Elma Ağacı (bxb)

By queenhurrem

1.3M 86K 37.4K

Bir homofobikle aynı evdeyken hayatta kalma sürem ne kadar olabilirdi? Not: Yazdığım ilk kurgu olduğu için cr... More

bir
iki
üç
dört
beş
altı
yedi
sekiz
dokuz
on
on bir
on iki
on üç
on dört
on beş
on altı
on yedi
on sekiz
on dokuz
yirmi
yirmi bir
yirmi iki
yirmi dört
yirmi beş
yirmi altı
yirmi yedi
yirmi sekiz
yirmi dokuz
otuz
otuz bir
otuz iki
otuz üç
otuz dört
otuz beş
otuz altı
otuz yedi
otuz sekiz
otuz dokuz
kırk
kırk bir
kırk iki
kırk üç
kırk dört
kırk beş
kırk altı
kırk yedi
kırk sekiz
kırk dokuz
elli
elli bir
elli iki
final

yirmi üç

33.2K 1.9K 1.9K
By queenhurrem

2 saat sonra,

Annem gideli çok olmuştu. İş yerinden birisi arayıp acilen bir dosya istediğini söylediğinde mecburen gitmişti daha doğrusu. Ondan sonra kendime pek gelememiştim, olmayan parti havam kaçmıştı.

Annemden ayrıldıktan sonra masaya oturduğumda Onur ve Mete yoktu. Atlas da bir ton soru sormuş, en son da annemle tanışmak istediğini söyleyerek konuyu kapatmıştı. Ondan öğreneceği bir sürü taktik mi varmış neymiş işte.

Onur ve Mete bu 2 saat boyunca tekrar masaya gelmemişti. Gözlerim Onur'u arıyor içeride bulamayınca gittiğini düşünüp pes ediyordum.

Veya biriyle gittiğini.

Düşünmek istemesem de bu ihtimal parti boyunca zihnimi işgal etmiş, her bir hücremi buna inandırmıştı.

Zaten gitmemesi için bir sebep yoktu. Fazla yakışıklıydı. Çevresinde bir sürü onu isteyen, arzulayan kız vardı. Basit bir dans için bile birbirleriyle tartışmışlar, Onur'un kimseyle dans etmediğini görünce bir nebze rahatlamışlardı.

Bazen bana karşı olan tavırlarını yanlış anlayabiliyordum. Bilerek olmuyordu ama işte umut fakirin ekmeği derler; beni sevmesini umut ediyordum. Mantığım kendimi kaptırmamam gerektiğini söylerken kalbim her zamanki salaklığıyla bunu her şeyden çok istiyordu.

"Gidiyor muyuz?" Atlas'ın müzik sesini bastırmak için bağırmasıyla kalktığımı yeni fark ediyordum. Başımı hızlıca salladım.

"Hıhı, gidelim zaten biter birazdan."

"Tamam dur Aslı'yı da alalım yerler buralarda onu." Gözlerimi devirip hafifçe güldüm.

Beraber Aslı'nın arkadaşlarıyla oturduğu masaya ilerledik ve onu da alarak çıkışa doğru ilerlemeye başladık. Parmağımdaki yüzüğümle uğraşıp kırmızı halıdan geçtikten sonra soğuk havayla karşılaşınca bir an irkildim. Aslında soğuk değildi ama içerisinin kalabalıklığında anlamamıştım havayı.

Başımı ovuşturup üzerimdeki ceketi çekiştirdim. Bir an önce eve gidip üzerimi değiştirmek istiyordum.

"Ben bırakayım?" Onur'un nefesini tam boynumda hissettiğimde ona doğru dönünce yüzlerimiz arasında yok denilecek kadar az bir mesafe kalmıştı. Gözlerim büyürken istemsizce yutkundum.

"Gittin sanmıştım." dedim ona doğru dönerken. Fazla yakın durursam konuşamam diye korkuyordum.

"Seni bekledim."

Kalbimin bir sözle bu kadar hızlanması ve umutlanması normal değildi. Sakin olmalıydım.

"Teşekkür ederim, araba nerede?" dedim. Sesim küçük bir çocuk gibi çıkmıştı yanında.

Cebinden anahtarını çıkarıp açtığında ışıkları yanıp sönen siyah spor arabaya baktım. Fazla iyiydi!

"Hadisene?!" Mete de Atlas'ı çekiştiriyordu.

"Ya tamam be! Aslı uslu dur bak annemi ara delirtme beni!" Kolunu Mete'nin elinden kurtarıp elindeki anahtarı aldı ve düğmesine basıp arabaya ilerledi. Salak şey.

Aslı gözlerini devirip arkadaşlarının yanına döndüğünde bu gece evde olmayacağını anlamıştım.

Mete sabır dilenip Atlas'ın peşinden ilerledi ve sürücü koltuğuna oturdu.

"Adios Bulut!" Atlas İspanyol edasıyla konuşup göz kırptığında kıkırdadım

"Görüşürüz." dedim onun aksine gayet normal bir selamlama şekliyle.

"Hadi gel." Onur'un kapımı açmış beni bekler bir vaziyette ayakta dikildiğini görünce bayılma isteğimi dindirmeye çalışıp koşar adım bindim. Kapımı kapatıp yan tarafa binerken ben de kemerimi takmıştım.

Yol boyunca ikimiz de konuşmadık.

————

Nihayet evin önüne geldiğimizde ben ondan önce inmiş kapıya koşmuştum. Eve gitmek ve başımı yastığa bastırıp çığlık atmak istiyordum. Bir de tabii kıyafetlerim vardı. Anahtarın her zamanki yerine baktım ama göremedim. Kaşlarımı çatıp saksıyı kurcaladım. Alt dudağımı ısırıp paspasın altına baktım ancak yine bulamadım.

"Onur anahtar sende mi?" dedim aramızdaki sessizliği bozarken.

"Evet." dedi ve elini ceketinin cebine attı. Durdu. Diğer cebine de baktı. Sırayla tüm ceplerini kontrol ettikten sonra eliyle alnına vurdu.

"Hasiktir ya anahtarı kaybettim..." Derin bir nefes verip omuzlarımı düşürdüm. Sokakta kalmıştık. Bir bu eksikti sanırım.

"Ne yapacağız şimdi?"

Kararsızca yüzüme bakıp omuz silkti. Kısa bir an düşündükten sonra dudaklarımı yaladım.

"Ben Atlaslar'a gideyim o zaman, sen de Meteler'e veya otele gidersin. Arabayı çalıştırabilir misin?"

Oflayıp ensesini ovuşturdu.

"Evlerine kadar gidecek benzin yok galiba. Ve işin kötüsü cüzdanım babamın arabasında kaldı..."

Sonra ben de cebime baktığımda yanımda hiç cüzdan veya para taşımadığımı fark ettim.

"Ben de almamışım..."

Birbirimize bakıp karşılıklı olarak ofladıktan sonra başını kaldırdı. Bir yol bulmuştu galiba, ben de umutla onu izledim.

"Mete gelip bizi alsın, işi ne?" dedi ve telefonunu çıkardı. Telefonu kulağına çoktan götürdüğü için yalnızca başımı salladım. Kapıya yaslanıp ağrıyan ayaklarımla yere çöktüm. Pantolonum kirlenecekti ama olsundu.

Telefon çaldı, çaldı, çaldı... Mete de açmadı.

"Şerefsiz." diye mırıldandı Onur sinirle.

Dudaklarımı büzüp yüzümü avuçlarımın arasına aldım.

"Ne yapacağız şimdi?" dedim çaresizce. Bendeki tüm çıkış yolları bitmişti çünkü.

Çenesini kaşıyıp sıkıntıyla omuz silkti.

"Bahçede kalalım?" Ciddi mi değil mi diye yüzüne baktığımda gayet ciddi olduğunu görmüştüm.

"Kurtlar yer." Hafifçe güldü.

"Yemezler, ben seni korurum."

Elini kalkmam için uzattığında oflayıp kalktım. Elimi bırakmadan elma ağacının altına doğru yürüdü. Üzerindeki kravatı çıkarıp masanın üzerine bıraktı. Birine küfür etmişti ama anlayamamıştım tam. Ceketini de çıkardığında şaşkınlıkla yüzüne baktım.

"Soyunacak mısın?" dedim kendime engel olamayarak.

Gözleri büyürken hızlıca başını iki yana salladı.

"Tabiki hayır, yer yapıyorum."

Yanaklarım yanmıştı bir an. Rahatlamayla derin bir nefes aldım. Onu öyle görmeye hazır değildim ve muhtemelen olmayacaktım da.

Ceketini yere serdikten sonra belimi tuttuğunda nefesim kesilmişti. Ellerim benden izinsizce omuzlarını bulmuştu. Aramızdaki boy farkı yüzünden beni hafiften yukarı kaldırmıştı.

"Öyle olmasını mı isterdin?" dedi tüm yüzümü turlayan bakışları en son dudaklarımda misafir olduğunda.

Bana ne yapıyordu bilmiyorum ama bir anda öyle olmasını istediğimi fark etmiştim.

Burnumu çekip yüzüne bakmaya devam ettiğimde dudakları iki yana kıvrıldı.

Benimle dalga mı geçiyordu?

Bunun düşüncesi bile sinirlerimi bozarken omzundan sertçe ittim.

"Böyle şeyler söyleme!" dedim hırsla. Gülerek ellerini çekti ve beni serbest bıraktı.

Beni kandırıyordu, bana oyun oynuyordu, resmen beni köşeye sıkıştırıp eğleniyordu.

Sinirle yumruklarımı sıkıp üzerimdeki ceketten kurtuldum ve serdiği ceketine uzandım. Kızmış da olsam en azından yerin sertliğini bir nebze de olsa azaltan ceketinden kalkmaya niyetim yoktu. Başımı ellerimin altında birleştirip yıldızlara baktım.

Yıldızlara bakmak beni sakinleştiren en büyük etkenlerden biriydi.

Yanıma uzandığında yüzüne bakmayı yine reddettim. Çok sinirliydim.

Benim gibi kollarını başının altına geçirip o da yıldızlara baktı. Dirseklerimiz birbirine değiyordu. Yıldızlar parıl parıl parlıyor, sanki siyah bir resmin üzerine fırçayı savurarak beyazımsı boya atılmış gibi duruyordu. Elma ağacının yaprakları ve dalları her ne kadar üzerimizi kapatıyor olsa da gökyüzünü net bir şekilde görebiliyorduk. Ev tam olarak şehir içinde olmadığı için hava daha parlak ve temizdi.

Bir 10 dakika sonra konuşmaya başladı.

"Şanslısın." Durgun sesi sinirimi bir anda uçurmuştu. Ciddi bir konuşmanın habercisi gibiydi ve şimdiden gerilmiştim.

"Ne konuda?" diye sordum küslüğü bir kenara bırakarak.

"Annen." Sesi derinden geliyordu. Gözlerimi devirdim.

"Evet çok güzel mükemmel bir fiziğe sahip taş gi-"

"Öyle değil. Annen seni çok seviyor." dediğinde ona yakıştırdığım kelimeler yüzünden yüzüm kızarmıştı.

Bir an için onun durumunu unutmuştum ve bu hayatımda hiç hissetmediğim kadar pişmanlık hissettirmişti bana. Sıkıntıyla alt dudağımı ısırdım. Başımı hafifçe kaldırıp yüzüne baktım. Üzgün duruyordu. Üzülmesin istedim.

Ela gözleri gözlerimi hapsederken kolunun birini başından kaldırıp bana sardı. Şimdi resmen onun göğsündeydi başım! Aptal kalbim durmuyordu.

Ceketimi kendi başının altına aldı ve tekrar yüzüme baktı. Şimdi yüzlerimiz daha yakındı. Avuç içlerim terliyor, yanaklarım ciddi ciddi yanıyordu.

"Özür dilerim." diye mırıldandım zar zor. Konuşmakta güçlük çekiyordum.

Omzumdaki eli bulunduğu yeri hafifçe okşadığında sanki tüm vücudumdan bir elektrik akımı geçmiş gibi ürpermiştim.

"Boş ver." dese de ben boş verememiştim. Beni defalarca kez üzmüş olmasına rağmen durgun durmasına bile dayamıyordum. Sanırım çok feci enayiydim...

"Bilmiyorum." diye mırıldandım zar zor. Annemi düşünmek istemiyordum.

"Öyle. Seni gerçekten seven birilerinin olması ne kadar değerli bir şans..."

Ellerimi beline sardım. İçimden gelerek, canım istediği için yaptım. Bir an irkilse de hiçbir şey söylemedi.

"Seni de bir sürü kişi seviyor. Arkadaşların, kızlar, baban... Bir sürü insan işte." Alayla güldü.

"Ya ne demezsin."

Kaşlarımı çatıp dirseklerimin üzerinde doğruldum. Afallayarak bana baktı.

"Ne yani, baban seviyordur en azından?"

-Şarkıyı burada açabilirsiniz-

Gözlerime derin derin baktı. Sanki bir şeyler anlatıyordu ama ben onun dilini anlayamıyordum. Ela gözleri, o an için içine düşebileceğim kadar soyutlandı. O da hafifçe doğruldu.

"Sen sever misin beni?" dedi çocuk gibi bir sesle.

Yüzlerimiz arasında pek fazla bir mesafe yoktu ve ben heyecandan deli gibi çarpan kalbimi duymasından korkuyordum.

"S-severim sen de arkadaşım sayılırsın. Yani galiba..." dedim kararsızlıkla. Buruk bir tebessümle iç çekti.

"Peki," sustu ve biraz daha yaklaştı bana.

Ne yapıyordu, bu da mı oyundu?

Ela gözleri parlayarak beni izliyordu.

"Aşık olur musun bana?"

Dehşetle yüzüne baktım ve gözlerimi kırpıştırdım. Avuç içlerim yine terlemiş, kalbim rayından çıkmışçasına atıyordu.

O bana aşık olamazdı. Yanlış duyuyordum.

"Ha? N-ne nasıl?" Kekeleyip bir şeyler saçmaladım ve elimi enseme koydum.

Elini çeneme götürüp tuttuğu yeri okşadı ve hafifçe başımı kaldırdı. Dudaklarında çok çok ufak bir gülümseme vardı.

"Aşık. Benim sana olduğum gibi sen de bana olur musun?"

Bazen insanların çeşitli sebeplerlerden konuşamadığı anlar olurdu ya; işte tam da öyle bir andaydım. Ağzımı açıp tek bir kelime söyleyemiyor, beynimin düşünmesini ve kelimeleri anlayabilmesini sağlayamıyordum.

Ela gözleri dudaklarıma kaydığında bir elini belime sarıp diğerini enseme koydu ve dudaklarımı kavradı. Alt dudağımın üzerinde hissettiğim yumuşak dudakları beynimde çalışan son birkaç nöronun da koşarak uzaklaşmasına sebep olmuştu. Öyle ki, karşılık vermeyi veya onu ittirmeyi bile akıl edemiyordum. Öylece duruyordum.

Birkaç saniye sonra geri çekilip çok hafif buğulanan gözleriyle gözlerime baktı. Aralık dudaklarımdan tek bir kelime bile çıkmıyor, yüzüne aval aval bakıyordum.

"Ben, özür dilerim... Sormadan yapmamam gerekiyordu. Yani- Şey... Gideyim ben-" Ayağa kalkmak için bir hamle yaptığında kolundan tutup onu durdurdum. Ellerimi kollarına koyup beceriksizce dudaklarına yapıştım.

Bir an nefesi kesilmiş ardından eli belimi ve ensemi bulmuştu. Acemi tavırlarıma ayak uydurup dudaklarımı öperken üzerime eğildi ve yere uzanmamı sağladı. Sıcak dudakları ve nefesi ağzımın içine her çarptığında bu anın yaşandığına inanmakta güçlük çekiyordum.

Öpüşmemizin tutkuyla uzaktan yakından alakası yoktu. Tamamiyle kavuşmak istiyorduk sanki.

İkimiz de nefes nefese kaldığımızda dudaklarını ayırdı. Derin derin nefes alırken gözlerinin içine baktım.

"N-neden ağlıyorsun? Ben bir şey mi yaptım. Acıdı mı?" dedi telaşla. O söyleyene kadar gözlerimin dolup taştığını anlamamıştım bile.

Neden ağladığımı gayet iyi biliyordum,

"Korkuyorum." dedim titreyen sesimle.

Eli yüzümü kavrayıp endişeyle yanaklarımdaki yaşları sildi.

"Neden?" dedi. Sesi çok kısık çıkıyordu.

Dudaklarımı ısırıp başımı eğdim. Bir şeyler saklamak, hissettiklerimi gizlemek istemiyordum. Eğer bu da bir oyunsa hemen vazgeçmeliydi çünkü kalbim buradan sonrasını ciddi anlamda kaldıramayabilirdi.

"Bana zarar vermenden. Her şeyin bir oyun olmasından. Üzülmekten." dedim burnumu çekerek.

Ensemden tutarak yüzümü göğsüne bastırdı. Burnunu saçlarıma gömdüğünü hissettim. Arada gözlüğüm olduğundan tam anlamıyla yapışık değildik. Gözlüğümü çabucak çıkarıp yavaşça çimenlerin üzerine fırlattım.

Öyle sıkı sarıldı ki bir daha kimsenin bana böyle sarılmayacağını düşündüm.

Şimdi tam anlamıyla ona sığınmıştım.

"Yaptığım her şerefsizlik için binlerce kez özür dilerim Bulut. Sana yemin ederim hiçbir şey oyun değil, kalbime bak. Sence bu oyun olabilir mi?" Sesi titriyor, gerçekten kalbi çok hızlı atıyordu ama bir şey demedim. "Sana aşığım. Bu bazen çok garip geliyor ama aşığım işte. Beni hemen affetmeni beklemiyorum ama izin ver hayatımı sana adayayım."

Başımı göğsünden hafifçe ayırıp kızarmış gözlerimle gözlerine baktım. Dolmuş gözleri, hızlı hızlı atan kalbi bir oyun olamazdı. Bu kadar yapamazdı.

"Ya beni bırakırsan? Yine en dibe düşersem?" dedim dolu gözlerimle dudaklarımı büzerek.

"İzin vermeyeceğim buna. Yaralarını teker teker saracağım ve bir daha kendim de dahil kimsenin onları açmasına izin vermeyeceğim. Hak ediyor muyum bilmiyorum ama bir seferlik de olsa ne olur... Ne olur, güven bana."

Titrek bir nefes alıp başımı salladım. Başka ne yapmam gerektiğini bilmiyordum. Sanki tek çarem ona güvenmekmiş gibi geliyordu. Yaralarımı saracak tek insan oydu.

Şimdiye kadar beni sevmesine ihtimal bile vermezken hislerimi fark ettikten kısa bir süre sonra onun da bana aşık olması imkansızdı. İmkansızdı ama olmuştu işte!

"Teşekkür ederim." dedi mutlulukla dolan gözlerine rağmen gülümseyerek. Eğilip saçlarımdan öptükten sonra beni iyice göğsüne çekti.

Ellerini saçlarıma daldırıp okşamaya başladı. Nemli kirpiklerimi kırpıştırıp beline iyice sarıldım. Huzurlu ve melodik sesiyle,
"Yoruldun, uyu artık." dediğinde bir şey demeden gözlerimi kapattım.

Her şey bambaşka bir yere doğru evrilmişti ve bu sefer altından kalkıp kalkamayacağımı bilmiyordum.

————

23 bölüm boyunca beklediğiniz kavuşma sahnesini karşılayabildim mi bilmiyorum ama içime sinene kadar bir hayli çok düzenleme yaptım. romantik kavuşmalar yazamıyorum kavga gürültüye alıştım, sert seviyorum söğxöğelpzöpfğşeşğ.

aslında kavuşmaları bambaşka bir şekilde olacaktı. tahmin edebileceğinizi düşünmüyorum ama gerçekten şaşırtıcı bir o kadar da hazindi ama üzüldüm çocuklarıma, ana yüreği tabii.

normalde eleştiri kaldırabilen birisi değilim ancak bu platformda gelişmek istiyorsam şikayet, temenni ve memnuniyetlerinizi dinlemem gerekiyor. rahatsız olduğunuz en ufak bir nokta varsa çekinmeden söyleyin. 💚

Continue Reading

You'll Also Like

203K 10.1K 21
Staj yaptığım hastanede karışan o kız çocuğu bensem?
370K 18.3K 72
4 arkadaşın numara komşuları üzerine iddiaya girmeleriyle başlar her şey... Argo, küfür vs. içerir!!!
1.1M 44.5K 25
"Bana cehennemi yaşatmana rağmen, sen benim cennetimsin Meira." Fantastik değildir, karanlık aşk türündedir. DİKKAT! Bu kitapta cinayet, psikolojik...
2M 75.8K 60
DİKKAT: ÖĞRETMEN ÖĞRENCİ KURGUSUDUR +18 VARDIR RAHATSIZ OLACAK OKUMASIN. Lavinia: Sana vermem gereken bir ceza vardı. Defne: Tobe hasa Defne: Ben ned...