LAL

By hikayelerindeyasar

27.3M 1.3M 1.3M

"Aklım almıyor," diye söylendi kendi kendine, beni aniden kavradığı elimden yeniden kendine çekti ve dudaklar... More

1.BÖLÜM "KUVARS DEMİRHAN"
2.BÖLÜM ''İŞARET DİLİ''
3.BÖLÜM "YEŞEREN UMUTLAR"
4.BÖLÜM "AÇIK ÖĞRETİM"
5.BÖLÜM "ZAMAN"
6.BÖLÜM "AŞK"
7.BÖLÜM "ŞEFKAT"
8.BÖLÜM "TEDAVİ"
9.BÖLÜM "DUDAKLARI DUDAKLARIMDA"
10.BÖLÜM "DELİ"
11.BÖLÜM "İDDİA"
12.BÖLÜM "SADECE SEN."
13.BÖLÜM "YANGIN"
14.BÖLÜM "KAÇAK"
15.BÖLÜM "HASTA"
16.BÖLÜM "UTANÇ"
17.BÖLÜM "BENDEN GİTME"
18.BÖLÜM "ELİZA DEMİRHAN"
19.BÖLÜM "GECE"
20.BÖLÜM "MUTLULUK"
21.BÖLÜM "KAR"
22.BÖLÜM "TUTKU"
23.BÖLÜM "KUZEY IŞIKLARI"
24.BÖLÜM "GİTMEK"
25. BÖLÜM "SEVİLMEK"
26.BÖLÜM "MUCİZE"
27.BÖLÜM "DÖNÜM NOKTASI"
28.BÖLÜM "KAYBETMEK"
29.BÖLÜM "DEĞİŞİM."
30.BÖLÜM "BİRLEŞMEK"
31.BÖLÜM "DAVET"
32.BÖLÜM "ANILAR"
33.BÖLÜM "HAYALKIRIKLIĞI"
34.BÖLÜM "SENİ SEVİYORUM"
35.BÖLÜM "ÖZGÜRLÜK"
36.BÖLÜM "PRAG"
37.BÖLÜM "İLKLER"
38.BÖLÜM "KAZANÇ"
39.BÖLÜM "İNTİKAM"
40.BÖLÜM "BERABERLİK"
41.BÖLÜM "İHALE"
42.BÖLÜM "GİTMELER"
43.BÖLÜM "BENİ BIRAKMA"
44.BÖLÜM "CEMRE ERDEM"
45.BÖLÜM "MÜCADELE"
46.BÖLÜM "BİR KERE DAHA"
47.BÖLÜM "YENİDEN"
48.BÖLÜM "YİĞİT"
49.BÖLÜM "DÜŞMEK"
50. BÖLÜM "KAYBETMEK"
51.BÖLÜM "EVLİLİK"
52.BÖLÜM "HIDIRELLEZ"
53.BÖLÜM "LÂL"
54.BÖLÜM "SINAV"
55.BÖLÜM "KANATLAR"
56.BÖLÜM "AYAĞA KALKMAK"
57.BÖLÜM "İZLER"
58.BÖLÜM "REHA AKAY"
59.BÖLÜM "YENİ BAŞLANGIÇLAR"
60.BÖLÜM "EV"
61.BÖLÜM "YİRMİ DÖRT"
62.BÖLÜM "GERÇEKLER"
63. BÖLÜM "FIRTINA"
64.BÖLÜM "NUR"
65. BÖLÜM "KARŞILAŞMA"
66.BÖLÜM "KUVARS'IN CEMRESİ"
67.BÖLÜM "CEMRE'NİN KUVARS'I"
68.BÖLÜM "HER ŞEYE RAĞMEN"
69.BÖLÜM "AİLE"
70. BÖLÜM "SÖZ"
71.BÖLÜM "GİDENLER VE KALANLAR"
73.BÖLÜM "KALP"
74. BÖLÜM "LAL SEVGİLİM"
LAL KİTAP OLDU!
75.BÖLÜM "AİLE OLMAK"
76.BÖLÜM "GERİ DÖNÜŞLER"
77.BÖLÜM "TEHLİKE"
78.BÖLÜM "ÇAĞAN VE ÖYKÜ"
79.BÖLÜM "ALP"
VEDA "KUVARS DEMİRHAN"

72.BÖLÜM "LAL MÜCADELELER"

229K 13.8K 16.8K
By hikayelerindeyasar

Uzun bir aradan sonra herkese merhaba <3 Çok olaylı bir bölüm lütfen sindire sindire okuyun <3 Altı yıldızlı yerlerden sonra bir küçük ara vermenizi tavsiy ediyorum :) Oy vermeyi ve yorum yapmayı da lütfen unutmayın <3 Hepinizi yorumlara bekliyorum <3 Çünkü bu bölüm 72 bölümlük Lal'deki en önemli bölüm :)

SEZON FİNALİ

72. BÖLÜM "LAL MÜCADELELER"

Şiddetle susturulduğumdan bu yana yıllar geçti. Hep korktum, sesimi çıkarırsam üzerime basıp geçecekler, ben bir hiç olacağım sandım. Korkum öyle büyüdü ki çoğu zaman, insanlardan yardım istemekten bile çekindim, tenimdeki morluklar, içimdeki çığlıklardan ibaret hâle geldim.

Bazen tünelin ucunda ışık yoktur.

Bazen sadece kayıplardan ibaretsindir.

Bazen umutlar bile lal olur.

Çünkü konuşsalarda kimse duyamaz seslerini.

Günümüzde susturulan, bastırılan, baskılanan tüm kadınlar gibi korktum. Kimse duymadı sesimi. Kimse duymadı sesimizi. Koruma tedbirleri en alt sınırdan verildi, cezalarda bir takım elbise giyildi diye indirime gidildi. Bazen o kadar bile şanslı olamadık. Ben ölümden döndüm, bir daha çocuk sahibi olma şansımı kaybettim. Bir çok kadın artık konuşsa da kimse duyamaz seslerini, hepsi toprak oldu.

Ben, Cemre.

Şiddetle susturulduğumdan bu yana yıllar geçti. Artık o evden dışarı çıktığında öldürüleceğinden korkan o küçük kız değilim.

Ben Cemre. Tıp kazandım. Mücadele ettim. Kendim gibi lal mücadelelerdi bunlar. Tüm olumsuz seslere kulaklarımı tıkadım. Bu uğurda sevdiğim insanlardan vazgeçtim, sıfırdan başladım her şeye.

Ben Cemre. Bir zamanlar bastırıldığım, baskılandığım, içime attığım her şeyin toplamıyken şimdi tüm baskılanan, bastırılan kadınlar adına konuşuyorum.

Ben Cemre.

Gözlerim dolu dolu aynadaki aksime baktım.

Ben Cemre.

Susturulduğumdan bu yana ilk defa sesim bu denli gür. Bastırılan tüm kadınlar adına konuşuyorum.

"Ben Cemre."

Gözyaşlarım gözlerimden dökülürken kendime engel olamadım, yirmi dört senenin sonunda mutluluk gözyaşlarıydı bunlar. Kuvars uyuduğu için hıçkırıklarımı duymaması için evden dışarı çıktım.

Ne yapacağımı bilemezken öylece merdivenin üzerine oturup dizlerimi kendime çektim. Hıçkırıklarım dinmezken dudaklarım titriyordu. Yaşadıklarım bir bir gözlerimin önünden geçerken sevincimi biriyle paylaşma ihtiyacıyla olduğum yerden kalktım. Aklıma ilk gelen Reha olurken öylece üzerime hiçbir şey almadan dışarı çıktım ve soğuk tenime etki etmezken yolu yürüyüp Reha'nın evine geçtim.

Kapıyı bana açmasını beklerken bir yandan da heyecan ve mutluluktan akan gözyaşlarımı siliyordum.

Reha üzerinde şort ve atlet takımı ve uykulu gözlerle kapıyı araladığında şaşkınlıkla bana baktı. "Cemre?"

"Günaydın."

"Günaydın rüyanda beni görmüş olmalısın." Çarpık gülümsemesiyle konuşurken heyecanla kapı aralığından geçip içeri geçtim.

Reha şaşkın şaşkın beni takip etti. "Bir sorun yok değil mi? Ağladın mı sen?"

"Ben," dedim heyecanla ona doğru. "Konuşabiliyorum. Konuşabiliyorum. İnanabiliyor musun az önce konuştum."

Reha şaşkın şaşkın bana baktı. "Siktir, ciddi misin sen?"

Başımı salladım, gözüm yeniden dolarken.

"Dur," dedi. "Şimdi bir daha dene."

Onun yeşil gözleri ciddiyetle bana çevrilirken ne yapacağımı bilemedim. Öylece gözlerine baktım. Heyecandan dudaklarımı bile açamazken Reha tebessüm etti anlayışla.

"Tamam," dedi. "Bugün seni yormayayım, yarın denersin olur mu?"

Başımı salladım heyecanla.

"Reha," dedim parmaklarım bile titrerken. "Ben şimdi konuşabilecek miyim yani?"

Reha'nın gözlerinden sevgi dolu bir bakış geçti.

"Evet," dedi Reha bana. "Çok az kaldı. Çok yakında."

Heyecandan ne yapacağımı bilmezken bana uzanıp sarılan Reha oldu. "Tebrik ederim, hep başaracağını biliyordum." Gözlerim dolu dolu oldu. "Sen bu hayatta tanıdığım en güçlü insansın."

***

Eve geri dönerken yıllardır omuzlarıma konan her yükten kurtulmuş gibi hissetmeden edemedim. İçim cıvıl cıvıldı. Ne yapacağımı bilemiyor, titreyen ellerime mani olamıyordum. Mutlulukla kaldırımları aşıp sokak köpeklerini severken markete uğrayıp orada çalışan herkese gülümseyerek birkaç tatlı malzemesi aldım, bugün kendimce kutlama yapmaya karar vermiştim.

Yine gülümseyerek evime geçtim. Kuvars'ın ve Öykü'nün hâlâ uyuduğunu düşünerek kapıyı yavaşça açacakken kapıdan çıkan Öykü'yle göz göze geldik.

"Nereye?"

Çağan'ın gidişinden sonra derbeder olan Öykü burnunu çekti. "Kaan'ın yanına gideceğim."

İç geçirdim. "Kendini daha iyi hissedeceksen-"

"Bilmiyorum ama bu evde daha fazla kalmak istemiyorum, her yerde onun kokusu var sanki."

Öykü başını eğdi ve yanımdan uzaklaştı. "Görüşürüz sonra."

"Görüşürüz."

İçeri girdim, içimdeki heyecan Çağan'ı yeniden hatırlamamla biraz olsun dinerken odama geçtim. Kuvars yataktaydı, üstü çıplak bir şekilde sırt üstü uzanırken onu yüzümde küçük bir tebessümle izlemeye başladım.

Sonunda her şeyin yoluna girdiğine dair olan his yüreğime çökerken yatağa geçtim ve hemen yanına uzandım, başımı onun omzuna yaslayıp dudaklarımı tenine değdirdim. Tüm yaşananlardan sonra biz yeniden beraberdik, her şeyimiz tamdı üstelik.

Kuvars yatakta gözlerini aralayıp bana döndü, tüm gece pek uyuyamamıştık. Gözlerini açıp uykulu bakışlarıyla gözlerime baktı.

"Günaydın."

Kuvars uzandı ve beni kollarının arasına çekti, bir anda altına kalırken dudaklarımdan kaçan feryada engel olamadım.

Dudakları çeneme dokundu. "Günaydın güzelim."

Bu kelimeyi ondan duymayı öyle çok özlemiştim ki, gözlerimin kapanmasına ve hissettiklerimin etkisinde kalmaya engel olamadım. Kuvars titreyen kirpiklerimi öptü, dudaklarının altında kıvrandım.

"Şirkete geçmeme daha var," dedi Kuvars dudaklarıma uzanırken.

Yanaklarımın kızarmasına engel olamadım. "Kahvaltı hazırlasaydım."

Ellerimi öptü. "Siktir et şimdi kahvaltıyı." Dudakları ellerimden boynuma kaydı, dudaklarımdan küçük mırıltılar dökülürken onun altında kedi gibiydim. "Ben başka bir şey yemeyi planlıyorum," dedi Kuvars ve tamamen kızarmama neden oldu.

Vücutlarımız tekrar tekrar bir bütün olurken Kuvars şirkete gitme saatini epey bir kaçırdı. İki kere asistanı Sevil arayıp toplantısını ertelemek zorunda kaldı, Kuvars her defasında gideceğini söylemesine rağmen gitmedi.

En sonunda zorlukla ayrıldım ondan, tamamen onun kokusuna bürünmüştüm. "Kitapçıya gitmem lazım artık."

Kuvars boynumu öptü. "Ben daha doymadım ama."

Kollarının arasında utançla ona baktım. "Kalk," dedim. "Toplantını bir kere daha erteleme. Adamlara ayıp olacak."

Kuvars homurdandı ama fırsattan istifade edip yanından ayrıldım. Gülümseyerek saçlarımı toplayıp kenara atılmış kazağımı üzerime geçirdikten sonra banyoya doğru ilerledim. Suyu açıp altında ıslanırken başımı kaldırdım ve gülümsedim.

İçimde minik kelebekler vardı sanki, uzun zamandır olmadığım kadar sakin ve huzurlu hissediyordum eskiden uyuduğumda bile varlığını koruyan stres im artık yoktu.

Belime dolanan eller ile şaşkınlıkla tepki verdim, Kuvars arkama geçip beni sımsıkı sararken utancımı bastıramadım. Dudaklarını boynuma bastırdı. Su üzerimize dökülürken "Seni çok özlemişim," dedi.

Su başımızdan aşağı dökülürken ellerini tuttum.

Ellerini bırakıp ona doğru döndüm. "Artık birbirimizi özlememiz gerekmeyecek, hep buradasın, buradayım."

Kuvars eğildi ve alnımı öptü. "Seni bu hayattaki her şeyden daha çok seviyorum."

Gülümsedim, elim yanağına gitti. Uzun uzun bana hayranlıkla bakan yeşil gözlerini ve ıslak kirpiklerini izledim. İçimdeki hislere engel olamazken dudaklarım kıpırdadı, onun ismini söylemeyi denemek istedim.

Onun yoğun bakışları altında dudaklarım kıpırdadı ama tek kelime dökülmedi. Utançla yanaklarım yanarken "Ben sana kurban olurum," dedi Kuvars ve eğilip beni dudaklarımdan öptü.

Ellerim ensesine gitti, tutundu. Onun adını her şeyden daha çok söylemek isterken söylememek canımı acıtsa da imdilik sadece ana odaklandım. Deneyecektim, bir gün onunla işaret dili olmadan da konuşabilmenin yolunu bulacaktım.

Dudaklarım aralanıp Kuvars'ı kabul ederken elleri beni tuttu ve yavaşça banyo duvarına yasladı. Onu her zerremde hissederken dudakları sertleşti, dillerimiz birbirine dolanıp tükenmek ister gibi öpüşürken Kuvars üçüncü kez toplantısını ertelemek zorunda kaldı.

***

Nemli saçlarımla kütüphaneden içeri girdiğimde kendimi çok yorgun hissediyordum, Kuvars'la beraberken akşam ne ara olmuştu bilemiyordum ama tüm enerjim çekilmiş gibiydi, Reha gelmeden kitapçının yerlerini silip kalan temizliği yarına bırakmaya karar verip kendime bir kahve yapıp oturdum.

Kahvemden bir yudum alıp otururken başımı kaldırdım ve o sırada Reha içeri girdi, dışarıda yağmur yağmaya başlamış olmalıydı, saçları ıslanmıştı.

"Nereden böyle?" diye sordum gülümseyerek.

"Mezarlığa gitmiştim," dedi kapıyı kapatırken.

İçime sinen burukluğa engel olamadım. Dolunay'ın mezarı İstanbul'daydı ve Reha yağmur, çamur, kar, kış demeden sürekli ziyaret ediyordu.

"Sen hazır mısın?"

Başımı salladım.

"Şimdi şu sabahki meseleye dönelim," dedi Reha. "Nasıl konuştun?"

Heyecanla ona baktım. "İsmimi söyledim. Sabah birden, biraz kekeledim ama oldu."

Reha şaşkınlıkla baktı bana yeniden. "Bu kadar hızlı ilerleyebileceğini bilmiyordum. Tekrar söyleyebilir misin?"

Gözlerimi kapadım. "Bilmiyorum bugün başka bir kelime söylemeye çalıştım ama olmadı."

"Tamam," dedi. "Yavaş yavaş gidelim olur mu?"

Başımı salladım hızla.

"Şimdi tekrar 'Cemre' üzerinden gidelim, bu senin için çok zor bir kelime çünkü seninle şu ana kadar sadece a ve b harfleri üzerine çalışmıştık. Bu harfleri yan yana getirip kelimeyi bir kere de söylemen çok zor."

"Ama söyledim." Heyecanla yerimde kıpırdadım. "Söyledim."

Reha'nın gözleri parladı. "Hadi şimdi bir kere daha deneyelim o zaman."

Başımı salladım.

Gözlerimi kapadım.

"Eee-"

Duraksadım. Dudaklarımdan anlamsız mırıltılar döküldü. Tekrar sabahki gibi içimdeki hissi takip ettim, sustuğum tüm günler adına konuşmaya çabaladım.

"Ceee-" Duraksadım. "Eeeee-" Tekrar duraksadım. "Eeeee-"

"Tekrar," dedi Reha. "Hadi, çok iyisin."

"Eeeeeee." Duraksadım, tekrar denedim. "Ceeeee."

Dikkatim dağıldı. Devam edemedim.

Gözlerimi açtığımda içimdeki tüm mutluluk sanki damarlarımdan çekilmiş gibiydi. Bir an için sabah dudaklarımdan dökülen kelimeyi de kendim mi uydurdum diye düşünmeden edemedim.

Hayalkırıklığı içime dolarken tekrar gözlerimi kapadım. "Ceee- meeee- reeee"

Reha beni alkışlamaya başladı. Gözlerim açıldı, onun gözlerinin içerisine baktım. "Oldu mu?"

"Oldu tabii," dedi. "Sen harikasın."

O gözlerimin içerisine çocuğu yeni konuşmaya başlamış birine bakar gibi gururla bakarken gülümsedim.

İyi değildim ama bunu bir aşama olarak görüyordum. Ayağa kalktım ve Reha'nın gözlerinin içerisine baktım.

"Daha önceki dil terapistim benden umudu kesmişti. Sen kesmediğin için, hep mücadele ettiğin ve beni desteklediğin için çok teşekkür ederim, zorunda değildin ama her defasında bana yardımcı oldun. Çok, çok teşekkür ederim."

Reha ellerimi ellerinin arasına aldı.

"Asıl ben teşekkür ederim Cemre," dedi sessizce. "Ondan sonra hayat benim için anlamsız bir hâle gelmişti. Sen bana güne devam etmek için yeni bir neden verdin. Sende onu yaşattım ben. İyi ki varsın hayatımda."

Reha gülümsedi.

"Ben o değilim."

"Biliyorum," dedi Reha. "Seni dostça çok seviyorum ama ben hâlâ ona aşığım ve sen o değilsin biliyorum."

Sonunda bunu anlamasına sevinirken kirpiklerim onun dolu gözlerinden dolayı titredi.

"Keşke zamanında ona yardımcı olsaydım, bu kadar kör olmasaydım, onun gözlerimin önünde eriyişini bile görmemiştim."

Yutkundu, âdemelması derin bir kavis çizdi.

"Sen benim en iyi dostumsun," dedi Reha bana. "Senin her şeyden daha iyi olmanı isterim. Bu süreçte biraz gülümsememi sağlayan tek insansın."

Ona içten bir gülümsemeyle baktım.

"Hadi," dedi Reha. "Duygusallığı bırakalım, daha devam edecek çok yolumuz var."

"Tamamdır, kaptan," dedim gülümseyerek.

Reha da gülümsedi.

"O zaman artık harfleri geçelim, kelimelerden devam edelim. Şimdi Reha de bakayım."

Dayanamayıp kahkaha attım.

Reha ciddiyetle bana baktı. "Ben ciddiydim."

Yine güldüm.

***

Kitapçıdan çıktığımda Kuvars arabasına yaslanmış bir şekilde soğukta beni bekliyordu. Onun yanına giderken şaşkınlığımı bastıramadım.

"Ne yapıyorsun burada?"

"Dersini bölmeyeyim," dedi Kuvars homurdanarak.

Dudaklarım yana kıvrılırken elim yüzüne gitti, Kuvars elimi öptü.

"Hadi," dedi Kuvars hemen sonra. "Daha fazla üşüme. Evimize gidelim."

Başımı salladım. Ellerimi ondan çekip sordum. "Sen üşümedin mi burada, ne kadardır bekliyorsun?"

"Ders başından beri."

Şaşkın şaşkın ona baktım.

"Bari arabada otursaydın."

Söylediğim gibi neden dışarıda beklediğini anladım, bizi dinlemişti.

"Sen bizi mi dinledin?"

Kuvars omuz silkti. "Yo, kulak misafiri oldum diyelim."

Şaşkınlıkla ona bakarken ne diyeceğimi gerçekten bilemedim. İnanılır gibi değildi.

"Ne kadarını duydun?"

"Şu lavuk sana bazı kelimeleri anlatıyordu, oraları falan."

İçim rahatladı. Nedense içimde bir yan onu beni çabalarken değil direkt sonuca ulaşmış bir şekilde görmesini istiyordum. Bir gün karşısına çıkıp kendi sesimle "Kuvars ben seni çok seviyorum," demek istiyordum.

Arabaya geçince elimi ellerinin arasına aldı. "Nasıl gidiyor dersler?"

Ellerim onun avuçları arasında ısındıktan sonra kendi ellerimi çektim ondan. "İyi gidiyor, her şey yolunda. Söylemiştim sana Reha çok iyi bir öğretmen ve bana çok yardımcı oluyor."

Kuvars'ın omurgası dikleşirken ona biraz daha yaklaştım. "Sen sevmedin ama o benim çok iyi arkadaşım, keşke daha normal bir şekilde tanışsaydınız."

Kuvars yine homurdandı. "O kendi sevdiği kadını kaybetmiş."

Kuvars bana döndü. "Kaybetmiş derken?"

"Vefat etmiş."

Kuvars'ın sert bakışları ifadesizleşti.

"Beni düşündüğün gibi sevmiyor, ben onun için yalnızca bir dostum o eski kız arkadaşını seviyor, sevmeye devam da edecek." Bakışlarımdaki hüznü sildim. "Bana çok yardımcı oluyor. İnan sen de çok seveceksin bir tanısan. Bu kadar ön yargılı olma ona karşı."

Kuvars ciddiyetle bana baktı ama konuşmak yerine durdu, birkaç saniyenin ardından "Bakarız," dedi zorlukla ve yola odaklandı.

Onun ve Reha'nın iyi anlaşacağının hayaliyle yerimde mutlulukla kıpırdanırken Kuvars evin önüne arabayı çekmek yerine ana caddeye girdi.

"Nereye gidiyoruz?" dedim şaşkınlıkla ona bakarken.

"Evimize," dedi.

Şaşkınlıkla ona bakmaya devam ederken "Ev hiç bozulmadı," dedi. "Hâlâ o günkü gibi."

Evlenince taşınacağımız Beşiktaş'taki evden bahsediyordu, eşyalarımı almaya gidince görmüştüm gerçekten de bozulmamıştı, her şey benim dizayn ettiğim şekildeydi, öyle ki tüm eşyalarım dolaplara yerleşmiş vaziyetteydi.

Evlenseydik o evde kalacaktık.

Düğün olmamıştı, şimdiyse Kuvars'la aramızdaki her şeyi çözdüğümüze inanıyordum bu nedenle belki yeni bir şansımız olurdu.

Belki bana tekrar o evde evlenme teklifi ederdi... Bleki bu sefer yeni bir hayatımız olurdu. Artık her şeyi aşmış olarak mutlu olurduk.

İçimdeki umut tekrar yükselirken mutlulukla yola odaklandım.

Eve gelmek trafik olmadığı için kısa sürdü. Arabadan inmeden önce montumu giyip fermuarımı çektim. Kuvars yine de kendi ceketini de omuzlarımdan geçinirken kabul etmek istemesem de zorla kabul ettirdi.

Evin kapısından içeri girdiğimizde geçen gün bana zorluk çıkaran güvenlik görevlisi başıyla selam verdi bana. Gülümseyerek ben de selamına karşılık verdim.

Kuvars anahtarını çıkarıp kapıyı açtığında içime dolan aidiyet duygusuna şaşırmadan edemedim. Burada yaşadığım onca şeyden sonra gerçekten evim gibi geliyordu.

Beraber içeri girdik. Sarı diğer evde kaldığı için vicdanım sızlarken Öykü'ye mesaj atıp evde olup olmadığını ona mama verip veremeyeceğini sordum, Öykü hızla çoktan eve geldiğini, mamasını verdiğini yazdı. İçim rahatlayarak eve girdim. Kuvars'ın ceketini ve kendi montumu askılığa bırakıp içeri geçtim.

Etraf en son bıraktığımdan bu yana toparlanmıştı.

"Yemek sipariş etmiştim," dedi Kuvars.

Kravatını gevşetip boynundan çıkarıp gömleğinin ilk iki düğmesini açtıktan sonra mutfağa geçti. Onun arkasından ilerledim.

Gerçekten de ev yemekleri sipariş etmişti. Gülümseyerek yemekleri mikrodalgaya koymasına yardım ettim.

O bir yandan salata malzemelerini çıkarırken ben de uzun zaman sonra onunla böyle yakın olmanın keyfiyle içerideki masanın servisini hazırlamaya başladım.

Kuvars da salatayı hazırlayıp yemekleri masaya getirip bıraktıktan sonra, yanıma geldi ve ben tabakları dizerken tam boynumdan öptü.

Huzurla gülümsedim ona. "Salata çok güzel görünüyor, ellerine sağlık."

Dudakları yana kıvrıldı, bakışları yoğunlaştı. "Yeniden buradasın," dedi duygularını belli eden bir sesle.

İçim sıcacık oldu, onunla öyle çok şeyi beraber başarmıştık ki, artık her şeyin çözülmüş olması, huzurla sona gelmiş olmamız beni çok mutlu ediyordu.

Gamzelerimi göstererek gülümsedim.

Bakışları dudaklarıma takıldı, sertçe yutkundu, âdemelması derin bir kavis çizdi.

"Öyle gülümseyince seni öpmekten başka bir şey düşünemiyorum."

Yanaklarım kızardı.

Kuvars'ın yeşil gözleri üzerimden bir an ayrılmazken göğsü inip kalktı. "Seni alıp içime sokasım var, o kadar özledim ki."

Bakışlarımı kaldırdım ve onun gözlerinin içerisine baktım. Kuvars sesli bir soluk aldı.

Gülümsedim ve önümdeki yemeğe döndüm. Kendi tabağıma sebzeli olan yemeklerden biraz koyduktan, etten uzak durduktan sonra yemeğe odaklandım, bugün neredeyse hiçbir şey yememiştim. Açlığımı daha yeni yeni hissederken yemeğime odaklandım.

Yemeğim bitip başımı kaldırdığımda Kuvars'ın gözleri hâlâ yalnızca benim üstümdeydi. Kendi yemeğine dokunmayıp beni izlemesine şaşırsam da içimde sevilmenin verdiği o hissin tadını doyasıya yaşadım.

"Yesene yemeğini," dedim gülümseyerek, onun az önce açıp karafa doldurduğu şarabı kadehime boşaltıp bir yudum aldıktan sonra.

"Yiyeceğim," dedi Kuvars. Yemek yerine başka bir şeyi ima ettiğini düşünürken yanaklarım yandı yine.

O da yemeğini bitirdikten, kalan yemekleri buzdolabına yerleştirdikten sonra beraber üstümüzü değiştirip içeri geçtik. Elimde şarap kadehimle koltuğa otururken Kuvars televizyonu açmak yerine yanıma geldi, o eline içecek almamıştı.

Beni kendine çekip onun üzerine oturmamı bir anda sağlarken kadehimin içindeki şarabı dökmemek için çaba harcadım.

"İç," dedi Kuvars onun kokusu ciğerlerime dolarken.

Çoktan mutluluktan sarhoş olmuşken onun gözlerinin içerisine baktım. Sanki birbirimizin gözlerinde eriyorduk.

Hislerimin etkisiyle kalbim hızlı hızlı atarken şarabı dudaklarıma götürüp bir yudum aldım. Şarabın tadı dudaklarımda mayhoş bir tat bırakırken Kuvars elimdeki kadehi alıp kenara umursamadan koydu ve uzanıp beni daha da kendine çekti.

Dudakları alt dudağımı kavrayıp emmeye başlarken ellerim saçlarına kaydı. "Seni çok özledim," diye homurdandı Kuvars benden bir saniye uzaklaşırken. "Sensizlik o kadar zor ki..."

Gözlerim hislerimin etkisiyle kapandı. "Sensizlik de öyle..."

Kuvars beni öpmeye başladı. Önce şefkatle öperken sonra ağzımın içindeki her noktayı keşfetmek ister gibi tutkuyla öptü beni.

Benden ayrıldığında mutlulukla onun göğsüne yerleştim, kalbi hızlı hızlı atıyordu, bu hayatımda duyduğum en güzel sesti hiç şüphesiz.

Onunla tekrar bir yuva kurmak istediğimi tekrar doyasıya hissederken başımı kaldırdım göğsünden ve onun o güzel yeşil gözlerine baktım.

"Ben," dedim o benim ellerimi takip ederken. "Seninle yeniden bir yuva kurmak istiyorum, tekrar aynı hatalar olmadan, birbirimizi bu sefer yaralamadan, her şeye karşı birbirimize açık olacağımız bir yuva."

Kuvars duraksadı. Ben heyecanla konuşmaya devam ettim. "Düşünsene bu sefer zamanında yaşayamadığımız her şeyi şimdi tekrar yaşamak için fırsatımız var, sonsuza kadar mutlu bir şekilde."

Kuvars sertçe yutkundu.

"Seninle evlenmek istiyorum," dedim gülümseyerek. "Hatta eğer bir çocuk doğurma imkânına sahip olsaydım eğer..." Burukça gülümsedim.

"Hoş gerçi benimki gerçek olması bile mümkün olmayan bir hayal. Bu hakkım elimden alınanı çok oluyor."

Titreyen kirpiklerime ellerimi bastırdım. Yutkundum. "Bir kere rüya görmüştüm, bir oğlum vardı... Oğlumuz."

Gözlerim kırıştı.

"Mümkün değil ama ismi Merih olsun isterdim. Merih. Benim Merih'im..." Başımı kaldırdım ve hüzünle gözlerime bakan Kuvars'ın gözlerinin içerisine çevirdim gözlerimi. "Belki ilerleyen yaşımızda bir evlat da ediniriz."

Kuvars gözlerimin içerisine bakarken bakışları dalgınlaştı. "Sen bir aile mi kurmak istiyorsun?"

"Evet," dedim heyecanla başımı sallarken. "Sen, ben, belki sonra daha kalabalık bir aile."

Kuvars duraksadı. Yüzündeki ifade daha da katılaşırken ne olduğunu anlamadım, kucağındaki beni kollarının arasına aldı ve ayağa kalktı.

"Uyuyalım," dedi hemen sonra.

O kadar.

Tüm söylediklerime sadece bunu söyledi.

Ona karşı kırılırken gururum "Bir şey söylemeyecek misin onca şey söyledim," dememe engel oldu.

Eskisi gibi yapıp içimi kötü düşüncelerle karartmak yerine biraz akışına bırakmayı tercih ederek bacaklarımı kendime çekip gözlerimi kapadım. Kuvars'ın elleri arkadan belime dolanıp beni kendine çekerken içimdeki kırgınlığı bastırmaya çalıştım.

Kuvars omzumu öptü. "İyi geceler."

***

Diğer gün sabah erkenden, daha henüz Kuvars uyuyorken evden çıktım. Aklım hem Öykü'de kalmıştı, hem de açıkçası dün Kuvars'ın sessiz kalmasından sonra yanıma gelip gönlümü almasını uman bir tarafım vardı.

Öykü biraz daha iyi görünüyordu. Kapıyı bana açtığında artık gözlerindeki kızarıklıklar yoktu. Onun yerine daha düşünceli görünüyordu.

"İyi misin?" diye sordum eve geçip botlarımı çıkartırken.

Bana başını salladı. "İyiyim," dedi. "Kaan'la olmak iyi geldi."

Çağan için yeniden içim yanarken söyleyecek bir şeyim olmadığı için içeri girdim. Öykü ikimiz için tost yapmıştı birini kendime alırken kenarda uyuyan Sarı'nın tüylerini sevdim, son zamanlarda hiç onu göremiyor, vakit geçiremiyorduk.

"Ben odama geçeyim," dedi Öykü.

Başımı salladım, onaylama amacıyla.

O odasına geçip biraz olsun acısını bastırmaya çalışırken ben de banyoya girip duş almayı tercih ettim, duştan çıkıp temiz kıyafetlerimi giydikten sonra sıcak bir çorba yapmaya giriştim. Akşam bunun yanına bir de makarna yapardım, olur biterdi.

Sarı'nın mama kabını yenileyip buzdolabına baktım. Pek bir şey kalmamıştı, eskiden genelde alışverişi Çağan yapardı. Artık o olmayacağı için bu işi ben üstlenip eksikleri yazdım, bir de son zamanlarda konuşma terapilerinde ilerlediğim için Reha'ya teşekkür anlamında limonlu kek yapmaya karar verip hızla markete geçtim.

Alışverişi yapıp eve geldikten makarnayı da yapıp ocağın üstüne koyduktan sonra, keki yapmaya giriştim. Fırına verip pişmesini beklerken de odama geçip biraz müzik dinleyerek vakit geçirdim.

Akşama doğru henüz Reha ile kitapçıda çalışma saatimiz gelmemişken keki güzel bir kaba koydum ve o henüz evden çıkmadan yesin diye evine götürmeye karar verdim.

Montumu ve botumu giydikten sona yola koyuldum. Onun kapısının önüne geldiğimde şaşırmama neden olan bir şey oldu, Kuvars'ın arabası tam evin önündeydi. Ne olduğunu anlamazken yine kavga etmelerinden korktum.

Hızla yukarı çıktım ama apartman sessizdi. Reha'nın evinin olduğu kata gelip hızla elim zile giderken son anda yaklaşan adım sesleriyle durdum. Kuvars ve Reha mı konuşuyordu?

Hiçbir şey anlamazken, onları gizlice dinlemek istedim. İçimde hiç de iyi hisler yoktu ve benim hakkımda konuştuklarını düşünüyordum.

İlerledim ve üst merdivenlere çıktım, beni göremeyecekleri bir açıda durduktan sonra dikkat kesildim.

Kapı açıldı Kuvars çıktı.

"Emin misin?" dedi Reha. "Onunla ne olursa olsun konuşman gerektiğini düşünüyorum."

"Hayır," dedi Kuvars. "Benden gerekirse nefret etsin ama hayır."

Neden bahsediyorlardı ki?

"Buraya sadece onun benden sonra da mutlu olacağını bilmek için geldim."

Elimi kalbime koydum. Neden bahsediyordu?

"Gidiyorum," dedi Kuvars. "Ne kadar istemesem de seni dostu olarak görüyor, ben yokken ona destek ol."

Reha yine itiraz etti. "Seni seviyor, onu ilk tanıdığım zamanla şimdiki Cemre aynı değil. Seninleyken daha mutlu. Bunu ona yapma. Benim içinde zor ama bunu hak etmiyor."

"Hayır. Beni sevmesini istemiyorum, beni unutmasını istiyorum."

Biri sanki göğüs kafesimin içerisindeki yüreğimi alıp söktü.

"Hoşça kal." Reha'nın sesini duydum, Kuvars cevap vermek yerine asansöre doğru ilerledi.

Ellerim titrerken karşısına çıkamadım Kuvars'ın. Yüzleşmek, daha dün benimle sevişirken şu an nasıl gitmekten bahsedebildiğine dair soru sormak istedim ama yapamadım. Sanki biri beni oraya mühürlemişti, kalkamadım, devam edemedim.

Artık her şeyin yoluna girdiğine ilişkin tüm düşüncelerim teker teker dağıldı, güneşli gökyüzüm kara bulutlarla kaplandı. İçim yandı, soluduğum nefes bile canımı acıttı. Kendimi değersiz, bir hiç gibi hissettim aylar sonra.

Bana söylemeden, haberim bile olmadan çekip gitmeye karar vermişti. Üstelik benimde yanımda kalacağına söz vermesine rağmen.

Kuvars gidiyordu. İçim alev alev yandı, sanki üstüme kovalarca kaynar su döküldü. Ayağa kalkamadım, devam edemedim, göz yaşı bile dökemedim.

Daha dün bana kalacağını söyleyen adamın beni sadece oyaladığını ve kalmayı asla düşünmediğini öğrenmek, benim onu sevmememi, unutmamı istemesi beni bitirdi.

Üzerimden sanki tonlarca ağırlık geçti gitti. Orada ezildim, küçüldüm, kötü hissettim. Tek damla gözyaşı dökmeden bakışlarımı boşluğa diktim.

Daha dün gece beni öpen, onunla bir aile kurma planımı paylaştığım adamın bu denli beni hiçe sayması içimi yaktı.

Merdivende otururken öylece dizlerimi kendime çektim.

Ne yapalım, bunca zaman yanlış adamı sevmişim demek ki...

Hıçkırıklarımı dizginleyemedim.

O beni hiç sevmemiş. Beni gideceğini haber vermeye bile değer görmemiş.

Boşuna onun için bu denli gözyaşı dökmüşüm. Boşunaymış.

Cemre'nin Kuvars'ı hiç olmamış.

Onun için, kalması için onca çabalamam boşunaymış, beni sadece oyalamış...

Biz bitmişiz ve ben fark etmeden yeni bir aile kuracağımızı düşünmüşüm...

Ayağa kalktım. Sanki her şeyini kaybetmiş bir insan gibi yürümeye başladım. İçim kurumuş gibiydi, gözyaşı dökemiyordum sadece öylece duruyor ve kendime acımadan edemiyordum.

Düne kadar kavga ettiği Reha'ya gelmişti bir de. Ben gittikten sonra üzülürse teselli et diye.

Hayal kırıklığından ibaretken, nasıl tek tek tüm merdivenleri indim, nasıl dışarıdaki buz gibi havaya rağmen içimin yangınını hissettim bilemedim.

Sadece yürüdüm. Ağır ağır yanımdan geçen insanları geçtim.

Eve geldiğimde, dışarının ne kadar soğuk olduğunu evdeki sıcak havanın yüzüme vurmasıyla anca fark edebildim.

"Cemre," dedi Öykü şaşkınlıkla bana bakarken.

"İyi misin sen?"

Kurumuş gözlerimi silip Öykü'ye başımı salladım. "İyiyim," dedim. "Artık onu tamamen bitirmek için nedenim var."

"Ne?" Dedi Öykü şaşkınlıkla.

"Kuvars," diye elimle tek tek harfleri gösterdim. "Daha dün benimle olan, bana gülümseyen, sarılan, gitmeyeceğini söyleyen adam gitmeye karar vermiş üstelik bana söylemeden kaçarcasına."

"Cemre," dedi Öykü bana uzanırken.

"Artık benim için tamamen bitti. O benim onu sevdiğim gibi beni sevmiyor. Ben onun için bir hiçim sadece. Hiç."

Ağlayacağım sandım ama yine içim o denli kuruydu ki tek damla göz yaşı düşmedi gözlerimden.

"Önce Kuvars'la konuşmak istemez misin?" dedi Öykü bana.

Olumsuz anlamda başımı salladım.

"Artık onunla konuşacak tek kelimem yok, o benimle konuşmaya tenezzül etmiyorsa ben de onun için çaba harcamayacağım."

Burnumu çektim. "En acısı da bu, yaşadığımız onca şeyi abartan, onun beni gerçekten sevdiğini düşünen salak benmişim. Ben onun için bir hiçmişim de, kendimi gerçekten büyük bir aşkla sevildiğime inandırmışım."

Öykü tekrar bana uzanmak için hamle yaptı. "İyiyim ben. Teselli edilmeye ihtiyacım yok. Gitmek mi istiyor, gidebilir artık, umurumda bile değil."

İçim kan ağlarken yalan söylemeye devam ettim. Hayal kırıklığım o denli fazlaydı ki, ne yapacağımı bilemiyordum, elim ayağıma dolaşmış durumdaydı.

Odama geçtim, yatağımın üzerinde uyuyan Sarı'nın yanına uzandım. "Yine yalnız kaldık be Sarı. Artık hep yalnızız. Ben onu nasıl unutacağım ki, nasıl unutabileceğimi düşünür..."

Gözlerim yanarken ağlamamak için kendimi tutup gözlerimi kapadım.

Uyumaya çalıştım ama uyuyamadım, bir uçurumdan düşüyormuş gibi her beş dakikada bir uyanırken göğsümdeki sıkıntı giderek daha büyüdü.

Tekrar tekrar dün Kuvars'la yaşananları düşünüyordum. Her şey çok güzeldi, ben ona bir aile kurmak istediğimden bahsettikten sonra kötüleşmişti. Bu denli mi istemiyordu beni?

Seviyorum derken, kokumu içine çekerken belki de sadece yalan söylüyordu.

Ders saatimiz geldiğinde Reha aradı ama onun telefonunu açmadım. Mesaj attı mesajına dönmedim. Ona da çok kırgın hissediyordum.

Dizlerimi kendime çekip gözlerimi boşluğa diktim. Artık mücadele etmekten öylesine yorulmuştum ki, sonunda elime hiçbir şey de geçmiyordu üstelik.

Gece gündüz okulumun parasını çıkarmak için çalışıyordum, her gün kitapçıyı temizleyip üstüne o yorgunlukla dil terapileri yapıyordum eve gelip saatlerce ders çalışıp yorgunlukla masada uyuyakalıyordum. Bütün bunların yanı sıra Kuvars için de ayrıca mücadele ediyordum. Ama elime hiçbir şey geçmiyordu.

Yorulmuştum artık.

Tükenmiştim.

Kurumuş gözlerim saatlerce boşlukta takılıkalıp öylece içimdeki sıkıntının sönmesini beklerken bir türlü benliğimi saran o duygudan kurtulamadım.

Sarı uyanıp üzerimden atlayarak odada dolaşırken de, üstüme çıkarken de, kapı koluna zıplayıp kapıyı açıp dışarı çıkarken de...

Sabaha karşı telefonum çaldı. Kim olduğuna bakmadım bile.

Öykü bana hazırladığı sabah kahvaltısını getirdi yemedim.

Zaman birbiri üzerine binip beni de sürüklerken ne ara gün geçti, yeniden akşam oldu bilemedim. Belki de çoktan gitmişti.

Onun gözünde bu denli değersiz olmam daha da üzdü beni.

Gözlerimi kapayıp uyumaya çalıştım, uyuyamadım.

Gece olup kapı çaldığında Reha'nın geldiğini tahmin ettim, dünden beri telefonum elli kez çalmıştı belki ama açıp konuşmamıştım kendisiyle.

Öykü dışarı alışverişe çıktığı için kendim yataktan kalkıp kapıya gittim, hiç ağlamamama rağmen gözlerimin içi kıpkırmızıydı. İçim bomboş hissediyordum. Duygularımı bastırdığımı biliyordum ama yaşarsam bir kere daha yıkılıp ayağa kalkmaya gücüm yetmeyecekti.

Kapıyı açtığımda, karşımda Reha yerine onu görmeyi hiç beklemezken kalbimin hızlı atışlarını durdurmak ve içimdeki yangını söndürmek istedim.

"Ne işin var senin burada?"

"Neden telefonlarımı açmıyorsun?"

Ruhsuz gözlerimi ona çevirdim. Arayan tahmin ettiğim gibi Reha değildi demek ki, Kuvars'tı.

"Açmam mı gerekiyor?"

Kuvars dik dik gözlerime baktı. "Cemre!"

Kapıyı kapatmaya çalıştım ama içeri girdi.

"Ne oluyor?" dedi. "Ne bu tavırlar?     Sırf o gece evlenmek istediğini-"

"Kuvars bırak artık, yalan söyleme bana daha fazla! Yeter artık, duydum her şeyi."

Kuvars üzerime geldi, aramızdaki mesafe kapandı. "Neyi duydun?"

Tuttuğum gözyaşlarım sanki anını bekliyormuş gibi akmaya başladı. "Gidiyorsun."

Hıçkırıklarım boğazıma dizildi. "Sen gidiyorsun. Ben seninle bir aile kurmayı düşünürken, her şeyi aştığımıza inanıp senin kalacağına ilişkin verdiğin sözlere güvenirken sen gidiyorsun! Başından beri yalandı her şey! Sen hep gitmek istedin!"

İçim yanarken gözyaşlarım giderek arttı.

"Cemre," dedi Kuvars gözleri kapanırken. "Bunu duymamalıydın."

"Bu mu? Bu kadar mı? Tek söylediğin benim bunu duymamam mı? Gidiyorsun sen, ben senin kalacağını söylerken bunu mu söylüyorsun! Ne yapacaktın, benim sana yaptığım gibi, intikam mı bu, bu gece daha sevişip benimle sabah olunca boş bir yatakla mı karşılaşacaktım, gazetelerden mi okuyacaktım "Ünlü ekonomist Kuvars Demirhan Amerika'ya yerleşti" diye!"

"Cemre!"

"Ne Cemre ne Cemre! Ne olacak sanıyordun, ben dağılmayacak mıydım, benim canım acımayacak mıydı? Ama onu da düşündün değil mi, daha düne kadar kavga ettiğin Reha'ya gidip "Beni unutsun, onu teselli et," dedin. Sen var ya sen hayatımda gördüğüm en korkak insansın. Gelip karşıma çıkıp "Ben gidiyorum," diyemeyecek kadar korkaksın!"

Gözyaşlarıyla ıslak kirpiklerimin arasından ona baktım. "Hiç mi düşünmedin beni, hiç mi ne hâle geleceğimi düşünmedin. Neden izin verdin umut etmeme, hayal kurmama. Hayal kırıklığı yaşayacağımı bilmene rağmen neden müsade ettin? Yoksa bu kız salak zaten, beni de seviyor, gider ayak gönlümü hoş edeyim mi dedin!"

"Doğru konuş!" Kuvars beni tutup sarsmak ister gibi bana doğru ilerledi. "Burada kalmayı düşündüm. Seni seviyorum, seni bu hayattaki her şeyden daha çok seviyorum." Kuvars derin bir soluk aldı. "Ne kadar yıkıcı olursa olsun kalacaktım ancak dün gördüm ki sen benimle bir aile kurmayı düşünüyorsun, sen benimle yeniden evlenmek istiyorsun."

"Bundan doğal ne olabilir?"

"Bizim bir ailemiz olamaz Cemre." Kuvars'ın sesinde sadece acı vardı artık.

"Neden?" Ellerim titredi.

"İstemiyorum." Kuvars'ın yeşil gözlerindeki yoğun ızdırabı gördüm. "İstemiyorum," dedi güçsüz sesiyle. "Sana zarar vermek istemiyorum! Senin mutlu bir hayatın olmasını istiyorum, benimleyken mutlu olmayacaksın!"

"Nerden biliyorsun?"

Yere çöktüm. "Ben seni seviyorum, seni her şeyden çok istiyorken nerden biliyorsun."

"Biliyorum," dedi Kuvars. "Bir kere senin neredeyse cansız bedenini kollarımın arasında taşıdım, bir kere daha aynı şeyin olmasına dayanamam. Kalamam."

Hemen yanıma çöktü o da. Gözyaşlarım yüzümü yıkarken onun gözlerine baktım.

"Gidecek misin yani öylece?" Hıçkırdım. "Sırf daha önce, sağlıklı düşünemiyorken bir hata yaptım diye, dayanamadım diye gidecek misin?"

"Evet," dedi Kuvars. "Ben senin mutsuzluğunu, benim yüzümden mutsuzluğunu göze alamam."

Bir damla gözyaşı benim alnıma değdi. O da mı ağlıyordu?

"Öylece sırf bu yüzden mi ayrı kalacağız?"

"Evet," dedi Kuvars. "Senin mutlu bir hayatının olması için elimden geleni yaparım."

"Kuvars." Hıçkırdım. "Ben sensiz ne yapacağım?"

"Mutlu olacaksın," dedi Kuvars. "Bir hayatın olacak. Huzurlu olacaksın. Tıpı bitireceksin, belki uzmanlığını alacaksın, çok mutlu olacaksın."

Kuvars'ın acısını kalbimin en derininde hissettim.

"Senin mutlu olman için canımı bile veririm ben," dedi Kuvars. "Senin yaşaman, senin huzurun, senin mutluluğun için. Bunu sakın unutma olur mu?"

Alnımı öptü.

"Sensiz mutlu olmayacağım," dedim. "Hep eksik hissedeceğim, her gülümsediğimde sen aklıma geleceksin."

"Cemre," dedi Kuvars acıyla gözlerini kaparken. "Çok mutlu olacaksın, şimdi öyle geliyor ama zamanla beni unutacaksın. Keşke bunu hiç duymasaydın da benden nefret etseydin. Buna bile razıydım ben."

"Niye Kuvars niye?"

"Beni unutman, kendi hayatına odaklanman için."

Tekrar öptü alnımı.

"Seni çok seviyorum ve ömrümün sonuna kadar seveceğim, bunu hiç unutma olur mu?"

Tekrar öptü.

"İşlerin devriyle beraber 14 Şubatta kesin olarak dönüyorum. Bir süre daha buradayım.Bir sorun olursa-"

"Git Kuvars." Ayağa kalktım, gözyaşlarımı sildim ağır ağır. "Söylediğin gibi çok mutlu olacağım, bir süreden sonra adın bile gelmeyecek aklıma. Git."

Gözlerindeki kırgınlığı gördüm, yine de başını salladı. "Öyle olmalısın."

Ayağa kalktı, omuzları çöküktü. Öylece evden çıkarken bir anda toparlandığını sandığım hayatımın dağılışı beni dumura uğrattı. Yeniden dizlerimin üzerine çöktüm.

Yanımda acıyla miyavlayan Sarı'ya döndüm.

Bu sefer her şey gerçekten bitti.

******

Zaman ağır ağır ilerledi. Takvim yapraklarını her yeni gün koparırken bir kere daha beni arayan Reha'nın aramasını reddettim. Öykü günlerini Kaan'ın evinde geçiriyordu. Bense odamda oturup boş duvarı izliyordum sadece.

Damarlarımdan tüm yaşam enerjim çekilmişti sanki. Uyuyor, uyanıyor, yeni günle beraber takvim yaprağını koparıyor ve 14 Şubat tarihinin gelmesini bekliyordum.

Evde uyumaktan başka bir şey yapmıyordum, ağzıma lokma girmiyordu. Bazen Öykü bana bakmaya gelip çorba pişiriyor zorlukla içmemi sağlıyordu. Hayatım ağırlaşmıştı, zaman üzerime ağlarını örmüştü, burada paslanıyordum sanki.

İçimdeki acı azalmak yerine katlanırken son yaşananları düşünmekten başka bir şey yapmıyordum.

Her şeye rağmen onu özlemekten, onunla yaşadıklarımızı düşünmekten vazgeçemiyordum. Kendimden nefret ediyordum, zaman zaman onu suçluyor, onun bahane bulduğunu, benden gerçekten gitmek istediğini düşünüyordum. Kimi zaman ona, onunla beraber mutluluğumu yeterince gösteremediğimi mi düşünüp kendimi suçluyordum.

Her ne olursa olsun, onunla artık tamamen, geri dönüşsüz olarak her şeyin bitmesi içimi yakıyordu.

14 Şubat günü geldiğinde bacaklarımı kendime çekip gözyaşı akıtmadan edemedim. O erkenci bir insandı, büyük ihtimalle sabah erkenden ülkeden ayrılmış olmalıydı.

Onsuz artık nasıl yapacağımı bilmezken ilk defa yataktan dışarı çıktım. Bir şeyler yememekten dolayı artık gücüm kalmazken zorlukla yatak başlığına tutundum.

Ayaklarım tutmuyordu, midem çok kötüydü, ağzımda ekşimsi bir tat vardı. Kendimi zorlukla ayakta tutuyordum. Bu nedenle kapı çaldığında, Öykü'nün geldiğini düşünerek ondan yardım istemek üzere kapıya doğru ilerledim.

Gelen Reha'ydı.

Saçları ıslanmıştı. İfadesiz gözleri beni görünce endişeyle parladı. "Cemre," dedi irkilerek. "Bu ne hal? İyi misin sen?"

Bilmiyorum anlamında ona işaret ettim. Canım yanıyordu. Hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım. "O gitti. Yine gitti. Ben onsuz ne yapacağım."

"Cemre," dedi Reha bana sarılırken. "Yapma böyle."

"Canım yanıyor, onu ben unutamam ki... Her şey benim yüzümden oldu, o gün intihar etmeseydim, şimdi bir ailemiz olurdu. Ne yaptıysam olmadı, onu beraber mutlu olabileceğimize inandıramadım. İçim yanıyor Reha. Nasıl geçer bu acı? Ben onu nasıl unuturum söylesene."

Reha sessiz kaldı. Hıçkırıklarım iç çekişlere dönene kadar bekledi.

Halsizlikten ölmek üzereyken ondan ayrıldım. Ayrıldığım gibi dengemi sağlayamayıp yeniden düşecek gibi olurken Reha tuttu beni.

"İyi misin sen?"

"İyiyim."

"İyi değilsin, tansiyonun mu düştü senin? Otur şöyle. Sana tuzlu bir şeyler getireyim."

Beni koltuğa oturttuğu gibi Sarı endişeyle miyavlayarak yanıma geldi.

Reha'nın getirdiği ayranı içmeye çalışırken "Evde tansiyon aleti var mı?" diye sordu Reha. Olumsuz anlamda başımı salladım. Ayranı tutan elim bile tir tir titriyordu.

"Bu böyle olmayacak," dedi Reha. "Ayranı iç hastaneye gidiyoruz. Bir kan değerlerine bakayım senin, ne zamandır böylesin sen, üç haftadır mı?"

Reha endişeyle soludu. "Eriyip gitmiş gibisin."

"Hadi," dedi Reha. "İtiraz kabul etmiyorum, hastaneye gideceğiz, senin bir kan değerlerine bakayım. Çok kötü görünüyorsun."

İtiraz etmeye çalıştım ama o kadar gücüm yoktu ki Reha beni kucakladığı gibi koltuktan kaldırdı. "İtiraz yok demiştim."

"Gitti," dedim ellerim titrerken. "Gitti."

"Daha gitmedi," dedi Reha.

"Üç haftadır her gün beni aradı. Seni sordu, en sonunda gerekirse zorla eve girmemi söyledi. Bugün öğleden sonraymış uçağı. Gitmeden önce senin iyi olduğunu bilmek istedi."

Burnumu çektim.

Gidecekti...

Zorlukla başımı salladım.

Reha ile hastaneye geldiğimizde, beni hasta odalarından birine soktu. Önce kan alıp laboratuvara yolladıktan sonra koluma serum bağladı. Yardıma gelen hemşireyi "Kendim yapacağım, laboratuvar sonuçları gelince de bana gönderin lütfen" diye geri çevirip hemen yatağımın kenarında oturdu.

Serumdaki damlaları takip edip gözlerimi kapamaya çalışırken Reha'nın eli bileğime dokundu. "Seni gerçekten seviyor."

"Sevseydi gitmezdi."

"Senin için gidiyor."

"Onsuzken daha kötüyüm."

"Onun yüzünden kötüsün yine."

Başımı kaldırıp Reha'nın gözlerine baktım. "Bak," dedi Reha bana eğilirken. "Bunca zaman birbirinize zarar verdiniz, devam edemiyorsunuz, belki de en mantıklısı devam etmemektir. Belki bu ikinize de iyi gelir."

Başımı yeniden çevirdim. Acı içimde yuva yapmıştı sanki. Eski bir dostu kucaklar gibi kucaklarken "Bak yine aynı noktadasın," diyordu. "Yine düştün, nasıl devam edeceksin üstelik?"

Sessiz kaldım. Ne Reha'ya ne de içimdeki acılarıma bir cevap verebildim.

Sadece ona duyduğum sevgiyi biliyordum. Bu şekilde yarım kalmak istemiyordum.

"Doktor Bey," dedi içeri giren hemşire. "Sonuçlar çıktı, buyrun."

Reha teşekkür edip sonuçları aldı.

"Bakalım neyin varmış?"

Reha ilgisiz gözlerle değerlere baktı ve saymaya başladı. "Demir eksikliği, evet, diğerleri yolunda görünüyor. Beta HCG hormonu 50 mlU/mL aralığı-"

Reha'nın gözleri irileşti.

Onun tepkisi üzerine ona baktım. "Cemre," dedi Reha şaşkınlıkla.

"Bir sorun mu var?"

Reha şaşkın şaşkın tekrar baktı.

"Evet," dedi hemen sonra. "Bir jinekoloğa görünmen lazım."

"Nasıl?" Şaşkınlıkla ona baktım.

"Üç haftalık hamilesin."

******

Elim karnımın üzerine gitti, öylece şaşkınlıkla kalakalırken ne hissedeceğimi bilemedim. Tekrar Reha'ya baktım, hâlâ ağzı açık bir şekilde benim kan testi sonucuma bakıyordu.

"Nasıl? Nasıl olabilir bu? Ben rahmimden yaralanmıştım, hemşireler hamile kalmamın belki de artık mümkün olmayacağını söylemişti."

"Rahmin alınmamış sonuçta," dedi Reha hâlâ şaşkınlıkla. "Cidden hamilesin."

"Olamaz," dedim. "Mümkün değil. Bana dediler, eksik kalacak dediler."

"Cemre," dedi Reha beni sarsmak ister gibi. "İstersen mucize de ama hamilesin."

"Ben..." Ellerim titredi. "Gerçekten mi?"

"Evet," dedi. "Hamilesin."

"Benim bebeğim mi olacak?"

Reha parlayan gözleriyle başımı salladı. "Dayı oluyorum sanırım."

"Bebeğim..."

Karnımın üzerine yeniden elimi koyarken şaşkınlıkla hissetmeye çalıştım. "Ben bir jinekolog çağırayım," dedi Reha hâlâ şaşkınlığı üzerinden atamazken. "Diğer sorularını ona sorarsın."

Kolumdaki serumu söküp kenara attım.

"Hayır," dedim. "Kuvars'a ulaşmalıyım, bunu öğrenmesi gerekiyor?"

Reha saatine baktı. "Saat öğlene geliyor, uçağa binmediyse arayayım."

Ona umutla baktım.

Hâlâ şaşkınlığını ele veren gözleriyle telefonunun ekranına baktı ve Kuvars'ın adını buldu.

Aradı, telefonu hoparlöre aldı ama telefon kapalıydı sanırım, telesekreter sesli mesaj bırakabileceğimizi söylerken olumsuz anlamda başımı salladım.

"O gitmeden, her şey geç olmadan bunu söylemem gerekiyor. Bize, ailemize, mutlu olabileceğimize bir şansımız olabileceğine inanması gerekiyor."

Hızla hareket ettim.

"Çok kötü görünüyorsun. Bu hâlde gidemezsin."

"Beni bırakır mısın?"

Reha kararsızca bana baktı. "Doktorun olarak-"

"Hadi," dedim. "Lütfen."

"Bunu yeğenim için yapıyorum," dedi Reha gülümseyerek. "Hadi, çabuk ol."

Ona minnetle baktım. Hızla montumu giyip bir elimi karnıma yerleştirirken hastaneden dışarı çıktım. Reha hastane işlemlerini sonraya erteleyip hızla arabaya gelip şoför koltuğuna kuruldu.

Yanına geçerken o da hızla motorları çalıştırdı ve havaalanının yoluna girdi. Henüz gitmemiş olması için dua ederken bir yandan da gözyaşlarıma engel olamıyordum.

Eksik hissettiğim onca zamanı düşündüm, bir ailemizin olamayacağını, şimdiyse karnımda bir can yeşeriyordu. Bir mucize.

En karanlık sabahımıza güneş gibi doğan bir mucize.

Merih...

Havaalanının önüne geldiğimizde gözyaşlarıyla karnımı tutarak Reha'yı beklemeden arabadan indim.

Nasıl insanların önüne atlayıp onların kızgın bakışları altında güvenlik kapısını geçtim bilemedim.

Pasaport kontrol noktasına doğru koşmaya çalışırken bir yandan da elimle karnımdaki canlıyı hissetmeye çaba harcıyordum.

Baba seni öğrenmeli...

Pasaport kontrol noktasının yerini bilmeyip havaalanında ararken işaret dili nedeniyle insanlara soramamak daha da işi çıkmaza sürükledi.

Bir sağa bir sola koştuktan sonra solda sırada insanlar gördüm. Kuvars pasaport noktasından geçip geçmediğini bilemezken biletim olmadığı için buradan ileri gidemedim. Çaresiz gözyaşlarıyla sıradaki insanları geçip sınır polislerine doğru ilerledim.

"Biletim yok ama geçebilir miyim lütfen hayat memat meselesi, biriniz benimle gelebilir, lütfen."

Hızla çantamdan çıkardığım not defterine yazdığım yazıyı onlara uzattım.

"Burası yol geçen hanı mı hanımefendi? Çıkın sıradan."

Gözyaşları içerisinde çaresizlikle onlara bakarken içimin yangınını önleyemedim. Elim karnımda öylece durdum. Daha sonraya kalırsa çok geç olacaktı. Biliyordum. Gerçekten geç olacaktı.

Gözyaşlarıyla sıradan çıktım. Elimden daha fazlası gelmiyordu.

Belki de Kuvars çoktan uçağa binmişti.

Omuzlarım çökük bir şekilde karnımı tutup kenardaki koltuklara geçerken ellerimi yüzüme yaslayıp acımı bastırmaya çalıştım.

Geç kalmıştım.

Bundan sonra nasıl olacağını, ona nasıl ulaşacağımı, nasıl yüz yüze konuşabileceğimizi düşünürken endişe gelip zihnime oturdu.

Ağlamak istedim ama karnımdakine tutundum, ellerim onu hissetmek istedi.

Mucize...

Gerçekten benim mucizemdi o...

Ellerimi yüzüme bastırdım öylece durdum. Yine de her şeye rağmen karnımdakinden güç aldım.

"Söz veriyorum çok güzel bir hayatın alacak, çok güçlü bir annen olacak, hiçbir eksiğin olmayacak, sana çok iyi bakacağım, söz veriyorum canım bebeğim. Zamanında benim annemin olduğu kadar iyi bir anne olacağım sana da. Hiç kimsesiz hissetmeyeceksin, sevgiyle büyüyeceksin. Söz veriyorum sana, benim küçük mucizem..."

Başımı kaldırdım, mecburen Kuvars'ın şirketine gitmeyi, Eliza veya Kılıç'a ulaşmayı aklıma koyarken ayağa kalktım.

Artık ne olacağını bilemiyordum sadece bu şekilde bittiği için çok buruk hissediyordum.

Başımı kaldırdım. Elim çantama gitti bir anda. Pasaportum cüzdanımın içindeydi, kartımda da yeterince para vardı. Hızla içeri yeniden koştum. Bilet satan gişeye ulaşana kadar hiç durmadım, nefes nefeseydim.

Not defterime yazdım. "Bir bilet acil, yurtdışına"

Kadın bana şaşkın şaşkın bakarken tekrar not defterini kendime çektim. "Lütfen çabuk olun."

Kadın başını salladı.

Bana İtalya'ya bir bilet keserken sabırsızlıkla ücretimi ödedim ve koşup check in yerinde görevliye göstermeden makina üzerinden check in yaptırdım. Ondan sonra yurtdışı çıkış pulumu alıp pasaport kontrol noktasına koştum.

Az önceki görevli pasaportumu ve biletimi kontrol edip mührü vurduktan sonra "Geçin," dedi.

Hızla koştum içeri. Kuvars'ın kendi özel uçağı olduğu için VIP salonuna doğru koştum.

Lütfen geç kalmamış olalım bebeğim. Lütfen.

Karnımdan güç alırken salona ulaştım ve gözlerim onu aradı. Hiçbir yerde göremezken onu, içimdeki yangın giderek büyüdü. Boşuna gelmiştim bu kadar. Boşuna mücadele etmiştim.

Gitmişti.

Onunla son kez yüz yüze konuşma, ona bebeğimi, mucizemi anlatma şansımı kaybetmiştim.

İçimdeki yangın büyürken gözyaşlarım giderek arttı.

"İyi misiniz hanımefendi?" Biri yanıma gelip iyi olup olmadığımı sorarken başımı salladım hızla.

Yutkunmak zorken çökük omuzlarımla buradan çıkmaya karar verirken gözlerim uçağa gidiş kapısına takıldı.

Oradaydı.

Çoktan kapıdan geçmişti, kendi uçağına geçmek için yürüyordu, o yolun sonunda uçağına binecekti. Ona ulaşamayacağım için gözlerim yanarken biniş kapısına koştum. Herkes bana odaklanmıştı ama Kuvars gözden kaybolmuşken görevliler beni tuttu.

Görevlilerin beni ikaz ettiğini duyarken ne yapacağımı bilemedim.

Gitmek ve geri dönmek arasında kaldım, arkası bana dönüktü. Sesimi duyuramazdım ona.

O kapıdan geçecek ve belki de bir daha bir arada olma şansımızın hepsini tüketecekti.

Gözlerimi kapattım.

Kendimden, bebeğimden, bunca yıldır verdiğim mücadeleden güç aldım. Ben 55. Kez düşmüş, 56. Kez ayağa kalkmıştım. Uyuyamayıp yemeyip ders çalışmış, kitapçıda çalışmış, hasta sonları çalışmış, Kuvars'ı kazanmak için çalışmıştım. Kendim gibi lal mücadeleler vermiştim.

Pişman değildim bu sayede vazgeçmeyi değil sonuna kadar gitmeyi hep daha çok mücadele etmeyi öğrenmiştim.

Şimdi yine bir başka mücadelemdi.

"Yapabilirsin," dedi iç sesim. "Neler yapmadın ki şu ana kadar." Artık içimdeki beni sürekli eleştiren sesle bile barışmıştım.

Dudaklarımı araladım.

Tüm gücümle, yıllar önce susturulduğumdan beri inandığım hayalimle, insanlar yanımızdan geçerken onun ismini bağırdım.

Hece hece değil, tüm kelime dudaklarımdan dökülürken ben bile kulaklarıma inanamadım.

"Kuvars!"

Öylece durdu, hareket etmeyi bıraktı.

Zaman durdu sanki. İkimizde ne ileri ne geri gidebildik.

Parmaklarımdan değil dudaklarımdan dökülen söze ben bile inanamazken Kuvars benden tarafa döndü ağır ağır.

Gözlerimiz birleşti, benim gözyaşlarımın ardı arkası kesilmezken onun içlerine kan sinmiş gözleri bende kilitlenip kaldı. Şaşkınlığını buradan bile hissettim.

Dudakları kımıldadı, ismimi duyamadım ama hissettim. "Cemre..."

Biniş kapısından çıktı, bana doğru ilerlerken daha da şaşkındı. Kulaklarına inanamıyor gibi bir hâli vardı.

"Kuvars..." dedim tekrar. Ben de kendime inanamıyordum.

Bir damla gözyaşı gözlerinden düşerken aramızdaki mesafeyi kapattı.

"Cemre, sen-"

Ağlarken başımı salladım.

"Sesin-" dedi Kuvars yutkunamazken, gözünden bir damla daha yaş döküldü.

Başımı salladım.

"Sesin çok-" Yutkundu. "Çok güzel."

"Kuvars," dedim tekrar hıçkırırken. "Gitme." Konuştuğuma ben bile inanamazken elim eline dolandı, onun elini kendi karnımın tam üstüne götürdüm.

"Baba oluyorsun."

Kuvars öylece kalakaldı. O şaşkınlığı solurken ben gülümsedim. Gözyaşlarıma rağmen gülümsedim.

Dudaklarım kımıldadı gülümsemem ama hiç bozulmadı.

"Bizi bırakacak mısın?"

***

14 Şubatta görüşmek üzere <3

Yeni sezon alıntıları önümüzdeki hafta Instagram hikayelerindeyasar ve Twitter lalmaglup hesaplarında olacak <3

Continue Reading

You'll Also Like

5M 276K 29
Sarhoş olduğu gece bir adamla birlikte olan Kayra, sabah uyandığında kendini tanımadığı bir adamla bulur. Evden apar topar kaçan Kayra, birlikte old...
127K 4.4K 53
Sen benimsin, aksini düşünen sonunuda düşünsün. +18 Cinsellik fazla bulunuyor bunu bilerek okuyalımm. Askeri kurgu Çocukluk aşkı Arkadaşlıktan doğan...
157K 707 11
Bahar gündüzleri sıradan bir hayat yaşayan basit bir sekreterdir.Geceleri ise eskortluk yapan fantezi dünyası geniş olan bir seks bağımlısıydı.Mender...
504K 20.7K 42
30-50k izlenen Yağız her gün yayın açar, Sohbet eder ve korku oyunları oynar. Işıl ise o yayıncıya aşık bir kızdır. Işıl habire yağıza Instagramdan y...