DÖNÜM NOKTASI

By sihirlisonbahar

1.7M 82.1K 18.7K

Kapı aralığından gözüne çarpan çıplak bedenle olduğu yere çakılı kaldı. Alkolün esir aldığı beyni ona oyun oy... More

|PROLOG|
Dönüm Noktası- İlerleyen Bölümden Bir Kesit
1. Bölüm
2. Bölüm
3. Bölüm
4. Bölüm
6. Bölüm
7. Bölüm
8. Bölüm
9. Bölüm
10. Bölüm
11. Bölüm
12. Bölüm
13. Bölüm
14. Bölüm
15. Bölüm
16. Bölüm
17. Bölüm
18. Bölüm
19. Bölüm
20. Bölüm
21. Bölüm
22. Bölüm
23. Bölüm
24. Bölüm
25. Bölüm
26. Bölüm
27. Bölüm
28. Bölüm
29. Bölüm
30. Bölüm
KAÇIR BENİ!!!
31. Bölüm
32. Bölüm
33. Bölüm
34. Bölüm
35. Bölüm
36. Bölüm
37. Bölüm
38. Bölüm
39. BÖLÜM

5. Bölüm

49.4K 2.1K 465
By sihirlisonbahar

5. Bölüm

🍁

Tufan uykusundan sıçrayarak uyandı. Saç dipleri sırılsıklam olmuş, bedeni kaskatı kesilmişti. Yatakta doğrulup kalbinin çarpıntısını dinledi. Aslı'yı ilk kez rüyasında görmenin verdiği buruk sevinci yaşarken özlemi yine had safhaya ulaşmıştı.

Derin bir nefes alıp yatağın kenarına oturdu, tıpkı gözleri gibi eli de istemsizce kardeşinin toprağına gitti. Nemli toprağın üst kısmı kurumuş sadece kavanozun alt taraflarında ıslaklık kalmıştı. Onu derince içine çekip tekrar kokladı.

Kavanozu yerine bırakıp ayağa kalktı ve mutfağa geçip masanın üzerine bıraktığı gripini bardağa doldurduğu suyun içine boşalttı. Markette kıza her ne kadar aksini ifade etmiş olsa da eve geldiğinde gripini içmemiş, sonraya ertelemişti. Şimdi ise başının ağrısı yarı yarıya düşmüştü ama yine de kalan ağrıyı def etmek için içmeye karar verdi.

Bulanık suyu tiksinerek içip -bu tada asla alışacağını sanmıyordu- yerinden kalktı ve duşa girdi. Gördüğü rüyadan sonra uykusu kaçmıştı. Çabucak aldığı duştan sonra üzerini giyinip dairesinden çıktı. Mekâna gitmesine daha vardı. Belki o zamana kadar akşam için yiyecek bir şeyler hazırlardı.

Çelik kapıyı kilitlerken karşı taraftaki dairenin kapısı açıldı ve bir kadının tamamlanmamış bölük pörçük kelimeleri duyuldu. İçeriden konuştuğu için sesi uzaktan geliyordu ama sesin sahibi hem kızgın hem sitemliydi anlaşılan. Anahtarı cebine atıp arkasını döndüğünde genç bir kızın çöp kovasında ağzına kadar dolu olan poşeti çıkardığını gördü. "Ay atıyorum anne ya!" diye bağırdı kız. Daha sonra gözleri genç adamı buldu. Başındaki rengarenk şalı düzeltip ona küçük bir gülümseme göndermesi Tufan'ın garibine gitmişti. Markette ki kızın aksine dar bir pantolon giyinmiş, üstüne yapışan uzun kollu bir tişört ile kıyafetini tamamlamıştı.

"Merhaba?" dedi cıvıl cıvıl bir sesle.

Tufan hiç oralı olmadan başıyla selam verdi ve aşağıya inmeye başladı. Marketteki kızla neden kıyaslama yaptığını bilmiyordu ama ikisinin de kapalı oluşu onu kıyaslama yapmaya itmişti. Alâkaları bile yoktu.

Dışarıya çıktığında soğuğun etkisiyle deri ceketinin yakalarını havaya kaldırıp ellerini cebine soktu. Buranın havasına alışacak gibi değildi. Daha sonra markete doğru ilerledi. İçeriye girdiğinde yaşlı adam kasanın arkasında oturuyordu.

Hasta falan mıydı? Pek iyi gibi görünmüyordu. Sonra hiçbir şeyi üstelemediği gibi bunu da üstelemedi. "İki yumurta, birazda dilimlenmiş kaşar." dedi. Yakında yumurtlamazsa iyiydi! Aslında dışarıdan da yemek söyleyebilirdi ama iki gündür kendine bir uğraş aradığı için bu fikir daha cazip geliyordu.

Yaşlı tezgahın arkasına geçip istediklerini hazırladı ve poşete koydu. Tufan ise çoktan arkasını dönmüş ekmeğini almıştı.

Tufan parayı uzatıp üstünü aldığında yaşlı adamın yüzü renk değiştirmeye başlamıştı sanki. Göğsünü tutup nefes alamıyormuş gibi yüzünü buruşturdu.

"İyi misiniz?" diye sordu Tufan, elinde olmadan. Belki umursamazdı ama insani duyuları daha o beynine komut göndermeden zaten harekete geçiyordu.

"İyiyim, iyiyim." dedi yaşlı adam. "Yaşlılık işte. Her gün başka bir yerin ağrıyor."

Adamın cevabından pek tatmin olmamıştı ama yine de sustu. O sırada içeriye az önceki gördüğü rengarenk kız girdi. "İbrahim amca." dedi ağzında ki sakızı çiğneyerek. "Annem yoğurt istedi. Bir de pekmez verecekmişsin."

Tufan'ın başı gayrı ihtiyari kızı buldu. Kendisini tanıyormuş gibi gülümseyip duruyordu. Ne itici bir kızdı böyle!

"Bir şeye ihtiyacınız olursa haber verin." dedi Tufan. "Yukarıda oturuyorum."

"Evet hemen bizim karşıdaki dairede oturuyor, İbrahim amca." diye söze girdi kız ve yaşlı adamın kötü bakışlarına maruz kaldı.

Bakışlarını Tufan'a çevirip "Sağ ol evladım. Eksik olma." dedi. "Benim torun da sağlık okuyor, inşallah bitirince hemşire olacak. Sağ olsun, Hazan'ım ilgileniyor benimle."

Tufan'ın torununun dünkü kız olduğunu anladı. Fakat yaşlı adama, sözlüsü denilen hergele ile yaşadığı tatsız durumdan ona bahsetmedi.

Kendini dışlanmış gibi hisseden genç kızın suratı düştü ama belli etmedi. Yoğurdu ve pekmez kutusunu alıp marketten çıkarken, yavaş adımlarla ilerleyip ha bire arkasına bakıyordu. O nasıl adamdı öyle? Yabancı filmlerden fırlamış artistler gibi görünüyordu. Elinde olmadan iç çekti. Kendi zibidi erkek arkadaşının yerine bunu verseler hiç hayır demezdi. Kıkırdadı. Adam da onu beğenmiş olabilir miydi?

Tufan ise minik marketten çıkmış ağır yürümesine rağmen kızla beraber girmişti binaya.

Merdivenlerden çıkarken, "Benim adım İrem." dedi genç kız. Yüzü hâlâ gülümsüyordu. "Gördünüz ya hemen karşınızda oturuyoruz. Bir şeye ihtiyacınız olursa hiç çekinmeyin."

Adam yine konuşmadı, sadece başını salladı. Ama kızın susmaya niyeti yok gibiydi. Akşam çıkarmayı unuttuğu rimel yüzünden, birbirine girmiş kirpiklerini kırpıştırıp duruyordu.

Genç kız cevap alamayınca, "Sizin bir isminiz yok mu yoksa?" dedi gülerek. Adamla konuşmaya çalışıyordu ama herif taştı mübarek! Belki taştan bile vurunca ses çıkardı ama ondan çıkmıyordu.

Genç adamın dudakları gergin bir çizgi hâlini aldı. "Tufan." dedi ilgisiz bir sesle ve nihayet dairesinin kapısına vardı. O esnada elini cebine atmış anahtarını çıkarıyordu.

"Çok memnun oldum."

Tufan kaşları çatılı bir hâlde kendisine uzanan ele baktı ve kafasında sabah ki görüntü canlandı. İsminin Hazan olduğunu öğrendiği kız onun eline değmemek için demir çubuğu bile dikkatle almıştı. Yine istemsizce kıyasladığı için kendine kızdı ama bu elinde olan bir şey değildi. Görseller birleşiyor otomatikman ona sunuluyordu.

Karşısındaki kıza boş boş baktı. Ondan hiç hoşlanmamıştı. Nezaket kurallarından elbette haberi vardı fakat şu an kibarlık yapmak da içinden gelmiyordu. Belki sergilediği tavır öküzlüktü ama elini de uzatmadı. Arkasında ki kızın bozulan ve şaşkın bakışlarının arasında anahtarla kapıyı açıp, son bir kez arkasına bakmadan içeriye girdi. Onun ne düşündüğü ise umurunda bile değildi. Tıpkı hiçbir şey umurunda olmadığı gibi...

🍁

Hazan ve Gönül otobüsten inmiş, buharlaşıp havaya karışan solukları arasında, karanlık sokakta hızlı adımlarla evlerine doğru yürüyorlardı.

Kitaplarına sıkıca sarılan Gönül, "Ben direkt eve çıkıyorum." dedi dişleri birbirine çarparken. "Sıcacık bir banyo yapmazsam kendime gelemeyeceğim."

Hazan ona bir bakış atıp başını iki yana salladı. "Artist gibi geziyorsun. Üstüne kalın bir şeyler giyseydin ya." dedi. Altındaki bacaklarına yapışan ince bir tayt ve kot montunun içine giyindiği dekolteli bluzuyle nasıl soğuktan korunmayı planlıyordu acaba?

Gönül, sabah düzleştirdiği ama yağmurun etkisiyle kabaran siyah, kısa saçlarını gözünün önünden çekip arkadaşına baktı. Dişlerini göstererek gülerken, "Serkan böyle seviyor." dedi.

Hazan gözlerini devirdi. "Ne buluyorsun şu çocukta anlamıyorum?"

"Seviyorum." dedi Gönül. Söylerken bile sesinde eğlenceli bir tını vardı. "Ona düşmanın gibi bakmasan belki sen de sevebilirsin. Niye bu kadar tepkilisin anlamıyorum. Çok kafa çocuk."

"Çok kibirli."

"Ona havalı derler güzelim." dedi Gönül, hâlâ sesi keyifliydi. Gerçi Gönül'ün her zaman ki hâliydi. Hiçbir dert için kendini yormaz, hayatı hep dalgaya alırdı.

"Aman." Hazan dudağını büktü. "İnsanlara tepeden bakıp onları küçümsemenin adı ne zamandır havalı oldu."

Gönül'ün şen kahkahası tenha mahallede çınladı. "Öyle mi yapıyor ya, ben hiç farkında değilim."

Hazan, kolları arasında ki kitapları bir an düşürecek gibi oldu. Göğüsünün ortasında büyük bir baloncuk şişip, sonra aniden sönmüş gibi hissetti. "Körsün." dedi, bulanık bir sesle. "Ya da benimle kafa buluyorsun."

Göğsünde büyüyen balon tekrar şişip sanki bu sefer patladı ve kalbi dört nala gider gibi çarpmaya başladı. O an yine başı döndü ve bir şeyler konuşan arkadaşının koluna tutundu. Sesler kulağına uğultu gibi geliyordu.

Gönül, endişeyle ona bakıp kendine tutunan kola baktı. "İyi misin, yine mi başın dönüyor?"

Kalbi, boğazına tırmanmış gibi güçlü bir şekilde göğsünde trampet çalarken kaldırıma doğru hareket etti. "Biraz oturalım şuraya."

Gönül endişeyle, "Gel hadi." dedi.

Hazan kaldırımın kenarına oturduğunda, Gönül, çantasındaki açılmamış suyu çıkarıp ona uzattı. "Güya hemşirelik okuyorsun, bir kardiyolojiye gitsene." dedi onu azarlayan bir sesle. "Okulda da neredeyse bayılıyordun. Bak hiç hayra alamet değil."

Kalbinin çarpıntılarını boğazında hisseden genç kız arkadaşının uzattığı sudan birkaç yudum alarak nefesini bezgince verdi. "Vakit mi var Gönül görmüyor musun? Ödevlerden, marketten, evin işinden başımı kaldıramıyorum."

Arkadaşı üzgünce ona baktı. "Yarın deden açsın marketi, sen hastaneye git. Olmaz mı?"

Hazan başını iki yana salladı. "Akşam geç kapatıyor, o da hasta, Gönül. İdare ederim ben bir şey olmaz."

Az önce birisi dışarıdan baksa göğsünün nasıl gümbürdediğini muhakkak görürdü. Evde birkaç kez başına geldiğinde kendiside görmüştü. Bedeninin sarsılması, üzerindeki tişörtten bile belli oluyordu. Keza bugün okulda aynısı olduğunda oturacak yer aramış elini çıkacakmış gibi atan kalbinin üzerine bastırmıştı.

Kalbinin çarpıntıları biraz olsun hafiflediğinde aslında stresin onu bu hâle soktuğunu düşündü. Baran'ın takıntılı aşkı bir yandan -Hazan buna aşk demeye utanıyordu- dersleri bir yandan, dedesinin bir haftadır rahatsızlığı bir yandan, ee tabii bir de annesi vardı. Hepsini nasıl omuzladığını o da bilmiyordu ama yaradana olan inancı sayesinde bir şekilde hepsinin üstesinden gelmeyi başarıyordu. Ama minnak kalbi onunla aynı fikirde değildi anlaşılan, gerçi az önce pek de minnak gibi görünmüyordu. Neredeyse kükreyen bir aslana dönüşmüştü.

Kendine biraz olsun geldiğinde eliyle kaldırımdan destek alıp ayağa kalktı. Gönül hâlâ ona azarlayan bakışlarını ok gibi fırlatıyordu ama yapacak bir şey yoktu.

🍁

Gönül eve çıktığında Hazan, markete girmiş dedesini doğrudan eve göndermişti. Bir yandan rafın tozunu alıyor bir yandan özenle kuru gıdaları diziyordu. Kapı açıldığında mahalleden iki gencin içeriye girmesiyle birlikte elindeki işi bırakıp onlara baktı.

Birisi sanki ilk defa içeriyi yeni görüyormuş gibi etrafı izliyor diğeri pis pis sırıtıyordu. Hazan, bu gençlerden ve takıldıkları arkadaşlarından hiç haz etmiyordu. Fazla laubali insanlardı. Kapı yeniden açıldı ve bu sefer içeriye birkaç kez gördüğü o yabancı adam girdi.

"İyi akşamlar." dedi sırıtarak bakan delikanlı. "Cips, kola ve çekirdek alacağız."

Hazan herhangi bir şey söylemeden istediklerini vermek için karşı rafa ilerledi. Gençlerden biri diğerinin koluna dirseği ile vurup kızı gösterdi. Yanındaki delikanlı ile beraber güldüklerini Hazan görmemişti ama kenarda dikilen genç adam görmüştü. Ses etmeden sadece bekledi.

"Açık olsa varya tam bir afet." dedi fısıltıyla, dirsek atan delikanlı. Başıyla kızın kalçalarını işaret ediyordu. "Bizim şerefsiz ağzının tadını biliyor."

"Sus lan duyacak şimdi." dedi diğeri sessizce ama hâlâ gülüyordu.

Tufan, gözlerine koyu bir öfke yüklenirken hiçbir şeyden haberi olmayan kıza baktı. O sırada gençlerden esmer olanı, elindeki telefonu çaktırmadan uzatıp kızın fotoğrafını çekti. Fotoğrafı yakınlaştırıp gülüşerek bir şeyler konuştular. Tufan onları duyabilecek kadar yakındı, ondan asla kaçmazdı ama duymadı. Zira terbiyesizce yapılan bu davranış tüm duyularını o an kör etmişti. Genç kızı tanısın veya tanımasın, hele ki onun arkasından konuşulanları duyduktan sonra şalterleri atmıştı. 'Bana ne' diyerek geçiştiremeyeceği bu durum en başında onun kişiliğine aykırıydı.

"O elini kırarım." Tufan'ın sesi çok yüksek değildi ama tehlikeli tınısı küçük marketin içinde bomba etkisi yaptı.

Genç kız başını arkaya çevirmiş sesin sahibine bakarken, iki gençte aynı anda adama dönmüştü. Gülüşleri kesildi, tekinsiz simaları duruldu. "Bize mi dedin?"

Tufan'ın bakışları neşter misali keskinleşti. "Burada sizden başka kırılacak ele sahip biri mi var?"

Hazan elindeki cips ve çekirdek poşeti ile kasanın oraya geldi. İri, yeşil gözlerini sorarcasına yabancı adama dikti. Güzel kaşları çatılmıştı. "Neler oluyor?"

Tufan gözlerini gençlerden ayırmamış, genç kıza cevap vermemişti. Elini uzatıp, "Ver onu bana." dedi.

Gençlerden esmer olanı telefonun ekranını kapatmadan cebine attı. "Neyi?" dedi. "Biz bir şey çalmadık." Suratları asılmış işlerine burnunu sokan adama dik dik bakıyorlardı.

Tufan sıkılmış gibi başını yana eğdi, aynı anda soluğunu bıkkınca verdi. "Son kez söylüyorum. Ver onu bana!"

Kulağında küpesi olan serseri görünümlü genç yutkundu. Diğeri anlamamış olabilirdi ama o, telefondan bahsettiğini anlamıştı. "Sil lan şunu!" dedi kısık bir sesle.

Sonunda jetonu düşen esmer delikanlı dişlerini sıktı. Kimdi bu ahlak bekçiliği yapan herif? "Bence seni ilgilendirmeyen işlere karış-"

Tufan ani bir hareketle onun kolunu tutup arkaya büktüğünde gencin ağzından acı bir inleme fırladı. Tufan bu kadar öfkeli olmasa beldi gülebirdi. Daha kırmamıştı bile neden kolu kopmuş gibi bağırıyordu? Üstelik diklenirken de kendinden pek bir emindi.

Hazan ise şok olmuş gözlerle bakarken, ne olup bittiğini takip etmekte güçlük çekiyordu. "Ya ne yapıyorsun bıraksana çocuğun kolunu!" diye haykırdı. Sorun neydi bilmiyordu ama onları hırsızlık yaparken hiç görmemişti. Serseri falan olabilirlerdi fakat hırsız değillerdi. En azından o, öyle olduğunu düşünüyordu.

Tufan genç kıza bakmadı bile, bıçak gibi bilenen keskin gözleri esmer delikanlıdaydı. Her an kolunu kırmaya meyilliydi ama azami bir çaba göstererek, "Veriyor musun zorla mı alayım?" dedi.

Genç çocuğun kolunu biraz daha büktü ve delikanlının gözleri acıyla kapandı. Eğer vermezse kolundan olacağı kesindi. Ama telefondaki fotoğraf ortaya çıkarsa marketteki kız bunu görecek daha sonra bunak dedesinin kulağına gidecekti. Sonra da Baran'ın! 'Allah korusun' dedi içinden.

"D-dışarıya çıkalım." diye konuşmaya çalıştı. Canı yanıyor, adamın kerpeten gibi kolunu saran parmaklarından kurtulmaya çalışıyordu. Diğer genç ise endişe dolu gözlerle bir arkadaşına, bir de mahallede yeni gördüğü bu heybetli adama bakıyordu.

"Ne o, utandın mı yoksa?" dedi Tufan alayla. Boğazında atan coşkulu şah damarıyla ürkütücü duruyor, ses tonunun aldatmaca olduğunu haykırıyordu. Sonra kolunu biraz daha bükmesiyle birlikte, delikanlı kolunun koptuğunu sandı. "Hâlbuki az önce çok eğleniyordunuz."

Kulağında küpe olan kısa saçlı genç, "Valla kötü bir niyetimiz yoktu, abi." dedi araya girerek. "Özür dileriz. Hadi bırak da gidelim."

"Özrü benden dilemeyeceksiniz." dedi Tufan. "Ve son kez söylüyorum. Ver onu bana."

"Yeter! Bıraksana kolunu kıracaksın!" dedi Hazan. "Dağdan mı indin sen? Konu her neyse insan gibi konuşsana!"

Tufan o sözlerden sonra kıza bir baktı. Vay! Kızın içinden bir aslan yavrusu çıkmıştı. Acaba neler olduğunu bilse yine bu hergeleleri savunur muydu?

Kapı ufak bir tıkırtıyla yeniden açıldığında genç kızın gözleri o tarafa kaydı. Gelen kişi her kimse gözlerini devirmişti. Ama Tufan arkasına bakma gereği duymadı. Daha sonra kolunu kırmak üzere olduğu gencin pantolonunun cebine elini atıp telefonu çıkardı.

"Ne yapıyorsun lan arkadaşıma!?"

Tufan başını çevirdiğinde bedeni gerildi. Sözlüsü olacak lavuk gelmişti.

Kolunu kıracakmış gibi tuttuğu genci dişlerini sıkarak ve insanüstü bir çaba harcayarak doğru kabaca itti. Telefon hâlâ elindeydi. Eğer kızın korku dolu bakışlarını görmemiş olsa o kolu çoktan kırmıştı.

"Arkadaşın yaramazlık peşinde, kulağını çek istersen."

Hiçbir şey anlamayan Baran arkadaşlarına baktı ve onların yüzünün mahcubiyetle yere eğildiğini gördü. Diğeri hâlâ kolunu tutuyordu. "Abi ver telefonu Allah aşkına!" diye sızlandı.

"Niye onun da bunu görmeye hakkı yok mu?"

O sırada sonradan gelen kişinin gözleri ekranı açık olan telefona kaydı. Yüzü kararıp rengi atarken dişlerini sıkıp, "Sözlümün resmini mi çektin lan!" diye bağırdı. Aynı anda onun üzerine yürümüş, diğer genç araya girmişti.

Hazan ise ağzı açık bir hâlde bir genç adama, bir elindeki telefona bakıyordu. Yanlarına gelip kendi fotoğrafını gördüğünde yüz ifadesi karmaşık bir şekle büründü. Kızgınlık, öfke, şaşkınlık hepsini içeren güzel çehresinde en çok da tanımadığı adama olan mahcupluğu vardı.

Tufan gözlerini genç kızdan çekti ve telefonu uzattı. Dünyadan bihaber, asalak gibi yaşayan hergeleye güler gibi bir ses çıkardığında ise daha arkadaşlarını bile seçemediği için karşısındaki gence alayla baktı.

"Arkadaşlarına sahip çıksan iyi edersin."

Daha sonra son bir kez arkasına bakmadan, marketten sigarasını da almadan dışarıya çıktı. Madem genç kızın müstakbel sözlüsü olaya dahil olmuştu, ee kendisine de gerek kalmamıştı.

Peki giderken içine oturan sıkıntı neyden kaynaklanıyordu?

🍁

Continue Reading

You'll Also Like

460K 21.6K 48
Hiç beklemediği bir anda baba olan Bora Bey ve hiç beklemediği bir anda iş sahibi olan Sevgili Bakıcı Yasemin.. ** Gözlerimi ağlama sesiyle açtım. G...
355K 21K 21
Falcı numarası yerine Rus Mafyasına yazmak hayatın bana oynadığı bir oyun muydu? Belki de aşkın tatlı olmayan bir tesadüfüydü... Mafya Bey; Küçük bi...
12.4K 262 34
Babası tarafından mafyaya satılan genç ve güzeller güzeli bir kız. Kızı satın alan yeraltının en güçlü mafyalarından biri bu genç ve güzel kıza aşık...
384K 26.2K 32
" Lan madem Türklerle bu kadar ilgilisiniz . İnsan azıcık Türk tarihine bakar it herif." Sinirle bir yumruk daha çaktı ama ben hala gülüyordum... ***...