ne izleyeceğinin bir önemi yoktu. Önemli olan onun yanında olmasıydı.

Hazan'ın tüm itirazlarına rağmen patlamış mısır ve su alıp sonunda sinema salonuna girdiler. Koltuk numarasına bakıp arkalarda bir yere oturduklarında salonun yarısından çoğu neredeyse boştu.

Birkaç dakika içinde de tüm ışıklar kapandı ve film başladı. Dakikalar sonra Hazan kendini tamamen filme vermiş gibi görünüyordu. Elindeki kocaman karton kutusundan aldığı mısırları ağzına atıp filmi izlerken, Tufan kaçamak bakışlarla onu izliyor sonra da ilgilenmediği filme dönüyordu.

Film yerine onu izlemek isterdi ama Hazan bu bakışları yakalayıp onu yanlış anlayabilirdi. Zaten aralarındaki yanlış anlaşılma yüzünden bu duruma gelmişlerdi, bir yenisini daha ekleyip onun güvenini kıramazdı.

Boş gözlerle filmi izlerken, "En doğrusu bu." dedi kendine.

"Hı?" Hazan başını çevirmeden ağzına bir mısır daha attı. "O adam bir şeyler gizliyor bence." Fısıltıyla konuşurken gözleri hâlâ filmdeydi. "Neresi doğru bunun?"

Tufan'ın gözleri onun yandan profiline yöneldiğinde gülümsedi. Hazan'ın dalgınlığından yararlanıp başını ona yanaştırdığında, "Adam kızdan hoşlanıyor bence." dedi fısıltıyla. Düz olmasına uğraştığı sesinde hafif bir boğukluk vardı. Bunu niye dediğini bilmediği gibi filmin konusuyla da uzaktan yakından alakası yoktu.

Hazan boş bulunup başını çevirdiğinde yüz geldiler ve ani yakınlığın etkisiyle afallayarak yutkundu. Karanlıkta parlayan kahverengi gözler, esrarını çözemediği bir ilgiyle bakıyor, adamın nefesini teninin üstünde hissediyordu. Bu detaylarla gözleri masumca açıldı ve kirpiklerini kırpıştırıp önüne döndü. 

Ufacık bir yakınlaşmada hızlanan nefesini kontrol altına almaya çalışıp ağzına birkaç mısır daha attı. Mısırların bazıları yere dökülürken güç de olsa öz denetimini sağlayıp eski pozisyonuna dönmeye çalıştı.

Kendini toparlayıp, "Ama sürekli bir şeyler gizliyor." dedi fısıltıyla. "Hoşlandığı birine niye yalan söylesin ki?"

Allah'ım! Eğer biraz daha yakın olsa neredeyse burun buruna geleceklerdi!

Tufan Hazan'ın tekrar kendine bakmayacağını düşünerek onu rahatça izlemeye başladı. Uzak olduğu anlarda zihninde ona bakmaya devam edebilmek için yüz hatlarını ezberlemek ister gibi narin sureti izlemeye devam etti. Minik burnuna, sivri çenesine bakıp gülümsedi.

"Belki de ona yakın olmak için yapıyordur." dedi bu kez. Niye üstelediğini kendisi de bilmiyordu ama sanki içinde iki tane insan vardı ve çatışmaya girmiş gibiydiler.

Hazan omzunu silkti. "Sence de saçma değil mi? Eğer hoşlanıyorsa, ki hiç sanmıyorum. Kızın aklını karıştırmazdı. Dürüst olması lazım."

Onu izlemeye devam ederken Tufan'ın bakışları duruldu. Farkında olmadan kendisini hedef alan düşüncelerin bozgununa uğradı. Dürüst olması gereken kişi aslında kendisiydi. Davranışları ve ona söylediği sözler o kadar tezattı ki bir yerden sonra Hazan'ın aklını karıştığının farkındaydı.

Gözlerini filme çevirip görmeyen gözlerle dev ekranda oynayan figürlere bakarken dişlerini sıktı. Hayır, onun güvenini bir kez daha sarsmayacaktı. Genç kız zaten kendisine seni başka gözle görmüyorum demişti. Ne bekliyordu ki? Hazan sadece ona minnet duyan bir genç kızdı!

Etkilendiğini zannediyordu ama Hazan inancı doğrultusunda bir erkekle birlikte olmadığı için, kendisinin de ilk olduğunu varsayarsa belki de verdiği tepkiler gayet doğaldı. Bu düşünceyle dişleri birbirine kenetlendi. İçsel dürtülerine yenik düşmemeliydi. Belli ki ona özel bir durum yoktu zaten!

Hiçbir şekilde kendini veremediği filmi izlerken dakikalar birbirini kovalamış o konuşmadan sonra Hazan'ın dikkatini dağıtacak hiçbir şey söylememişti. Gerçi arada bir bakışları buluşmuştu ama onlar da Hazan'ın gözlerini kaçırmasıyla hemen sonlanmıştı.

Dalgın gözlerle filmi izlerken omzunda bir ağırlık hissetti. Kafasını yana çevirdiğinde ise sertleşmiş yüzü farkında olmadan yumuşadı. Genç kızın elindeki mısır paketi düştü düşecek gibi dururken başı omzuna yaslanmış, düzenli nefesleri kulağına çarpıyordu.

Mısır kutusunu dikkatle alıp yanındaki boş koltuğa koyduğunda ise rahat etmesi için biraz ona doğru yaklaştı. Hazan bir şeyler mırıldanıp ona sokulurken Tufan teninde bir karıncalanma hissetti ve daha bunu üzerinden atamadan genç kız elini adamın koluna sararak uyumaya devam etti.

Bilinçsiz bir dokunuştu. Tufan farkındaydı ama kendine hakim olamadı. Uzanıp onun elinin üstüne elini koyduğunda gözlerini kapatıp teninin yumuşaklığıyla yutkundu. Bunu niye yaptığını bilmediği gibi artık ne hissedeceğini kesinlikle bilmiyordu ama parmakları bulundukları yeri sevmiş gibi teninde kalmıştı.

Lanet olsun ki ona karşı duyduğu şefkatin önüne geçen başka şeyler de vardı. Karmakarışık hissetmeye alışkın olmadığı için, hangi duygusunun ağır basıp, ona göre hareket ettiğini bilmiyordu ama kendi nefsani duygularını onun temiz hisleriyle kirletmeye hakkı yoktu. Eğer aklındakileri uygulamaya kalkarsa aralarında derin bir uçurum oluşabilirdi. En doğrusu sözünü tutup, ayrılana kadar arkadaş olarak kalmalarıydı.

🍁

"Dondum."

Hazan'ın dişleri birbirine çarparken kollarıyla vücudunu sardı. Aracın içi dışarısına göre daha ılıktı fakat içeride uyuyup kaldığından dolayı sıcak havadan sonra burası onun için buz gibiydi.

"Klimayı açtım şimdi ısınır içerisi." dedi Tufan.

"Niye uyandırmadın beni? Filmi de izleyemedim."

Ufak bir serzenişle dudaklarını büktü. Gözlerini açtığında filmin sonuna gelmişti. Utancını bastırmak için de şimdi suratını asıyordu. Zira gözlerini açtığında adama koala gibi yapışmıştı ve eli, Tufan'ın avucunun içerisindeydi. Neden?

"Uyandırmaya çalıştım ama uyanmadın ki." dedi Tufan. Yalan! "Bir de bana uyursun diyordun."

Onun alaycı bakışları ya da filmin sonu umurunda değildi, içi geçmiş olabilir ve şu an sadece elini neden tuttuğunu düşünüyordu.

Aklından geçenlerin aksine davranarak, "Ne oldu filmin sonunda?" diye sordu. "Adam üç kağıtçı çıktı değil mi?"

"Üç kağıtçı demeyelim de..." Tufan gülümserken gözleri hâlâ yoldaydı. "Tamamen kızın iyiliği içinmiş yaptıkları." Bu da yalandı. Çünkü izlediği filme kendisini vermediği için bir bok anlamamıştı.

"Ciddi misin?" Şimdi gerçekten merak ediyormuş gibi bir hâli vardı Hazan'ın.

"Tabii." Tufan direksiyonu kırıp şerit değiştirdi. "Adam kız için her şeyini kaybetti." Allah'ım neden böyle bir yalana baş vurma ihtiyacı hissetmişti? Bilmiyordu. "Kız da onun aşkına inanmadığıyla kaldı."

"Hadi ya? Sonra ne oldu?"

Tufan aracı sahil kenarına çektiğinde kontağı kapatıp Hazan'ın gözlerinin içine baktı. "Sonrası yok, horlamandan dolayı kendimi filme veremedim ki."

Hazan sesli bir kahkaha attığında, "Yalan söylüyorsun." dedi. "Ben asla horlamam. Sen şuna filmi izlemedim desene."

Tufan onun gülüşüne ve güzelliğine yenik düşmeden tebessüm ederek gözlerini önündeki manzaraya çevirdi. Gökyüzü gri bulutlarla sarmalanmış, rüzgârın etkisiyle dalgalar hırçınlıkla kıyıyı dövüyordu.

"Romantizmi sevmiyorum, ne diye kendime işkence edeyim?" Çarpık bir gülümsemeyle kıza baktı. "Baksana ne kadar sıkıcıysa sen bile uyuya kaldın."

Bedeni içerinin sıcağıyla biraz olsun gevşeyen genç kız şalının kenarını düzeltip hıh gibi bir ses çıkardı. "Bir kere ben gece uyuyamadığım için dalmışım. Yoksa film gayet güzeldi."

Tufan'ın gözleri kısıldı ve düşünceli, yoğun bakışları kızı göz hapsine aldı. "Niye uyuyamadın?"

Ona bu detayı neden anlattığı hakkında hiçbir fikri olmayan genç kız doğal bir şekilde tebessüm etmek istedi yapamadı. Zira adam öyle bir bakıyordu ki, sanırsın ağzından çıkacak kelimeler sanki devlet sırrıydı.

"Bilmem uyku tutmadı." dedi sonra da bakışlarını manzaraya çevirdi. Onu düşündüğünü söyleyecek hâli yoktu ya!

Tufan'da üstelemedi. Bir müddet manzarayı izlediler. Şimdi aracın içerisi olması gerekenden daha sessizdi. Tufan ise aradaki sessizliği gidermek adına, "Acıktın mı?" diye sordu.

Genç kız gözlerini denizden ayırıp ona baktığında, "Biraz." dedi. "Ne yiyeceğiz ki?" Etrafta yemek yiyebilecekleri bir yer görünmüyordu.

"Balık ekmek yapıyorlar az ileride. Sever misin?"

Hazan'ın gözlerinin içi ışıldadı. "Eğer hamsiyse çok severim."

Tufan onun cıvıl cıvıl hâline sadece sessizce iç çekmekle yetindi. "Bekle sen, alıp gelirim."

Araçtan inip dışarı çıktığında ceketinin yakasını havaya dikip balık ekmek satan bir tezgâha doğru ilerledi. Adamın yanına gidip siparişi verdiğinde ise yakın bir markete girip kendisine bir bira, kıza da meyve suyu alıp tekrar tezgâha döndü. Hazırlanan siparişler kese kağıdına sarılmış, poşetin içine konulmuştu.

Hazan ise araladığı camdan martıların seslerini dinlerken Tufan'ın gelişini izliyordu. Uzun adımlarıyla yürüdükçe, ceketinin kanatları rüzgârla hafifçe salınıyor heybetli bedeni Hazan'ın ağzının içinin kurumasına neden oluyordu. Gittikçe ona daha çok ilgi duyduğu için de yine sadece kendisine öfkeleniyordu. Fakat karşısındaki etkileyici görüntüsü öyle içe işleyen bir manzaraydı ki gözlerini çekmek de istemiyordu.

Aracın kapısını açıp ön koltuğuna yerleşen genç adamdan gelen serin koku aracın içini sardığında Hazan yerinde kıpırdanıp Tufan'ın uzattığı poşeti açarak kese kağıdına sarılı ekmeği aldı. Daha açar açmaz balığın enfes kokusu midesini alarma geçirmiş, o ana kadar açlığını doğru düzgün hissetmediğini fark etmişti.

"Kesene bereket." dedi gülümseyerek.

Tufan kendi ekmeğinin kağıdını sıyırırken bakışları istemsizce onu buldu. Genç kızın gözleri hâlâ ekmeğin üzerindeydi ve ufak bir ısırık aldı.

"Afiyet olsun." dedi kısık bir sesle. Daha önce onlarca kadınla yemeğe çıkmış, hiçbirinden böyle bir kelime duymamıştı.

"Dedem de çok sever balığı."

Dalgınlığı Hazan'ın kelimeleriyle son buldu. Diğer poşetin içinden çıkardığı meyve suyunu Hazan'a uzatırken, "İstersen bir ara ziyaretine gideriz." dedi. Genç kızın sesi öyle şeffaftı ki tınısında ki özlemi duymamak için sağır olması gerekiyordu.

Hazan meyve suyuna pipeti geçirip lokmasını yutmak için bir yudum aldı. Aslında bu, konuşması için kazandığı ufak bir zaman dilimiydi.

"Zaten yakında döneceğim yanına." dedi gülümsemeye çalışarak. "Yine de teşekkür ederim." 

Tufan'ın şu birkaç kelimeyle iştahı falan kalmadı. Neden bu kadar aceleci davranıyordu? Hazan belki iyi niyetli yaklaşmıştı ama o Baran denilen it başına yine musallat olacaktı. Gerçi gitmesini istemiyordu orası da ayrı meseleydi ama can sağlığı öncelikliydi.

"Acele etme." dedi Tufan. Soğuk sesi hissettiklerinin aksine daha sakindi. "Arkamızdan atlı mı kovalıyor? Gitmen için henüz çok erken."

Kendince kestirip attı ve iştahı olmamasına rağmen yine de ekmek arasını yemeye başladı. Ayrılık mevzusu ne zaman gündeme gelse yüreği daralıyor, benliği anlamsız bir öfkeye kapılıyordu.

"Bizim davayı açmamız, onun neticelenmesi zaten bir kaç ayı bulur." Hazan, zoraki tebessüm etti. Hem onun yanında olmak hem de ondan kaçmak istiyordu.

Tufan ise kendini son anda durdurup, bunun en doğrusu olduğunu ardı ardına kendine telkin ederek sustu. Hazan'da güzel yüzünü yanındaki camdan dışarıya çevirip ekmeğini yemeye devam etti. Ufak damlalar, ince çizikler hâlinde camın yüzeyine iz bırakmaya başlamış, koyulaşan bulutlar birazdan daha fazlasının geleceğini haber veriyordu.

Çıt çıkmayan aracın içinde bir müddet yemeklerini yediler. Ortamın sessizliğini kıran yağmur taneleri aracın camlarına çarpmaya başladığında gök gürledi. Aracın içindeki hava ise sanki giderek ağırlaşıyor, aralarındaki kısacık mesafede ikisinin de anlayamadığı bir gerilim yayılıyordu.

"Gezmek için ideal bir gün değilmiş demek ki." Islak mendille ağzını, sonra da elini silip poşetin içine atan kız Tufan'a bakıp gülümsedi.

Tufan ise düşüncelerle çatılı kaşlarının altından sertçe baktığından bihaberdi. "Anlamadım."

Hazan gülümsemeyi kesip Tufan'ın taklidini yaparak, "Üç leşim var yaklaşmayın!" dedi ve onun gibi kaşlarını çattı. Sesini kalınlaştırmış, yüz ifadesi çok komik görünüyordu. "Aynı böylesin işte." dedi gülerek. "Sürekli adamı öldürecek gibi bakıyorsun."

Çehresini kuşatan sertlik bir anda dağıldığında Tufan kendisini gülerken buldu. O kadar derine inmişti ki onun neyden bahsettiğini bile anlamamıştı. Şimdi de küçük hanım onunla alay ediyordu.

"Bilerek yaptığım bir şey değil." dedi. Sonra da ayağının dibinde, poşette bekleyen birasını açıp bir yudum aldığında bacağının arasına koydu. "Gülmek için yeterli sebebim yok diyelim."

Hazan usulca yayılan içki kokusundan büyük bir rahatsızlık duyarken yönünü tamamen ona döndü ve sırtını yanındaki kapıya yasladı. Gözüyle birayı işaret ederek, "Peki o seni mutlu ediyor mu?" diye sordu.

Tufan ifadesizce bakıp, "Her şeyi unutmamı sağlıyor en azından." dedi. Dalgın bakışlarına hüzün yüklenmişti. "Belki zayıflık belki başka bir şey, sen hangi anlamı yüklemek istersen yükle ama kafamı dağıtıyor."

"Ama insanın, hadiseleri doğru kavrama kabiliyetini yitirmesine ve ayılınca düşsel bir kırıklık yaşamasından başka neye yarar ki bu dediğin?"

Tufan güler gibi bir ses çıkardı. Gülüşü bile hüzün doluydu. "O bahsettiğin kırıklık, ayıkken bile sürekli benimle zaten. Sıkma canını."

İlk defa onun neden bu kadar bezgin olduğuna kafa yormaya çalıştı. Kimi kimsesi yoktu. Belki ailesinden birilerini kaybetmişti belki de araları bozuktu ve buna içerliyor olabilirdi. Ama teselliyi içkide aramasına akıl sır erdiremiyordu. Hele ki zayıflık kavramı adamın üzerinde o kadar tezat duruyordu ki, onun güçlü kimliğine aykırı bir kelime olup çıkıveriyordu.

"Haramdan ve insanın şuur yetisini kaybetmesini sağlayan şeyden kime ne hayır gelmiş ki sana gelsin?" dedi. İnsan bir meseleyi, bir kaç saat unutmak için neden tüm beşeri niteliklerini bu şeyi kullanarak iptal ederdi? Hazan'ın aklı almıyordu.

"Ben içip içip kimseye saldırmıyorum." dedi Tufan "İçiyorsam da zararı sadece kendime, haram olsa bile kimseye zararım yok."

Hazan yanlış dercesine başını iki yana salladı ama ifadesi yumuşacıktı. "Bir şey eğer katî bir suretle yasaklanmışsa daha önce meydana getirdiği kötü hadiselerden tecrübe çıkarıldığı içindir." dedi ihtiyatla konuşarak. Ona akıl verme gibi bir düşüncesi yoktu ama yine de söylemek istedi. "Hem Allahü teâlâ, yiyecek ve içeceklerden bazılarını helal ettiği gibi, bazılarını da haram kılmış yani yasak etmiştir. Alkol kullandıktan sonra kimseye zarar vermediğini söylemen bundan sonra da alkolün tesiri altında yanlış bir iş yapmayacağın anlamına gelmez ki! İçki insanın aklını örter, hiç yapmayacağın bir eylemi alkol aldığında rahatlıkla yapabilirsin." Onun ilgiyle kendini dinlediğini görünce, "Yanlış anlama sana karışmak gibi bir niyetim yok." dedi. "Sadece alkolün derdine derman olmayacağını söylemek istedim. Yani haramda hayır yoktur."

Tufan son sözüne kadar onu bölmeden dinledi. Sözlerinin bazıları aklına yattı bazıları yatmadı. Kendini kaybedecek kadar alkol aldığı olmamıştı. Zaten ne kadar içerse içsin lanet olsun ki sarhoş olamıyordu ama kızın düşüncesine de saygı duydu.

Omzunu silkip umursamazca bir yudum daha aldığında, "Ben biraz uzağım bu konulara." diye konuştu. Sesi dingin çıkıyordu. Gözlerini manzaraya çevirdi. "Bilmiyorum. Dediğim gibi kafam dağılıyor sadece."

Daha fazla konuşmak istemiyor gibi bir hâli vardı. Hazan'da üstelemedi zaten. Onun da bakışları denizin dalgalarına yöneldiğinde konuyu değiştirerek, "Yürüyecek miyiz?" diye sordu.

Tufan hayır anlamında başını salladı ama kız görmedi. Şimdi o da gülümsüyordu. "Daha düzelmedin. Seni yeniden hasta etmeye niyetim yok."

"Ne yapıyoruz o zaman?"

Tufan kalan birasını yudumlayıp, "Eve dönelim istersen." dedi. "Yarın işe gideceksin, dinlen biraz."

Düne göre biraz daha iyi hissediyordu kendini ama adamın onu düşünmesi, ilgili yaklaşımı hoşuna gittiği için, "Olur." diye onayladı.

Yağmur şiddetini arttırdığında ikisi de eve dönmenin isabetli bir karar olduğunu düşünmüş, yol boyunca havadan sudan konuşup sohbet etmişlerdi. Hazan ona dedesiyle olan anılarını anlatırken Tufan'da onu sıkılmadan dinleyip, onu tanıdıkça daha önce bu şansı yakalayamadığı için kendine kızmıştı.

Anılarını heyecanla anlatan genç kıza birkaç kez bakma gafletinde bulunduğunda ise ufak bir kazanın eşiğinden dönmüştü. Hazan'ın etkisine kapılması sadece saliselerini alıyor, sevimli hâlleriyle aklını başından alması adamın tüm dikkatini dağıtıyordu.

O hep konuşsa bıkmadan usanmadan dinleyebilirdi. Başka kadınlar gibi şekilden şekle girmeyen genç kız su gibi şeffaftı. Konuştukça adamın içine ilmek ilmek, nakış nakış işleniyor, Tufan'ı kapsama alanına çekip tüm dünyadan soyutlanmasını sağlıyordu. Ve bunu yaparken hiç çaba sarf etmiyordu. Neyse oydu. Doğaldı.

Hazan'ı eve bırakıp işi olduğunu söyleyip gittiğinde tek adresi yine kardeşinin mezarıydı. Hazan'ın yanında her ne kadar kafası dağılsa da buraya yaklaştığı an ayrılığın o sinsi zehri kalbini deliyordu.

Yağmurun çamur ettiği toprakların üstüne taze çiçekleri koyup eskilerini alarak kabristandan ayrıldı. Yol boyunca Hazan'ın söylediği kelimelerin aksine davranarak biraz daha içmişti. Derdine derman olmayacağının elbette bilincindeydi ama ayık kafayla acıları gün yüzüne çıkıyor, yüreğini kasıp kavuruyordu. O da kendince teselliyi içki de buluyordu.

Dairenin kapısına yaklaştığında genç kızın bitkin hâlini anımsayıp kapıyı yavaşça açıp içeriye girdi. Sinemada uyuması hâlâ hâlsiz olduğunu gösteriyordu ve onu rahatsız etmemek için neredeyse hiç ses çıkarmadan hareket ediyordu.

Ceketini asarken Hazan'ın odasından gelen sesler kulağına çarptı ve sanki az önceki acı çeken ruh hâli dışarıda kalmış gibi gülümsedi. Uyumuyordu. Belki beraber kahve içerlerdi.

"Dondum kızım! Acil acil diye bir sürü mesaj attın üstümü bile giyinemedim senin yüzünden."

Tufan telefonda konuştuğunu anlayıp onu rahatsız etmemek için sessizce merdivene yöneldi. Kapının aralık hâlinde olduğunu önünden geçerken fark etmişti. Amaçsızca çevrilen bakışları onu bulunduğunda ise ayaklarına beton dökülmüş gibi olduğu yerde çakılı kaldı. Genç kız hoparlöre aldığı telefonla konuşurken Tufan artık hiçbirini duymuyordu.

Hazan çıplaktı!

Yutkundu ve yanlış olduğunu bile bile onun kıvrımlı bedenini baştan aşağıya süzdü. Alkolün esir aldığı beyni ona oyun oynamıyorsa... Evet, kesinlikle çıplaktı!

Gözlerini kaçırmaya çalıştı ama yapamadı. Ayartıcı, aklını başından alan bir görüntüydü. Uzun, ıslak saçları sırtından aşağıya doğru uzanmış, bembeyaz vücuduna tezat bir siyahlıkla göz alıcı görüntü sergilemişti. Kendine gelebilmek için yeniden yutkundu. Alkolden mi, yoksa görüntüden mi kaynaklı olduğunu bilmiyordu ama ağzının içindeki kuruluk had safhadaydı.

Çehresi sertleşirken, emir dinlemeyen adımlarına komut vermeye çalıştı. Yok, gitmiyorlardı. Meselenin içine başka uzuvları da girmiş, işin rengi değişmişti. Gözlerini onun vücudundan çekecek, yürüyecek ve odasına çıkacaktı! Hepsi buydu. Hayır. Tüm kasları isyan edercesine kasılmaya başlamıştı ve bir adım öteye bile kıpırdayamıyordu.

Allah'ım, genç kız onu resmen çarpmıştı!

Şahaneydi, ayartıcıydı ve içini gıcıklayan bir görüntüyle karşı karşıya kalmıştı. Şimdi de bedeninin öz denetimini sağlamakta zorluk çekiyordu. Dişlerini sıktığının çenesinin gerildiğinin farkında bile değildi.

Genç kız konuşmaya devam ederken bir yandan üstünü giyinmeye başlamıştı ama Tufan için değişen bir şey yoktu. Etkisi öyle aniydi ki, kızın çıplak görüntüsü bir anda beyninin merkezine yerleşmiş, gerekli sinyalleri olanca hızıyla iletmişti. Tufan'da şimdi felçli bir hastanın hâlinden halliceydi.

Birkaç metre uzağında ki genç kıza istese hemen ulaşabilir, sakladığı en derin hazinesinin içinde kaybolabilirdi. Fakat boşanmanın eşiğinde olduğu karısı buna nasıl karşılık verirdi, işte orası muammaydı.

O değil, artık arkadaş kalma hayalleri de çöp olmuştu.

Sığ nefesler verirken gözlerini yumup başını arkaya attı. Artık her şey için çok geçti. Hapı yutmuştu. Kesinlikle yutmuştu!

🍁

Evettt bölüm nasıldı bakim:)

Onu bunu geçin de oy verdiniz mi oy onu söyleyin :Dd

Canınızı yerim sizinnnn çok seviyorum sizi hep mutlu kalın ❤️ yeni bölümde görüşmek üzere 😘

Continue Reading

You'll Also Like

7.9K 617 11
"Aile, benim kabuk tutmuş yaramdı ve şimdi o yarayı deşiyorlardı." Gerçek aile kitabıdır fakat birçok farkla... Çünkü Eliz evli ve hamiledir. 🤍 "Sür...
498K 24.9K 32
Bir gece birlikte olan bir hemşire ve bir askerin aylar sonra aynı karargahta karşılaşma serüveni... Arkanda, bir ölü bırakıp gittin ama katil deği...
127K 3.3K 50
Abisinin arkadaşına aşık olan Ece
40.6K 2.5K 29
Aşiret Gerçek ailem serisi : İzem Güneş Ulukan 21 tanesi abisi olan izemin gerçek ailesi ortaya çıkarsa ne olur? Kaos tabi ki ! Neyseki izem kaos aş...