ÇETE

By fundaayten

14.7M 545K 306K

*Nefret, aşka dönüşebilen güçlü bir duygudur* Annesinin tayini dolayısıyla İstanbul'a taşınmak zorunda kalan... More

Tanıtım
1.BÖLÜM
2.BÖLÜM
3.BÖLÜM
4.BÖLÜM
5.BÖLÜM
6.BÖLÜM
7.BÖLÜM
8.BÖLÜM
9.BÖLÜM
10.BÖLÜM
11.BÖLÜM
12.BÖLÜM
13.BÖLÜM
14.BÖLÜM
15.BÖLÜM
16.BÖLÜM
17.BÖLÜM
18.BÖLÜM
19.BÖLÜM
20.BÖLÜM
21.BÖLÜM
22.BÖLÜM
23.BÖLÜM
24.BÖLÜM
25.BÖLÜM
26.BÖLÜM
27.BÖLÜM
28.BÖLÜM
29.BÖLÜM
30. BÖLÜM
31.BÖLÜM
32.BÖLÜM
33.BÖLÜM
34.BÖLÜM
35.BÖLÜM
36.BÖLÜM
37.BÖLÜM
38.BÖLÜM
39.BÖLÜM
40.BÖLÜM
41.BÖLÜM
42.BÖLÜM
43.BÖLÜM
44.BÖLÜM
45.BÖLÜM
46.BÖLÜM
47.BÖLÜM
48.BÖLÜM
49.BÖLÜM
50.BÖLÜM
51.BÖLÜM
52.BÖLÜM
53.BÖLÜM
54.BÖLÜM
55.BÖLÜM
56.BÖLÜM
57.BÖLÜM
58.BÖLÜM (FİNAL)
ÇETE- KARŞILAŞMA KAPAK
ÇETE2- ARBEDE KAPAK
59.BÖLÜM
61.BÖLÜM
62.BÖLÜM
63.BÖLÜM
64.BÖLÜM
65.BÖLÜM
66.BÖLÜM
67.BÖLÜM
68.BÖLÜM
69.BÖLÜM
70.BÖLÜM
71.BÖLÜM
72.BÖLÜM
73.BÖLÜM
74.BÖLÜM
75.BÖLÜM
76.BÖLÜM
77.BÖLÜM
78.BÖLÜM
79.BÖLÜM
80.BÖLÜM
81.BÖLÜM
82.BÖLÜM
83.BÖLÜM
84.BÖLÜM
85.BÖLÜM
86.BÖLÜM
87.BÖLÜM
88.BÖLÜM

60.BÖLÜM

34.9K 1.7K 2.7K
By fundaayten

Multi (PAMİR YAMAN)


Üç yıl sonra...

Ölüm.

Huzurlu mu yoksa korkutucu bir kelime mi bilmiyorum. Yaşadığım süre zarfı boyunca defalarca kez ikilemde kaldığım olmuştu. Hala öyle... Ölümün bana bazen huzur getireceğini düşünüyorum, bazense son nefesimi vereceğim o esnada Azrail'le karşılaşacağım için dehşete kapılıp korkuyorum. Mutsuzken ölümün huzurlu geleceğini, mutluyken sadece korku vereceğini düşünüyorum. Hangisi daha kötü bilmiyorum. Ölümde huzur bulmam mı, yoksa hayatın gerçeğinden kaçmak istemem mi?

İşte tam şu an hayatın gerçeğinden kaçtığım andı. Ölümden kaçıyordum!

Korku iliklerime kadar işlemiş, beni etkisi altına almıştı. Sokaklar bomboştu. Herkes nereye gitmişti bilmiyordum. Koca şehirde yalnız gibiydim. Bağırıp yardım istememe rağmen kimseye sesimi duyuramıyordum. Etraf karanlıktı, sokak lambaları bile yanmıyordu. Sanki şehir karanlığa hapsolmuştu.  

Bedenim zangır zangır titrerken ruhum korkunun esiri olmuştu. Koşmaktan yorulmuştum ama durmam imkansızdı. Çünkü peşimde kim olduğunu bilmediğim, eli bıçaklı bir adam vardı. Benden ne istiyordu bilmiyordum. Bildiğim tek şey beni öldürmek istemesiydi.

Bardaktan boşanırcasına yağmur yağıyordu ve ben sırılsıklamdım. Üzerimde beyaz ince bir elbise vardı. Aralık ayı olmasına rağmen kabanımı giymemiştim. Bugün ölüm günüm olduğu kesindi. Adamın elinden kurtulsam da donarak öleceğimi biliyordum ve bu yüzden korkuyordum.

Ölmek istemiyordum. Bugün değil, şu an değil! Buna hazır değildim. Gerçi kim ölüme hazırdı ki?

Koşmaktan mecalsiz düşerken ayaklarım birbirine dolandı ve arızalı sokak lambasının tam altında yere yapıştım. İşte şimdi bitmiştim! Adamın kahkahası kulaklarımı tırmalarken ona doğru dönüp doğruldum. Lambanın kesik kesik yanmasından sebep yüzünü seçemiyordum ama üzerine giydiği takım elbiseden bir kolunun olmadığını görebiliyordum. Uzun boylu, iri yapılı bir adamdı. 

Elinde sıkıca tuttuğu bıçağın metal kısmı parlıyordu ve bu bana ölümümün saniyeler sonra gerçekleşeceğini düşündürüyordu. 

"Be-benden ne istiyorsun?"

Nasıl kurduğumu bile anlamadığım cümle dudaklarımdan çıktığında kahkahası sokakta yankılandı.

"Sen bana lazımsın küçük kız!"

Sesi kalın ve tehlikeliydi. Bana biraz daha yaklaştı. Hafifçe dizlerinin üzerine eğildi ve elindeki bıçağı beni şaşırtarak yere bıraktı. O an elinin üzerinde bir dövme olduğunu gördüm. Namlusundan yılan çıkan bir silah dövmesi. 

Garip bir şekilde dövmeyi incelerken adamın kahkahası gözlerimin yine ona yönelmesine sebep oldu. Doğrulup elini beline götürdü ve silahını çıkardı. Nefesimi tutmuş içimden beni öldürmemesi için dualar ederken silahı bana doğrulttuğunu gördüm. 

Kararlıydı, beni öldürecekti. Sebebini bile bilmiyordum. İstemeden bu adama bir şey mi yapmıştım?

"Öldürme beni lütfen!"

Sesim korkudan incecik ve dehşet dolu çıkmıştı ama adamın umurunda bile değildi. O an daha önce birini öldürüp öldürmediğini düşündüm. İlk kurbanımı olacaktım yoksa daha önce bir çok kişinin canını almış mıydı? Gerçi ne kadar soğukkanlı göründüğünü hesaba katacak olursak muhtemelen daha önce de can almıştı. Şimdi sıra benim canımdaydı. İyi de neden? Neden?

"Ben sana ne yaptım?" 

Cevap vermedi. Sadece silahın namlusuyla bir şey işaret ettiğini gördüm. İşaret ettiği yere bakınca sayamayacağım kadar çok yılanın sürünerek bana doğru geldiğini gördüm. Hiç gücüm yoktu ama buna rağmen yerden destek alıp ayağa kalktım. Kaçacaktım. Burada durup o yılanlara yem olamazdım! Tam koşmak için hazırlanacağım sırada üzerimdeki beyaz elbisemin kanlar içinde kaldığını gördüm. Kırmızıya boyanmıştı sanki. Sebebini düşünürken ellerime baktım. Onlarda kana bulanmıştı. Neler oluyordu?

Düştüğüm yere bakarken yerlerin ıslak olduğunu gördüm. Kanla ıslanmıştı. Çünkü gökyüzünden yağmur değil, kan yağıyordu!

Bunun nasıl mümkün olabileceğini düşünürken karşımdaki adama baktım. Biliyordum, o adam bir katildi. Yağan kan damlaları da o adamın öldürdüğü bedenlere aitti. Biraz sonra benim bedenimden akan kan da diğer bedenlerden akan kanlara karışacaktı. 

Kim kurtarabilirdi beni bu adamın elinden? Neden öldürmek istendiğimi bile bilmiyordum. Daha önce de öldürülmek istenmişken, şimdi neden sanki bu durumu ilk defa yaşıyormuşum gibi davranıyordum. Bu defa gerçekten öleceğim için mi?

Beynim durmuş, düşünme yetimi kaybetmişken yılanların bacaklarıma dolandığını gördüm. Ölüyordum işte. Acı hissetmiyordum ama bunu yaşadığım adrenaline bağlıyordum. Yoksa acı çekmemem mümkün müydü?

"Ölüyorsun." dedi karşımdaki adam "Seni kurtaramayacak!"

Kimden bahsettiğini bile bilmiyordum. Açıkçası bu umurumda değildi. Ölüme hiç bu kadar yakın olmamıştım. Gerçekten de ölüyordum!

Gözlerimi kapatmış hiç çırpınmadan ölümü beklerken uzaktan gelen araba sesiyle gözlerimi açtım. Yanan farlarından sebep arabanın rengini seçemiyordum ama çok hızlı geldiğinin farkındaydım. İçindeki her kimse arabayı karşımdaki adamın üzerine doğru sürüyordu.

Saniyeler sonra hızla ona çarptı ve durdu. Ağzım bir karış açılmış neler olduğunu anlamaya çalışırken bacaklarıma dolanan yılanların birden kaybolduğunu gördüm. Gitmişlerdi. Sonra beni öldürmek isteyen adama baktım. O da yoktu. Burada sadece o vardı. Kapüşonlu kurtarıcı.

Yağan yağmurdan sebep kanın rengini almış arabanın içinde otururken bana değil önüne baktığını gördüm. Yüzünü göremiyordum ama merak ediyordum. Kimdi beni kurtaran kişi?

Sıkıca direksiyonu kavramıştı. Yüzünü görmek istiyordum. Gözlerim direksiyonu saran parmaklarındayken işaret parmağında parlayan bir şey gördüm. Figürlü gümüş yüzük. Figürü incelemek için ona yaklaştığım esnada terler içinde uyandım. Kahretsin, yine görememiştim. Bu kaçıncıydı onu bile sayamamıştım. 

Korkmuyordum ama tedirgindim. Günlerdir aynı şekilde gördüğüm rüya huzursuz olmama neden oluyordu. Genelde kötü şeyler olacağında bunu hisseden biriydim. Yine aynı his vardı içimde. Bunu bir türlü aşamıyordum. 

Yatağımda huzursuzca dönüp dururken şu aptal rüyayı düşünmemek için hızla yatağımdan kalkıp elimi yüzümü yıkamak için banyoya gittim. Soğuk suyu yüzüme çarptıktan sonra aynada gözlerime baktım. Gök mavisi gözlerim yorgun görünüyordu. Sebebi iki gündür uyuyamıyor oluşumdu. Bir şey yapmıştım ve durumu nasıl düzelteceğimi düşünüyordum. Sıkıntı içindeydim. Gördüğüm rüya zaten canımı sıkarken bir de bu rüyayı düşündüğüm duruma bağlamam beni iyice geriyordu.

Mahvolmuştum. Beni bu durumdan kurtaracak bir şey arıyordum. Annemin hiçbir şeyden haberi yoktu. Zaten bu yüzden bu kadar gergindim.

Banyoda işim bitince mutfağa gidip kahvaltı için bir şeyler atıştırdım ve hemen odama gidip gardrobumun kapağını açtım. Oradan göz rengimle uyumlu bir kazak ve kot pantolon çıkardıktan sonra hızla üzerimi giyindim. Aynanın karşısına geçmiş omzumda olan düz saçlarımı tararken vize haftasını atlattığım için şükür ediyordum. Yoksa bu kafayla sınavlara nasıl çalışırdım hiç bilmiyordum.

Hemşirelik benim çok küçük yaştan beri istediğim bir meslekti. İkinci sınıftaydım ve okulu sorunsuz bitirmek istiyordum. Çabam bu yüzdendi. Notlarım iyiydim. Hayatımda her şey yolunda giderken iki gün önce yaptığım araba kazası beni büyük bir derde sokmuştu.

Annem kaza yaptığım arabayı üniversiteyi kazandığım için hediye olarak almıştı. Pahalı bir araç değildi ama işimi görüyordu. Aysun ve Öznur'la aynı bölümde okuduğumuz için okula o arabayla birlikte gidiyorduk. 

Okul çıkışı kafeye giderken dikkatimi dağıtan Aysun yüzünden direksiyon hakimiyetimi kaybedip duvara tosladığım için on binlik bir masraf çıkmıştı başıma. Ne şanslıydık ki en azından bize bir şey olmamıştı. Annemin kazadan haberi yoktu. Hemşirelik sempozyumu için şehir dışına gitmişti ve iki gündür evde değildi. 

O gelene kadar bir çare bulurum diye düşünüyordum ama o kadar parayı nasıl bulabileceğim konusunda bir fikrim yoktu. Parayı bulsam bile arabanın tamiri birkaç gün sürerdi. Annem geldiğinde arabayı göremeyince ona ne diyecektim hiç bilmiyordum. İşte bu yüzden günlerdir düşünüyordum. Daha aracın kredisi bile bitmemişti. Annem olayı duyarsa biterdim.

Sıkıntı içinde yüzüme hafif bir makyaj yapıp odadan çıktıktan sonra montumu alıp evden ayrıldım. Araba olmadığı için iki gündür okula otobüsle gidip geliyorduk. Yürüyerek durağa geldiğimde Aysun'u beklemeye başladım. Çok geçmeden gelince üzerine siyah kazak ve kırmızı mini bir etek giydiğini gördüm. Kabanı da eteğiyle aynı renkteydi. Uzun sarı saçlarına maşa yapmış, makyajını her zamanki gibi abartmıştı. Çetin'in onun bu hallerine kızdığını biliyordu. O aşırı kıskançtı. Aysun da aşırı vurdumduymaz. Günde bir milyon kere mini etek ve abartılı makyaj konusunda tartışıyorlardı. Görünen o ki bugün de tartışacaklardı.

"Selam."

Dalgın olduğum için selam vermezken yanıma iyice yaklaştı "Sen iyi misin?" Yüzüne bakıp kafamı iki yana salladım "Sanırım hayır."

"Öykü, üzülme lütfen, bir çaresini bulacağız." deyip kolumu sıvaladı. Ne düşündüğümü hemen anlamıştı.

"Annem üç gün sonra geri dönecek, çaresini çabuk bulsak iyi olur." deyince bana çekinerek baktı. "Aslında ben buldum."

"Nedir o?"

"Çetin'den borç alacağım."

Direkt reddettim "Hayır, bunu konuşmuştuk." Çetin, Samet, Ali ve Ateş iki yıl önce gece kulübü açmışlardı. Aysun'dan duyduğum kadarıyla iyi kazandıklarını biliyordum ama kulübün kimin parasıyla açıldığını bildiğim için onlardan gelen hiçbir yardımı kabul etmezdim.

"Başka bir çaremiz yok. O kadar parayı bulmamız imkansız. Hem kaza benim yüzümden oldu, parayı benim bulmam gerekir." deyince sesli bir nefes bıraktım "Evet ama Çetin'den değil."

"İnat etme Öykü."

"Olmaz dedim Aysun. Başka bir çare düşün lütfen."

Bir süre düşündü ve bana yine çekinerek baktı. Vereceğim tepkiden korkuyor olmalıydı "Demir'den mi istesen?"

Ona ters bir bakış attım "İki de bir başıma kaksın diye mi?"

Zaten onu birkaç gündür gördüğüm yoktu. Parayı ondan isteyecek olsam bin tane soru soracağı kesindi. Kaza olayı kızlarla benim aramda sırdı. Çetin bile bilmiyordu. Demir bunu öğrenirse muhakkak anneme yetiştirirdi. Sır tutma konusunda epey kötüydü çünkü.  

"Haklısın, yapar." deyip hava soğuk olduğu için kabanının önünü ilikledi "Okulda bizim kızlara soralım istersen, belki borç veren olur."

"O kadar parayı kim borç olarak verir ki?"

"Bilmiyorum ama belki biri verir."

Sıkıntıyla parmaklarımı saçlarıma daldırdım. "Sana kaç gündür kötü bir şey olacağını söylemiştim, oldu işte." Kızar gibi konuştu "Bu olayı şu saçma rüyaya bağlama lütfen."

"Elimde değil, yine aynı rüyayı gördüm." 

"Yine mi? Ne saçma!" deyip gözlerini devirdi. "Peki bu defa seni kurtaran kişinin kim olduğunu görebildin mi?" diye sorunca başımı olumsuz anlamda salladım "Hayır."

Evet, gördüğüm rüyayı kazaya yormak biraz saçmaydı ama bu rüyanın bir anlamı olduğunu biliyordum. Daha önce hiç tekrarlı rüyalar gördüğüm olmamıştı. Sanırım bu yüzden aptal bir rüya için bir anlam aramaya çalışıyordum.  

Ben hala düşünceli iken Aysun'un bıyık altından güldüğünü gördüm "Seni kurtaran şu kişiyi görmemen kötü olmuş."

"Neden ki?"

"Kim olduğunu görseydin arar bulur borcu ondan alırdık. Belli ki bizi bu durumdan kurtaracak kişi o."

Kocaman bir kahkaha atarken "Beni güldürdün Aysun!" dedim. Suratında memnuniyetini belirten bir ifade oluştu "Son zamanlarda buna ihtiyacın vardı." dedi ve gülümseyerek elimi tuttu "Merak etme bir yolunu bulacağız."

"Umarım." deyip gelen otobüsü işaret ettim. Duran otobüse binip boş bir yere oturduktan sonra muhabbet ede ede fakültenin yakınındaki durakta inip binaya doğru yürüdük. 

Dersin yapılacağı dersliğe girdikten sonra Öznur'un çoktan gelmiş olduğunu gördük.

"Günaydın." diyerek gülümseyince "Sana da günaydın!" deyip yanındaki sandalyeye oturdum. Bugün her zamanki gibi çok güzel görünüyordu. Uzun siyah saçlarını at kuyruğu yapmış, neredeyse yok gibi duran makyajıyla doğal bir görünüm yakalamıştı. Abartıyı hiçbir zaman sevmezdi. Benim gibi kazak ve pantolonla gelmişti okula. "Keyifsiz görünüyorsun."

Yüzümden neyim olduğunu hemen anlarken benden önce Aysun konuştu "Sebebi belli."

Öznur kafasını kaşıyıp çekinerek bana baktı. "Öykü bak istersen Samet'ten..." Sözünü hızla yarıda kestim "Sağ ol Öznur ama onlardan borç almayacağım."

"Borç bu, geri ödeyeceksin sonuçta."

"Yine de istemiyorum."

Tam bir şey daha diyecekti ki Aysun araya girdi "Boşuna ısrar etme, işe yaramaz." Öznur'un meraklı bakışları üzerimdeydi. "Öyleyse nereden bulacaksın parayı?"

"Bilmiyorum belki okul çıkışında bir yerlerde çalışırım." Daha önce yaz tatillerinde bile hiç çalışmamışken yoğun dönemimde nasıl çalışacağımı bilmiyordum ama aklıma daha iyi bir fikir gelmiyordu. 

"O parayı biriktirmen aylarını alır, annene ne diyeceksin?" diye soran Aysun'a sıkıntıyla baktım "Bir şeyler düşüneceğim."

Öznur çalışmayı düşündüğüm için şaşkın görünüyordu. Biraz da dertli "Nerede çalışmayı düşünüyorsun?"

Dudaklarımı büktüm. Bunu hiç düşünmemiştim. Elimden ne iş gelirdi ki? Birkaç saniyemi düşünmek için ayırıp daha sonra "Belki bir kafede." deyince Öznur'un iki kaşı havaya kalktı "Garson mu olacaksın yani?"

"Sadece birkaç ay."

Bu hiç hoşuna gitmemiş gibi suratını astı. Biraz düşündü ve aklına bir şey gelmiş gibi gülümsedi. "Onu unut, benim daha iyi bir fikrim var."

"Nedir?" deyince bize biraz uzağımızda oturan iki sınıf arkadaşımızı işaret etti. "Yonca'yı Seda'yla konuşurken duydum. Bir adam varmış, kardeşine bakacak birini arıyormuş. Maddi durumu iyiymiş sanırım, bu iş için günde beş yüz lira veriyormuş. Yonca bu işi istediğini söyledi ama ailesi kabul etmediği için vazgeçmiş. Onunla konuşursan işi belki sen alabilirsin. Ne dersin?"

Ben daha bir şey diyemeden Aysun şaşkınca konuştu "Günde beş yüz mü? Oha, bu iyiymiş!"

Öznur onu onaylayıp bana baktı "Öykü bu işi kaçırma." Aslında bende kaçırmak istemiyordum ama tam olarak ne yapacağımı bilmediğim için tedirgindim. 

"Kardeşinin neyi varmış ki?"

"Felçli miymiş neymiş, çok bilmiyorum. Sen en iyisi Yonca'yla konuş." deyince kaşlarımı çattım "Felçli mi? Ah, hayır. Henüz hemşire bile sayılmam. Felçli hastaların bakımı zordur, annemden biliyorum ve bu yüzden bunu yapabileceğimi zannetmiyorum."

"Düşünseydin en azından." dedi ısrarla

"Düşünülecek bir şey yok."

Aysun düşünceli görünürken üzerindeki kabanını çıkarıp kızlara baktı "Pekala, o zaman bu işi ben alıyorum." Bunu neden istediğini bilirken kafamı iki yana salladım "Saçmalama Aysun." 

"Paranın hepsini sen ödeyecek değilsin, çalışır sana yardım ederim." dedi kazadan sebep hala vicdan yaptığını belli edercesine 

"Gerek yok." deyince beni umursamadan kızların yanına doğru yürümeye başladı

"Aysun!" diye seslensem de aldırmadı.

Öznur'un bakışları da benim gibi Aysundayken "Bırak çalışsın, hem bu sayede Çetin'i daha az görür, daha az kavga ederler." dedi.

Bu beni gülümsetirken birkaç dakika sohbet ettik. Daha sonra yanımıza heyecanla Aysun geldi. "Adamın adresini aldım. Akşam altıda görüşmem var, kim benimle görüşmeye geliyor?"

Öznur dudaklarını büktü "Ben gelmek isterdim ama Samet'le buluşacağım." Aysun onu anlayışla karşılayıp bana baktı "Tamam ben gelirim." deyince gülümseyip yanağımdan öptü "Harikasın." 

Sonraki birkaç saat sevdiğim derslerle geçti. Kazadan sonra çok düşünceliydim ve şu sıralar kafamı dağıtan tek şey dersler oluyordu. Sanırım bunun sebebi sevdiğim bölümde okumamdı. Yaşadığım şeylerden sonra kendimi derslerime çok veremesem de yine de bu bölümü kazanmayı başarmıştım. Tek hedefim bölümü başarıyla bitirip iyi bir hastanede işe başlamaktı. Bunun için de şimdiden sabırsızlanıyordum. 

Ders bitiminden sonra Aysun'la birlikte fakülteden çıkarken birinin bana seslendiğini duydum. "Öykü!"

Arkamı dönüp baktığımda Bade'yi gördüm. Aynı fakültedeydik. O, liseden sonra okumayı düşünmese de ben ve Ateş'in ısrarları üzerine üniversiteye hazırlanmaya karar vermişti. Ders çalışmak ona zulüm geldiği için ilk yıl kazanamamış, ümitsizliğe kapılmadan şansını bir kez daha denemişti. Neyse ki bu sefer kazanmıştı. O da bizim gibi hemşirelik düşünmesine rağmen puanı yetmediği için ebelik tercih etmişti ama halinden memnun görünüyordu. Belli ki bölümünü sevmişti. 

Hızla yanıma yaklaşıp karşımda durunca "Nereye, eve mi?" diye sordu.

"Evet." deyince bir şey söyleyecek gibi göründüğünü fark ettim "Bir sorun mu var?" Birkaç saniye bekleyip öyle cevap verdi "Yarın sizinle gelinlik bakmaya gidelim mi diyecektim."

Bu teklifi yapmasına şaşırırken "Ateş'le gitmeyecek misiniz?" diye sordum.

"Hayır, Ateş düğün öncesi beni gelinlikle görsün istemiyorum. Birlikte gider miyiz?" deyince Aysun'la birbirimize bakıp Bade'ye gülümsedim  "Bize uyar, inan bana sana en güzel gelinliği seçeceğiz."

Aysun da beni onayladı "Kesinlikle!"

Bade hafifçe kaşlarını çatıp "Umarım öyle olur. Yoksa sizi benim elimden kimse alamaz." deyince hep birlikte gülüştük. Daha sonra Aysun fakültenin girişini gösterip "Senin romantik prens geliyor." dedi

Ona böyle demesinin nedeni üç ay önce yaptığı evlilik teklifiydi. Ateş Bade'ye öyle güzel bir evlilik teklifi yapmıştı ki hepimizi şok etmişti. Yaptığı teklif her kızın hayaliydi. Çok romantik bir teklif olduğu için Aysun bu yüzden Ateş'e o günden sonra böyle seslenmeye başlamıştı. Gerçi bu şaşırılacak bir durum değildi. Ateş Bade'ye çok aşıktı. Onu ne kadar sevdiğini gözlerinde görebiliyordum. Bade için her şeyi yapardı. Evleneceklerini duyunca çok sevinmiştim, hatta mutluluktan ağlamıştım. Birbirleri olmadan yapamayacaklarını çok iyi biliyordum. Ve onlar şimdi birlikte bir hayat kuracaklardı. Mutlu, huzurlu ve harika bir hayat...

Ateş üzerine giydiği eşofman takımıyla her zamanki gibi karizmatik görünürken yanımıza yaklaştı ve gülümseyerek Bade'yi yanağından öptü "Müstakbel eşim bugün nasılmış bakalım?"

"Tabii ki heyecanlı." dedi Aysun Bade'den önce davranarak.

Bade'nin kaşları çatıktı "Ve stresli!"

Aysun moral vermek için uğraşıyordu "Düğün öncesi olur öyle şeyler. Her kız stres yapar, senlik bir durum değil yani." deyince Bade onu onaylayıp Ateş'e baktı "Yarın kızlarla gelinlik bakacağız."

Ateş şaşırdı "Ben?"

"Sen de damatlık bakarsın, tabii hala evlenmekten vazgeçmediysen."

Ateş güldü ve eğilip alnını Bade'nin alnına dayadı "Bugünü o kadar bekledim ki vazgeçer miyim zannediyorsun."

Bade sinirle Ateş'in karnına bir yumruk attı. "Hele öyle bir şey yapacak ol, bak ben sana ne yapıyorum." Ateş gülüyordu ama biraz da sitemkardı. "Yapma şunu, elin çok ağır."

Hayranlıkla onları izlerken o sıra bize doğru yaklaşan birini gördüm. "Hayır olamaz!" diyerek mırıldanınca hepsi benim gibi yanımıza gelen Demir'i fark etti. 

"Gençlik n'aber?"

Demir insanı sinir eden gülüşüyle öylece dururken Bade bağırarak konuştu "Senin burada ne işin var?"

"Öykü'yü görmeye geldim." deyince Bade bana ters bir bakış attı "Şununla arkadaşlık etmene sinir oluyorum!"

Demir alınmış gibi görünmüyorken gülmeye devam etti "Bade hiç bana sarma, git iki ay sonraki düğünün için topuklu ayakkabı bak. Şu an fark ettim, Ateş'in yanında karınca gibi duruyorsun."

Bade Demir'in dediği şeyle hem kızmış hem şaşırmış görünüyordu. "Ne?" Sanırım bu şaşkınlık daha önce kimse boy farklarını yüzüne vurmadığı içindi.

"Yalan mı, adam iki metre. Beden eğitimi öğretmenliği okumaya başladığından beri de boyu gittikçe uzuyor. Orada ne yaptırıyorlarsa artık."

Demir Bade'yi kızdırmak için konuşmaya devam ederken Ateş araya girdi "Demir saçma sapan konuşmada git şuradan!"

"Neden gideyim ki, eğleniyorum." deyip gözlerini Bade'ye çevirdi "Baksana Bade, sen ebelik okuyordun değil mi?"

"Evet de bundan sana ne?" diye çıkıştı Bade

"Ben sadece okuyacak başka bir bölüm bulamadın mı diyecektim." deyince Bade şaşırdı "Nesi varmış ebeliğin?"

Demir sinsi bir gülüş attı ortaya "Yanlış anlama ama çok küfür yiyeceksin. Mesela beni doğurtan ebe sayemde çok küfür yiyor. Senin doğurttukların sayesinde zaman zaman sende küfür yersin."

Bade Demir'in üzerine doğru yürümemek için kendini zor tutuyor gibi görünürken  "Bu benim elimde kalacak!" dedi. Demir, ikisinin de sabrını zorlarken Ateş sinirlenip Bade'yi yanımızdan götürmek için elini tuttu "Dinleme şunu, gidiyoruz hadi."

İkisi hızla yanımızdan uzaklaşınca öfkeyle Demir'e baktım "Boş konuşup insanları sinirlendirmesen olmuyor, değil mi?"

"Canım sıkılıyor." dedi eğlenir gibi. 

Bu halleri canımı sıkarken şimdi de Aysun'a saracağını gördüm. Çünkü bakışları onun üzerindeydi. Onu incelerken beğeniyle ıslık çalıp gülümsedi "Sarı şeker, bugün ne güzel olmuşsun öyle." Yanlış bir şey demiş gibi hızla ağzını kapattı "Aman! Ne diyorum ben ya? Bunu dediğimi Çeto duymasın sakın, sorun olur sonra."

Aysun onu umursamazken bana baktı. Demir'le muhatap olmak istemiyordu çünkü her muhatap olduğunda Çetin'le kavga ediyordu "Ben gitsem iyi olacak."

Demir alınmış görünüyordu "Dur ya nereye? Biraz muhabbet etseydik." 

Aysun sinirle ona çevirdi bakışlarını "Çetin seninle muhabbet ettiğimi görürse sana ne yapar biliyor musun?"

"Bilmem, hiç merak etmedim."

"Seni öldürür!"

Demir yapmacık bir korku tavrı sergiledi. "Ama Allah'ım çok korktum! Gidip hemen kedime mezar yeri bakmalıyım. Şimdi kefen de lazım olur. Bildiğiniz kaliteli kumaşçı var mı?" Sonra dertli dertli düşündü "Bak görüyor musun, Çeto durduk yere başıma masraf çıkarttı."

Aysun sinirden yerinde kudururken hızla çıkışa doğru yürüdü "Ben daha fazla dayanamıyorum!"

Demir gülerek arkasından baktı "Çeto'ya selam söyle. Bir ara mekanlarını ziyarete geleceğim. İçkileri de onun hesabına yazdıracağım ona göre."

Dönüp bana bakınca sert bakışlarımla karşılaştı "İnsanlarla uğraşmaktan neden bıkmıyorsun Demir?"

"İnsan sevdiği şeyden bıkmaz Öykü." dedi dalga geçercesine.

"Yanılıyorsun, insan sevdiği şeyden de bıkar." deyince gözlerime uzun uzun baktı "Haklısın sanırım, bıkar." Bir şey ima ettiğini sezmiştim ama bu konu hakkında hiçbir şey sormadım. Sinirlerimi bozsun istemiyordum. "Neden buradasın?"

"Seni görmek istedim, görüşmeyeli epey oldu." dedi otuz iki diş sırıtarak. 

"Demir biz seninle arkadaş değiliz. Bu yüzden zırt pırt okuluma gelme." deyince umursamaz bir tavır takındı "Ama herkes öyle zannediyor. Biliyorsun bizim bir anlaşmamız var."

"Anlaşma şu an geçerli değil."

"Yapma Öykü, kabul et benimleyken eğleniyorsun ve bu yüzden sen de beni görmek istiyorsun." deyince ona hak verdim. Garipti ama Demir bana iyi geliyordu. Kötü olduğum dönemde yanımdaydı, bana destek olmuştu. Yüzümü güldürmek için uğraşmış, kafamı dağıtmak için sürekli bir şeyler yapmayı teklif etmişti. Bu yaptığı resmen dostluktu. Başta bir çıkarı olduğunu düşünsem de zamanla bu düşünce kayboldu. Onun bundan ne gibi bir çıkarı olabilirdi ki? En büyük düşmanı artık yoktu. Geri döneceğini bile bilmiyordu. Ona bunu söylediğimde bana inanmamış, üzerine bir de dalga geçmişti. Daha sonra bir şeyler bildiğimi düşünüp geri döneceğine inanmıştı. Bu yüzden birlikte bir anlaşma yapmıştık. Şimdi de birlikte takılmamızın nedeni o anlaşmaydı.

"Tamam kabul, eğleniyorum. Ama insanların canını sıktığın zaman değil." deyince yalandan alınmış gibi yaptı "Daha dikkatli olurum."

"Hiç sanmıyorum." dedim yüzümü buruşturarak. Anında eski haline döndü. "Bir şeyler yapalım mı?"

"Hayır."

"Reddetmeden önce bir düşünseydin." deyince elimi çeneme götürüp düşünmüş gibi yaptım "Düşündüm ve cevabım yine hayır."

"Pişman olursun bak." 

Omzumu silkip çıkışa doğru yürümeye başladım. Peşimden gelirken "Nereye böyle? Arabadan nerede senin?" diye sordu. Doğruyu söyleyip de başıma iş açmak istemediğim için anında bir yalan uydurdum "Annemin bir arkadaşında. İşi varmış, birkaç gün onda kalacak."

"İyi, gel seni eve ben bırakayım." deyince arkamı dönüp yüzüne baktım "Bu düşünceli halini neye borçluyum?"

"Anlaşmamıza." diyerek gülünce arabasına doğru yürüdü. Peşinden gidip yolcu koltuğuna oturunca epey bir yol bir şey konuşmadım. Zaten pek halim yoktu, dersler yormuştu ve kaza olayı yüzünden hala düşünceliydim.

 Demir ise benim aksime oldukça neşeli ve konuşkandı. Bir şeyler anlatıyordu ama aklım onda olmadığı için duymuyordum.

"Sence de öyle değil mi?" diye sorunca kaşlarımı çatıp ona baktım "Ne?"

"Yakışıklı değil miyim diyorum?" Boş soruları gözlerimi devirmeme neden olurken "Bilmem, buna hiç kafa yormadım." dedim.

"Kafa yormaya gerek yok ki, baksan anlarsın zaten." deyince az önceki sorusunu yola bakarak cevapladım. "Sanırım öylesin."

"Sanırım mı?" deyip duyduğuna inanmıyormuş gibi bana baktı "Ben bu tiple dakikada kaç kız tavlarım haberin var mı senin?"

"Madem tipine bu kadar güveniyorsun neden bana soruyorsun o zaman?"

"Çünkü duymak hoşuma gidiyor." 

Sinirle yüzüne baktım. "Fakında mısın bilmiyorum ama ben senin egolarını tatmin edecek biri değilim!" Kocaman bir kahkaha attı "Beni çok yanlış anlıyorsun Öykü. Kankana bu konuda yardım etsen ne olur ki?"

"Biz kanka değiliz."

"Bence olmalıyız, çok iyi anlaşıyoruz."

"Yaptıkların için teşekkür ederim ama sana güvenmiyorum."

"Açık sözlülüğüne hayranım." deyince yine sessizliğimi sürdürdüm. O ise bunu garip karşıladı. "Düşüncelisin."

Demir beni böyle görmeyeli epey uzun bir zaman olmuştu. Sadece kötü olduğum dönemde düşünceli olduğum için şimdi beni böyle düşünceli görmek onu şaşırtmış olmalıydı. 

"Evet, dersleri düşünüyorum." dedim inanmasını umarak. 

Kafasını yola çevirdi. "Aaa, hadi ama Öykü belli işte başka bir şey var."

"Varsa da seni ilgilendiren bir şey değil."

"Anlatırsan yardım ederim."

Şu an Demir'le mi konuşuyordum acaba? Bana yardım edeceğinden mi bahsetmişti? Ben henüz vermiş olduğu desteğe bile anlam veremezken, o şimdi bir de yardım etmekten mi söz ediyordu? Neydi nedeni? Bana acıyor muydu yoksa? Hayır hayır, Demir'den bahsediyorduk. O kimseye acımazdı. 

"Kendim halledebilirim." deyince bir süre sustu. Sonra beni şaşırtan bir soru sordu "Öykü kızmazsan bir şey soracağım, Bade'nin düğününe gitmeyi düşünüyor musun?"

Bu soruyu neden sorduğunu tahmin ederken "Elbette gideceğim." dedim.

"Barlas'ın o düğüne gelmesinden korkmuyor musun, yani onunla karşılaşmaktan." deyince gerildiğimi hissettim. İsmini duymak kalbime darbe etkisi yaratmıştı adeta. O an nefesim kesildi, avuçlarım terledi. Tokat yediğimi hissettim. Onu unutmak için her şeyi denemiştim. Başarmıştım da. Şimdi ise tek bir kişiden duyduğum isimle yerle bir olduğumu hissettim. Unutmak zor değildi. İnsan birini çok kolay unutabilirdi ama sanki her şey, herkes unutmaması için uğraşıyordu. Ben hiç, bir ismin bana bu denli işkence yaşatacağını düşünmemiştim. Bir isim ya! Bir isim! Belki de hissettiğim nefretti bu işkencenin sebebi. Bilmiyordum ama korkuyordum. Unutmak için çok uğraşmıştım. Bir şey olacak da uğraştığım her şey boşa gidecek diye korkuyordum. Bu yüzden herkesi tembihlemiştim. Yanımda adı bile anılsın istemiyordum. Sonra böyle oluyordum işte. 

Demir ne halde olduğumu görmeden konuşmaya devam ederken "Sen de biliyorsun ki düğüne mutlaka gelir. Tabii sonra geri döner." dedi. Camı indirdim. Nefes alamıyordum. Sanki kalbimi birinin ellerine vermişlerde o da sıkıp duruyor gibiydi. Ruhumun yaşadığı azap bir türlü bitmiyordu. Küçücük bir şey oluyor, yeniden canım yanıyordu. Belki de bu hiç bitmeyecekti. Ben bitti zannetsem de devam edecekti. 

Sinirli ve kendimi oldukça kötü hissederken yüzüne bakmadan bağırdım. "Sana ondan bahsetmemen gerektiğini söylemedim mi? Anlaşmadan sonra ismini bir daha anma demiştim. Neden inadına yapar gibi benimle uğraşıyorsun?"

Düğüne gelmeyeceğini biliyordum. Bade'ye hiç sormamıştım ama gelecek olsa muhakkak bana söylerdi. Onu görmeme izin vereceğini zannetmiyordum. Bade ona kızgındı. Arkasında derin bir acı yaşayan kız bırakmıştı. Bana onu unutmam için yardım etmişken, görüp de canımın yanmasına izin vermezdi. 

Kendime kızıyordum. Unuttuğumu düşünürken isminin anılmasıyla nasıl bu hale gelebilirdim? Yıllarca ne için çabalamıştım ben? Hepsi boşuna mıydı? Ben böyle tepkiler veremezdim. Vermemeliydim.

Demir halime şaşırırken "Sakin ol, bu kadar tepki vereceğini bilmiyordum." dedi.

"Olamıyorum!" diye bağırdım. Başımı nefes alabilmek için camdan dışarı çıkardığım esnada gördüğüm şeyle tüm vücudumun kasıldığını hissettim.

"Tamam bir daha bahsetmeyeceğim, söz." 

Önünden geçtiğimiz ara sokakta genç kız, bir serseri tarafından sıkıştırılmış, rahatsız ediliyordu. Sokağın önünden hızla geçtiğimiz için kızın sesini duymamıştım ama yardım istediğinin farkındaydım.

"Durdur arabayı!" Demir bunu istememin sebebini yanlış anlarken "Yapma Öykü, söz dedim ya ne uzatıyorsun?" diye söylendi.

"Sana arabayı durdum dedim!"

Bana baktı. Ters bir şeyler olduğunu anlamazken "Ne oldu ki?" diye sordu.

Aklım kızdayken cevap veremedim.

"Al, durdum." deyip arabayı sağa çekince hızla içeriden çıkıp önünden geçtiğimiz sokağa doğru koşmaya başladım.

"Nereye?"

Demir arkamdan seslenirken ona cevap vermeden hızla koşmaya devam ettim. Arabayı hızlı kullandığı için ara sokağı bayağı geçmiştik. Belki çok hızlı geçtiğimiz için gördüğüm şeyi yanlış yorumlamış olabilirdim, bilmiyordum ama yine de bakmam gerektiğini düşünüyordum. 

Sokağın girişine birkaç adım kala kızın yardım çığlıklarını duyarken öfke kontrolümü kaybedip hızla sokağa daldım. Kendimi de kaybetmiş gibiydim. 

"Hadi ama ver şu paraları."

İkisi de orada olduğumu fark etmezken doğru gördüğümü anladım. Gerçekten de bir kız rahatsız ediliyordu. Sanırım liseliydi. Üzerinde üniforma vardı. Onu rahatsız eden erkek ise sokak stili giyinmişti. Esmerdi. Boyu da uzundu.

"Bırak beni!"

Kız tüm gücüyle bağırırken çocuk eliyle kızın ağzını kapattı. "İstediğimi alayım sonra bırakırım."

Zaten Demir yüzünden çok öfkelenmişken bir de gördüğüm görüntü yüzünden sinirim resmen arşa çıkmıştı. Şu zamana kadar kimseyi dövmemiştim. Dövüşmeyi iyice öğrendikten sonra bu konuda nasıl olduğumu kendime gösterecek gerçek bir deneyimim olmamıştı. 

Çocuğun nasıl dövüştüğünü bilmiyordum ama tek kişi olmasına seviniyordum. Daha fazla kişiyle kavga edemeyeceğimin farkındaydım. İlk deneyimim olacaktı. Bu yüzden dövüşmeyi bilen tiple kavga etmek istemiyordum. 

"Hey sen! Ne yaptığını sanıyorsun? Hemen bırak kızı!"

Sesimle ikisi de bana dönünce çocuk küçümseyici bakışlarla beni baştan aşağı süzüp birden gülmeye başladı. "Konuşuyoruz fıstık, sen de gelsene."

Bakışlarım öfkemi belli edercesine kısılırken "Bırak kızı diyorum!" diye bağırdım. Çocukta bu sefer alaycı bir bakış sezdim. Muhtemelen bırakmaması durumunda bir şey yapamayacağımı zannediyordu.

"Kızım asabımı bozma da git şuradan!" deyince yüzüne bakmaya devam ettim. Kızgın görünüyordu. 

Gitmediğimi ve hala burada beklediğimi görünce kızdan uzaklaşıp bana doğru adım atmaya başladı. "Kimsin sen?"

"Seni ilgilendirmez!"

"Bu kadar güzel ve cesursan ilgilendirir." deyip bakışlarıyla beni bir kez daha süzdü. Bu öyle iğrenç bir bakıştı ki midemi bulandırmıştı. 

"Bir daha söylemeyeceğim kızı bırak dedim!" Uyarımı ciddiye almazken iki adım kadar ötemde durup şaşkınca yüzünü buruşturdu "Bana emir mi veriyorsun?" İçki içmişti sanırım, kokusunu hemen almıştım ama sarhoş görünmüyordu.

"Aynen öyle." dedim korkusuzca. Cesur olduğumu anlasın istiyordum.  

Tekrar süzecek gibi oldu ama daha sonra vazgeçti. Bu sefer sadece yüzüme bakmakla yetinmişti "Emir veren kızları severim," deyip diliyle yavaşça dudaklarını yaladı "Ama yatakta."

İğrençliği karşısında mimiklerim dahi oynamadı. Sadece düşünüyordum. Bu çocuk iyi bir dayağı hak ediyordu. 

Sessiz olduğumu görünce çarpık bir gülümseme attı ortaya. "Fıstık git kızlara sataş sen. Ben senin dengin değilim. "

"Biliyor musun, bende aynen öyle düşünüyorum. Şimdi hemen bırak o kızı!"

"Bırakmazsam ne olur, polise mi gidersin?" dedi yarım gülüş.

"Yoo, ben bir yere gitmeyeceğim ama senin bir yere gideceğin kesin..." deyip tükürür gibi konuştum "Hastaneye!"

Alaylı bir tavırla kollarını göğsünde birleştirdi. "Hiç bu kadar kendine güvenen bir kız görmemiştim, sen şimdi bana karşı gelebileceğini mi zannediyorsun?"

"Zannetmiyorum, eminim." deyince hayranlıkla dudaklarını büktü "Göster o zaman marifetini de az gülelim."

"Neden önce sen başlamıyorsun?" dedim büyük bir sakinlikle. Beni çok uğraştırmayacağını tahmin ediyordum. Şimdiye kadar sesimi kesmeye kalkmaması bana bunu düşündürüyordu.

"Kız olduğun için öncelik vereyim dedim." deyip kahkaha attı "Bak sonra tırnağım kırıldı diye ağlarsan karışmam."

Pis bakışlarıyla tekrar beni süzerken artık dayanma noktamın son raddesine gelip ona doğru atıldım ve vücudunu duvara yapıştırıp kolumu boğazına bastırdım. "Kızı bırakıyor musun bırakmıyor musun? 

Çocuk böyle bir hareket beklemiyor gibi görünürken güçlükle nefes alıp elimden kurtulmak için çırpındı. "Vay, güçlüymüşsün!"

"Evet öyleyim." deyip ona gününü göstermek için yumruk yaptığım elimle karnına ardı ardına vurup onu yere fırlattım. 

Çocuk şaşkındı. Onu bir çöp poşeti gibi atmam gururuna dokunmuş olacaktı ki sinirle ayağa kalkıp üzerime doğru geldi. Tam bana yumruk atacakken elini tutup karnına ayağımla bir tekme savurdum. Yere düşüp acı içinde kıvranırken bana ölümcül bakışlar fırlattı. O an güçsüz olduğu için şükür ettim. Benim için dövüşmesi kolay bir insandı. Belki de tam tersi, güçlü bir insandı ama öfkem yüzünden ona karşı gelebiliyordum. Bu da onun gururuna dokunmuş gibi görünüyordu. Yerde acı çekmeye devam ederken ayağa kalkıp yılmamış gibi üzerime geldi. O sırada kızın arkasındaki duvara kendini dayayıp korku içinde beklediğini gördüm. Sesini bile çıkarmıyordu. 

"Sen fazla oldun!" Çocuk öfkeli ve acı çekiyormuş gibi görünürken karşıma geçip yüzüme doğru bir yumruk savurdu. Refleksim kuvvetli olduğu için başımı eğip bacağından tuttum ve onu yere düşürüp ayağımda gırtlağına baskı uyguladım. Ayağa kalkmak için direnince tuttuğum bacağını hızla bırakıp ayağımla karnına bastım. Canı çok yanmış olacaktı ki can havliyle bağırdı. "Manyak mısın kızım sen!"

"Sayılır." deyip üzerine oturdum ve saçlarından tutup kafasını birkaç defa yere çarptım. Sersemlemiş görünürken üzerinden kalktım. Mecalsiz kalmıştı. Bana bir yumruk dahi atamamanın verdiği sinir, yüzünden bariz bir şekilde okunurken yavaşça ayağa kalktı. Tekrar üzerime doğru yürür zannediyordum ama yapmadı. Büyük bir öfkeyle "Sürtük!" deyip hızla sokağın diğer tarafına doğru koştu. 

Kavga burada biterken tekrar kıza çevirdim bakışlarımı. Çocuktan kafasını çekip minnettarlıkla bana baktı. "Teşekkür ederim." Sesi incecik ve zayıf çıkmıştı. Korkudan böyle çıktığını düşünürken yanına gidip omzuna dokundum "Sen iyisin değil mi?"

Tatlı bir kızdı ve minyon tipliydi. Üzerinde okuduğu okulun armasını görmesem ortaokul öğrencisi zannederdim. Zayıf ve kumraldı. Çekik gözleri oldukça ilgi çekerken boğazını temizleyip öyle konuştu. "Evet iyiyim, sen olmasaydın bana ne yaparlardı tahmin etmek bile istemiyorum." 

"Şikayetçi olmalısın" dedim zaten öyle yapacağını umarak.

Yüzü gergin gibiydi. Yaşadığı korkudan olduğunu düşünüyordum ama sanki daha başka bir şey vardı "Evet ama acelem var, eve gitmeliyim." deyip yanımdan geçecekken kolunu tuttum. "İsmin ne senin?"

"Beste." dedi düze bir sesle.

"Beste bak, ondan şikayetçi olmazsan aynı şeyin tekrarı olabilir." deyince bakışlarını kaçırdı. Başka bir konuşma yapmak istemiyormuş gibi görünüyordu. Gerçekten de acelesi vardı sanırım "Yardımın için sağ ol." deyip hızla yanımdan geçerken sokağın başında bizi izleyen Demir'i görüp irkildi. "Ay!"

"Korkma, onun arkadaşıyım." diyerek beni işaret etti Demir. Kız anlamış gibi başını salladıktan sonra hemen oradan uzaklaştı. 

Kızın neden şikayetçi olmadığına anlam veremezken şaşkınca Demir'e baktım. "Ne zamandır oradasın sen?"

"Kavgayı izlemeye yetecek süre kadardır." deyip beni hayranlıkla alkışlamaya başladı "Bu kadar iyi dövüştüğünü bilmiyordum, harikasın. Simay'a aşık olmasaydım kesin sana aşık olurdum. Düşün, o kadar etkileyiciydin." deyince gülümsedim "Benim için kolay lokmaydı."

Dövüşme öğrenimim terk edildikten bir sene sonra Bade'yle yeniden başlamıştı. Bana dövüşmeyi elinden geldiğince öğretmişti ama bunun yeterli olmadığını düşünüp kursa yazılmıştım. Dövüş sanatları kurslarında bu işi hakkıyla yapabilmek için epey uğraş vermiştim. Boş zamanlarımda sürekli çalışıp, kendimi en iyi şekilde hazırlamıştım. İyi dövüştüğümü biliyordum, kendimi koruyabilmek adına buna ihtiyacım vardı. Eğitmenlerimden iyi dövüştüğüme dair övgü cümleleri duyuyordum ama şimdi bunu bir başkasından duyuyor olmak beni daha da mutlu ediyordu.

"Bu kadar iyi dövüşmeyi nasıl öğrendin?" Demir bunu oldukça merak etmiş görünürken omzumu silktim "Çok çalışarak."

Kaşları hayretle havaya kalktı "Bana  artık eski Öykü olmadığını söylemiştin. Gerçekten değilsin. Karşımda daha güçlü, daha cesur, daha farklı bir Öykü var sanki."

Gülerek yanına yaklaştım "Benden korkuyor gibisin."

O da güldü "Bence herkes korkmalı."

Bir şey demeden hafifçe omzuna vurdum "Gidelim hadi." 

Birlikte arabaya doğru yürürken aklım şu kızda kalmıştı. Neden o çocuğu şikayet etmek istememişti ki? Susmasının nedeni neydi? Duyulsun mu istemiyordu acaba? Yoksa başka bir nedeni mi vardı? 

İçim sıkıntıyla dolarken arabaya binip konuşmadan öylece yolu izledim. Demir yine bir şeyler anlatıyordu ama kulağım onda değildi. Şu para mevzusunu düşünmeye başlamıştım. Aysun bana yardım etmek için kendine iş bulmuşken ben hala bir iş bakmaya başlamamıştım. Gökten de para yağmayacağına göre artık bir iş bakmalıydım. Bu konuda Demir bana yardım edebilir miydi acaba? Belki güzel bir iş ayarlayabilirdi. En azından sorup şansımı denemeliydim.

Kendi kendine konuştuğunun farkında olmadan bir şeyler anlatmayı sürdürürken sözünü yarıda kestim. "Demir ben iş arıyorum."

"Öykü kesme sözümü, bir şey anlatıyorum şurada!" diyerek kızdığını belli ettikten sonra şaşkınca bana baktı "Ne, iş mi arıyorsun? Neden ki?" Gerçeği söylersem ne olacağını bildiğim için yalan uydurdum "Şu sıralar biraz sıkışığız."

"Sana borç verebilirim. Tabii sonra fazlasıyla geri almak koşuluyla." deyip gülünce gözlerimi devirdim "Sağ ol almayayım."

"Başka ne yapabilirim?"

"Bana iş bulabilirsin." dedim heyecanlı bir şekilde. Yardım edeceğini umuyordum.

"İşkur muyum ben? Saçmalama, nereden bulacağım?" deyince birden yüzüm düştü. "Biraz düşün, belki bildiğin bir yerde bana göre iş vardır." Gerçekten o kadar düşmüş müydü? Bir çete liderinden iş bulmasını istiyordum. Tekin yerlerden iş bulmazdı ki şimdi bu. Neyse en azından bulduğu işlere bir bakardım.

"Var evet, çetemde tam senlik bir iş var. Adam tehdit edip haraç alacaksın. Nasıl, tam senlik ama değil mi?" diyerek alay edince sinirlendim "Dalga geçme!"

"Sende benden saçma şeyler isteme."

"Haklısın, kabahat bendeki senin gibi birinden iş bulmasını bekliyorum."

"Sen neden iş arıyorsun ki? Söyle Çetin'e alsın seni gece kulübünde işe. Garsonluk yaparsın." deyince koluna bir tane vurasım geldi. "Dua et araba kullanıyorsun, yoksa ben sana yapacağım şeyi bilirdim."

Umurunda değilmiş gibi devam etti "Neden istemiyorsun anlamıyorum? Orayı arkadaşların işletmiyor mu? Sırf Barlas'ın dostları diye ne bu istemiyorum ayakları?"

Ben kaşlarımı çatmış söylemiş olduğu şey için ona büyük bir öfkeyle bakarken, o hata yapmış gibi  dudaklarını büküp bana baktı "Pardon, yine ismini ağzıma aldım."

Yüreğim duyduğum isimle kanarken sinirle bağırdım "Sen iflah olmazsın! İnadına yapıyorsun değil mi? Bu seni eğlendiriyor!"

"Belki biraz." diyerek sırıttı.

Öfkemi kontrol edemeyeceğimi anlarken "İndir beni!" diye bağırdım

"Geldik zaten." dedi sürmeye devam ederken.

Gerçekten de gelmiş sayılırdık ama yine de daha fazla bu arabada kalmak istemediğim için "İndir!" diye gürledim.

Anında dediğimi yapıp frene bastı ve bana baktı "Buyur." Öfkeden suratına bir tane tokat geçirmek istesem de kendime hakim olup yapmadım "Aptal!"

"Hakaret etme, arkadaşlığımıza hiç yakışmıyor." dedi pişkin pişkin.

Çantamı alıp arabadan çıkınca kafamı eğip yüzüne baktım "Biliyor musun, aslında seninle vakit geçirmekten hoşlanıyorum ama sen böyle şeyler yapınca seni öldüresim geliyor!"

Şımarmış gibi parmaklarını saçlarının arasından geçirdi "Bence bana olan sevginden kaynaklanan bir şey bu." 

"Hiç sanmıyorum." deyip kapısını sertçe kapattım ve yürümeye başladım. 

"Seviyorsun beni!" 

Dediği şeyi duyunca arkamı dönüp alaycı bir ifadeyle ona baktım. "Evet, hatta tapıyorum!" Arabasının camından kafasını uzatmış gülerken "Biliyorduuum." dedi. 

Başımı hafifçe iki yana sallayıp önüme döndüğümde yürümeye devam ettim. Birkaç saniye sonra arabasıyla yavaşça yanımda geçerken açık olan camından bana baktığını gördüm "İş bulamazsan çeteme beklerim."

Öfkeden kısılan gözlerim onun üzerindeyken kahkaha atıp oradan uzaklaştı "Aptal şey!" diye mırıldanıp hızla yürümeye devam ettiğimde iki sokak yürüyüp eve ulaştım. 

Duş alıp birkaç saatimi evde geçirdikten sonra Aysun'la buluşacağım saate yakın üzerime uygun bir şeyler giydim. Normalde hep pantolon giyerdim ama Aysun iş görüşmesi yapacağı için onun yanında abes durmamak için bu sefer dizimden bir karış kadar yukarıda lacivert bir etek giydim. Üzerime de siyah boğazlı badi tercih ettim. Siyah topuklularımı giyip çantamı ve kabanımı aldıktan sonra evden çıktım. 

Aysun beni evimin önünde duran takside bekliyordu. Acele edip kapıyı kilitledikten sonra arabaya binip Aysun'la birlikte bize verilen adrese gittik. 

Taksinin ücretini ödeyip indiğimizde geldiğimiz yere baktım. Şaşkındım, çünkü burası hurdalıktı. Etrafta bir sürü kullanılmayan araba vardı. Hepsi de ucuz modeldi. Bir an arabaların arasından tinercilerin çıkacağını hissetsem de daha sonra cesur olmaya çalıştım. Tekin bir yer olmadığı aşikardı fakat buraya iş için gelmiştik. Belli ki görüşeceğimiz adam görüşmeyi burada yapmak istemişti.

Ne iş yapıyordu acaba? Hurdacı değildi herhalde? Açıkçası buraya gelirken karşımda gösterişli bir ev bekliyordum ama bana göre burası resmen çöplüktü. Burnuma yanmış lastik kokusu geliyordu. Burada olmaktan hiç hoşlanmamıştım. Taksi bizi bırakıp giderken Aysun'a baktım. O da böyle bir yerde olmayı beklemiyor gibiydi. "Umarım yanlış gelmişizdir!"

"Bize verilen adres burası." dedim etrafı tararken. 

"Burası iğrenç bir yer!"

Biraz ötemizde gördüğüm iki katlı büyük kulübeye baktım. İçeride ışıklar yanıyordu. Muhtemelen adam oradaydı. "Bizi karşılayan yok, gel içeri girelim." deyip yürümeye başladığımda topuklarımın toprağa battığını fark ettim. Burası için fazla özenli giymiştik. Benim gibi Aysun da etek tercihi yapmıştı ve onunda ayaklarında topuklu vardı. Üstelik on beş santim. 

"Biz nereye geldik böyle!" Aysun içinden değil dışından isyan ederken bir köpeğin havlama sesini duyduk. 

"Hoşt!"

Aysun'un refleksmen söylediği şeye gülerken ona kulübenin hemen yanında duran büyük kafesin içindeki köpeği gösterdim "Korkma bize bir şey yapamaz."

Hayvanın saldırgan olduğunu düşünmüyordum ama gereğinden fazla havlaması beni germişti. Ona doğru yaklaşınca havlama daha da arttı. Rottweiler cinsi köpek siyah-bronz rengindeydi ve korkutucu görünüyordu. Yanına yaklaşabilirdim ama ürkmüştüm

"Kimsiniz siz?" 

Sonunda içeriden birinin çıkmasına sevinirken "Merhaba, biz iş görüşmesi için gelmiştik." dedim.

İçeriden çıkan kişi yaşıtımız gibi görünürken hemen onu inceledim. Orta boylu, başak sarısı saçlara sahip, çelimsiz bir çocuktu. İş verenin o olduğunu düşünmüyordum çünkü daha büyük birini bekliyordum. 

Köpek havlamasını sürdürürken çocuğun sesini güçlükle duydum. "A evet, geleceğinizden haberimiz vardı. Buyurun içeri geçin, orada konuşalım."

Dediğini yapıp içeri doğru yürüdüğümüzde topuklarımın toprağa batmasına bir kez daha lanet ettim. Ne olurdu görüşmeyi daha doğru bir yerde yapsaydık? Hem böyle bir yerde görüşmemi yapılırdı? Hurda araç mı almaya gelmiştik yoksa bakım hemşireliği için görüşmeye mi belli değildi.

"Ayakkabılarımız pisli, sorun olur mu?"

"Sorun değil." deyince içimden söylenerek Aysun'la birlikte içeri girince hemen etrafı taradım. Alt kattaydık, adam bizi buraya yönlendirmişti. Kulübenin ahşaplarından anladığım kadarıyla yeni değildi. En az on yıllık olmalıydı. İçeride bir köşede masa ve hemen önünde iki sandalye vardı. Diğer köşesine de uzun bir koltuk yerleştirilmişti. Yanında da mini buzdolabı vardı. Perde kullanılmamıştı. Yerde koyu renkli kilim vardı. Şirin bir yer diyemezdim ama kötü de durmuyordu. Sadece hala neden böyle bir yerde görüşme yapacağımızı düşünüyordum.

"Buyurun oturun."

Çocuk bize koltuğu işaret edince tereddüt etmeden oturduk. Aysun görüşme için heyecanlı görünüyordu, bense tedirgindim. 

"Bir şey içer misiniz?" Çocuğun sorusuyla Aysun kafasını salladı "Hayır teşekkürler, hemen konuya girelim istiyorum."

"Üzgünüm, sizinle konu hakkında konuşacak kişi ben değilim. Kendisi yukarıda, hemen çağırıyorum." deyip dışarı çıkınca Aysun'la birbirimize baktık "Böyle bir yerde çalışabileceğini zannetmiyorum."

"Dur bakalım, belki adamın kardeşi başka bir yerde kalıyordur." deyince öyle olması için dua ettim. Aysun'un böyle bir yerde çalışmasını istemezdim. Etrafta başka bir yapı yoktu bir kere. Böyle yerler beni ürkütürdü. Burası da ürkütüyordu ve benim gibi Aysun'u da ürküttüğüne emindim. Bir şey demiyordu ama ben anlıyordum. Sadece heyecanıyla bunu bastırmaya çalışıyordu.

"Adam nasıl biri acaba?"

"Bilmiyorum ama umarım iyi biridir." dedim huzursuz bir şekilde. Canım sıkkındı. Hem şu parayı nasıl ödeyeceğimizi düşünüyordum hem de Aysun'un çalışma şartlarını. O da benim gibiydi, daha önce hiç çalışmamıştı. Şimdi bu işi becerebilecek miydi onu bile bilmiyordum.

Aysun yüzümün halinden canımın sıkkın olduğunu hemen anlarken kucağıma koyduğum elimi tutup moral vermeye çalıştı "Her şeyi halledeceğiz."

"Başka bir yolunu bulurduk, işe girmene gerek yoktu."

"Sakin ol Öykü, ben halimden memnunum." dedi gerçekten öyle olduğunu belli edercesine. Yine de rahatlayamıyordum. İstediğim tek şey bir an önce şuradan çıkıp gitmekti. Burada olmaktan hoşlanmamıştım. Beni iten bir şeyler vardı.

Bundan Aysun'a da bahsetmek istiyordum ama onu da geremezdim şimdi. Bu yüzden kafamın dağılması adına ona "Çetin işe gireceğini duyunca ne dedi?" diye sordum. 

"Bilmiyor ki?" deyince dudağımı ısırdım. Bunu hiç beklemiyordum "Ona nasıl söylemezsin?"

"Öykü Çetin'i tanımıyormuşsun gibi konuşma, söylesem asla izin vermezdi."

"Yine de bilmesi gerekiyordu."

"Aramızda kalsın, hem zaten kaç ay çalışacağım ki?" dediği sırada kapının oradan bir ses duyuldu. "Yaklaşık bir sene."

İkimizde oraya baktığımızda gülümseyen bir suratla karşılaştım. Sanırım bu oydu. İş verecek olan kişi. Uzun boylu, koyu kahve saçlı, düzgün giyinimli adam bize doğru yaklaşırken bizden sadece birkaç yaş büyük olduğunu düşündüm.

"Sanırım iş için gelen hemşire sensin." deyip tam Aysun'un karşısında durunca Aysun hemen ayağa kalktı. "Evet benim, aslında Yonca gelecekti ama ailesi çalışmasına izin vermemiş."

"Fark etmez, hoş geldin." dedi adam elini uzatarak. Aysun dediği şeye gülümserken "Hoş bulduk." diyerek uzattığı elini sıktı. 

Adam birkaç saniye onu inceledikten sonra elini çekip gözlerini bana çevirdi. "Sen kimsin?"

Tam konuşacakken Aysun benden önce davrandı "Öykü, arkadaşım. Beni yalnız bırakmak istemediği için geldi. Biz görüşme yaparken onun burada kalmasının sizin için bir mahzuru olur mu?"

Kafasını salladı "Hayır."

Aysun buna sevinmişti. "Teşekkür ederim."

Adam beni kısacık bir incelemeye aldıktan sonra masasına doğru yürüyüp yerine oturdu "Bir şey almamışsınız."

"Çok kalmayacağımızı umuyoruz." dedim bende onu incelerken. Yüzü elmas şeklindeydi ve sakalsızdı. Gözleri açık kahveydi. Duruşu karizmatikti ama daha ilk dakikadan negatif bir elektrik almıştım ondan. Sebebini anlayamıyordum. Belki de hala mekanla ilgili sorun yaşıyordum. 

"Evet öyle, kısa bir görüşme yapacağız." deyince masasının üzerinde duran alkolden yavaşça bardağına doldurmaya başladı "Kardeşime bakım hemşiresi aradığımızı biliyorsun, değil mi?"

"Evet biliyorum." dedi Aysun yerine oturarak. Ellerini birbirine kenetlemişti. İlk iş görüşmesi olduğu için çok heyecanlı görünüyordu ve bu heyecanı hala üzerinden atamamıştı. 

"Ben konuşmadan önce sormak istediğin bir şey var mı?" deyip alkol şişesini masaya bıraktı. Sonra Aysun'un adını hatırlamak istercesine yüzüne baktı "Iıı."

"Aysun Tekin." diye tanıttı kendini Aysun. Adamı sevmişti sanırım, sürekli gülümsüyordu. 

"Aysun." dedi adam dudaklarını beğeniyle bükerek "Güzel bir ismin var."

"Teşekkür ederim."

Aysun'un teşekkürleri beni daraltmaya başlarken buradan ne zaman gideceğimizi düşünüyordum. Umarım görüşme adamın dediği gibi kısa sürerdi. Çünkü ben etrafı ve adamı süzmekten daha şimdiden yorulmuştum. Gidene kadar da aynı şeyi sürdüreceğimi biliyordum.

Adamın az önceki sorusundan sonra Aysun şimdi konuşma fırsatı bulurken "Kardeşiniz burada mı kalıyor, yani ben sürekli buraya mı geleceğim?" diye sordu. Evet, ikimizin de en çok merak ettiği şey buydu sanırım. Eğer kız buradaysa Aysun'un bu işi istememesini söyleyecektim. Her gün buraya gelip gidemezdi. Uzaktı bir kere. Annesinin de buna izin vereceğini sanmıyordum.

Adam elinde tuttuğu kadehten bir yudum aldıktan sonra Aysun'un sorusunu cevapladı. "Elbette hayır, rahat ettirilmesi için geniş bir eve yerleştirildi. Yanında şu an hemşiresi var ama kadın şehir dışına taşınacağı için acil yeni bir hemşire arayışına girdik." Aysun'a bakıp gülümsedi. "Ne şanslıyız ki karşımıza senin gibi tatlı bir kız çıktı."

Aysun adamın iltifatından sonra utanmış görünürken konuya müdahil oldum. "Yalnız Aysun henüz hemşire sayılmaz, biz ikinci sınıftayız."

"Öyle mi?" dedi şaşırarak "İlk defa bir öğrenciyle çalışacağız ama sorun değil, saatleri okuluna göre ayarlarız."

"Kardeşinize onun bakmadığı saatlerde kim bakacak peki?" dedim merakla. 

"Kardeşimin tek bir hemşiresi yok, üç hemşireyle çalışıyoruz." deyince beynim sinyal verdi. "Az önce acil hemşire arayışına girdiğinizi söylemiştiniz ama. Madem iki hemşire daha var neden bu kadar acele ediyorsunuz? Onlar idare edemez mi?"

İçkisinden bir yudum daha alıp beni takmıyormuş gibi gülümseyerek Aysun'a baktı "Muhatap olduğum kişinin Aysun olduğunu sanıyordum."

"Sadece bir soru sordum." dedim kızdığımı belli ederek. Adam bunu anlamış mıydı bilmiyordum ama Aysun'un anladığı kesindi. O yüzden bana gözlerini belerterek bakıyordu.

"İşe aldığım kişilerle sözleşme imzalarım. Sözleşmede ne yazıyorsa hemşireler onu uygular. Bakım saatleri bellidir. Kimse sözleşme dışına çıkmaz." deyince anlayamadığım bir şeylerin olduğunu fark ettim "Çıkmasını isterseniz çıkabilirler. Üçüncü hemşireye vereceğiniz parayı onlara verseniz belki iki kişi de idare edebilirler, öyle değil mi?"

Adama neden böyle ters davrandığımı bilmiyordum ama boşuna ondan negatif elektrik almadığımın farkındaydım. Söylediği şeyler birbirini tutmuyordu. İlk söylediği şeyden sonra daha farklı bir şey demişti. Bu da beni kuşkulandırmıştı. "Özür dilerim ama sizin üçüncü bir hemşireye ihtiyacınız yok bence."

Cesaretle söylediğim şeyle Aysun uyarır gibi "Öykü!" deyince onu umursamadım. Gözlerim adamın üzerindeydi. Onun da bana kaymıştı "Arkadaşın fazla önyargılı sanırım Aysun."

"Kime karşı?" dedim bakışlarımı kısarak.

"Bana karşı." 

"Öyle bir şey yok." deyince kafasını hafifçe iki yana salladı "Bence var. Sebebi böyle bir yerde görüşme yapmak istememse eğer..." Sözünü tamamlamasına izin vermeden ben konuştum "Önyargılı değilim. Sadece söylediklerinizin çeliştiğini gördüm."

Birkaç saniyeyi sadece beni izlemekle geçirdi "Gergin görünüyorsun."

İnkar etmedim. Gerçekten de öyleydim ve bunu bilmesi gerektiğini düşünüyordum "Sizin yüzünüzden."

"Öykü!" Aysun beni bir kez daha uyarınca ayağa kalkıp ona baktım "Gidelim buradan!"

O daha bir şey diyemeden adam konuştu "Seni tutan yok." Ona bakınca bakışlarını bana sabitlediğini gördüm "Arkadaşının işe ihtiyacı varsa buna engel olamazsın."

Aysun sakin olmam için elimden tutarken "Sen dışarıda bekle istersen Öykü." dedi. Ona inanamıyordum. Hala işi kabul etmeyi mi düşünüyordu? Bu adamda hoşlanmadığım şeyler vardı ve şu ana kadar Aysun'un da bunu fark etmiş olması gerekiyordu. 

"Gidelim!" dedim kızgınca

"Sadece konuşacağız Öykü." deyince ortalığı daha fazla karıştırmamam gerektiğini düşünüp adama baktım. Bakışlarının hala benden olduğunu görünce tekrar Aysun'a bakıp "Acele et." dedim ve hızla dışarı çıktım.

Orada olan köpek beni görür görmez tekrar havlamaya başlarken kafeste olmasına rağmen ondan uzak durup ayakta Aysun'u beklemeye başladım. Konuşmanın çabuk bitmesini umuyordum. Sadece konuşacaklarsa bunda bir sorun yoktu. Nasılsa daha sonra Aysun'u bu işi almaması için ikna ederdim. Biraz aklı varsa bu işi istemezdi zaten. 

Yaklaşık on beş dakikam dışarıda beklemekle geçerken üşüdüğümü fark edip iyice kabanıma sarıldım. Hava buz gibiydi. İçeride soba olmadığı için Aysun'un da üşüdüğünü düşünüyordum. Adam ne zaman bırakacaktı onu acaba? Konuşma tahmin ettiğimden daha uzun sürmüştü

Ben sabırsızca beklemeye devam ederken üst kattan birinin inip hala havlayan köpeğe bir kabın içinde yemek götürdüğünü gördüm. Bizi karşılayan çocuk değildi bu, oldukça boylu ve sıska biriydi. Bana kısacık bir bakış atmıştı ama hiç konuşmamıştı. Muhatap olmayı tercih etmemişti sanırım. Yavaş adımlarla basamakları inip köpeğin yanına yaklaşınca kabın içinde bulunan şeyleri ona atmaya başladı.

Köpek yemeğin kokusunu alınca susmuştu. Zaten neden o kadar havladığını anlamamıştım. Hiç susmamıştı. Neyse ki yemek onu susturmuştu. 

Adamın verdiği şeyi köpek büyük bir iştahla havada kapıp midesine indirirken ona ne verdiğini görüp şaşkınca yanlarına biraz yaklaştım. Yanlış gördüğümü düşünüyordum çünkü adamın elinde çiğ et vardı.

Yakından bakınca yanlış görmediğimi fark ettim. Gerçekten de köpeğe çiğ et vermişti. Hatta vermeye de devam ediyordu. Bunun yanlış olduğunu düşünürken adamı uyarmak için yanına yaklaştım. "Ne yapıyorsun sen?"

Beni duymuyormuş gibi işini yapmaya devam etti. "Hey sana diyorum, o elindeki çiğ et! Köpeklere çiğ et verilmez, saldırgan olurlar bilmiyor musun?"

Yüzüme bakmadı. Hatta beni duymazdan geldi. Bu beni rahatsız ederken "Beni duyuyor musun?" diye sordum. İşine karıştığım için mi cevap vermiyordu acaba? Gerçi haklıydı, neden burnumu sokuyordum ki, köpek onların köpeğiydi. Ama yine de bir köpeğin bu şekilde beslenmesini istemiyordum. Bu yüzden de kendime engel olamamış, işine karışmıştım.

Ben adama hayretle bakarken kulübenin alt kapısından bir ses duydum "O sağır, seni duyamaz."

Bu Aysun'a iş verecek olan adamdı. Konuşmayı bitirmiş, dışarı çıkmışlardı. İçimden buna şükür ederken sağır bir adamı şikayet edeceğim için üzülüp yine de şikayet etmek zorunda kaldığım için "Köpeğe çiğ et veriyor!" dedim.

"Yani?" dedi adam umurunda değilmiş gibi. Bu  garibime gitmişti "Saldırgan mı olsun istiyorsunuz?"

"Diyelim ki öyle, bir sorun mu var?" diyerek yanıma yaklaştı. Bu durum hiç hoşuma gitmezken  "Sebebi nedir?" diye sordum. Belli ki sağır olan adamın köpeğe çiğ et verdiğinden haberi vardı. Hatta belki de bunu o istemişti. 

"Her şeyi bilmek zorunda değilsin." deyip karşımda durarak koluma dokundu. "Rahatla biraz."

Yaptığı hareket hoşuma gitmezken sertçe elini ittim "Bana dokunma!" Kızmasını bekledim ama yapmadı. Gülmekle yetindi.

"Neden gülüyorsun?"

"Bana emir verdiğin için." dedi hoşuna giden bir şey olmuş gibi.

"Bu çok mu garip?"

"Fazla brave." deyince gözlerimi devirdim "Cümle içinde ingilizce kelime kullanman seni havalı yapmaz!"

"Fazla cesur demek istedim." dedi anlamadığımı düşünüp Türkçe karşılığını söyleyerek

"Ne demek olduğunu biliyorum!" deyip sabrım tükenmiş gibi Aysun'a baktım "Gidelim mi artık?"

"Taksi geldi." dedi adam geldiğimiz yönde duran aracı işaret ederek. Sonra Aysun'a döndü "Seni tanıdığıma sevindim Aysun."

"Bende, kendinize iyi bakın." dedi Aysun büyük bir gülümseme ortaya atarak. 

Adam "Sende." deyip tekrar bana döndü "Her şeye rağmen seni de tanımak güzeldi Öykü."

"Ama ben seni tanımanın güzel olduğunu söyleyemeyeceğim maalesef."

"Evet haklısın, çünkü adımı bile bilmiyorsun henüz" deyip dinamik bir duruşla elini uzattı "Pamir Yaman."

Uzattığı eline bakıp yapmacık bir şekilde sırıttım "Tanıştığıma memnun olmadım Pamir, umarım bir daha görüşmeyiz!" 

Elini almamama üzülmüş görünürken "Kader bu belli olmaz, bir bakmışsın yarın yanımda çalışmaya başlamışsın." dedi.

Kocaman bir kahkaha atmak istesem de bir gülümsemeyle yetindim "Böyle kader olmaz." Köpeğe çiğ et vermeye devam eden adama bakıp bakışlarımı tekrar ona çevirdim. "Çalışanlarına acıyorum. Masum bir köpeği bu hale sokan kim bilir onlara neler yapmaz."

Bakışlarının gözlerime takıldığını fark ederken yüzümü ekşitip onu kınar gibi süzdüm "Sende merhamet kalmamış. Bu yüzden sana da acıyorum!"

Söylediğim şeyden sonra bana hayran hayran baktığını görünce dişlerimi birbirine bastırıp Aysun'un yanına gittim "Hadi!"

İkimiz de yürüyüp bizi bekleyen taksinin yanına geldiğimizde arabaya binmeden önce adının Pamir olduğunu öğrendiğim çocuğa baktım. Ellerini ceplerine sokmuş kendinden emin bir duruş sergilerken bakışlarında hala o hayran kalmış ifadenin olduğunu gördüm. Sebebini anlayamasam da fazla umursamadım. Bu adamı ilk ve son görüşümdü. Bir daha karşıma çıkmamasını dileyip arabaya bindiğimde bakışlarımı üzerinden çektim ve yola baktım. Taksi bizi hızla oradan uzaklaştırırken Aysun'un gergin olduğunu gördüm. "Niye öyle dedin adama, çalışanlarına acıyorum falan?"

"Çünkü acıyorum, ne kadar vicdansız olduğunu görmedin mi? Köpeği saldırgan olsun diye çiğ etle besliyorlar. Sence sebebi ne?"

"Belki daha korumacı olsun diyedir." dedi beni şaşırtarak. Adamda bir şeyler olduğunu anlamaması garibime gitmişti

"Yapma Aysun, adam tekin biri değil!"

"Deme öyle!"

"Neden?"

Yutkundu. Kızacağım bir şey söyleyecek gibi duruyordu "İşi aldım."

"Ne?" dedim bağırarak. Taksici rahatsız olmuş gibi dikiz aynasından bana bakınca daha sessiz konuşmaya çalıştım "Sadece konuşacağını söylemiştin? Neden hemen kabul ettin?"

"İyi para teklif etti." deyince elimi alnıma vurdum. Bunu yapmasını beklemiyordum. Çaresiz kalmıştım. Aysun'u o adamın elinden kurtarmalıydım. Hislerim beni yanıltmazdı. O adam hiç de masum birine benzemiyordu. Gözlerinde başka bir şey görmüştüm. "Numarasını aldın mı?"

"Evet." deyince derin bir oh çektim. Bir daha oraya geri dönmek zorunda kalmayacak olmama seviniyordum. "Arayıp hemen vazgeçtiğini söyle."

"Bunu yapamam." dedi çekinerek.

"Neden?"

"Sözleşme imzaladım."

"Aysun sana inanamıyorum!" İşi kabul ettiği yetmemiş gibi gitmiş hemen sözleşme imzalamıştı. Şu an gerçekten ona ne diyeceğimi bilemiyordum.

"Öykü adam senin düşündüğün gibi biri değil, çok nazik." deyince ona saçma bir şey demiş gibi baktım "Sende içerideydin, konuşmalarını duymadın mı? Hepsi birbiriyle çelişiyor."

"İyi de bu onun kötü biri olduğunu göstermez ki?"

"Sen gerçekten inanılmazsın. Sözleşmeyi ver maddeleri okuyacağım." dedim elimi uzatarak. Omzunu silkti "Bende değil ki."

"Sana nüshasını vermedi mi?"

"Hayır." deyince beynimden vurulmuşa döndüm. "Aysun ne yaptın sen, nüshasını nasıl almazsın? Adam imzaladığın sözleşmeyi istediği gibi değiştirebilir fakında mısın?" Dediğim şeyle panik oldu "Öykü ben nereden bileyim? İlk defa bu tür işlere girişiyorum!"

Stresten düşünme yetimi kaybetmiştim. 

"Ne yapacağız şimdi?" deyince taksiciye baktım "Geri döner misiniz lütfen!" Adam beni kafasıyla onaylayınca Aysun'un şaşırdığını gördüm "Neden geri dönüyoruz?"

"Sözleşmeyi iptal ettireceğiz." dedim kendimden emin bir şekilde. Nasıl yaptıracağım konusunda bir fikrim yoktu ama şansımız yaver gitsin diye dua ediyordum. 

Aysun buna daha da şaşırsa da bir şey demedi. Çünkü o da biliyordu başka bir şansımız olmadığını. 

Zaten yeni yola çıktığımız için çok fazla yol gitmemişken hemen o adamın mekanına geri dönmüştük. Kendimi gergin hissetsem de arabadan hızla çıkıp Aysun'la birlikte kulübenin içine girdik.

Pamir oradaydı. Masasının üzerindeki laptopa bakarken elinde tuttuğu bardaktaki içkisini yudumluyordu. Geldiğimizi görünce hoşuna gitmiş gibi tebessüm etti "Kızlar hayırdır, bir şey mi unuttunuz?"

"Aysun'a neden sözleşmenin bir nüshasını vermedin?" dedim masanın karşısına geçip ona hesap sorar gibi. 

Oturduğu sandalyeye yaslandı ve bakışlarını bana dikti. Tebessümü yüzünden silinmişti "İstemedi ki."

"Neden sen vermedin?"

"Başka maddeler eklemek için." dedi açık açık. Beni şaşırtmıştı. Açıkça söylemesini beklemiyordum. 

Ben ona inanamayan gözlerle bakarken Aysun korkuyla "Ben sizinle çalışmak istemiyorum!" dedi. Şimdi Pamir'de bir şeyler olduğuna o da inanmıştı. 

Pamir bakışlarını benden çekip ona çevirince yüzünde alaycı bir ifade oluştu "Bu kadar korkmana gerek yok Aysun, adam öldürmeni istemeyeceğim senden."

"İstemiyor, duydun!" dedim onu korumak istercesine.

Sesli bir nefes bıraktı "İlgilenmiyorum."

"Sözleşmeyi iptal etmek istiyor!" 

"Bunun için mahkemeye başvurması gerekiyor." deyince elimi masasına vurdum. "Bu işi burada halledeceğiz!" Evet, şu an bana ne yapacağını bilmediğim adama resmen emir vermiştim. Çünkü buradan Aysun'u kurtarmış olarak çıkmak istiyordum. Onu bu adama yem edemezdim.

Pamir yaptığım şeyden etkilenmiş gibi görünürken sırıttı "Benim öyle bir niyetim yok."

Ona doğru eğildim "Öyleyse sözleşmeyi tehdit zoruyla imzalattığını söylerim avukatımıza." 

"Tehdit zoruyla mı?" deyip kahkaha attı. Sonra duvarın üst köşesinde duran kamerayı gösterdi "Güle oynaya imzaladı, kanıtı da elimde."

Kameraya bakarken şimdi ne yapacağımızı düşünüyordum, o ise keyifle yüzümün aldığı şekli izliyordu "Sizde herhangi bir kanıt olmadığı için mahkemeye başvursanız bile bir işe yaramaz, sözleşmede bahsedilen tazminatı ödersiniz."

"Tazminat ne kadar?" dedim korkarak.

"Otuz bin dolar." deyince kendimi geri çektim. Adam resmen elimizi kolumuzu bağlamıştı. Bizim o parayı ödeyecek gücümüz yoktu. Arabanın parasını bile bulamamışken o kadar parayı nereden bulacaktık? Aklıma onu bu işten caydıracak bir şey gelmeyince "Sözleşmenin nüshasını istiyoruz, hemen şimdi!" dedim.

"Sorry." deyince omuzlarımı düşürdüm. Çaresizliğin vermiş olduğu acizliği yaşıyordum "Bunu neden yapıyorsun?"

"Bana bir hemşire lazım."

"İyi maaş verdiğini duydum, seninle çalışmak isteyen bir sürü hemşire bulursun zaten."

"Evet, buldum zaten." dedi büyük bir keyifle. 

Gözlerini gözlerimden ayırmadan yerinden kalktığında masanın üzerinde bulunan dosyadan sözleşmeyi çıkarttı "Aysun'un sözleşmesini iptal ederim ama bir şartla..."

Aysun'la birbirimize baktık, heyecanlanmıştık "Nedir o?" deyince gözleri sözleşmeye kaydı ve biraz orada oyalandıktan sonra bana bakıp yanıma yaklaştı. "Seninle sözleşme imzalayacağız."

Yaşadığım şok beni birkaç saniyeden fazla etkisi altına alırken söylediği şeyi idrak etmeye çalıştım. Anlayamıyordum, amacı neydi? 

"Neden?" dedim şaşkınlıkla konuşabildiğimde. Bilmek istiyordum. Bana bir açıklama yapmalıydı.

Karşımda dururken yine aynı şeyi yaptı, gözlerime hayranlıkla baktı "Aradığım şeyi sonunda bulduğum için..." dedi ve işaret  parmağıyla beni gösterdi "Seni seçtim Öykü!"


Kuzularım umarım bölümü beğenmişsinizdir. Lütfen oy ve yorum yapmayı unutmayın, sizleri çooook seviyorum. 

Benimle iletişim için;

İnstagram- fundaaytn

Twitter- fundaytnn

Snapchat-fundaytn

Continue Reading

You'll Also Like

679K 45.2K 43
Çilek Alança Yıldırım mı yoksa Çilek Alança Saruhan mı demeliyiz? 17 yaşında tam bir neşe patlaması olan Çilek, ailesinin gerçek olmadığını ve küçük...
425 180 25
Cemre asilzade iyi bir ailenin kızıdır,annesi ile babası Çin'deki işleri nedeniyle taşınmaya karar verirler ilk başta istemese de mecburen kabul etme...
228 80 1
Bir fidan düşünün. Bu fidanın size meyve vermesi için ona iyi bakmanız gerekir. Siz fidana yeterli can suyunu vermezseniz yada fidanı hapsedip güneşi...