DÖNÜM NOKTASI

By sihirlisonbahar

1.7M 81K 18.6K

Kapı aralığından gözüne çarpan çıplak bedenle olduğu yere çakılı kaldı. Alkolün esir aldığı beyni ona oyun oy... More

|PROLOG|
Dönüm Noktası- İlerleyen Bölümden Bir Kesit
1. Bölüm
2. Bölüm
3. Bölüm
4. Bölüm
5. Bölüm
7. Bölüm
8. Bölüm
9. Bölüm
10. Bölüm
11. Bölüm
12. Bölüm
13. Bölüm
14. Bölüm
15. Bölüm
16. Bölüm
17. Bölüm
18. Bölüm
19. Bölüm
20. Bölüm
21. Bölüm
22. Bölüm
23. Bölüm
24. Bölüm
25. Bölüm
26. Bölüm
27. Bölüm
28. Bölüm
29. Bölüm
30. Bölüm
KAÇIR BENİ!!!
31. Bölüm
32. Bölüm
33. Bölüm
34. Bölüm
35. Bölüm
36. Bölüm
37. Bölüm
38. Bölüm
39. BÖLÜM

6. Bölüm

43.6K 1.9K 249
By sihirlisonbahar

6. Bölüm

🍁

Sinirden elleri titreyen Hazan dairenin kapısını açıp ışıkları sönük olan eve girdi. Annesi yoktu. Doğrudan odasına geçip kitaplarını koydu. Sonra kendini yatağın üstüne bıraktığında, sırt üstü yatıp gözlerini yumdu. O iki serserinin fotoğrafını çektiğine hâlâ inanamıyordu. Bir de Baran'ın arkadaşları olacaklardı güya!

Giderken Hazan'a attığı 'sana sorarım' bakışları ise genç kızı hepten deliye çevirmişti. Ne sanıyordu? Kendisinin o gençlere yüz verdiğini falan mı düşünmüştü? Sinirle nefes alıp yatakta yan döndü ve gözleri öfkeyle açıldı. Daha arkadaşlarını bile tanıyamamışken bir de ona hesap mı soracaktı? Avucunu yalardı.

Yattığı yatakta çivi varmış gibi yerinden kalktı. Düşündükçe daha dibe batıyordu. Eskiden verilmiş bir söz için dedesi ve annesi neden onunla evlenmesi için baskı yapıyorlardı ki? Gerçi dedesinin de pek gönlü yoktu ama yine de onlara hayır diyemiyordu. Baran, rahmetli babaannesinin abisinin torunuydu. Babaannesi vaktinde dedesine kaçmış, aralarında bitmek bilmeyen bir husumete sebep olmuştu.

Ayaklanıp katlanacak temiz çamaşırların yanına diz çöktüğünde, "Yaktın beni dede." diye sitem etti. "Yaktın."

Dedesi vaktinde babaannesini kaçırdığı için, Baran'ın dedeleri bunu namus meselesi hâline getirmiş Hazan ile Baran'ı bildiğin beşik kertmesi ilan etmişlerdi. Genç kızın bir günahı yoktu ama arada kaynamıştı işte.

Çocukken abisi olduğunu hissettiren Baran bile artık başka biri gibiydi. Hazan bırak sevmeyi ondan ürküyordu. Ama Baran bildiğin kördü ve Hazan'ı sahiplenmiş, bunu da davranışsal olarak dışarıya vurmaktan çekinmemişti. Şimdi de evlilik hayali kuruyordu.

Sıkıntılar onu sarmaya devam ederken açlığını bile unuttu. İçinden ağlamak geliyordu ama duyguları o kadar hasar almıştı ki onu bile yapamıyordu. Tek yaptığı içine atmaktı.

Çamaşırları katlayıp kalktığında çalışma masasının üzerine kitaplarını açıp kendini ödevlerine vermeye çalıştı. Eline kalemi alıp notlarını geçirmeye başladı. Okuduğunu anlamadığı için tekrar başa döndü. Yine okudu ve notlarını yazarken mürekkebin ucundaki yazılar dağılıp eğri büğrü olmaya başladı.

Yok, olmuyordu. Kalemi bırakıp kendini döner sandalyenin arkasına yasladı. Her ne kadar düşünmemeye çalışsa da bu sefer de gözlerinin önüne o iki hergeleye haddini bildiren genç adamın görüntüsü düşüyordu.

Anlayıp dinlemeden ona haksızlık yapmıştı. Ama onun, hakkını korumak istediğini nereden bilebilirdi ki?

Yanaklarını havayla doldurup nefesini dışarıya üfledi. İsmini bile bilmediği adam ona her seferinde yardım etmiş, iyiliğini esirgememişti. Hazan ne yapmıştı? Mahallenin iti kopuğu yüzünden adamı azarlamış, kovmaktan beter etmişti.

Sanki adam onu görüyormuş gibi yaptığından utandı. Kendini her bakımdan kötü hissediyordu. Baran, hesap soran bakışlarını atıp giderken, tanımadığı o adam Hazan'a yapılan terbiyesizliğe göz yummamıştı. Biri güya sözlüsüydü, diğeri ise elin yedi kat yabancısı...

Allahım! Madalyonun bir de diğer tarafı vardı. İşin kötüsü Hazan ona bakmak bile istememişti. Olmazdı, yanlıştı. İstemediği biri bile olsa sözlüydü ama adam bakılmayacak gibi değildi ki. Daha ilk gördüğü an Hazan'ın dikkatini çekmişti ama bunu kendine bile itiraf edememişti. Dağınık bir görüntüye sahip olan kara saçları, sert bakan koyu kahverengi gözleri ve kalın bir ağacın gövdesi kadar kuvvetli bedeniyle bulunduğu ortama resmen hükmetmişti.

Hele ki bakışlarında yakaladığı o derinlik Hazan'ı bilmediği bir girdabın içine çekerek anlık kaybolmasına neden olmuştu. Üstelik adamdan yayılan güç, marketi dolduran enerjisi ve etkileyici çehresiyle genç kızı kısa süreliğine etkisi altına almıştı. Neyse ki aklı başında biriydi de olmayacak duaya amin denmeyeceğini biliyordu.

Düşüncelerini dağıtan kapı sesi ile kendine gelip kalemini yeniden eline aldı. Onun, kendisinin boş boş oturduğunu sanıp çene yapmasını istemiyordu.

Daha iki satır yazmamıştı ki bu sefer de odasının kapısı çalınmadan açıldı. Annesi Hatice, kısa saçlarını örten tülbenti eline almış çatık kaşlarıyla kızına bakıyordu. "Mutfak öylece duruyor." dedi, sigaradan kalınlaşan sesiyle. "Deden olacak herif yiyip gitmiş, insan tabağını bari tezgahın üstüne koyar. Görgüsüz."

Hazan gün içinde yaşadıklarından sonra kopma noktasındaydı ama tüm sözlerini yine içine attı. Yakında verem olmazsa iyiydi!

"Dersimi bitirince ben toparlarım."

Annesi gözlerini içeride gezdirip surat ifadesini değiştirmeden Hazan'a baktı. "Yok bir de ben toplasaydım. Zaten yemeğinizi yapıyorum, arkanızı bari kendiniz toparlayın." Kızının çalıştığı dersine bakınca da, "Olmaz olasıca derslerini bitirip mutfağa geç." dedi.

Hayır ağlamayacaktı! Zehir gibi lafları yuttu. "Tamam anne." diye mırıldandı.

Annesi tam çıkacakken. "Ha." diye devam etti. "Leyla'nın yanına gittim kahve içmeye, hiç arayıp sormuyormuşsun kayınvalideni. Konuşup durdu canımı sıktı. Yarın git hâllerini hatırlarını bir sor." Başını olumsuz bir şekilde sallarken kızına iğrenç bir ucubeymiş gibi baktı. "Şunlara gelinlik yap bana laf getirme, valla senden alırım hıncımı."

Tehditlerini, gözlerindeki koyuluk desteklerken, kapıyı gürültülü bir şekilde çarpıp çıktı. Hazan ise dişlerini sıktı. Ağlamayacaktı. Bunlar hep olan şeylerdi, bugüne kadar hep bir şekilde üstesinden geldiyse yine gelecekti. Çenesi titredi ve ondan izinsiz kayan bir damla yaşı elinin tersiyle silip kendine güçlü olmayı telkin etti.

Elbet bir gün gelecek, bunların hepsi bitecekti, biliyordu.

🍁

Tufan içtiği sigarasını söndürüp kendine korkuyla bakan adamın yanına usul adımlarla ilerledi ve kara bir gölge gibi tam onun önünde durdu. Salih korkuyla yutkunup ağzının kenarından akan kanı silmek istedi ama uyuşan ellerinin arkadan bağlı olduğunu hatırlayıp duraksadı.

"Ee." dedi Tufan. "Mola bittiğine göre sohbetimize kaldığımız yerden devam edebiliriz."

"Ne biliyorsam hepsini anlattım." dedi diline hâlâ kan tadı gelirken. "İsterseniz işime son verin ama bana inanın."

Tufan oradaki kolilerden birinin kenarına oturup bacaklarını yayvan bir şekilde araladı. Eli saçlarına gittiğinde sıkılmış gibi karıştırdı ve Ali'ye baktı. Hamza Bey'in adamlarından olan Ali'de Ankara'ya gelmiş, geniş ekipmanı ile Tufan'ın verdiği bilgilerle kısa çaplı bir araştırma yapmıştı. En az kendisi kadar gözü açık olan mesai arkadaşı korumaların telefon konuşmalarına ulaşmış içlerindeki adamı bulmuştu.

"Aslında hepsi anlattığı gibi." dedi Ali. "Konuştuğu kişi içeriye girmek için Salih'ten yardım istedi, işin uzamayacağını, gerisini sormamasını ve alacağı paranın bu iş için çok bile olduğunu falan söyledi."

"Patronun kim, Salih?" diye sordu Tufan. Yüz ifadesinde ki sertliğe nazaran sesi oldukça sakin çıkmıştı. "Ondan hiç bahsetmedin."

Salih yeniden yutkundu. "Hiç görmedim ki, sadece bizimkine iş veriyor diye biliyordum."

"Tabii parayı görünce sorma gereği duymadın." Tufan neşesizce gülüp cebinden bir sigara daha çıkardı ve yaktı. "Neyse, nasıl ulaşacağız bu patrona, onu bari söyle."

Salih son çare olarak, "Orhan'ı yeniden arayıp buraya çağırayım." dedi. "Ama benimle konuştuğunuzu duyarsa işkillenir. Ben sizin haberiniz yokmuş gibi arayıp konuşurum."

Tufan güldü. En azından canını seviyordu. "Aferin." dedi. "Ama hiçbir hata cezasız kalmaz biliyorsun değil mi?" Sözleri gri dumanla birlikte çıkmıştı dudaklarından.

Adamın rengi kaçtı ve bocalayarak, yardımlarının dokunmayacağını bildiği hâlde etrafındaki beraber çalıştığı birkaç arkadaşına baktı. Alnında boncuk boncuk ter birikmiş, karşısındaki adamın sesindeki ürkütücü ton yeniden yutkunmasına sebep olmuştu.

"Hamza Bey buraya çok önem veriyor." diye devam etti Tufan, ardından onun gözlerine bakarak sigarasından bir nefes daha çekti. "İçeride uyuşturucu satılması demek, mekânın kirlenmesi demektir. Sen bunu bilmiyor musun?"

Yeni gelen bu adamın sesi öyle nazik çıkıyordu ki Salih nasıl bir tepki vermesi gerektiğini bilemeden başını otomatikman salladı. "Biliyorum."

"Bildiğin hâlde bu suça ortak oldun öyleyse." dedi, Tufan. Kaşları alayla havalanmış, aynı anda oturduğu yerden usulca ayağa kalkmıştı. "Senin yaptığını çocuk yapmaz, Salih."

"Büyüklük sizde kalsın." dedi, Salih. "Ben ağzımın payını aldım, inanın bir daha asla böyle bir şey olmayacak." Çocuk kadar aklı olsa zaten bu işlere burnunu sokar mıydı? Köpek gibi pişmandı ama iş işten geçmişti.

"Bir daha zaten olmayacak."

Sertleşen bakışları Salih'in yutkunmasına neden oldu.

"Hem seni böylece bırakırsak el adama güler." dedi, Tufan. Ardından sigarasını dudağının arasına alıp uzun gömleğinin kollarını yukarıya katlamaya başladı. Kısılmış gözleri korkudan rengi kaçan adamın gözlerine kilitlenmişti.

"Sigara kullanıyor musun, Salih?" diye sordu, Tufan. Sigarası henüz yarı olmuştu.

Salih başını iki yana salladı. "H-hayır."

"Bence de başlama, öyle kolay kolay bırakılmıyor." dedi, sanki günlük sohbetlerini ediyormuş gibi. "Ama tadına bakman lazım. Ne demişler sütten ağzı yanan..." Kendisine bıyık altından gülen Ali'ye baktı. "Gerisi neydi?"

"Yoğurt, abi." dedi Ali.

Tufan umursamazca omuz silkip, "Her neyse." dedi ve sigarayı Salih'e uzattı. "Aç bakalım ağzını, yediğin nanenin üstüne iyi gider."

Durumun vehametini kavrayan Salih ağzını sımsıkı kapayıp başını iki yana salladı.

"Ulan boyundan posundan utan." Çenesini güçlü eliyle kavrayıp açtı ve sigarayı dilinin üzerinde söndürürken Salih acıyla inledi. "Hiç kalıbının adamı değilsin." diye tısladı yüzüne, yumruğunu geçirdiğinde. "Gerçi gencecik bedenlerin zehirlenmesine göz yuman adamın kalıbından ne olur lan?"

Başı yana düşen adamın çenesine bir yumruk daha geçirdi. Sonra bir tane daha. Yumrukların kemiğe çarpması sonucu çıkan o korkunç sesler ise Salih'in kulağında çınlamaya devam etti.

Kendine durmasını emretti ve nefes nefese geriye çekilerek Salih'i bıraktı. Ardından boynunu sağa sola yatırıp rahatlatmaya çalışırken, hiçbir şey olmamış gibi dirseklerine kadar kıvırdığı kollarını indirmeye başladı. Gözleri hâlâ gömleğinin kollarında gezinirken, "Kendine gelince Orhan denilen arkadaşını arayıp yarın buraya çağırsın." dedi. "Vakit kaybetmeden halledelim şu işi."

Ali başını salladı. "Tamamdır abi."

Tufan, daha sonra İlhan Bey'e kinayeli bir bakış attı. "Bence iyi niyetinizi herkesin üstünde kullanmayın. Maazallah sonunuz böyle olabilir."

İlhan Bey alnında biriken damlaları silip başını sallarken Tufan depodan çıktı ve gürültülü müzik sesi eşliğinde merdivenleri tırmanarak mekânın salonuna ulaştı.

Düşüncelerini dağıtmak için boş gözlerle etrafa bakındı. Sanki ondan başka kimsenin derdi yok gibiydi. İnsanlar gülüp eğleniyor, deli gibi dans ediyordu. İçkisinden bir yudum aldığı sırada aklına birdenbire Hazan denilen o kız düştü. Aklı kendi meselesiyle bu kadar doluyken ve düşünmesi gereken onca şey varken neden ona takılıp kalmasına anlam veremiyordu. Gözleri kaşlarının altında ezildi ve bakışları kısılırken zihnini anlamsız düşünceler tırmalamaya başladı. Kız sözlüydü. Üstelik sözlüsünün arkadaşları kızı taciz ediyorlardı ve avanak herif ayakta uyuyordu. Sinirleri yeniden tepesine çıktığında güler gibi bir ses çıkardı. Hazan onun sözlüsü olacaktı ve arkadaşları ona yan gözle bakma gafletinde bulunacaktı ha! Hiç acımaz, o iki şerefsizin kollarını kökünden sökerdi! Allah şahidi olsun ki bunu yaparken de gözünü bile kırpmazdı.

Sadece bu düşüncelerle bile ağzında ekşi bir tat oluşmaya başlamıştı sanki. Hayali bir öfkenin kendisini etkisi altına aldığını fark ettiğinde ise silkinip kendine geldi. İşte şimdi gerçekten gülecekti, sanırım kafayı yemeye başlıyordu. Birincisi Hazan onun sözlüsü değildi, ikincisi... Allah aşkına bu kız üzerinde ne çok kafa yoruyordu? Saçmaydı, o da saçma olduğunun farkındaydı ama sanki düşünceleri çatlak bir testiden sızan sular gibiydi ve konunun dönüp dolaşıp ona gelmesine engel olamıyordu.

🍁

Continue Reading

You'll Also Like

714K 31.9K 20
Yasmîn, annesiyle birlikte Zemheroğlu konağında çalışmaktadır. Zemheroğlu Mardin'in en köklü aşiretidir. Yasmîn'in babası bir gece ansızın annesini...
6.4M 280K 61
Her şey abimin düğününde beğendiğim çocuk yerine abimin arkadaşının numarasını almakla başladı. Liya; ANALAR NELER DOĞURUYOR Liya; KAYNANAM ABARTMIŞ...
404K 21.9K 46
Şanlıurfa ☞ Muğla 0546****; Fotoğraf* 0546****; Belli ki bu yoldan yürümüşsün... 0546****; Yoksa etraf böyle çiçeklenmezdi. İlsu; Var öyle marifet...
158K 1.4K 11
Aile baskısı olan bir genç ne kadar cesaretli olabilir? Hayallerini yaşamak sadece rüya mı? Belki de elinden tutacak bir ele ihtiyacı vardır. O el s...