DÖNÜM NOKTASI

By sihirlisonbahar

1.7M 81K 18.6K

Kapı aralığından gözüne çarpan çıplak bedenle olduğu yere çakılı kaldı. Alkolün esir aldığı beyni ona oyun oy... More

|PROLOG|
Dönüm Noktası- İlerleyen Bölümden Bir Kesit
1. Bölüm
2. Bölüm
3. Bölüm
4. Bölüm
5. Bölüm
6. Bölüm
7. Bölüm
8. Bölüm
9. Bölüm
10. Bölüm
11. Bölüm
13. Bölüm
14. Bölüm
15. Bölüm
16. Bölüm
17. Bölüm
18. Bölüm
19. Bölüm
20. Bölüm
21. Bölüm
22. Bölüm
23. Bölüm
24. Bölüm
25. Bölüm
26. Bölüm
27. Bölüm
28. Bölüm
29. Bölüm
30. Bölüm
KAÇIR BENİ!!!
31. Bölüm
32. Bölüm
33. Bölüm
34. Bölüm
35. Bölüm
36. Bölüm
37. Bölüm
38. Bölüm
39. BÖLÜM

12. Bölüm

33.1K 1.9K 191
By sihirlisonbahar

12. Bölüm

🍁

Hastaneye vardıklarında vakit gece yarısına ulaşmıştı. Hazan dedesinin durumunu deli gibi merak ediyordu fakat aklını meşgul eden başka şeylerde vardı. Araçtan indiklerinde ilk işi adama ceketini vermek olmuştu ama kokusu üzerine sinmiş, uzun koridorda yürürken düşüncelerinin radarına birkaç kez yine yakalanmıştı. Ne kadar umursamaz davranmış olsa da yine de onun sözlerine gücenmişti. Neden ona bu kadar değersiz gibi davranıyordu? Sonuçta onu kurtarmıştı, gözlerindeki endişeyi de görmüştü. Ee hepsi dedesi için miydi? Kendisinin hiç mi payı yoktu?

İçini çekti. Ne yazık ki kurtarıcısı bir dağ ayısıydı. Evet iyiliğini unutacak kadar nankör değildi ama bu, onun incelikten yoksun bir ayı olduğunu değiştirmiyordu.

"Bu taraftan."

Hazan'ın yersiz düşüncelerini bölüp parçalara ayıran iki kelime yönünü değiştirip adamı takip etmesine neden oldu. Adam, ona gerek kalmadan tüm bilgileri öğrenmiş, görüş saati olmadığı hâlde izin almış, şimdi de asansörle dedesinin yanına çıkıyorlardı.

Konuşmadan asansörden indiler. Adamın koridoru dolduran bedeninden adeta güç yayılıyor, Hazan boyu uzun olmasına rağmen kendini onun yanında ufacık görüyordu. Beraber odaya geçtiler ve genç kız, yatakta yatan dedesini görünce yanındaki adamın varlığını unutup koşarak yanına ulaştı. Odada tek başına yatıyordu. Önce dedesinin göğsüne takılan ritim holterlere baktı. Ardından yarı aralık duran gözlerine bakıp dudaklarını ısırdı. Hayır ağlayıp onu üzmeyecekti ama daha şimdiden burnunun ucu sızlamaya başlamıştı.

Yaşlı adam yorgun sesiyle, "Kızım." diye mırıldandı. Torununun baharı kıskandıran bakışları yok olmuş, içine keder çökmüştü.

"Dedem." Dedesinin buruşmuş elini tutup, dudaklarına götürdü. "Canım dedem."

Yaşlı adam torununa sevgiyle gülümsedi. Ardından gözlerini Hazan'ın ardındaki yiğit bedene çevirdi. Yorgun gözleri usulca kapanıp açılırken adama minnetle baktı. Tek bir lafıyla torununu, o dayısı olacak insan müsveddesinin elinden kurtarmış, alıp buraya getirmişti. Hakkını asla ödeyemezdi.

"Allah senden razı olsun." dedi. Sesi de görüntüsü gibi hâlsiz çıkmıştı. "İşin gücün rast gelsin, oğlum. Bana dünyaları verdin."

Tufan önemli değil der gibi başını eğdi. "Nasıl oldunuz, iyi misiniz?"

Hazan sadece dedesinin gözlerine bakıyor, iki avucunun arasına aldığı elini öpüp kokluyordu. Dedesi hafifçe tebessüm edip, "Hamd olsun, iyiyim." dedi. "Yaşlandım artık kalbim bu olayları kaldıramıyor."

O sırada içeriye bir grup doktor ve hemşire girdi. Hazan ise kenara çekilip ona müsaade etti. Onlar aralarında konuşurken Tufan sessizce bekliyor, hemşirelerden biri de elindeki tansiyon aletiyle dedesinin tansiyonunu ölçerken doktorlar kendi aralarında konuşuyordu.

Hemşire tansiyonunu ölçtükten sonra orta yaşlı bir doktor, yaşlı adama bakarak, "Seni yarın taburcu edeceğiz." dedi. "Ama heyecandan stresten uzak kalman lazım. Ayrıca yediklerine içtiklerine de dikkat etmelisin. Anlaştık mı?"

Yaşlı adam başını salladı. Ama bu sadece onu geçiştirmek için yaptığı bir eylemdi. Ne stres onun yakasını bırakırdı, ne de doğru düzgün yediğine içtiğine dikkat edebilirdi. Gelini bir tabak yemeği bile çok görürken, Hazan'ın da başında bu olaylar varken doktorun tavsiyelerine uyması güçtü.

Genç kız derhâl dedesinin yanına gidip yeniden yatağın kenarına çöktü. Doktor ise yönünü Tufan'a çevirdiğinde, "Siz yakını mısınız?" diye sordu.

Genç adam kısa bir an Hazan'a baktı. "Evet."

"Damarlarından birisi tıkanmış, anjiyo yaptık ama diğerleri de iyi durumda değil. Elbette yaşının verdiği etki de var fakat üzüntü, stres gibi etkenlerde baş rol oynuyor. Dikkat etmesi lazım."

İfadesini bozmayan Tufan, "Elimizden ne geliyorsa yaparız." dedi. "Başka bir şey var mı?"

"Bu kadar, geçmiş olsun."

Doktorlar ve hemşireler odadan ayrıldı. Üçü baş başa kalmış Tufan hâlâ ayakta dikiliyordu. Gözleri dede ve torunun üzerindeyken kısılı gözlerle onları izledi. Yaşlı adamın gözleri onu bulduğunda ise aralarında bir bakışma geçti.

"Otur evladım." dedi. "Biraz konuşalım."

Hazan'ın sırtı dikleşti ve asıl meselenin yine açılacak olmasıyla bedeni gerildi. Gerek var mıydı? Onu kurtardığına göre artık gidebilirdi. Tatsız konuşmanın başlamasını hiç istemiyordu çünkü sonucu belliydi. Ne Hazan o adamla, ne de o adam Hazan'la evlenmek istemiyordu.

Tufan, yatağın sağ tarafına konumlandırılan üçlü koltuğa oturup bacaklarını hafifçe araladı ve dirseklerini dizlerinin üzerine yaslayarak onun konuşmayı açmasını bekledi. Ortamın gerginliği ise somut bir şekle bürünmüş, sessizliği adeta yarıp geçiyordu.

Söze nereden başlaması gerektiğini bilmeyen yaşlı adam, "Hamdi'ye ne oldu?" diye sordu. "Nasıl kurtardın kızımı?"

"Emniyetten yardım aldık, o adam da gözaltına alındı. Yarın bizim de ifade vermemiz gerekiyor." Tufan'ın duruşu ve bakışları ifadesizliğini koruyordu.

Hazan'ın dedesi sevinse mi telaşlansa mı bilemedi. Düşmanlığına düşmanlık katmışlardı ve serbest bırakılınca muhakkak bunun bedelini ödetmek isteyecekti.

"Artık iyice diş bileyecekler."

Onun durgun hâli Hazan'ın canını sıktı. "Sen bunları düşünme, dede. Doktor ne dedi duymadın mı?" Narin omuzlarını silkti. "Artık onunla evlenmek zorunda değilim. Bir şey yapmaya kalkarsa polisi ararız."

Dedesi nefesini yorgunca verdi. "Her gün bir sürü kadın cinayeti işleniyor, kızım." dedi, onun anlamasını umarak. "Allah polisimizi başımızdan eksik etmesin ama kapımızda yatacak hâlleri yok ki. Baran'la babasının ne zaman ne yapacağı belli mi olur?"

Tufan onları dinlerken müdahale etmedi. Genç kız ise gözlerini devirip dedesine sitem eder gibi baktı. "O zaman gider ben onların kapısında yatarım. Olmadı başka yere taşınırız ama lütfen artık sen bunları düşünme."

Onun üzülmesini, strese girmesini istemiyordu. Zaten hasta yatarken bir de bunlara kafa yorup iyice kötü olmasından korkuyordu. Ondan başka kimi vardı ki şu yalan dünyada?

Yaşlı adam başını iki yana sallayıp gözlerini Tufan'a çevirdi. Sadece onun anlayacağı sözsüz bir iletişim kurduğunda ise onun gözlerinde ki vicdan parıltılarını gördüğüne yemin bile edebilirdi. Ve son kez şansını denemek istedi.

"Benim bu hayatta Hazan'dan başka kimsem yok, oğlum." dedi ve torununun tedirgin gözlerine baktı. Genç kız resmen 'yapma' der gibi bakıyordu ama onu dinleyecek değildi. Daha sonra Tufan'a döndüğünde, "Kimsin, ne iş yaparsın bilmiyorum ama yiğit biri olduğun onu buraya getirişinden belli."

Yalakalık değildi bu! Gerçeklerin ta kendisiydi. Ama adam nasıl bir anlam yüklerdi orasını bilemezdi.

"Onları gördün, her şeye kendin şahit oldun. Sözde dayısı olacak adam gözünü bile kırpmadan kızımı alıp gitti. Eğer yetişemeseydin belki de zarar verecekti."

Hazan pes etmiş gibi gözlerini avucunda tuttuğu dedesinin eline indirdi. Nefesinin daraldığını hissediyordu. Ne yapıp edip sözü evliliğe getirecekti, adı gibi biliyordu. Bilmesine biliyordu fakat o böyle konuştukça müdahale edemiyordu. Tufan ise lafını bölmeden adamın sözünü bitirmesini bekliyordu. Elbette o da lafın geleceği yerin farkındaydı.

"Bu meseleyi burada bitirmezler, oğlum. Sonunda benim yavrum zarar görecek. Ya oğlu ya da dayısı muhakkak Hazan'a bir kötülük yapacak. O oğlan zaten kafayı Hazan'la bozmuş, belki ailesini bile dinlemeyip kızımı kaçırmaya kalkar, ben ne yaparım o zaman?"

Genç adam, o lavuğun adını duyduğunda bedeni istemsizce gerildi ve kara kaşları çatıldı. Ailesine kafa tutup hâlâ Hazan'ı istediğine göre saplantılı bir şekilde kıza taktığı belliydi. Ama bunun hangi kısmı Tufan'ı ilgilendiriyordu?

Hoşlanmadığı bir his, gelip yüreğine oturdu. Hazan o aptalı istemiyordu. Lanet olsun bu kısmının da onu ilgilendirmemesi gerekiyordu.

Sorun şuydu ki, Hazan Tufan'la da evlenmek istemiyordu. Şaka gibi!

Ee, o da evlenmek istemiyordu ama vaziyet ortadaydı. İşte yine aynı şey olmuştu. Araya hemen lanet vicdanı giriyor, mantığını devre dışı bırakıyordu.

"Bugün sen vardın da getirdin kızımı." diye devam etti yaşlı adam. "Artık aklım hep onda kalacak. Başına bir şey geldi mi diye düşünüp duracağım." En sonunda lafın sonuna gelmiş gibi yalvaran gözlerle bir torununa bir de adama baktı. "Gel oğlum şu nikâhı kıyalım. Hazan'ımı al yanında götür. Uzakta olursa hasretine dayanırım ama eğer ona bir şey olursa kahrımdan ölürüm."

Hazan'ın içi parça parça oldu fakat ondan medet umması, kendini zorla yamanmış gibi hissettiriyordu. Bir anlık adama bakma gafletinde bulundu. Adamın gözleri de onu yeşil gözlerini bulmuş, sorarcasına bakıyordu.

Ne? Bir de Hazan'dan mı duymak istiyordu? Yok artık, daha neler! Bunu asla yapmayacaktı. Asla onu ikna etmek için uğraşmayacaktı.

Bakışlarını derhâl kaçırdı. Dedesine döndüğünde tam ağzını açıp itiraz edecekti ki, "Bir şey sormak istiyorum." dedi Tufan. Lafı resmen kızın ağzına tıkamıştı. "Evlilik şart mı? Yani onu buradan alıp götürürsem yine güvenliğini sağlayabilirim. Onlar da evli olduğumuzu zannederler. Neden illa evlilik için baskı yapıyorsunuz?"

Hazan'ın sözü yarıda kesilmiş onun teklifine alık alık bakarken, dedesinin yaşlı yüzü asıldı. Ödün vermez bir tutumla başını iki yana sallayıp, "Olmaz." dedi. "Enine boyuna araştırırlar, oğlum. Vaktinde gelip bizi nasıl buldularsa onu da bulurlar. Bunu göze alamam."

Tufan'ın düşünceli gözleri yaşlı adamdayken, zihni onun sözlerini tartıyordu. Aralarında nasıl bir husumet geçmişti, bizi buldular derken ne demek istemişti bilmiyordu ama dediği gibi eğer evli olmazlarsa, aynı evin içinde yaşamazlarsa Hazan'ı her daim gözünün önünde tutamazdı. Gerçi bu kız okula gidiyordu. Dedesi öyle söylemişti. Yine sürekli yanında olamayacaktı ama dediği gibi sorun evlilikse ve evlenince peşini bırakacaklarsa başka seçenek kalmıyordu.

"Tamam." Sıkıntılı bir nefes aldı. "Öyle olsun. Evlenelim bakalım."

Hazan hiç beklemediği kelimeler karşısında ağzı açık kalırken gözleri yeniden adamı buldu. Onun donuk gözlerine, kaşlarını havaya kaldırarak baktı. Ciddi miydi? Ona yalvarmalarını, ayaklarına kapanmalarını falan istemeyecek miydi? Hayret, anlaşılan dağ ayısının kafasına taş düşmüştü!

Dedesi torununun elini sıkıp huzurlu bir nefes aldı. Şükürler olsun onu ikna etmeyi başarmıştı. Fakat torununu nasıl ikna edecekti onu bilmiyordu. Elini tekrar sıkıp girdiği transtan onu çıkarırken, "Hazan'ım." diye fısıldadı. Genç kızın alık alık bakan gözleri onu bulduğunda ise, "Gel sen de kabul et." diye fısıldadı. "Beni bu endişeden kurtar, kızım."

Hazan dedesine bakarken dişlerini sıktı. Ona ikinci kez kızgınca bakıyordu ve bu sefer ki tavrından dolayı asla pişmanlık duymayacaktı. "Onu mecbur bırakıyorsun." dedi dişlerinin arasından. "Ben evlenmek falan istemiyorum. O da istemiyor, görmüyor musun?"

Sanki adam yanlarında yokmuş gibi rahatça konuşması adamda hiçbir duygu değişimi göstermedi. Hazan ise gidip o ifadesiz suratını dağıtmak istiyordu. Neden kabul etmişti? Onun son sözlerini ve reddeden bakışlarını çok net hatırlıyordu.

Ah, tabii dedesinin hatırı için! Yoksa onun hayatı umurunda bile değildi. Bunu da yolda gelirken net bir şekilde belirtmişti zaten. Resmen onu hiçe sayıyordu. Pis kabadayı!

"Müsaadenizle." Tufan, yağız bedenini dikleştirerek ayağa kalktı. Sadece yatakta yatan yaşlı adama bakıyordu. "Ben dışarı çıkıyorum. Yarım saatte geri dönerim."

Genç adam dışarıya çıktığında Hazan, yine kendisini yok sayan adamın arkasından bakmayı kesip, dişlerini sıkarken aynı anda kirpiklerini yumdu. Daha sonra alev alan yeşil gözlerini aralayıp dedesine çevirdi.

Ne olacaktı şimdi? Gerçekten evlenecekler miydi? Tamam, Hazan bu adamdan etkilenmiş olabilirdi fakat o duygusuz herif bırak etkilenmeyi hoşlanmış bile görünmüyordu. Onu rahatlatacak tek bir emare yoktu. Vicdan desen, o kavram bile bu kaba adamın üzerinde eğreti duruyordu. Yok. Bu iş kesinlikle olmazdı.

İnatçı gözlerle yüzünü astı. "Ben bu adamla evlenmem.  Sonumun ne olacağı bile umurumda değil, dede. Yabancı bir adamın kanatları altına girecek kadar aciz değilim!"

Yaşlı adamın yüzündeki rahatlamış ifade silindiğinde yerine üzgün bir görüntü eklendi. "Neden böyle yapıyorsun?" diye sordu. Sesinde bariz sitem vardı. "O bile kabul etti, kızım. Asıl onun direnmesi lazım ama inat eden sensin."

"Anlamıyorsun dede. O adam beni-"

"Hazan!" Onun hâlâ diretmesine karşılık azarlayan gözlerle baktı. "Eğer onunla evlenmeyi kabul etmezsen sana hakkımı helal etmem."

Dedesinin kestirip atmasıyla birlikte sözünü tamamlayamayan genç kız dudaklarını birbirine bastırıp, elini kolunu bağlayan iki kelimeye yenik düştü. Gözleri hâlâ reddeder gibi bakıyordu fakat dedesi onu en hassas noktasından vurmuştu.

"Nereye gittiğini bile bilmiyoruz." dedi, genç kız. Sesi inler gibi çıkmıştı. "Belki adam manyak..." Yüzünün katılığı ve sert çehresini keskinleştiren bakışları, gözlerinin önüne düştüğünde bedeninden anlık bir titreme geçti. "Belki organ mafyası, belki de bir katil. Yanında silah taşıyor dede, beni kime emanet ettiğinin farkında mısın?"

Görüp geçirmiş dedesi onun aksine biraz daha rahattı. O da tanımıyordu ama hiçbir menfaati olmadığı hâlde torununu alıp yanına getirmişti. Üstelik bunu yaparken tek başına yapmamış, polisten yardım istemişti. Eğer bir manyak ya da katil olmuş olsaydı emniyetle iş birliği yapmak yerine bu işi kendisi çözmeye çalışırdı. Ee Baran'la kıyasladığı zaman da aralarında neredeyse dağlar kadar fark vardı. En önemlisi ise şu an için başka alternatifleri yoktu. Ya burada kalıp onların torununa bir fenalık yapmalarını bekleyecekti ya da Hazan'ı gözü kapalı ona emanet edecekti.

"Seni senden daha çok düşünüyorum, güzel kızım. O adamın niyeti kötü olsaydı zaten seni baygın bulduğunda bir zararı dokunurdu. Ya da seninle evlenmesini istediğimde direkt kabul ederdi ama gördün işte bunların hiçbiri yapmadı."

"Daha adını bile bilmiyorum, dede."

Torununun neredeyse ağlayacakmış gibi söylediği cümleye gülümsedi. "Öğrenirsin, kızım."

Ve dedesi daha birçok şey anlatmaya devam ederken Hazan, onun söylediklerini artık duymuyordu. Zira kafasının içine yıldırım gibi düşen farkındalığı daha yeni kavrayabiliyordu. Başı dönmeye başladı, tırnak uçlarına kadar titredi. Bin bir düşünce zihninde şekil buluyor, yüzünün kızarmasına sebep olacak kareler gözlerinin önünde uçuşuyordu.

O kabadayıyla evlendiğinde karısı olacaktı. Peki ondan kocalık hakkını istediğinde ne yapacaktı? Yüreği kaygıyla koyuldu. Tanımadığı bir yabancının yatağında nasıl yatacak, kendisini istemediği hâlde ona dokunduğunda buna nasıl katlanacaktı?

Bu dehşet düşünce silsilesiyle gözleri sinirden dolarken aniden ağaya kalktı. O kadar uzun boylu değildi. İsteği dışında kimsenin ona elini sürmesine asla izin vermeyecekti. Eğer kabul ediyorsa durum buydu, yoksa paşa gönlü bilirdi.

"Ben lavaboya gidiyorum." dedi, dedesine bakmadan. "Eğer kaçıp gitmezse ona kabul ettiğimi söylersin."

🍁

Genç adam elindeki telefonu cebine atıp gergin bedenini rahatlatmak için geniş omuzlarını esnetti. Hastanenin bahçesinde ki banklardan birine oturup bir sigara daha yaktığında ise donuk gözleri, karanlıkta bir boşluğa odaklandı. Az önce Ali'yi arayıp ondan yarın için nikâh tarihî ayarlamasını istemişti. Evet bunu gerçekten yapmıştı. Zavallı Ali ise resmen kekelemişti. Eğer yanında olsaydı onun şoka girmiş, irileşen gözlerini görebilirdi fakat ses tonundan bile ne kadar şaşkın olduğunu anlamıştı. Hoş kendisi de hâlâ inanamıyordu. Ama yapmıştı; çünkü kızın her halükarda evliliğe razı olacağını biliyordu. Olmasa işine gelirdi ama dedesi fazlasıyla ısrarcıydı.

Sonra onun reddeden sözleri ve bakışları gözlerinin önüne düştü. Bacağını çaprazlamasına diğerinin üstüne atıp geniş omuzlarını hafifçe sarstığında, sigarasından uzun bir nefes çekti. Eğer kabul etmezse de kendi bilirdi. Sonuçta aklına gelen diğer seçeneği sunmuştu ama dedesi reddetmişti. Ee dizlerinin üzerine çöküp ona evlenme teklifi edecek hâli de yoktu.

Yaptığı saçmalığın o da farkındaydı fakat onu evine almasaydı genç kızın başına bunlar gelmeyecekti. Yanlış bir davranış değildi ama istemeden de olsa ucu kendisine dokunmuştu.

Aslında aniden aldığı bir karardı. Kendi düşünceleriyle savaştıktan sonra da önüne çıkacak tüm yolları hızla tartıp, ölçerek sonunda bir karara varmıştı. Sonuç belliydi. Kızla evlenecekti. Düşündüğünde bir kaybının olmadığını fark etmişti. Ama onun vardı. Hayatını ve geleceğini kaybedecekti. Namus deyince çirkefleşen ilkel insanların nasıl çirkinleştiğine şahit olmuşken başka türlüsü artık Tufan'a yakışmazdı.

Şimdilik yapacak bir şey kalmamıştı. En temizi buydu. İçeriye geçip gerçek niyetini anlatmalıydı ki, ne dedesi ne de Hazan bunun gerçek bir evlilik olduğunu düşünüp uzun vadeli hayallere kapılmamalılardı. Şimdilik eyvallah demiş olabilirdi fakat hayatının geri kalanını onu istemeyen, yabancı bir kadınla geçirmeyi düşünmüyordu.

Yarım bile olmayan sigarasını söndürüp ağır bir şekilde ayağa kalktı ve yaşlı adamın odasına gitti. Dedesi yatıyor, Hazan ise üçlü koltuğa oturmuş onu izliyordu. Kendisini gördüğünde ise genç kız yerinde hafifçe kıpırdamış, ona kaçamak bir bakış atarak derhâl önüne dönmüştü. Yitirmezse bulmuştu valla. Artık evin içinde de saklambaç oynarlardı.

Hazan ile aralarında hatırı sayılır bir mesafe bırakıp üçlü koltuğa yaklaşıp rahatça oturdu. Yaşlı adam ise onu baktığında kesin ve net olan kararlılığını görmüştü. Rahat bir nefes aldı. Sonunda ikisi de ikna olmuştu. Pürüzlü sesini temizleyip, "Hazan da kabul etti, oğlum." dedi huzurlu bir sesle. "Senin fikrin de bir değişiklik yok değil mi?"

Oo küçük hanım sonunda lütfetmişti.

İsterse kabul etmesin, keyfi bilirdi. Sanki zor durumda olan kendisiymiş gibi bir de onun nazını çekiyordu. Hasbinallah!

"Hayır." Dudaklarını yalayıp arkasına yasladı. "Düşüncelerim aynı yönde ama sizinle konuşmak istediğim bazı şeyler var."

Dedesi ciddi bir hâlde onu dinlediğini belirten yüz ifadesi ile başını salladı. Hazan ise başındaki şalı düzeltiyormuş gibi yapıp kucağına koyduğu eline baktı ve küçük burnunu inatla dikleştirdi. Acaba ne yumurtlayacaktı bay kasıntı?

"Öncelikle İstanbul'da yaşıyorum." diye başladı söze ve Hazan'ın gözleri dedesini buldu. Çok uzaktı. "Buraya sadece iş için geldim. Eğer bu olay olmasaydı şu an orada olacaktım ama neyse." dedi. Sesi suçlayıcı değildi ama Hazan bunu üzerine alınmış, sinirle gözlerini yummuştu. "Her neyse olan oldu. Asıl söyleyeceklerim daha önemli. Öncelikle uzun süre evli kalmaya niyetim yok. Bunu bilmenizi istiyorum. Sonuçta gerçek bir evlilik olmayacak. Bunun hepimiz farkındayız."

Anlamaları için kararlı gözlerle ikisine de baktı. Kızın şaşırdığını belli eden yüz ifadesine tezat dedesi gayet olgun karşılayarak başını sallamıştı. İyi. En azından sorun çıkarmayacaklardı.

Anlaşılmaz, garip bakışlarını kızın üstünde bir süre gezdirip, onun şaşkınlıkla büyüyen iri gözlerini ve şaşkınca aralanan dudaklarını izledi. "Kaç senen kaldı?"

Hiç ummadığı sözcükler karşısında genç kız garip bir duygu karmaşası yaşarken, "Son senem." diyebildi.

"Güzel. Önce yatay geçişle devam edebilecek misin onu araştırırız. Son yıl böyle bir olanak var mı bilmiyorum. Ama eğer olurda orada devam edersen okul bitince muhtemelen atanmaların olur ve yüksek ihtimalle başka bir şehre gidersin. Biz de o sırada boşanmış oluruz. Sizin mesele de kapanmış olur diye umut ediyorum." Kararlı sesi, pürüzsüz ve kendisinden emindi.

Hazan, küçük dilini yutmuş gibi tek bir kelime etmedi. Hâlbuki adam hakkında neler düşünmüştü. Bu evlilikten faydalanmak isteyeceğini sanarak dehşete kapılmıştı ama adam oralı bile değildi. İçinde rahatlamayla karışık tuhaf bir his oluştu. Yine de emin olamıyordu. Zihnine çöreklenip kalan düşünceler bir türlü gitmiyor, aklında soru işaretleri bırakıyordu. Şimdi böyle söyleyip ileride fikrini değiştirirse o zaman yapacaktı?

Mantıklı yönü adamın ona yan gözle bile bakmadığını hatırlattığında ise içindeki kuşku biraz olsun silindi. Neydi? Onunla ilgisi yoktu. Evet, sadece dedesinin hatırı için yapıyordu. Sağ olsun bunu da açık açık ifade etmekten kaçınmamıştı. İyi. Onun da canına minnetti.

"Sizin benden istediğiniz başka bir şey var mı?"

Dedesi zaten böyle bir atak bekliyordu ama son ana kadar bunu torununa yansıtmamıştı. Adam en baştan beri dürüst davranıp kendini açıkça belli etmişti. Şimdi kararına saygı duymak düşüyordu. Zaten kabul etmekten başka şansları da yoktu.

"Hayırlısı olsun, oğlum." dedi kabullenmiş bir sesle. "Benim senden tek isteğim kızımı üzme. İkiniz de birbirinizi üzmeyin. Bugün varız yarın yokuz. Yalan dünyanın telaşına kapılıp kalp kırmayın."

Genç adam uzlaşmaya yaklaşan adamın sözlerine başıyla onay verdi. Bu kızla o sürecin nasıl geçeceğini bilmiyordu ama damarına basmazsa bir sorun yaşamazlardı. "Zaten geceleri işte olacağım." dedi. Onlara hayatı hakkında biraz olsun bilgi vermenin sırası gelmişti. "Bir mekânın güvenliğinden sorumluyum. Zaten gündüzleri ben evdeyken de torununuz okulda olacak. Kalp kıracak kadar pek karşılaşacağımızı sanmıyorum."

Onun kayıtsız sözleri Hazan'ın içine su serpti. İyi bari fazla yüz yüze gelmeyeceklerdi. Şimdilik bir tehdit unsuru olarak görmüyordu onu. En azından mert birine benziyordu. Sadece benziyordu! İnşallah bir yamuk yapmaya kalkmazdı.

"Bu arada ismim Hazan."

Hanım efendi sonunda ismi şerifini sunmuş, adım attığını kendince belli etmişti.

Tufan'ın gözleri onu bulduğunda adını zaten bildiğini söylemek istemedi. "Tufan." dedi ve yeniden yaşlı adama yöneltti keskin bakışlarını. "Yarın ifade verir, ardından da nikâhı kıyıp yola çıkarız." diye devam etti. "Tanıdık olduğu için beklememize gerek yok. Sadece torununuzun kimliği lazım. Onu da bu gece alır arkadaşa veririm. İşlemlerin hızlanması için gerekli. Sonra da bir an evvel İstanbul'a dönmek istiyorum. Sizin için bir sakıncası var mı?"

Yaşlı adam bu kadar ani olacağını tahmin etmemişti. Ayrılığın hüznü yüreğine gelip yerleşti fakat bunu torununa belli etmedi. Buralardan ne kadar çabuk giderlerse o kadar iyiydi.

"Bizim için de uygun, oğlum. Önce Allah'a sonra sana emanet ediyorum, kızımı."

🍁

Continue Reading

You'll Also Like

1.6M 36K 44
Tam sınıftan çıkıcaktım ki gelen sesle dikildim kaldım."sen kal ada yapamadığın son soruya bakalım" OLUR OLUR HOCAM BAKALIM. Dırırııırıırıfırı Canı...
3.5M 77.1K 25
• Daddy issues • || Mardin'den Kaçış Serisi: I || * Kurgu ve isimler değiştirildi. "Bazen evler, dört duvar olmaz." Kadın küçücüktü fakat adamın k...
568K 35.7K 12
Melis, annesinin kaderini yaşayan bir genç kızdı. Babası ve abisi tarafından evin hizmetlisi gibi görülür ve onlar için para kaynağı olmaktan ileri g...
60.6K 1.1K 10
04052024