DÖNÜM NOKTASI

Par sihirlisonbahar

1.7M 81K 18.6K

Kapı aralığından gözüne çarpan çıplak bedenle olduğu yere çakılı kaldı. Alkolün esir aldığı beyni ona oyun oy... Plus

|PROLOG|
Dönüm Noktası- İlerleyen Bölümden Bir Kesit
1. Bölüm
2. Bölüm
3. Bölüm
4. Bölüm
5. Bölüm
6. Bölüm
7. Bölüm
8. Bölüm
9. Bölüm
10. Bölüm
11. Bölüm
12. Bölüm
13. Bölüm
14. Bölüm
15. Bölüm
16. Bölüm
17. Bölüm
18. Bölüm
19. Bölüm
21. Bölüm
22. Bölüm
23. Bölüm
24. Bölüm
25. Bölüm
26. Bölüm
27. Bölüm
28. Bölüm
29. Bölüm
30. Bölüm
KAÇIR BENİ!!!
31. Bölüm
32. Bölüm
33. Bölüm
34. Bölüm
35. Bölüm
36. Bölüm
37. Bölüm
38. Bölüm
39. BÖLÜM

20. Bölüm

33.4K 2K 248
Par sihirlisonbahar

20. Bölüm

🍁

Mekânın gürültülü müziği yerini slow bir parçaya bıraktığında, Tufan'ın sıkkın bakışları gelişigüzel etrafta dolandı. Sabahtan bu yana patlamaya hazır volkan gibiydi ve buranın alışkın olduğu havası, sanki buraya ilk kez geliyormuş gibi onu biraz daha bunaltmıştı. Kolunu yanındaki boş sandalyenin arkalığına uzatıp siyah gömleğinin üst iki düğmesini açtı.

Boğuluyordu. Yaşadığı acının yeri apayrıydı fakat bu sıkıntının boyutu hem gereksiz hem de onun için değersiz olması gerekirken istediği tepkiyi veremiyor, üzerinde farklı etkiler uyandırıyordu. Parmaklarını sıkıntıyla saçlarına geçirdi. Hayatına aniden dahil olan genç kızın varlığı onu dengesiz biri yapmıştı ve artık numara yaptığına inanmaktan kendini alıkoyamıyordu.

Hazan'ın tepkileri ona karşı hep mesafeli olmuştu, ki bunu da zaten araya koyduğu mesafeden kavramıştı. Ama şimdi görüyordu ki hepsi oyundu işte. Mesela daha dün tanıdığı Kemal'e sen diye hitap etmekten çekinmemişti. Kemal'in ona olan yakınlığı da gereksiz yere canını sıkıyordu.

Bir de onun yemeklerini yemeyip güya gurur yaparken yine Kemal'in aldığı poğaçayı yemiş ona tebessüm etmişti. Hâlbuki kendisine bir kez olsun gülümsememişti. Hastanede gülümsediğini görmüştü ama bunun Tufan'la ilgisi yoktu. Zaten o da doğal bir gülümseme bile sayılmazdı.

Kandırılmıştı işte. Bunun başka açıklaması var mıydı?

Küçük hanım Tufan'ı aptal yerine koymuş, onu ulaşacağı menzile giden bir basamak olarak görmüştü. Böylece de kendisine sülük gibi yapışan sözlüsünden kurtulmuştu. Dinmeyen öfkesi yine benliğini işgal etmeye başladığında kafasını dağıtmak için gözlerini etrafta gezdirdi. Kafayı yemesi an meselesiydi.

Pistin kenarında dans eden iki gencin ufaktan tartışmaya başladığını gördüğünde ise kısık gözlerle bir müddet onları inceledi ve sonunda danslarına devam ettiklerini görünce masaya bıraktığı kadehini alıp kafasına dikti. O sırada konuştuğu kişiyle tokalaşıp yanına doğru gelen Kemal gözlerinin radarına girdi ve soluğunu bıkkınca bıraktı. Ona baktıkça sinirleri hopluyordu.

Yanıp sönen ışıkların altında kendisine doğru gelen Kemal yüzündeki piç sırıtışıyla yaklaşıp koyu renkli sandalyelerden birine oturduğunda, "Acayip kalabalık." dedi yorgun bir sesle.

Tufan biten içkisini yenilemesi için garsona el işareti yaptı ve suratsız ifadesiyle arkadaşına baktı. "Kalabalık ve boğucu."

Beyaz gömleğinin kollarını kıvırmaya başlayan Kemal'in dudaklarında kurnaz bir gülüş canlandı. Onun sert suretinin gerisinde kaynayan öfkesini görebilecek kadar tanıyordu ve üstüne gitmek isteyen yanını durduramıyordu.

"Kalabalık mı seni boğan, yoksa başka bir şey mi var?"

Gözlerini deviren Tufan pistte bir hareketlilik olduğunda az önceki çiftin tekrar atışmaya başladığını gördü. Sarışın, genç bir kız dans ettiği delikanlıya eliyle bir yeri işaret ederek bağırıyor -hareketlerinden öyle anlaşılıyordu- karşısındaki delikanlı ise kendini ifade etmeye çalışır gibi aynı yeri işaret ederek gitmeye çalışan kızın kolunu tutuyordu.

Ona yanıt olarak, "Kalabalık." dedi. Ardından ayağa kalktı ve garsonun getirdiği içkiyi tepsiden alıp, bir solukta içerek tekrar tepsinin içine koydu. "Gereksiz kalabalık." Kemal'e kinayeyle tekrar karşılık verdikten sonra tartışan çiftin yanına doğru ilerlemeye başladı.

Genç kız sonunda kolunu kurtarıp çıkışa doğru ilerlemeye başladığında dans ettiği delikanlı da peşinden geliyordu. Genç kız sinirli bir şekilde Tufan'ın yanından geçtiği sırada, ardından gelen delikanlı kızın kolunu tekrar yakaladı ve bir anda önünde beliren iri beden ile kafasını kaldırıp önüne geçen adama baktı. Kemal'de geriden onları izliyordu ama müdahale etmedi.

Genç kızın isyan dolu sözlerinin arasında elinden kurtulmaya çalışırken, delikanlı bir hışımla, "Çekilsene be önümden!" diye bağırdı, Tufan'a.

Tufan başını iki yana salladı ve onun bileğini tutarak kızın kolunu bırakması için sıktı. Yüzüne bakılırsa hiç de öfkeli bir hâli yoktu ama delikanlının bileğine uyguladığı güç, karşısındakinin yüzünün buruşmasına ve parmaklarını gevşetmesine sebep olmuştu. Normal şartlar altında korumalara haber verip asla uğraşmazdı ama sabahtan bu yana içinde kaynayan sebepsiz sıkıntı sonunda onu bu raddeye getirmişti.

"Lütfen bırakmayın şunu." Genç kız başını kaldırıp yardım isteyen mavi gözlerini, kendisini kurtaran adama dikti. Sonra da az önce dans ettiği kişiye öfkeyle baktı. Sarı saçları nemli yüzüne yapışmış, sinirli soluklarıyla havalanıp tekrar yüzüne iniyordu. "Ben eve gittikten sonra istediği kadar millete sulanabilir, pis yalancı! Gözümün önünde millete asılıyor!"

Tufan'a kızgınlıkla bakan delikanlı şimdi sarışın kıza bakıyordu fakat bileğindeki baskı yüzünden yüzü kıpkırmızı olmuştu. Adamda hayvan gibi güç vardı ve birazdan bileğinin kırılması muhtemeldi.

"Abi sen karışma çekil git." dedi soluk soluğa. Piercing takılı kaşları çatılmıştı. Tekrar kıza yöneltti sivrilen bakışlarını ve dişlerini sıktı. "Yanlış anladın diyorum sana, Mercan! Duymuyor musun beni? Gel şuraya insan gibi konuşalım, benim asabımı bozma!"

O sırada yanlarından geçen esmer güzeli genç bir kız şuh gülüşüyle elini sallayıp parmaklarını telefon gibi yaparak kulağına götürdüğünde ise delikanlının yüz ifadesi değişme uğradı. Esmer güzeli kısık sesle konuşmuş olabilirdi ama dudak hareketlerinden 'beni ara' dediğini anlamamak için kör olmaları gerekiyordu. Tabii bir de nispet yapar gibi sarışın kıza üstünlük taslayan bir bakış atmayı da ihmal etmemişti.

Mercan adındaki kızın gözleri öfkeyle parladı fakat muhatabı kesinlikle esmer kız değil, kendini aklamaya çalışan şahıstı. İnce parmağını ona doğru sallayıp, "Beni bir daha arama, sakın peşimden gelme!" diye bağırdı ve arkasını dönüp hızla ilerlemeye başladı.

"Bensiz çıkamazsın buradan, Mercan!"

Delikanlı onun peşinden hareketlenmek istese de bileğindeki kuvvetli parmaklar buna müsaade etmedi. Her şey o kadar ani oldu ki genç kızın gidişi delikanlıyı bir anda tetiklemiş, hırsla yumruğunu Tufan'ın suratına geçirmeye kalkmıştı. Fakat refleksleri gelişmiş olan Tufan onun hamlesini anlayıp yumruğunu savuşturarak kafasını onun yüzüne gömdü. Darbeyi alan delikanlı ise gözünün önünde çakan yıldızlarla o an yanlış kişiye bulaştığını anlamıştı.

Etraflarında bulunan kadınların çığlıklarıyla dikkatleri üzerlerine çeken Tufan, havada asılı kalan yumruğuna hakim oldu ve acıdan kıvranan delikanlının kolunu kendine çekerek yüzüne eğildi.

"Eğer kızın peşinden gidip onu rahatsız edersen kemiklerini kırarım." dedi ve hâlâ bırakmadığı bileğini kıracak kadar sıktı. "Anlıyor musun beni? İnan bana bunu yaparken de zerre kadar vicdan azabı çekmem."

Müziğin baskın sesine rağmen delikanlı her bir sözü duymuştu ve sanki bileğini kırmaya çalışan o değilmiş gibi ses tonu sahte bir kibarlıktaydı. Aldığı darbe algılarını yavaşlatırken bir yandan burnundan akan kanı siliyor, diğer yandan kıskaç gibi sarılan bileğinin hâlâ sağlam olmasını diliyordu. Çünkü artık o elinin parmaklarını hissetmiyordu.

"A- anladım, abi." Renkli ışıklara bir de gözlerinin önünde uçuşan yıldızlar eklenmişti. "Burnum kırıldı sanırım bırak artık."

Yanlarına toplanan insanlar korumaların etkisiyle dağılırken Tufan onu bıraktı ve hiçbir şey olmamış gibi siyah gömleğinin yakasını düzeltti. "Arkadaşa pansuman yapın." dedi korumalardan birine, sonra da yüzü dağılmış delikanlıya tekrar baktı. "İsmin ne?"

Elemanlardan biri yerdeki kanı paspasla temizlerken diğerleri izledikleri tiyatro bittiği için tekrar işlerinin başına dönmüştü.

"Arda." Garsonun uzattığı peçeteyi alıp burnuna bastırdı ve piercing takılı kalın kaşları yüzünün acısıyla daha da çatıldı.

"Arda arkadaşımızı bir saat kadar misafir edin." Koruma başını sallayınca, "Erken kaçmaya kalkarsa da bana haber verin." dedi. "Yüzüne estetik yaptırması için bir gerekçesi olur en azından."

"Tamam abi."

Kemal, Tufan'ın yanına gelirken iri yarı koruma, Arda denilen çocuğun koluna girmiş götürüyordu.

"Bazen ben bile korkuyorum senden." Elindeki viski kadehini Tufan'a uzattı ve Tufan kadehi alırken Kemal'e kaidesiz bir bakış attı. "Valla bak, gözün dönünce kimseyi görmüyorsun." Sırıttı. "Neyse ki biz arkadaşız."

Beraber az önceki oturdukları yere geçtiler. Mekân aynı canlılıkla müşterisini ağırlamaya devam ederken sanki az önce böyle bir olay yaşanmamış gibi herkes eski haline dönmüştü.

Geriye yaslanan Tufan, bir eliyle alnını ovalayıp kadehini masanın üstüne bıraktı. Ne yaparsa yapsın içindeki sıkıntı geçmek bilmiyordu.

"Sen yine de fazla güvenme bana." dedi kinayeyle. "Bazen senin de suratını dağıtmak istiyorum."

Kemal onu ciddiye almadığını gösteren bir bakışla kadehini kaldırıp gülümsedi. "Cinnet geçiren Tufan'a o hâlde."

Tufan'ın olumsuz bakışları altında içkisini yudumlayıp titreyen telefonunu cebinden çıkardığında ise ekranı açtı. Gördüğü mesaj ifadesi değiştirmiş, kibirli bir şekle bürünmesine neden olmuştu.

"Bak bak Leman abla ne yazmış." 'Senin aksine, bizim yeni eleman çok çalışkan, Kemal. Kedi olalı bir fare tuttun sonunda. Yeni eleman için teşekkür ederim. İyi geceler.'

Mesajı Tufan'a okuyup arkasına yaslanırken onun tepkisini ölçmek için kayıtsızca bekledi. Tufan ise ifadesizce ona bakıp, "Madalya mı istiyorsun?" diye sordu.

Kahkaha atan arkadaşı onun bu hâlini gördükçe tarifsiz bir keyif alıyordu. "Sen takarsan neden olmasın."

Tufan, Kemal'e anlamsızca bakarken, "Bazen hiç çekilmiyorsun." dedi. "Ben yukarı çıkacağım."

Kemal arsızca gülümseyip arkasına yasladı. Tufan ise onun zibidi hallerine daha fazla katlanmayacaktı. Yoksa alamadığı hırsını ondan alması an meselesiydi. Geniş omuzlarını esnetip elini ense kökünde gezdirdiği sırada ise anlık bir düşünce kurşun misali beynine çarpıp, sekerek kalbine saplandı. Yüreğinin endişeyle çarpmasını beklemediği gibi birden çok hissi aynı anda yaşatan duygu daha fazlasını salgılamış, kendini birden bire ayağa fırlarken bulmuştu.

"Yavaş!" Kemal onun ani kalkışıyla yalandan kaşlarını çattı. "Bu kadar mı bıktın benden?"

Tufan'ın yüzü aklına gelen ayrıntıyla kasılırken, "Allah kahretsin!" diye tısladı. "Anahtarı yok!"

"Kimin anahtarı yok?" Önce anlamadı. Fakat gün boyu aklını ve merhamet duygusunu işgal eden kızdan bahsettiğini kavrayınca bu sefer ciddiyetle kaşları çatıldı ve Kemal'de ayağa fırladı. "Ulan kız kapıda mı kaldı?"

Kemal'in endişesi garip bir şekilde Tufan'ın canını sıkarken, "Ben gidiyorum." dedi. "Önemli bir şey olursa ararsın."

Söylediği birkaç kelimenin ardından arkasını dönüp gittiğinde, Kemal onun arkasından onaylamaz bakışlar attı ve tekrar yerine oturdu. Gecenin bu saatine kadar eve giremediğine göre, sabit fikirli arkadaşının yüzünden genç kız dışarıda kalmıştı.

Tufan ise aracına atlayıp aracı nasıl çalıştırdığının bile farkında değildi. Direksiyonu kavrayıp burnundan sert soluklar verirken bunu neden daha önce akıl edemediğini sorguluyor, kör olası vicdanı yine darbelerini bir bir göğsüne kaya misali indiriyordu. Kahretsin! Nasıl unutmuştu?

Gün boyu ona o kadar öfkeliydi ki, bir gece öncesinden yorgun ve uykusuz olduğu hâlde doğru düzgün uyumamış, bu saate kadar barut fıçısı gibi ortalıkta dolanıp durmuştu. Ama her ne olursa olsun onu sokakta bırakacak kadar gaddar değildi. Yolu kontrol edip sol şeride geçerken, cebinden hemen telefonunu çıkardı ve onu aramaya başladı.

Telefon sonuna kadar çalıp açılmadığında ise gaz pedalına biraz daha yüklendi. Aklına türlü senaryolar geliyor, onun başına bir iş gelecek diye dehşetli bir endişe duyuyordu. Neden? Onun için önemsiz değil miydi? Ya da öyle olduğunu zannederken şimdi niye bu kadar kaygılanıyordu?

Karısı olduğu için mi?

Onu kandıran karısı!

Sahte karısı!

Ona gülmeyen ama Kemal'e tebessüm eden karısı...

Kafası karman çorman olurken karmaşık duyguları arasında sıkı bir küfür etti. Ona neydi kızın gülüşünden? Gerçek karısı bile değilken neden bu kadar üstüne düşüyordu? Allah'ım! Bu kızın üstünde bu kadar kafa yorduğu için yakında aklını oynatmazsa iyiydi!

Hoşuna gitmeyen düşünceleri geçici olarak halının altına süpürdü ve gecenin bir yarısı trafik az da olsa hız sınırını aştığının bilinciyle umursamadan yola devam etti. Hazan bu şehirde hiçbir yeri bilmiyordu, gidecek tek bir kapısı bile yoktu. Parası var mı yok mu onu da bilmiyordu ama ona verdiği parayı almadığına göre herhâlde vardı. Eğer varsa belki bir otele giderdi ama şimdi bu düşünce de hoşuna gitmiyordu. Lanet olsun! Telefonu açmış olsa öğrenecekti ama ona da cevap vermiyordu. İnatçı keçi!

Uzun zamandır hissetmediği kaygı benliğini sinsice işgal ederken sonunda eve ulaştı. Giderken radar misali yol kenarlarını incelemiş onu görmemişti ve son umudu kapıda olmasıydı. Asansöre binip sabırsız bekleyişinin ardından yukarı çıktığında ise umudunun vicdanını bu kadar tekmeleyeceğini hiç düşünmemişti.

Olduğu yerde kaldı ve yüreğinde tarifsiz bir sızı oluşurken kendini yutkunurken buldu. Hazan'ın başı yan tarafa düşmüş, vücudu garip bir açıyla soğuk duvara yaslanmış vaziyette kim bilir kaç saattir burada uyuyordu? Asansörün ışıkları sönüp onu karanlıkta bıraktığında ise hâlâ orada beklediğini o an fark etti ve sessizce dışarıya çıkıp usul adımlarla yanına ulaştı.

İstilaya uğramış duyguları arasında tek dizini kırıp zemine yaslarken, genç kızın zayıf bedeni Tufan'ın iri silüeti ile gölgelendi. Önce onun narin hatlarını izledi. Uzun kirpikleri nazlıca kapanmış, parmaklarının tersiyle dokunduğu solgun yanağı buz gibi olmuştu. Bakışları aşağıya kaydığında ise kucağında kalan ekmek ile boğazına birisi çöküyormuş gibi nefes alamadı. Kahretsin! Nasıl olurdu da ona anahtar yaptırmayı unuturdu?

Kucağında ki ekmeği alıp yerdeki boş poşetin içine koyunca kenara bırakıp, Hazan'ın buz tutmuş ellerine dokundu. Ayazda kalmış gibiydi. Sıktığı dişlerinin aksine, bembeyaz kesilen ince parmakları, nazikçe kendi iri avucunun arasına aldı. Hepsi onun düşüncesizliği yüzünden olmuştu. Ne kadar kızgın ya da öfkeli olsa da onu bu hâlde bırakmayı aklının ucundan bile geçirmemişti.

Yumuşak ellerinin vücuduna verdiği garip hissi göz ardı ederek, "Hazan." diye fısıldadı.

Ses gelmediğini görünce tekrar seslendi fakat kız tatlı bir şekilde homurdanarak, "Biraz daha." diye mırıldandı.

Tufan kendisine bu denli öfkeliyken bile onun çocuksu hâline gülümseyip elini bıraktı ve ayağa kalkıp kapıyı açtı. Dikkatle ve özenle, onu sarsmadan kucağına almaya kalktığında ise genç kız kirpiklerini araladı. Bir an duraksayıp onun yakınlığı karşısında şaşkınlığını bertaraf ettiğinde ise iri gözleri dehşetle açıldı.

"Ne yaptığını zannediyorsun?"

Tufan, onun verdiği tepkiyle elini ateşe değmiş gibi çekti ve ayağa kalkarak yüzü ifadesiz bir hâle büründü. "Bir şey yapmıyorum, burada uyuya kalmışsın." dedi. "Uyandırmaya çalıştım ama duymadın."

Her yanı tutulan genç kız uyku mahmurluğu ile güzel gözlerini ondan çekerek kalkmaya çalıştı. Ama sadece denemekle kaldı. Zira uyuşan ayakları ile tökezleyip tekrar aynı yere oturacakken güçlü kollar onu anında tuttu ve genç kızın yumuşacık vücudu onu çelik gibi sert bedenine çekilip yapıştı.

Her şey anlık gelişmiş, yere hızlı bir iniş yapacağını düşünerek onun elleri de genç adamın boynuna dolanmıştı. Başını kaldırıp güzel yüzünü genç adama çevirdiğinde, onun da gözlerine ilgiyle baktığını gördü.

Neden buradaydı ve neden bu adam ona her zamanki gibi düşmanca bakmıyordu?

Algıları yavaşça açılıp ilk sorunun cevabını bulduğunda ise yüzü küskün bir hâl aldı. "Tamam kendim yürürüm, bırak beni." Hakkı var mıydı bilmiyordu ama onu kapıda bıraktığı için fazlasıyla kırgın ve kızgındı.

Tufan elbette onu dinlemedi. Bıraksa yeri boylayacak gibi duruyordu. "Ayakların uyuşmuş işte bırak yardım edeyim." dedi derinden gelen, gergin sesiyle. "Bırakırsam düşecek gibi duruyorsun."

Kızın kıyafetleri bile buz gibi olmuştu. Öyle ki boynuna dolanan soğuk eller, adamın öfkeden yanan teninde kendini net bir şekilde hissettiriyordu. Lanet olsun! Hepsi onun düşüncesizliği yüzünden olmuştu.

Hazan geri çekilmeye çalışıp, "Senden gelen hiçbir şeyi istemiyorum." dedi. "Vicdanını aramızdan çeksen iyi edersin sonra kabak benim başıma patlıyor." Artık sesi de yüz ifadesi gibi küskündü.

Tufan onaylamazca çattığı kaşlarının altından, gözlerini kıstı. "Şu an gerçekten çocukluk ediyorsun. Yardım etmeye çalışıyorum."

"Çocukluk mu?" Hilâl kaşları havaya kalktığında dudaklarında alaycı bir gülümseme belirip kayboldu. "Sen şimdi bunu da oyun zannedersin. Belki kendimi acındırmak için yapıyorumdur. Alıştım nasıl olsa numara yapmaya."

Beline dolanan kalın kolu tutup çekmeye çalıştığında Tufan karmaşık bakışlarıyla onu serbest bıraktı. Genç kız da öfkeyle geriye gitti fakat ani yaptığı hareketle dengesini sağlayamadığı için, buz gibi parmakları şakaklarına tırmanmış, gözlerinin önünde renkli benekler uçuşmuştu.

"Laf dinlesene biraz!"

Tufan, ona tekrar elini uzatacağı sırada zor da olsa özdenetimini sağlayıp geriye çekildi. Bu hareketi adamın yüzünün katılaşmasına neden olmuştu ama umursamadan yeniden yere eğildi. Omzundan ne zaman kaydığını bilmediği çantasını ve poşetin içine konmuş ekmeğini alıp ayağa kalktı.

"Ben artık aklımı dinliyorum." Arkasını dönüp ona omzunun üstünden baktığında ise güzel yüzü hüzünle gölgelenmişti. "Öleceğimi bilsem yine senden medet ummam!"

Genç kızın gidişiyle Tufan orada kalıp, yeni bir hesaplaşmanın içinde buldu kendini. Öyle kırgın ve kızgın bakıyordu ki bir an, sadece bir an ona inanmak istedi. Ama bu seferde Kemal'e olan tutumunu hatırlayınca beynini kemiren minik karınca sürüsü istilâsına kaldığı yerden devam edip fikrinde onu sabit kıldı. Gerçi şu an enayi yerine konulması bile umurunda değildi çünkü onu kapı önlerinde bıraktığı için hâlâ kendine öfkeliydi.

Kızın peşinden içeriye girip kapıyı kapattı. Onun odasının kapısını kapalı görünce de doğrudan yukarıya çıkıp, kendi dolabından bir battaniye ile yastık çıkarıp aşağıya indi. Ona karşı öyle öfkeliydi ki bunları vermeyi bile akıl edememişti.

Kendini sorguya çekerken ve karışan kafasındaki düşüncelerle dalıp giderken farkında olmadan yine aynı şeyi yaptığında kapıyı çalmadan araladı. Genç kızın öfkeyle karışık şaşkın bakışlarının muhatabı olduğunda ise artık her şey için çok geçti.

Hazan valizinin başına çökmüş, kıyafet ararken üzerinde ince askılı bir penye ile duruyordu.

"Ya sen ne kadar görgüsüz bir insansın!"

Valizin içinden bulduğu uzun kollu kalın bir kazağı üstüne tutup vücudunu gizlemeye çalıştı. Fakat biçimli bacaklarını ikinci bir deri gibi saran taytı için yapacak bir şeyi yoktu.

Tufan onun muhteşem fiziğinden gözlerini çekip hafifçe pembeleşmiş yanaklarına baktığında sesini temizledi. "Bunları getirmiştim."

Hazan'ın güzel yüzü hoyratça asıldı. Dişlerini sıkıp ne durumda olduğunu unutarak, "İstemiyorum!" diye inatlaştı. "Çıkar mısın dışarıya!"

Sanki o hiçbir şey konuşmamış gibi, Tufan rahat bir tavırla ilerleyip yanından geçtiğinde elindekileri kanepenin üstüne koydu.

"Üşümüşsün işte inat etme, üstünü ört diye getirdim."

O, iki gündür bu şekilde uyuyordu. Yeni mi aklına gelmişti?

Tufan arkasını dönüp giderken, Hazan onun getirdiği battaniyeyi kafasına çalmak istedi ama elleri müsait değildi.

"Senden gelecek hiçbir şeyi istemiyorum, onları da kullanmayacağım." dedi sinirle. "Ayrıca kapıyı çalmadan içeriye girmeni de istemiyorum. İnsanların özeline biraz saygı göster."

Tufan önce omzunun üstünden ona baktı. Sonra bedenini tamamen ona çevirince, çelik gibi sert bakışlarını yumuşatan alaycı tavırla Hazan'ın gözlerine odakladı. Aheste bir yavaşlıkla, bilerek ve kasti bir hâlde gözlerini arsızca onun vücudunda gezdirdi.

"Özel?" Dudağının kenarı yukarıya kıvrılmış, sorgulayıcı tutumuyla tek kaşını hafifçe kaldırmıştı. "Ben senin kocan değil miyim?"

Öfkeden titreyen bedeni farklı hislere gebe kalırken, Hazan'ın dudakları açıldı ve balık misali tekrar kapandı. Kulaklarına varana kadar kızarmasına sebep olan bakışları kazağına daha sıkı tutunmasına neden olurken dişlerini sıktı. Hiç beklemediği sözcükleriyle kanı damarlarından sıyrılıp adeta beynine hücum etmişti.

"Değilsin!" Söylediği kelimenin saçmalığını fark edip, "Yani kocamsın ama gerçek kocam değilsin." diye düzeltti. "O yüzden aramızdaki mesafeye dikkat et. Kullandığın kelimelere de..."

Odanın içinde elle tutulur bir gerginlik oluşup, adamın çehresi donuklaştı. Ona dokunmak gibi bir niyeti yoktu, hastanedeki konuşmaları da dün gibi aklındaydı ama nikâhlı kocası olduğu hâlde ondan sakınıp, Kemal'e gülümsemesi onu fişekliyor, işi inada bindirmesine neden oluyordu.

Koyu gözleri karanlık bir alayla parladığında kime olduğunu bilmediği öfkesini gizleyip, "Nikâh kıyıldı, hem de senin arzu ettiğin gibi iki şekilde." dedi. Sonra ona doğru bir daha adım attı. "Gayet de gerçek kocanım."

Genç kız, adamın kusursuz yüzüne panikle bakarken geriye gitme isteği ile yanıp tutuşan ayaklarını güçlükle durdurdu. O yaklaştıkça zavallı kalbi yükseklere havalanıp yere çakılıyor, düzensizleşen soluğu aksıyordu.

"Gerçek kocam mı?"

Panikleyerek sorduğu soruya, Tufan doğal bir hareketle başını salladı. "Hem kanun huzurunda, hem de dinen kocanım. Yanılıyor muyum?"

"Bunu seninle konuşmuştuk." Hazan yutkundu fakat korkudan ziyade müthiş bir heyecan dalgası tüm benliğini bir anda esir almıştı. En çok da kendi hissettiklerinden ürkerek, "Bana söz vermiştin." diye mırıldandı. "Şimdi neyi ima etmeye çalışıyorsun?"

Tufan bu tepkilerin hepsini korku olarak adlandırdı. Canı bedenine dar gelirken dişlerini sıkmasına engel olamadı. Ondan korkuyor olması ve kendini sürekli geri çekmesi adamın gerginliğini bir kademe daha yükseltiyordu. Canavar değildi, ona istemediği bir şeyi yapacak kadar da alçalmamıştı. Ama genç kızın gereksiz mesafesi canını sıkmaya başlamıştı. Hâlbuki o mesafeler ilk başta hiç de gereksiz değildi. Peki şimdi değişen neydi?

Sorusunu duymazlıktan gelen Tufan'ın çehresi ciddiyetini kuşandı. "Sadece mesafe koyacağın kişi ben değilim. Hatırlatmak istedim."

Kafasını karıştıran davranışları, esrarengiz bakışları ve tutarsız hareketleri Hazan'ın kafasını daha da karıştırdı. Fakat son sözler tüm bunları bir anda gölgede bırakınca, "Anlamadım." dedi kaşlarını çatarak. "Hatırlatma yapılacak bir mevzu mu var?"

Tufan'ın gözleri, sanki genç kızı koruyacakmış gibi önüne siper ettiği uzun kazağına kaydığında ise tehlikeli bir şekilde gülümseyip gözlerine sadistçe baktı.

"Bilmem." Onu tedirgin ettiğini bilerek bir adım daha attı. Aynı anda Hazan'da geriledi. Ondan kaçması öfkesini biraz daha tetiklerken ağzından çıkanları kulağı duymaz oldu. "Sen düşün, ben senin kocanım ama bana değil başkalarına gülümsüyorsun."

Bu kadar mı çok oturmuştu içine? Bunu dile getirecek kadar mı kafasına takmıştı? Ayık olduğunu sanıyordu ama bunları dile getirecek kadar mı içmişti? Hayır. Gayet aklı başındaydı. Peki, ona göre ufacık bir detay neden tüm sinir sistemini bozuyordu?

Umursamadı. Onun gözlerinin irice açıldığını fark ettiği hâlde bir adım daha attı ve Hazan, duvar ile kendi yağız bedeninin arasında kaldı. Aralarında sadece bir adımlık yer kalmıştı.

Hazan'ın narin omuz başları beyaz bir inci gibi parlıyor, aldığı sık solukları adamın yüzüne çarpıyordu. Fakat o iri yeşil gözler şimdi bir çift ateş topuna dönmüş, sözlerinden önce bakışlarıyla yakıyordu.

"Gülümsüyorsun derken?" Ondan yükselen alkol kokusu midesinin kasılmasına sebep oldu ve sinirden titreyen sesine rağmen sakince sordu. "Ne demek istiyorsun? Açık konuşsana!"

Tufan'ın keskin gözleri, genç kızın harelerini parçalayıp, daha derine inmek ister gibi uzunca onun gözlerine baktı. Eli usulca havalanırken, bakışları artık elinin rotasını izliyordu ve genç kızın artık soluk aldığından bile emin değildi. Öyle ki onun ılık, ferah nefesini yüzünde hissetmiyordu.

Parmaklarının tersini ipeksi saçın yüzeyinde gezdirip, usulca aşağı indi. Parmakları çok kısa bir an kızın omzuna değdiğinde ise ufacık bir dokunuşun sarsıcı hissini göz ardı ederek, sadistçe tekrar gözlerine baktı. Şu an en küçük bir mantık parçasından yoksun biri gibi davranıyor, adını koyamadığı rahatsız edici tuhaf hisler beynini kemirip duruyordu.

"Bana koyduğun mesafeden bahsediyorum. Hani şu iki gün bile tanışıklığın olmayan Kemal'e olan yakınlığı-"

Havada yankılanan kırbaç gibi bir ses Tufan'ın kelimelerini ağzına tıkadığında başı hafifçe yana döndü. Hazan elini ne zaman kaldırdığını, hiç düşünmeden onun suratına nasıl geçirdiğini hatırlamıyordu. Fakat tüm bedeni öfkeden zangır zangır titriyordu.

Hangi hakla onunla böyle konuşabilirdi ki? Lafın gittiği yer ortadaydı ve Hazan böyle bir ithama asla müsamaha gösterecek bir kız değildi. Ne zannediyordu? Millete gülücük dağıtıp, iffetsiz biri olduğunu mu düşünmüştü?

Dargınlığından ve öfkesinden dolayı güzel yüzü sislenirken, "Def ol git çabuk!" diye hırladı. Titreyen çenesine hakim olmaya çalışıp, onun allak bullak olan suratına bakmaya devam ettiğinde ise parmağı ile kapıyı gösterdi. "Def ol dedim sana! Çık şu odadan!"

Hak etmişti. Fazla ileriye gittiğinin o da farkındaydı ama özür dilemedi. Tuhaf olan şuydu ki, içinde bir hafiflik hissediyordu. Hazan'ın yüz ifadesi ve verdiği tepki kendi düşüncelerini yalanlamış, bu durum ise adamın içindeki gün boyu geçmek bilmeyen sıkıntısını bir anda silip süpürmüştü. Neden?

Geriye çekilirken ve arkasını dönüp giderken, "Üstünü örtmeyi unutma." diye onu tembihledi. "Çok üşüdün, hasta olabilirsin."

Sonra da hiçbir şey olmamış gibi son bir kez baktı ve odadan çıktı. Kapattığı kapıya gürültüyle çarpan nesne ile kaşlarını havaya kaldırdığında ise sanki dakikalar önce öfkeli olan o değilmiş gibi genişçe gülümsedi. Olmuştu işte. Sonunda contayı yakmıştı.

🍁

Lütfen oy veremeden geçmeyin 🥰 minik de olsa yorum yaparsanız daha çok mutlu olurum.

Yeni bölüm bildirimleri için profilimi takibe alabilirsiniz sihirlisonbahar 🖤

Continuer la Lecture

Vous Aimerez Aussi

601K 22.1K 31
Arkadaşımın abisine aşık olmak yapacağım en büyük saçmalıktı ama bazen işler bizim isteğimiz dışında gerçekleşebiliyordu. Serhat; Anlamıyorsun kızıl ...
570K 35.8K 12
Melis, annesinin kaderini yaşayan bir genç kızdı. Babası ve abisi tarafından evin hizmetlisi gibi görülür ve onlar için para kaynağı olmaktan ileri g...
1.6M 36.1K 44
Tam sınıftan çıkıcaktım ki gelen sesle dikildim kaldım."sen kal ada yapamadığın son soruya bakalım" OLUR OLUR HOCAM BAKALIM. Dırırııırıırıfırı Canı...
61.2K 1.1K 10
04052024