DÖNÜM NOKTASI

By sihirlisonbahar

1.7M 81K 18.6K

Kapı aralığından gözüne çarpan çıplak bedenle olduğu yere çakılı kaldı. Alkolün esir aldığı beyni ona oyun oy... More

|PROLOG|
Dönüm Noktası- İlerleyen Bölümden Bir Kesit
1. Bölüm
2. Bölüm
3. Bölüm
4. Bölüm
5. Bölüm
6. Bölüm
7. Bölüm
8. Bölüm
9. Bölüm
10. Bölüm
11. Bölüm
12. Bölüm
13. Bölüm
14. Bölüm
15. Bölüm
16. Bölüm
17. Bölüm
18. Bölüm
19. Bölüm
20. Bölüm
21. Bölüm
22. Bölüm
23. Bölüm
24. Bölüm
25. Bölüm
26. Bölüm
27. Bölüm
29. Bölüm
30. Bölüm
KAÇIR BENİ!!!
31. Bölüm
32. Bölüm
33. Bölüm
34. Bölüm
35. Bölüm
36. Bölüm
37. Bölüm
38. Bölüm
39. BÖLÜM

28. Bölüm

32.8K 1.9K 889
By sihirlisonbahar

28. Bölüm

Bir sürü yorum yapmayı unutmayın oldu mu 🥰
Bir de minik yıldızımın karnını doyurun lütfen 😍🥰

🍁

İki genç kız yemeğin peşinden ortalığı kısa sürede toparlayıp daireden ayrıldılar ve aşağı indiler. Tufan valizi bagaja koyarken araca geçmişlerdi. Hazan ise bu sefer arkaya, arkadaşı Gönül'ün yanına oturmuştu çünkü gidene kadar sohbet etmeyi planlıyorlardı. İki gün dediğin neydi ki gelip geçmişti işte...

Onlar kendi aralarında konuşurken Tufan ise çoktan trafiğe girmişti. Kayıtsızca aracı sürüyor gibi dursa da arada bir dikiz aynasından Hazan'a bakıyor, göz göze geldikleri an genç kız ondan bakışlarını kaçırıyordu.

Bir eli direksiyondayken diğer eliyle yüzünü sertçe ovuşturdu. Saçma sapan hareketlerle onun güvenini boşa çıkarmak istemiyordu ama etkilendiği bir kadınla nasıl arkadaş olacaktı?

Seni başka gözle görmüyorum.

Ağzının içinden homurdanarak küfür etti ve vites değiştirip gazı kökledi. Kızların konuşmalarını bölüp ona tedirginlikle baktığının farkında bile değildi. Camı aralayıp sigara yakacakken Hazan'ın durumu aklına geldiğinde ise gözleri dikiz aynasından tekrar kendisine bakan yeşil gözleri buldu.

Öyle duru öyle güzel bakıyordu ki, Tufan yılların kurdu olmasına rağmen bu bakışlara kayıtsız kalamıyordu. Çok zamandır kadınlarla tek sohbet ettiği yer yatak odasıydı ve hiçbirisiyle gönül ilişkisi olmamıştı. O yüzden hep mesafeli olmaya çalışırdı. Fakat Hazan'a karşı öyle değildi. Ondan etkilendiğini fark ettiğinden bu yana onunla konuşsun, birkaç kelime etsin diye gözünün içine bakıyordu.

Gerçi bu isteğinin altında önceleri vicdanını rahatlatmak vardı ama şimdi durum farklılaşmıştı. Ondan hoşlanıyordu. Hoşlanıyordu ve arkadaş olmuşlardı. Şansa bak!

Ama Tufan için şimdilik bu da yeterliydi. Onun taviz vermez hâllerini hatırlayınca, "Buna şükür." dedi kendi kendine.

Kızların ona pür dikkat baktığını gördüğünde ise durumu toparlamaya çalışarak, "Trafiğin yoğunluğundan kurtulduk." diye saçma bir açıklama yaptı. Deli gibi görünüyor olmalıydı.

"Keşke zahmet etmeseydin." dedi Hazan. "Biz giderdik."

Tufan onaylamazca çattığı kaşlarının altından dümdüz bakarken gözlerini tekrar yola çevirdi. "Niye zahmet olsun? Beraber bırakır sonra eve döneriz."

Aslında dışarıda bir şeyler yapmak isterdi ama Hazan hâlâ mesafeli davranıyordu. Elbette bunu da aşacaktı fakat bunun da vakti vardı.

O sırada telefonu çalan Tufan elini cebine attı ve arayan kişiyle gözlerini devirip cevapladı. "Söyle başımın belası."

Hazan ve Gönül nedendir bilinmez sus pus olmuş, araçtan çıt çıkmıyordu. Ama ona rağmen karşıdaki her kimse sesini alamıyorlardı.

"Evde değilim." dedi. Karşı tarafı dinledikten sonra derince soluyup, "Beni bu kadar çabuk özlemen gözlerimi yaşartıyor." diye devam etti alaycı sesiyle. "Biliyorum beni ne kadar sevdiğini, bilmez miyim?" Güldü ve genç kızlar birbirine baktı. "İyi tamam gel ama dediğim gibi evde değilim şu an. Geçerken mesaj atarım, kapıda kalma."

Telefonu kapatıp cebine attığında araçta ses soluk yoktu. Gönül Hazan'ın kulağına yanaşarak, "Keşke gece yola çıksaydım." dedi homurdanarak. "Sen o sarı yellozun yanında tek kalacaksın."

Hazan konuşmanın verdiği gerginliği üzerinde taşırken Gönül'e sertçe baktı. "Ne biçim konuşuyorsun ya, duyacak şimdi!"

Omzunu silken Gönül, "Duysun." diye fısıldadı. "Bir ilişkisi varsa bile bunu senin gözüne sokmak zorunda değil. Aynı evin içinde yaşıyorsunuz. Saygı duyması gerekiyor."

Hazan yutkunup aynadan Tufan'a baktı ve göz göze geldikleri an yüzüne sıcak basmaya başladı. Gönül'ün sözlerini duymadığına emindi, çok sessiz söylemişti ama yine de utanıp tedirgin oldu. Hoş başka hisleri yine gün yüzüne çıkmıştı fakat artık duygularını kontrol etmesi gerekiyordu.

Kısa bir süre sonra otogara vardıklarında iki genç kız birbirine veda edip ayrıldılar. Hazan onun patavatsız hâllerine karşın yine de üzülmeden edemiyordu. Gerçi şu an canını sıkan başka mevzularda vardı ama üzüntüsünün sebebini onun üstüne yıkmak daha kolaydı.

Araca geçtiklerinde bu sefer ön koltuğa geçti. Tufan aracı ustalıkla kalabalık otogardan çıkardı ve Hazan'a baktı. Genç kızın yüzü yine düşmüştü.

Aralarında ki sessizliği bozarak, "Bir şeyler yapmak ister misin?" diye sordu. "Bir yere gidip çay içelim mi?"

Allah'ım! O gülsün, tek kelime etsin diye resmen gözünün içine bakıyordu!

Hazan'ın gözleri yoldayken, "Misafirin gelecek, başka zaman gideriz." dedi kayıtsız görünmeye çalışarak. "Hem benim de uykum var."

Tufan saatine baktı, henüz ona geliyordu. Sonra kızın eliyle karnını tuttuğunu gördü. Arada bir yüzünü buruşturuyordu. Misafir kelimesinin üstünde durmadan, "Hasta mısın?" diye sordu. "Karnın mı ağrıyor?"

Hazan dudağının kenarını ısırıp sadece başını salladı. Ona baktığında kırmızı ışık yanmış, Tufan kendisini seyrediyordu.

"Önemli bir şey değil, uyuyunca geçer. Olmadı bir ağrı kesici alırım."

Genç adam ısrar etmedi ve aracı eve doğru sürdü. Bir ara eline telefonu alıp mesaj yazdığını görmüştü Hazan ve derince iç çekmeden edememişti. Lafın gelişi arkadaş olmuşlardı ama bu, onu kıskanmasına mâni olmuyordu.

Eve vardıklarında beraber yukarı çıktılar. Henüz gelen giden kimse yoktu. Genç kız içeriye girdiğinde doğrudan banyoya geçti ve elini yıkayıp mutfağa girdi. Tufan ağrı kesici ilacı masanın üstüne koymuş bardağa su dolduruyordu.

Hazan yalandan tebessüm edip yanına yaklaştı. Böyle ilgili olmak zorunda mıydı?

"Sıcak bir şeyler içmek ister misin?" diye sordu Tufan. "Ya da canının istediği bir şey var mı?"

Onun sıcak tavırlarına alışmak istemiyordu. Sandalyeye oturup ilacı aldı ve başını iki yana salladı. Dedesinden başka kimseden görmediği ilgiyi fazlasıyla gösteren bu adam neticede yakında boşanacağı kişiydi.

Sonra kapı çaldı ve Tufan kapıyı açmaya giderken Hazan'ın kalbi küt küt atmaya başladı. İlacın üstüne suyunu içerken gözleri mutfağın girişindeydi.

"Ne kıymetli evin varmış arkadaş!"

Bu ses Kemal'e aitti. Hazan'ın kaşları çatıldı. Ama o başka birinin gelmesini bekliyordu.

Kemal elinde kocaman bir poşetle içeriye girdi ve Hazan'a gülümsedi. "Yenge senin bu kocan beni niye eve almak istemiyor? Bir sorar mısın rica etsem."

Hazan gözlerini, Kemal'in arkasından bıkkınlıkla içeriye giren Tufan'a çevirdi. Ne olup bittiğini anlamamıştı.

"Doğum gününü kendi başına kutlasana oğlum niye benim evim?"

Kemal pastayı masanın üstüne bıraktığında arkadaşına gücenmiş gibi baktı. Fakat gözlerinde haylaz parıltılar vardı. "Kalabalıkta daha iyi oluyor." dedi gülerek ve Hazan'a baktı. "Ee hani senin arkadaşın nerede yenge?" Salona doğru göz gezdirdiğinde Tufan'a döndü. "Hazan'ın arkadaşı yok mu?"

Tufan yüzünü sıkıntıyla ovuşturup gözlerini devirdi. "İçeride, saklanıyor."

Hazan Kemal'in gözlerinin kendine çevrildiğini görünce, "Onu az önce yolcu ettik." demek zorunda kaldı. "Ne yapacaksın ki Gönül'ü?"

"Bir şey yapacağımdan değil ya sohbet muhabbet olsun işte." Sonra boş ver derecesine elini sallayıp kendi evi gibi rahatça çaydanlığın altına su koydu. "Neyse olsun, biz pastamızı yiyelim."

Hazan anlamayan gözlerle Tufan'a baktı. O da ona bakıyordu ama adamın ifadesi onun ki gibi karmaşık değildi. Kemal'in burada olmasından rahatsızlık duyuyor gibiydi.

Kapı tekrar çaldığında, "Birini mi bekliyorsunuz?" dedi Kemal. "Yoksa bana sürpriz mi yaptınız?"

"Palyaço çağırdık. Belki seni biraz eğlendirir."

Tufan arkasını dönüp ağzının içinden homurdanarak kapıya bakmaya gitti. Hazan hiçbir şeyin hızına yetişemediği için hâlâ olduğu yerde oturmuş, çekmeceleri karıştıran Kemal'i izliyordu. Kulağı ise dış kapıdan gelen seslerdeydi.

"Gel bir bak." dediğini duydu, Tufan'ın.

Diğer ince sesin sahibini mutfağın giriş kapısında gördüğünde ise yerinde huzursuzca kıpırdandı. İçi daraldı, görünmez bir el göğsünü sıkarken bu histen artık iyice nefret etmeye başlamıştı.

Sarışın kız önce Hazan'a sonra Kemal'e baktığında, "Aa." dedi gülümseyerek. "Merhaba."

Kemal aradığı her neyse, çekmeceleri kurcalamayı bırakıp ağırca doğruldu ve kaşları havaya kalktı. "Gündüz gelmeyecek miydin sen?"

"Geldim ama anahtarımı burada unuttum sanırım." Hazan'a bakıp samimi bir şekilde gülümsedi. "Siz gördünüz mü?"

Hazan hiçbir şey söylemedi. Yüzünün hâlinden haberi yoktu ama gülümsemediğine emindi. Başını olumsuz anlamda sarstı sadece.

Sarışın kız, aklına bir şey gelmiş gibi hızla yürüyerek salona doğru ilerledi ve oturduğu koltuğun üzerinden anahtarını alıp, "Buradaymış ya." diye konuştu. Tekrar mutfağa gelirken mahcup bir şekilde gülümsüyordu. "Rahatsız ettim kusura bakmayın, lütfen."

"Kusur yok." dedi Tufan. Anlayışlı sesi fazlasıyla mesafeli çıkmıştı.

"Ben gideyim." Mahcup bir şekilde gülümseyip saçını kulağının arkasına attığında, "Tekrar teşekkür ederim." dedi. "Yardımını asla unutmayacağım."

Hazan kafası karışık bir vaziyette onları izlerken kız odağından kayboldu. Tufan onu geçirip geldiğinde yüzü hâlâ kayıtsızdı.

"Onun getirdiği pasta da var, ne yapacağız bu kadar pastayı?" Tufan ilerleyip genç kızın getirdiği pastayı açtı. "Keşke Gönül gitmeden bunu açsaydık."

Donmuş bir vaziyette Tufan'ı izleyen Hazan sonunda dayanamayıp sesini temizledi ve kayıtsız bir ifade sergilemeye çalışarak, "Bu kız kim ki?" diye sordu. Meraklı görünmek istemiyordu ama ortada, düşüncelerine uymayan, yanlış giden bir şeyler vardı.

Tufan ona garip bir şekilde bakarken, demliğe çay koyan Kemal, "Mercan." dedi son harfleri uzatarak. Sesi fazlasıyla doğaldı. "Kız teşekkür için geleceğini söyleyince adresi vermek zorunda kaldım. Zorunda kaldım çünkü acayip ısrar etti."

Hazan'ın tüm ön yargıları bowling lobutları gibi zihninde savrulurken, kendine garip bir şekilde bakan Tufan'a kaydı gözleri. Sırtı dikleşti, bakışları farkında olmadan etrafta kaçamak bir tur attı ve yutkundu.

"Senin centilmen kocan geçen gün bu kızı bir lavuğun elinden aldı, o da teşekkür etmek istemiş işte."

Kemal'in sözlerinden sonra Hazan'ın beyaz cildi utanmanın etkisiyle pembeleşti. Ne yani her şeyi yanlış mı anlamıştı?

"Gitme, karısı var belki yanlış anlar dedim ama dinlemedi." -Tabii ki böyle bir şey söylememişti- Dişlerini göstererek sırıttı ve getirdiği pastayı açmaya başladı. Tufan ona ters bakıyordu ama Kemal'in umurunda bile değildi. Eğlendiği her hâlinden belliydi. "Gerçi senden değil daha çok bu adamdan çekindim. Hayır yani ben de pasta alıp geleceğim diyorum adam ağzımı yüzümü si-" Tufandan uyarıcı bir öksürük çıktığında sesini temizledi. "Sevmekle tehdit ediyor."

Hazan'ın dudakları birkaç defa açılıp kapandı ama arasından sızan soluktan başka tek bir kelime dışarı çıkmadı. Yutkundu ve onun günahını aldığı için yaşadığı utançla, aynı zamanda tuhaf bir rahatlama hissederek nefesini verdi. Ama nereden bilebilirdi ki o gün Kemal ile konuştuğunu? Zira kelimeler çok farklı anlamlar kazanmıştı.

Yüzünün aldığı hâlden bihaber ayağa kalktığında, "Şey." diye geveledi ağzının içinde. "Ben yatsam size ayıp olur mu? Biraz hâlsiz hissediyorum da."

"Pasta yemeyecek misin, yenge?"

Tufan, gözlerini Hazan'ın kızarmış yanaklarına, sonra da gözlerine çevirdi. Genç kızın karmaşık bakışlarına karşın, "Ben sana getiririm, git dinlen." dedi yumuşacık bir sesle. Gözlerinde ise tuhaf parıltılar vardı.

Hazan bakışlarını ondan ayırıp odasına doğru ilerledi. Kapıyı kapatıp arkasına yasladığında ise yüzünde içten bir gülümseme peyda olmuştu. Göğsünü sıkan o görünmez el birden bire yok olmuştu sanki.

"Sevgilisi yokmuş." diye fısıldadı kendi kendine. Midesinde görünmez kelebeklerin ufak çırpınışları vardı. Dudağının kenarını dişlerinin arasına alıp gözlerini yumduğunda başını arkaya yasladı. "Yokmuş."

Hâlbuki kafasında neler neler kurmuştu? Gönül bir bakıma haklıydı işte, yanlış anlamışlardı.

Daha sonra göz ardı ettiği farkındalıkla yumduğu kirpiklerini aralayıp, soluğunu verdiğinde ise aslında değişen hiçbir şeyin olmadığını idrak etti. O kız sevgilisi olmayabilirdi ama bu, Tufan'ın kendisiyle aynı hisleri besleyeceği anlamına gelmiyordu.

Işığı yakmadan gidip kanepeye oturdu. İçinde kocaman bir boşluk oluşmuş gibi hissediyordu. Şalına taktığı iğneleri çıkarıp kanepenin başına tutturdu. Kendini aptal gibi hissediyordu. Hoşlandığı adamla arkadaş olduklarına mı yansın yoksa o kızın sevgilisi olmadığına mı sevinsin bilemedi. Duyguları yine yumak olmuş birbirine dolanmıştı.

Ne düşüneceğini bilemez bir hâlde usulca ayağa kalktı. Üstündekileri çıkartıp yerine daha rahat bir şeyler giydikten sonra kanepeye uzandı ve tavanı izlemeye başladı. Onun ilgili tavırlarını anımsadıkça yüreği pır pır ediyordu. Bakışlarının derinliği sanki bir arkadaştan daha fazlasıydı ama Hazan bunları kafasında kuruyor da olabilirdi.

Karnının ağrısı hâlâ kendini belli ederken sağ tarafına dönüp, bacaklarını karnına doğru çekti ve elini yanağının altına koydu. Düşüncelerini zihninde eğiyor, büküyor ama bir çıkar yol bulamıyordu. Kalbi çeşitli duygularla savaşırken, "Allah'ım." diye fısıldadı. "Yardım et bana, Rabbim. Sen birine dua etmesini takdir etmişsen, kabul etmeyi de takdir etmişsindir. Ben senden yalnızca hayırlısını diliyorum."

Rabbine sığınıp tevekkül ederken bundan sonra ona karşı nasıl davranması gerektiğini düşünmeye başladı. Onca şeyden sonra çok yakın davransa yanlış anlaşılır mıydı?

Yok canım niye yanlış anlaşılsın ki, adam zaten iyi olmaları için elinden gelenin fazlasını yapıyordu. Zaten fazlasıyla pişman olduğunu da artık biliyordu. Hazan da ona doğru bir adım atıp, mesafeli hâlini geride bırakarak sıcak davranabilirdi ama bir sorun daha vardı. O konuşurken sürekli dudaklarına bakma gafletinde bulunuyor, o da yetmezmiş gibi adamın vücudunu seyre dalıyordu.

"Allah'ım." diye inledi ve tekrar sırt üstü yattı. Mesafeli davransa bir türlü samimi olsa başka türlüydü. En iyisi her şeyi akışına bırakmaktı. Yoksa düşüncelerinin arasında kaybolup gidecekti.

Yattığı yerde çivi varmış gibi tekrar doğruldu ve ışığı yakıp yarım kalan kitabını eline aldı. İlk başlarda adapte olması zor olmuştu ama karnının ağrısı hafifledikçe ve biraz olsun kafasında çatışma yaşayan sorunlardan arındıkça sayfalar akıp gitti.

Dakikalar sonra kapı çaldığında ise kalbi birden heyecanla atmaya başladı. Kaldığı sayfanın arasına ayraç koyup kalktığında uzun saçlarını düzeltip, üstüne baktı. Tepkilerinin saçmalığının o da farkındaydı ama beynine giden mantık sinyallerine şu an ulaşamıyordu.

"Neyse." diye fısıldadı.

Kapıyı açtığında Tufan elinde bir tepsiyle bekliyordu. Sert hatlarıyla, uzun ve heybetli bedeniyle tam karşısındaydı. Parmak uçları ince bluzunun altını kavradığında kendine sakin olmayı telkin etti.

Heyecanlacak bir şey yok!

Heyecanlacak bir şey yok!

"Kemal gitti." dedi Tufan. Onun doğal görüntüsüne özgürce bakarken de çaktırmadan iç çekti. "Burada mı yersin içeri mi geçersin?"

Genç kız uzun zaman sonra içtenlikle tebessüm ettiğinde yanağında ki çukur ortaya serildi ve farkında olmadan Tufan'ı yine tam on ikiden vurdu.

İnce parmakları uzun saçlarının arasından geçip doğal bir görünüm sunmaya çalışırken, "Aslında burası daha rahat." diye konuştu. Sanki daha düne kadar ona düşmanca davranan o değilmiş gibi gülümsemeye devam ediyordu. "Gelsene."

Onun gülüşünün verdiği sarhoşlukla elinde tepsi, hâlâ kapının ağzında bekleyen Tufan ise zor da olsa ifadesini toparladı. Yanağındaki derinleşen çukurdan gözlerini ayırması güç olmuştu ama çok şükür başarmıştı.

Sesini temizledi. "Rahatsız etmeyeyim ben."

Yıkılmaz görüntüsüne tezat ihtiyatlı tavrı nasıl da eğreti duruyordu üstünde. Çekiniyor muydu yoksa? Yok artık daha neler, hem de böyle bir adam!

"Niye rahatsız olayım ki?" Hazan umursamaz bir görünüm sergileyerek saçlarını usulca geriye attı. "Arkadaş değil miyiz?"

Tufan'ın hayran bakışları yerini ifadesizliğe bıraktı. Ufacık bir an kızın gözlerine baktı ve başıyla onay vererek, "Öyleyiz." dedi boğuk bir sesle.

"Öyleyse sorun yok."

"Yok." Tufan tepsiyi ona uzatırken anlaşılamaz, garip bakışlarını zorlukla çekti. "Kendime çay alayım o zaman."

Uzatılan tepsiyi eline alan genç kız ise onun ifadelerine anlam yüklemeyi bir kenara bırakıp yerine oturdu ve tepsiyi ortadaki sehpanın üstüne koyarak ellerinin tersiyle yanaklarını yokladı. Şu an sadece kendi hâlini düşünüyordu. Alt dudağını ısırıp kendine sakin kalmaya zorladı. Zira hislerini açık etmek, Tufan tarafından yanlış anlaşılmak istemiyordu.

Çayına iki şeker atıp karıştırdı. İstem dışı üstünü düzeltirken kaçamak bakan gözleri kapıyı bulup tekrar tepsiye yöneldi. Tabağında her iki pastadan da birer dilim vardı. Biri meyveli, diğeri çikolatalı. Gün boyunca iğrenerek baktığı pasta hangisiydi bilmiyordu ama artık onun için bir önem teşkil etmiyordu.

Tufan içeriye girdiğinde yüzündeki gülümseyi bozmadan -bu elinde olmayan bir durumdu maalesef- yerinde toparlandı ve bacaklarını kanepenin üstüne çekerek oturdu. Kalbinin neden bu kadar hızlı attığını da anlayamıyordu. Sadece oturup öylesine sohbet edeceklerdi, ne vardı ki bu kadar heyecanlanacak?

Tufan ise karşısında ki kanepeye yayvan bir şekilde oturup bacaklarını hafifçe araladı. Kulplu, büyük bardağını koyu mavi kot pantolonun üstüne dayarken sadece Hazan'a bakıyordu.

"Nasılsın?"

Hazan onun yakışıklı yüzünü, hayranlık uyandıran heybetli bedenini süzerken sessizce içini çekti. "İyiyim, teşekkür ederim." dedi masumca. "Sen nasılsın?"

Tufan'ın tek kaşı havaya kalktı ve onun dalgınlığı karşısında başını hafifçe yana eğdi. El değmemiş duru sular kadar temiz düşünceleri vardı ve Tufan onun sularına kapıldığının farkında bile değildi.

"Ben de iyiyim sağ ol." dedi çarpık bir gülümsemeye engel olamadan. "Karnının ağrısı diyorum, geçti mi? Var mı ağrın, sızın?"

Girdiği transtan çıkarak sesini temizledi Hazan dudaklarını yaladı. Gülümseyip ciddileşmek arasında kalırken, "Ha sen onu diyorsun." diye mırıldandı. Sonra güzel yüzü birazcık ciddileşti. "İyiyim çok şükür, ilaç işe yaradı galiba."

Yoktu ağrısı falan, göğsündeki ağrı dahil hepsi birdenbire yok olmuştu.

"Anladım." Çayından bir yudum alan adam bardağını tekrar bacağına yasladı. "Daha tam düzelmedin, dikkat etmelisin."

Hazan hafifçe tebessüm edip tabağına uzandı. Tepkilerinin ayarı olmadığı için saçmalamak da istemiyordu. En iyisi az ve öz konuşmaktı.

"Kemal erken gitmiş." dedi konuyu değiştirerek. "Daha kalır sanıyordum."

Tufan, burnundan verdiği nefesle birlikte güler gibi bir ses çıkardı ve yüzü alayla karışık sinirli bir hâl aldı. Diğer bacağı hafiften ritim tutmaya başlamıştı.

"Ona kalsa yatıya bile kalırdı ama mekâna geçmek zorunda, yoksa erkenden gitmezdi."

Hazan bir yandan pastasını yerken aklındaki diğer soruyu da sormak istedi. Aradaki sarsılmaz sanılan bentler yıkılmış, gururla çevrelenen görünmez duvarlar yerle bir olmuştu artık. Ve onlar uzun zaman sonra ilk defa tartışmadan insan gibi konuşuyorlardı.

Arkadaşça!

"Sen de gece gidiyordun." dedi öylesine sorar gibi. "Şimdi niye gitmiyorsun?"

Tufan'ın kaşları havaya kalktı. Yakışıklı yüzünde manidar bir gülümseme peyda olmuştu. "Gitmemi mi istiyorsun?"

Birden başını hızla iki yana sarsan genç kız, "Yok canım, o yüzden demedim." dedi. Ayrılacak olmalarına rağmen ve bunu her fırsatta adama yansıtmasına karşın birden u dönüşü yapması uzaktan ne kadar normaldi? Bilmiyordu. O yüzden ağzından çıkanlara dikkat etmesi lazımdı ama şu an dili beyniyle değil kalbiyle senkronize çalışıyordu. Yutkundu ve; "Sadece meraktan sordum." diye toparlamaya çalıştı. "Yanlış anlama."

Genç adam anlaşılmaz gözlerle ona bakarken, "Şaka yapıyordum sadece." dedi. Onunda sesi değişmişti sanki. "İzne ayrıldım aslında ama konuşamadığımız için pek lafı geçmedi. Birkaç gün daha evdeyim bakalım." Sesini temizleyip, "Sen yarın evde misin?" diye sordu. Kabul edip etmeyeceğini bilmiyordu ama eğer izinliyse ona dışarı çıkmayı teklif edecekti.

Hazan diğer pastadan da bir lokma alıp ağzına götürdüğünde, "Evet, evdeyim." dedi. Çikolatalı kremanın bulaştığı dudaklarını yalarken, "Yarın için de izin verdi Leman Hanım." diye devam etti. "Sonra ki gün başlayacağım."

Genç adamın yüzü garip bir hâl aldı ve gözlerinin rengi sanki biraz daha koyulaştı. Hazan ise onun ağırlaşan bakışları karşısında lokmasını güçlükle yuttu. Neden öyle bakıyordu ki?

Bakışlarını onun gözlerinde tutmaya çalışan adam, "Peki yarın bir işin var mı?" dedi.

Vardı. Yarın gidip boşanma dilekçesi verecekti.

Güya!

Düşüncelerinin aksine, duyguları onunla dalga geçer gibi beynine hükmetti ve başını iki yana sallarken buldu kendini. Değişen düşüncelerinin hızına ayak uyduran hisleri ile başı dertteydi.

"Neden sordun?" dedi merakını yansıtmamaya çalışarak. Bunu kendine niye yaptığı hakkında hiçbir fikri yoktu ama kalbi beyninden bir adım önde ilerliyordu.

Tufan'ın direnen gözleri sonunda savaşı kaybetti ve onun krema bulaşan dudaklarına düştüğünde istemsizce yutkundu. "Dışarıya çıkalım diyecektim. Gezeriz biraz." Dişlerini sıkmamak için dili yanağının içinde dönmeye başladığında ise bardağının kulpunu sıkmaya başlamıştı. "Yani vaktin varsa tabii." dedi boğuk bir sesle. "Ne dersin?"

Hazan onun bakışlarının esrarını çözmek yerine gözlerini kaçırdı. Gitse miydi?

Bir şeyler paylaştıkça ona olan ilgisinin artmasından korkuyordu ama yine hislerine yenik düştü. Gözleri ne kadar kararsızca baksa da yüreği onun yerine çoktan karar vermişti.

"Bilmem." dedi çok hevesli görünmemeye çalışarak. "Olur aslında."

Kaçışı pastada arayıp çatalıyla bir lokma daha ağzına aldı. Muayyen gününde olduğu için mi bilinmez çikolatalı pasta damağında inanılmaz bir tat bırakmıştı. Pastanın lezzeti karşısında istemsizce inlediğinde ise adamın sert bir nefesi içine çektiğini duydu. Anlaşılmaz bir ifadeyle bakıyordu. Sanki çehresi katılaşmış dişlerini sıkıyor gibi hâli vardı. Tufan'ın bakışlarının dudaklarına kaydığını gördüğünde ise nefesi gırtlağına kitlenip, teninde bir karıncalanma hissetti.

Arkadaşlar birbirlerine böyle mi bakardı?

Anlam yüklemekten aciz kaldığı ifadesine bakıp, ağzındaki lokmayı da yutmayı başardı. Sonra da elindeki pasta tabağını usulca sehpanın üzerine bıraktı. Ne kadar canı istese de -gerçi şu an iştahı kaldığından emin bile değildi ya neyse- o, böyle bakarken daha fazla yemesi mümkün görünmüyordu.

Sesini kaçtığı yerden bulup çıkararak, "Bir sorun mu var?" diye mırıldandı. Bakışları tenini ürpertmişti.

"Hayır."

Tufan, katî bir şekilde konuşup ayağa kalktı. Bedenini ansızın ele geçiren bir arzuyla başa çıkma çabası dışında bir sorunu yoktu çok şükür!

"Ben soğuk bir şeyler alacağım." dedi boğuk bir sesle. "İçerisi zaten sıcak, çay hararet yaptı galiba."

Genç kızın bakışları arasında mutfağa geçip bardağı bıraktı ve ellerini tezgâha yaslayıp, başını arkaya attığında gözlerini yumdu. Allah'ım onun öpülesi dudaklarına bulaşan kremayı diliyle temizleyip sonrasında onu deli gibi öpme isteğiyle dolmuştu. Lanet olsun, neler düşünüyordu!

Bir müddet bekleyip kendine gelmek ister gibi başını iki yana salladığında, kaskatı kesilmiş bedenini doğrultup buzdolabının yanına ilerledi. Yanlış düşüncelerin içinde kaybolmaya çok yakındı ve o dudakları zihninden söküp atmak için sert bir içkiye ihtiyacı vardı.

Kahretsin! Arkadaş olmayı teklif eden kendisi değil miydi? Peki şimdi niye bunları hiç konuşmamış gibi davranıyordu?

Buzdolabından aldığı içki şişesini bardağa gerek duymadan kafasına dikti. Genç kızın ıslak dudakları öylesine davetkârdı ki onu öpme fikri aklından çıkmıyordu. Kendini gayet iyi frenleyen biriydi ama hislerini açık etmiş olmalıydı. Zira arzuyla boğuşan bakışları yüzünden genç kızın yanakları yine al al olmuş, muhtemelen onu hem utandırıp hem de ürkütmüştü.

Şişeyi dudaklarından uzaklaştırıp içini çektiğinde buzdolabının kapısını kapattı ve dolaptan aldığı bir kadeh içkisini koyup sigara içmek için balkona çıktı. Bu şekilde yanına gidemezdi. Soğuk hava sertleşmiş bedenine bir nebze iyi gelip, kafası az da olsa durulduktan sonra içeriye geçecekti. En azından pastasını yiyene kadar!

Sigarasını içip kadehini bitirdiğinde gerginleşen bedenini rahatlatmak için geniş omuzlarını esnetti. Hâlâ kaskatıydı. Onun kaldığı odaya yaklaşıp aralık olan kapıyı usulca açtığında ise kendisine bakan kıza gülümsemeye çalışarak, "Sen dinlen, geç oldu." dedi. En azından sesini kontrol altına almayı başarmıştı. "Yarın için tamamız değil mi?"

Genç kız başını sallayıp tıpkı onun gibi gülümsedi. Ama onun ki daha içten ve daha samimiydi. "Tamamız."

Hazan'ın yeni hâli öyle tatlıydı ki, Tufan onun yanağındaki çukura bakıp çaktırmadan içini çekti. Gözlerini ondan zorlukla ayırıp kapıyı kapattığında ise bir müddet olduğu yerde bekleyip bilinçsizce kapalı kapıyı izledi.

Neyi bekliyordu?

Gidip onu öpmeyi!

Aklındaki saçma dürtüyü savuşturup merdivenlere doğru ilerledi. En iyisi gidip soğuk bir duş almaktı yoksa sevgili arkadaşının enjekte ettiği yeni hislerle başı dertte gibi görünüyordu!

🍁

Evett bir bölümün sonuna daha geldik. Bölümü beğendiniz mi bakalım (:

Bu arada tanıtım bölümü el sallıyor :D

Oy vermediysek lütfen verelim, hayalet okuyucu olmayalım. Kamu spotu! Ve lütfen yorum yapalım olur mu 😘

Sizi kocaman seviyorummmm🥰

Continue Reading

You'll Also Like

202K 41.3K 55
Aşık olmak suç mu? Suçmuş... Hemde suçların en büyüğü. Bir aşk uğruna adaletin aydınlık tarafından karanlık tarafına geçtiğim gün anladım bunu. Sevdi...
6.4M 280K 61
Her şey abimin düğününde beğendiğim çocuk yerine abimin arkadaşının numarasını almakla başladı. Liya; ANALAR NELER DOĞURUYOR Liya; KAYNANAM ABARTMIŞ...
654K 19.1K 26
(Cinsel içerikli sahneler, yaş farkı ve daddy isuess içermektedir.) Ölü çocukluklar yaşamaya devam eden ölü insanlar doğurur... Kapak @-necirvan a ai...
826K 37.7K 28
Not: Kitapta +18 unsurlar mevcuttur.. ........................................ ~ZS~....................................... Kına yakmak kendini adama...