LAL

By hikayelerindeyasar

27.3M 1.3M 1.3M

"Aklım almıyor," diye söylendi kendi kendine, beni aniden kavradığı elimden yeniden kendine çekti ve dudaklar... More

1.BÖLÜM "KUVARS DEMİRHAN"
2.BÖLÜM ''İŞARET DİLİ''
3.BÖLÜM "YEŞEREN UMUTLAR"
4.BÖLÜM "AÇIK ÖĞRETİM"
5.BÖLÜM "ZAMAN"
6.BÖLÜM "AŞK"
7.BÖLÜM "ŞEFKAT"
8.BÖLÜM "TEDAVİ"
9.BÖLÜM "DUDAKLARI DUDAKLARIMDA"
10.BÖLÜM "DELİ"
11.BÖLÜM "İDDİA"
12.BÖLÜM "SADECE SEN."
13.BÖLÜM "YANGIN"
14.BÖLÜM "KAÇAK"
15.BÖLÜM "HASTA"
16.BÖLÜM "UTANÇ"
17.BÖLÜM "BENDEN GİTME"
18.BÖLÜM "ELİZA DEMİRHAN"
19.BÖLÜM "GECE"
20.BÖLÜM "MUTLULUK"
21.BÖLÜM "KAR"
22.BÖLÜM "TUTKU"
23.BÖLÜM "KUZEY IŞIKLARI"
24.BÖLÜM "GİTMEK"
25. BÖLÜM "SEVİLMEK"
26.BÖLÜM "MUCİZE"
27.BÖLÜM "DÖNÜM NOKTASI"
28.BÖLÜM "KAYBETMEK"
29.BÖLÜM "DEĞİŞİM."
30.BÖLÜM "BİRLEŞMEK"
31.BÖLÜM "DAVET"
32.BÖLÜM "ANILAR"
33.BÖLÜM "HAYALKIRIKLIĞI"
34.BÖLÜM "SENİ SEVİYORUM"
35.BÖLÜM "ÖZGÜRLÜK"
36.BÖLÜM "PRAG"
37.BÖLÜM "İLKLER"
38.BÖLÜM "KAZANÇ"
39.BÖLÜM "İNTİKAM"
40.BÖLÜM "BERABERLİK"
41.BÖLÜM "İHALE"
42.BÖLÜM "GİTMELER"
43.BÖLÜM "BENİ BIRAKMA"
44.BÖLÜM "CEMRE ERDEM"
45.BÖLÜM "MÜCADELE"
46.BÖLÜM "BİR KERE DAHA"
47.BÖLÜM "YENİDEN"
48.BÖLÜM "YİĞİT"
49.BÖLÜM "DÜŞMEK"
50. BÖLÜM "KAYBETMEK"
51.BÖLÜM "EVLİLİK"
52.BÖLÜM "HIDIRELLEZ"
53.BÖLÜM "LÂL"
54.BÖLÜM "SINAV"
55.BÖLÜM "KANATLAR"
56.BÖLÜM "AYAĞA KALKMAK"
57.BÖLÜM "İZLER"
58.BÖLÜM "REHA AKAY"
59.BÖLÜM "YENİ BAŞLANGIÇLAR"
60.BÖLÜM "EV"
61.BÖLÜM "YİRMİ DÖRT"
62.BÖLÜM "GERÇEKLER"
63. BÖLÜM "FIRTINA"
64.BÖLÜM "NUR"
65. BÖLÜM "KARŞILAŞMA"
66.BÖLÜM "KUVARS'IN CEMRESİ"
67.BÖLÜM "CEMRE'NİN KUVARS'I"
68.BÖLÜM "HER ŞEYE RAĞMEN"
69.BÖLÜM "AİLE"
70. BÖLÜM "SÖZ"
71.BÖLÜM "GİDENLER VE KALANLAR"
72.BÖLÜM "LAL MÜCADELELER"
73.BÖLÜM "KALP"
74. BÖLÜM "LAL SEVGİLİM"
LAL KİTAP OLDU!
76.BÖLÜM "GERİ DÖNÜŞLER"
77.BÖLÜM "TEHLİKE"
78.BÖLÜM "ÇAĞAN VE ÖYKÜ"
79.BÖLÜM "ALP"
VEDA "KUVARS DEMİRHAN"

75.BÖLÜM "AİLE OLMAK"

61.1K 6.8K 4.6K
By hikayelerindeyasar

Merhaba <3 Keyifli okumalar dilerim<3 

Bu Pazar günü saat 14.00'da İstanbul Akasya AVM'de imza günümüz olacak. Kitabınızın olmasına veya almanıza hiç gerek yok, hepinizi sarılmak, tanışmak, Lal finalinden konuşmak için beklerim <3 

LAL

75.BÖLÜM "AİLE OLMAK"

Aile varlığında değil yokluğunda anlaşılan bir kavramdır. Aileniz varken, pek çok küçük şeyden kavga edersiniz, birbirinizle sürekli dip dibe olmanın bir getirisidir bu. Ama insan hep bilir, başıma ne gelirse gelsin, beni benden daha çok seven insanlar hep oradadır. Ne zamanki, o insanlar olmaz, o zaman anlaşılır ailenin değeri...

Aile evdir, aile koruyandır, aile varlık sebebidir, aile düştüğünde dizlerini sarandır, aile gerekiyorsa seninle düşendir... Benim bir ailem hiç olmamıştı, ilk defa şimdi bir ailenin sıcaklığını en içimde hissediyordum. Sonradan hayatıma dahil olan bir Kuvars ve şimdiler de onu her şeyden koruyacağıma emin olduğum bir bebeğim vardı.

Geceydi, bakışlarım aynaya çevrilmişti, büyüyen karnımı izliyordum aynadan.

Yaşananlar hâlâ inanamadığım kadar canlıydı gözlerimin önünde. Tüm savaşlarımı vermiş, tüm mücadeleleri kazanmış, yorgun bir orduya sahip ama zaferin tadını bilen bir komutan gibi hissediyordum.Bazen durup yanımdan geçen insanları durdurmak, biliyor musunuz ben başardım demek istiyordum.

Bir aileye sahibim. Hayatımın çoğunda sahip olamadığım kadar. İyi arkadaşlarım vardı. Canları pahasına yanımda duruyorlardı üstelik. İyi bir mesleğe sahip olacaktım. Kendi ayaklarımın üzerinde duruyordum. Sesim hiç olmadığım kadar gürdü.

Hiç olmadığı kadar.

Gururla kendime gülümsedikten sonra aynanın önünden ayrıldım. Açık pencereden içeri vuran rüzgar, iyice üşümeme neden olduğu için ağır adımlarla pencereye ulaştım. Elim soğuğu önlemek için pencerenin pervazına giderken Kuvars'ın bütün gece odaya uğramadığını daha yeni fark ettim. Eğer uğramış olsaydı her gece yaptığı gibi, önce camları kapatır, ardında üstüme tüm itirazlarıma rağmen ince bir yorgan daha örterdi.

Pencereyi kapadıktan sonra bir elimle karnımı tuttum ve odadan dışarı aynı ağır adımlarımla çıktım. İlk baktığım hemen yandaki Kuvars'ın çalışma odası olurken, orasının karanlıklara gömülü olduğunu, Kuvars'ın buraya hiç uğramadığını fark ettim.

Son zamanlarda, nedense kendini aşırı derecede işine vermişti, çok az uyuyor, sürekli çalışıyor, bir dakika durmuyordu. Beraber kahvaltı yapıyorduk sabahları, benim yediğimden emin olduktan sonra, beni okula bırakıyordu. Kendisi de şirkete geçiyordu, o kadar çok çalışıyordu ki zayıflamıştı. Gözlerinin altı uykusuzluktan çökmüştü, yine de benimle ilgilenmeyi ihmal etmiyordu.

Küçük susamımın varlığını hissetmek ister gibi elimi karnıma koydum. Salon kapkaranlıktı. Elim ağır ağır, lambayı bulurken loş bir ışık odanın içerisine yayıldı. Onu anca fark ettim, piyanonun önünde oturuyordu, elinde bir kadeh viski, öylece duruyordu. Omuzları yorgunca çökmüştü, ışıklardan benim geldiğimi anladı ve bana doğru döndü. Gözlerinde ne vardı anlayamıyordum, garip bir hüzün çökmüştü sanki, beni görünce bu hüzün bulutları dağıldı. Yüzünde küçük bir gülümseme oluştu, elim karnımda ona ilerlerken gözlerini bir an bile benden çekmedi.

"N-ne yapıyorsun burada?"

Loş ışıkta yeşilleri belli olmayan bakışları üzerimde gezindi, karnımın üzerinde biraz daha oyalandı. Hayranlık gözlerinde seçebildiğim tek duygu olurken "Biraz daha konuşsana," dedi serseri bir gülüşle.

"Ne?" dedim şaşkın şaşkın.

Dil terapilerim hâlâ bitmemişti, hem Reha hem de Kuvars'ın ayarladığı başka bir profesyonelle çalışmaya devam ediyordum. Çoğu zaman her kelimeyi doğru söyleyemiyordum, takılıyor ve kekeliyordum, bazı harfleri çıkarmak özellikle çok zor geliyordu. Bu nedenle mümkün olduğunca kısa konuşmaya çalışıyordum. Yeni terapistim bunun çok doğal olduğunu, pratik ettikçe konuşmada daha da iyileşeceğimi söylüyordu. Bunun umuduyla daha çok ders çalışıyordum. Arada konuşmakta zorlanınca işaret diline geçmek zorunda kalıyordum hâlâ.

Yanına gidince ani bir hareketle beni tuttu. Kuvars belimden, karnıma dikkat ederek kendine çekti ve kucağına oturttu. Dudağımdan kaçan küçük çığlıkla ona yapışırken "Konuş," dedi Kuvars.

Utanarak yüzümü onun göğsüne sakladım. "Hep böyle zorluyorsun beni," dedim.

Elleri karnımın hemen üzerinde dururken utançla ısınan yanaklarımı fark etti ve tebessümü büyüdü.

"Sesin o kadar güzel ki, keşke hep seni dinleyebilsem."

Biraz daha utandım. Dudakları yanaklarımda gezindi. Başımı kaldırdım. Onun hayran bakışlarının ardında konuyu değiştirdim.

"Ne yapıyorsun burada tek başına ve karanlıkta?"

"Hayal kuruyorum," dedi Kuvars gözlerinin kenarında çizgiler oluşurken.

Şaşkın şaşkın ona baktım. "Hayal mi?"

Başını salladı, bir eli karnımda dururken diğer eli piyano takımının tuşlarına dokundu. "Ona piyano çalmayı öğretmekle ilgili."

Gülümsedim. "Birkaç yıl içinde gerçeğe dönecek."

Kuvars da gülümsedi.

"Bize bir şeyler çalsana."

Kuvars duraksadı. "Şimdi mi?"

"Evet," dedim gülümseyerek. "Prag'dan beri çaldığını hiç duymadım."

İçine bir nefes çekti. "Piyano genelde olmak istediğimle olduğum kişinin arasındaki farkı hatırlatıyor bana."

Yorum yapamadım. Onu hüzünlü gördüğüm nadir anlardandı. Bazen kendi hikâyeme öylesine dalıyordum ki, onu unuttuğumu fark ediyordum. Sanki hep çok güçlüymüş gibi, hiç yıkılmazmış gibi...Halbuki onunda yaraları vardı, zaman geçmesine rağmen sarmak yerine kanatarak diri tuttuğu yaralar...

Daha küçükken terk edilmiş, sevgisiz büyümüş ama yine de kocaman bir kalbe sahip olmuştu. Yine hayallerini bir rafa koymuş, hayatın ona biçtiği role uyum sağlamıştı. Çok varlıklıydı ama bedelini de aynı şekilde çok çalışarak ödüyordu. Hiçbir şeye öyle sıfırdan sahip olmamıştı. Tüm başarıları yaralarla dolu bir geçmişten ilmek ilmek süzülerek geçmişti. Ama aslında bambaşka bir hayata sahip olmayı isterdi, bir piyanist olmayı, İtalya'da yaşamayı...

Kuvars'ın parmakları notalara dokundu, sakin bir müzikti, ismini bilmiyordum ama çok tanıdıktıç

Ben başımı onun omzuna yaslayıp gözlerimi kapatırken Kuvars bir süre daha çalmaya devam etti. Ezgi sustuğunda, ben çoktan beni içine çeken uykuya teslim olmuştum. Kuvars beni sıkıca kucağına yerleştirip yukarı taşırken uykuyla uyanıklık arasında öylece mırıldandım.

Yatağa bedenimi yerleştirdiğinde soğuk nedeniyle irkilip göz kapaklarımı araladım.

"Şşh," dedi. "Uyu."

Doğrulmak için hareket ettim ama izin vermedi.

"Yarın doktor randevun var. Dinlenmen lazım."

Tekrar itiraz edecek gücü kendimde bulamadım. Gözlerimi kapadıktan sonra mayıştım. Kuvars beni kendine çekip göğsüne yasladı. Onun sıcağına sokuldum.

"Hep bu anda kalabilsek keşke güzelim," dedi Kuvars uykumun arasında. Ama rüya mı görüyordum, gerçekten duyuyor muydum bilmiyordum, ayırt edemiyordum. "Keşke her şeyi sana anlatabilsem, keşke bebeğimizin bundan etkilenmeyeceğini bilsem... Keşke bambaşka bir hayatta karşılaşsaydık... Keşke ölüm diye bir gerçek olmasaydı..."

Son kelimeleri boğuldu, anlayamadım bile, sadece karanlık vardı. Karanlığa teslim oldum.

***

Sabah uyandığımda, yatakta tek başımaydım. Kuvars yoktu. Büyük ihtimalle mutfakta olmalıydı, bu artık ikimiz içinde bir rutine bindiği için garipsemedim. Hamileliğimin ilk ayları, beni hiç zorlamıyordu. Onu hissetmeyi çok istesem de hissedemiyordum. Kuvars benden önce her şeyi düşünüyordu. Sabahları okula gitmek için erkenden uyandığımda, onu hep mutfakta buluyordum. Kahvaltımı hazırlıyordu. Her işimi kendim yapmaya alışkın olduğum için bu bana biraz olsun tuhaf gelse de alışmıştım.

Uykuma kaldığım yerden devam etmek vardı ama aynı zamanda doktor randevum için de çok heyecanlıydım.

Mutfağa indiğimde Kuvars kahvaltı hazırlamakla meşguldü. Haftalardır mutfakta olmasına rağmen, hâlâ yemek yapmakta ilk günkü kadar kötüydü.

Ellerinde kırmaya çalıştığı yumurtalar, üzerinde tişört olmadan giydiği mutfak önlüğüyle o kadar kusursuz duruyordu ki gülümsemeden edemedim. Elimi karnıma yerleştirdim, artık giderek büyüdüğü için bebeğimin hareketlerini de hissedebiliyordum sanki. "Sen de mi babanı izliyorsun?"

Kuvars sanırım menemene benzer bir şey yapmaya çalışıyor ancak tarifi yanlış mı hatırladığından bilmiyorum, domatesli omlete daha çok benzeyen bir şey ortaya çıkarmıştı.

"Siktir!"Düşen yumurta kabuklarından sonra Kuvars homurdandı. "Siktiğimin kabuğu, bu kaçıncı lan? Bu neden düşmeden durmuyor!"

Sinirle yaptığı omleti çöpe atarken kıkırdamamak için zor tuttum kendimi.

Kuvars yine yamuk bir şekilde dilimlediği domatesleri tavaya yerleştirip üzerine yumurta kırmaya çalıştı.

Dayanamayıp gülmeye başlayınca Kuvars başını kaldırdı ve hızla kahkahasını bastırmaya çalışan beni gördü.

"Sen bana mı gülüyorsun?"

Elindeki yumurtayı tehditvari bir hareketle kaldırıp bana bakarken dayanamayıp yeniden güldüm.

"Yok canım hiç sana güler miyim?"

Karnımı tutarak ona doğru yürüdüm. Yanağından öpmek için parmak uçlarımda kalkarken Kuvars beni belimden tutup tezgaha yerleştirdi ve beni dudağımdan öpmek için eğildi.

"Günaydın güzelim," dedi Kuvars beni uzun uzun öperken. Ağız dolusu gülümsedim ona. Kışı tamamıyla geride bırakmıştık, birbirimize doyduğumuz bir iki buçuk ay geçirmiştik. Şimdi, hamileliğimde ilerlemişti. Karnım hızla büyümüştü, hastanede karşılaştığım diğer hamilelere oranla, ben sanki on yedi haftalık değil de otuzuncu haftalarımda gibi görünüyordum. Yine de her şey yolundaydı, düşük tehlikesini yavaş yavaş geride bırakıyordum. Bunda benden çok, Kuvars'ın gösterdiği özen söz konusuydu.

"G-günaydın sevgilim," dedim bir yandan omlete bakış atarken. "Ben yapayım."

"Hayır," dedi hızla. "Şimdi hallediyorum ben."

Kuvars sesimi her duyduğunda olduğu gibi, gözlerine keyifli pırıltılar yerleşti. Gülümsedi delicesine. Kenarda sabah mamasını yiyen Sarı, bize bakıp kuyruğunu dönerek protesto ederken, gülümsedim. Kuvars beni belimden tutup kendisine çekti ve boynumun kenarına dudaklarını bastırdı. Elleri karnıma gitti hemen ardından. "Bebeğim nasıl bugün?"

"Çok iyi," dedim sırtımı onun göğsüne yaslarken. "Ama kıpırdanmaya başladı."

Ona doğru döndüm hızla. "Baksana, hissediyorum onu artık."

Kuvars elini karnıma koydu. Yeşil gözleri allak bullaktı. Tam o sırada, minik bebeğim tekme attı. Ben de ilk defa, tekmesini hissederken Kuvars'ın gözlerine bulutlar çöktü sanki. Duyguları o kadar hızlı değişti ki, ne yapacağımı bilemedim bile. Sadece ona odaklandım. Hayatımın en özel anı olabilirdi.

"Bu-" dedi sertçe yutkundu. Âdemelması derin bir kavis çizerek, yukarı aşağı hareket etti.

"B-bebeğimiz," dedim gülümseyerek.

Kuvars'ın gözlerine minnetle dolu bir bakış yerleşti. Eğildi, üzerimdeki kıyafeti sıyırdı ve çıplak karnımı öptü. Bu hareketiyle içimdeki soğuk dünyaya yazı getirdi sanki.

Ondan daha iyi bir baba düşünemiyordum. Bebeğimizi, tüm hayatı boyunca koruyacağına, seveceğine, hiç eksik hissettirmeyeceğine o kadar emindim ki... Benim de ellerimden tutmamış mıydı, hep üşüyen ellerim ondan sonra ısınmamış mıydı, geceler onunla gündüze dönmemiş miydi...

Ondan çok iyi bir baba olacaktı, benim gibi eksik bir kadının dahi tüm eksiklerini kapamış, yaralarını sarmıştı... Bebeğimizin hiçbir eksiği olmayacaktı, ne zaman hüzünlense, ne zaman kendini kötü hissetse babası olacaktı arkasında.

Kuvars doğruldu, ellerimi tuttu, minik öpücüklerini bıraktı parmağıma. Özellikle kuvars taşlı yüzüğünü taşıdığım parmağıma... "Hazır mısın bugüne?" dedi heyecanla.

Heyecanla başımı salladım. "Ç-çok heyecanlıyım," dedim. "Resmen haftalar sonra cinsiyetini öğreneceğiz."

Beni öpmek için uzandı, ama dudakları dudaklarıma yaklaşmıştı ki, çalan kapının sesiyle beraber irkildim.

Kuvars huysuzca homurdandı."Kim bu karga bokunu yemeden kapıyı çalan?"

Onun huysuz hâline gülümsemeden edemedim. Kuvars kapıyı açmak yerine "Neyse," dedi ve bana doğru tekrar eğildi. "Çalar çalar gider."

Kapı tekrar çalınınca Kuvars sıkı bir küfretti. "O Reha denilen puştsa, bak bu sefer onu benden kimse alamaz!"

Ellerimi hızla dudaklarına yerleştirdim. "Kuvars ayıp, duyacak."

"Duyarsa duysun, her hafta sonu karga bokunu yemeden buraya damlıyor. Hiç mi yapacak başka işi yok, terapi diye tutturdu, sanki ihtisas alanı!"

Kuvars öfkeyle dayılanıp kapıyı açmaya giderken arkasından kıkırdadım. "Bana çok yardımcı oluyor ama."

Kuvars gözlerini devirdi. Kapıyı açtığı gibi öfkeyle karşısındaki kişiye baktı. "Yine mi sen?"

Eğilip gelene bakmaya çalıştım. Reha'nın spor ayakkabılarını görünce onun olduğu anladım.

"Sana da günaydın Kuvars."

"Oğlum senin başka işin yok mu, ailemle bir baş başa kalamayacak mıyım ben her hafta sonu damlıyorsun."

Reha'nın eve girmesine izin vermeyip önünde dururken gözlerimi devirdim ve onlara ilerledim.

"Anca beraber kanca beraber," dedi Reha Kuvars'ın bedenini aşmaya çalışıp eve girmeye çabalarken. "Dayı oluyorum ben, bir zahmet burada olacağım. Yeğenimi cinsiyetini öğreniyoruz bugün."

Hamileliğimden sonra yoluna koyduğumuz diğer bir şey Reha ile aramızdaki ilişkiydi, onun bana olan hislerininde giderek dostluğa dönüştüğünü bilirken benim bebeğimi de en az benim kadar düşünen en büyük destekçilerimden birisi olmuştu. Onunla tanıştığım, hayatıma girdiği için çok mutlu hissediyordum.

"Ee kahvaltı hazır mı?" diye Reha direkt mutfağa gittiğinde Kuvars bir küfür daha savurdu homurdanarak. "Eve aldığımız yetmiyor bir de besliyoruz."

İkisinin arasında başlayan arkadaşlığa da gülümsedim. Yavaş yavaş olacaktı ama olacaktı biliyordum. Bu geçen haftalar boyunca Kuvars her ne kadar Reha'ya kızsa da, evden defalarca kez kovsa da, bizim için en iyisini tüm samimiyetle istediğini o da anlıyordu.

Üsyelik en iyi arkadaşımdı benim, bana konuşma sürecimde öyle çok destek olmuştu ki, hiç yılmadan o kış geceleri onca yorgunluğuna rağmen kitapçıya gelmiş, beni çalıştırmıştı. Şimdi de bebeğimiz için oluyordu. Düşük tehlikem nedeniyle, her an yanımdaydı, bana sadece bir arkadaş olarak değil bir de doktor olarak yardımcı oluyordu.

Derslere gidemediğim günler, üniversitedeki bağlantıları sayesinde notları toparlıyor bana getiriyordu, onun sayesinde derslerim bile iyileşmişti. Fakülte birincisi olmak ve sonraki yıllarda okul bursunu kazanmak için çaba harcıyordum onun sayesinde.

"Ee bu kahvaltı daha hazır değil," dedi Reha, biz konuşurken tavada yanan domateslere bakarken. "Neyse neyse," dedi hemen sonra. "Ben daha tecrübeliyim, ben hazırlayayım."

Kuvars yerinde duramayıp yanına gitti. "Ne demek sen hazırlayacakmışsın? Çocuğumun kahvaltısını ben hazırlarım!" Göğsüne vurdu. "Ben!" Dayanamayıp onların atışmalarına gülerken, elim karnımda kenara geçip oturdum. İşler yavaş yavaş yoluna giriyordu.

***

Kahvaltıdan hemen sonra iki araba doktora gidecekken, hemen evimizin önünde duran taksiyle başımı şaşkınlıkla oraya çevirdim.Öykü, şu sıralar yol ve yemek parası karşılığında kölelik yaptığı ama kendisi adına staj dediği bir hukuk bürosunda çalışıyordu. O kadar yoğundu ki, çoğunlukla okulda dahil olmak üzere görüşemiyorduk.Onu taksiden inip bize doğru koştururken görünce şaşırmadan edemedim.

"Senin ne işin var burada?"

"Tabii ki yeğenimin cinsiyetini bensiz öğrenmeyecektiniz ya!"

"Nasıl izin aldın ki? Çağlayan'dan Anadolu Adliyesine uzanan bir mesai programın yok muydu senin?"

"Bugün icra dairesindeki görevleri aldım," dedi Öykü. "İcra dairesine girip çıkabilen görülmemiş zaten, beni aramazlar bugün, rahatım. Ararlarsa da memur uğraştırıyor derim," dedi. "Sen beni düşünme, üç kuruşa bu kadar iş yaptığıma sevinsin patronum." Duraksadı. "Pardon yönetici avukat olmuş onun adı da hukuk piyasasında."

Biz ona koşup sarılırken Kuvars "Hadi," dedi huysuzca söylenerek. "Geç kalıyoruz."

"Tamam tamam," dedi hemen Öykü. "Ben Reha'nın yanına geçeyim, sizi arabayla takip ederiz o zaman." Onu onayladık.

İçim mutluluktan kıpır kıpır arabada Kuvars'ın yanına oturdum. Heyecandan yerimde duramıyordum.

Zor bir hamilelik geçireceğimi söylemişti doktorum ilk görüşmemizde. O rahim yaralanması olayından sonra, hamile kalmam bile tıp bilimi için bir mucizeydi. Çok dikkat etmem, sürekli kontrollere gitmem, kendimi yormamam, yememe içmeme çok çok dikkat etmem gerekiyordu.

Hamileliliğin ilk aylarında "Her şeye hazırlıklı olun," demişti hatta.

Ama benim bebeğim bir mucizeydi. Bize yeni bir umut verdiği gibi, bana da sımsıkı sarılmıştı. Herkes üstüme titrerken hiç anne eksikliğini hissetmemiştim. Kendimi çok şanslı görüyordum bu konuda. Şimdi mutluluktan gözlerim dolmuş bir şekilde yola bakarken Kuvars homurdandı. "Ağlıyor musun sen?"

"Mutluluk gözyaşları," dedim sessizce.

"Yine de," dedi hastanenin otoparkına arabayı park edip bana dönerken. "Her ne olursa olsun ağlamana, o gözlerinden dökülen tek bir yaşa dayanamıyorum." Eğildi ve dudakları tek tek gözyaşlarımı buldu, öpüşüyle durdurdu hepsini.

Gülümsedim. "Çok şanslıyım," dedim gerçekten öyle hissederek. "Size sahibim."

***

Biz bekleme salonunda, doktorun doğumdan gelip beni görmesini beklerken Kuvars bir yanda volta atıyor, Reha bir yanda Öykü ile iddiaya giriyordu. Bugün Çağan'ın da burada olmasını çok isterdim ama en son aylar önce görmüştüm onu. Öykü ile olan olan olayından sonra apar topar Ankara'ya taşınmıştı. En son bir yemekle onlara konuşabildiğimi ve hamile olduğumu söylediğim gün gelmişti, bir günlüğüne sadece. Öykü'ye bakışlarını görmüştüm, o "Kal," dese kalırdı biliyordum. Öykü "Kal," dememişti. Çağan da geri gitmişti işte...

"Çok güzel bir kız olacak. Saçlarını öreceğim ben onun."

"Erkek olacak, birlikte Beşiktaş'ın maçlarına gideceğiz biz."

"Hadi lan ordan." Kuvars ordan sert sert Reha'ya bakarken "Benim oğlum doğuştan Fenerli olacak," dedi.

"Nasıl cinsiyetçi insanlarsınız siz ya, niye sadece erkek çocukla mı maça gidilir, kızlar maça gidemez mi ne demek istiyorsunuz? Sırf siz ve sizin gibi cinsiyetçiler yüzünden-"

Ben heyecanla derin bir nefes alırken hemen arkamızda başka bir ses duyuldu. "Ay gösterdi mi? Gösterdi mi?"

Eliza bir elinde birkaç aylık olan Efe'yi tutup bir yandan da bize doğru koştururken "Kız dimi?" diye sordu.

"Daha belli değil," diye yanıtladı onu Kuvars. "Doktoru bekliyoruz."

"Hah iyi kaçırmadım," dedi Eliza. "Çok korktum yetişemeyeceğim diye."

Ben onun da tatlı telaşla yanıma gelip ellerimi tutmasını izlerken elindeki minik Efe'ye gülümsedim.

"Kız olacak ben hissediyorum," dedi Eliza hemen. "Benim hislerim tutar. Kız yeğen halaya çekermiş zaten. Aynı benim gibi olacak."

"Allah korusun," dedi yarım ağız arkada Öykü. Zorlukla kahkahamı tutarken Eliza neyse ki duymadı.

"Hayır," dedi Reha hemen. "Oğlan olacak, dayısına benzeyecek."

Onların heyecanlı bakışları eşliğinde Kuvars'ın huzurlu bakışlarını hemen üstümde hissettim, onun saf mutluluğunu buradan bile sezerken dün gece onun gözlerinde gördüğüm hüznün artık tamamen kalmadığını fark ettim.

"Cemre Hanım?"

Doktorum Asiye Hanım'ın sesiyle ayağa kalkarken kendisi gülümseyerek yanımdaki kalabalığa baktı ve yanıma geldi. Tokalaştık. "Hazırsanız sizi içeri alayım, ancak yalnızca babayı alabiliyorum. Siz cinsiyeti öğrenmek için biraz daha bekleyeceksiniz," dedi hemen yanımızdaki gürültülü kalabalığa.

Hepsi itirazla karşılık cevap verirken Kuvars herkesi susturdu ve beni belimden tutarak içeri, muayene odasına soktu.

"Uzanabilirsiniz," dedi Asiye Hanım'ın asistanı. Derin bir nefes verip sedyeye uzandım. Kendisi tişörtümü ve taytımı sıyırıp karnıma soğuk bir jel döktü. İrkildim, Kuvars hemen ellerimi tuttu.

"Evet bakalım, kendisini gösterecek mi?" dedi her şey hazır olduktan sonra yanıma yaklaşan Asiye Hanım. Ultrason makinasını karnıma tuttu.

Heyecanla nefesimi tuttum, gözlerimin dolu dolu olmasına engel olamadım. "Hazırsanız söylüyorum," dedi Asiye Hanım biz gerginlikten ölmek üzereyken.

"Evet," dedi Asiye Hanım. "İşte burada, bir erkek."

Gözlerimde biriken yaşlar akmaya başlarken Kuvars'ın da soluğunu tutmuş, öylece makinaya baktığını gördüm.

Gözyaşlarım ardı ardına aktı.

"Erkek," dedi Asiye Hanım yeniden.

Gözyaşları içerisinde ben de makinaya, hayatımda gördüğüm en güzel şeye, bize ait evladımıza baktım.

"Adı Merih olacak."

Merih...

Benim Merih'im...

Bundan yıllar önce bir rüya görmüştüm, bir erkek çocuğu vardı, yeşil gözleriyle Kuvars'ın hemen yanındaydı. İşte şimdi o erkek çocuk bizim hayatımıza girecekti. Onu her şeyden daha çok sevecek, koruyacaktık. Mutlulukla büyütecektik onu.

Gözlerim dolu dolu yerinde duramayan Kuvars'a baktım. Onu maçlara götürecek, piyano çalmayı öğretecek, beraber Fenerbahçe-Galatasaray tartışması yapacaktık. Bir mucizeyle yağmurlu bir günde hayatıma giren adam, yıllar sonra en olmaz denilen anda bir başka mucizeyi vermişti.

Eğildi, saçlarımın üstünü öptü. "Bizim evladımız," dedi. "Oğlumuz, Merih'imiz..."

Gözlerindeki mutluluk tarifsizdi, onu ilk defa ne yapacağını bilemez, heyecandan elleri titrer bir vaziyette görüyordum. Mutluluğun en güzelini beraber paylaşıyorduk. Aile olmak bu demekti işte.

Kuvars heyecanla "Haber vermeliyim," dedi. O kapıyı açarken Asiye Hanım'da mutlulukla gülüyordu.

Kuvars odadan çıkarken, "Oğlumuz oluyor!" diye duyurdu kapıda bekleyenlere. "Fenerli oğlum oluyor!" Bunu Reha'ya inat söylediğine yemin edebilirdim ama ispatlayamazdım. Sadece gülümsedim heyecanına.

"Allahım gol!"

Dışarıdaki sevinç nidaları kulaklarıma ulaşırken gülümsedim.

Kimsesiz bir kız vardı bir zamanlar. Yaraları olan, kimsesi olmayan, yapayalnız hisseden. Şimdiyse bir ailesi olmuştu. Kocaman büyük bir ailesi... 

***

Instagram: hikayelerindeyasar

Twitter: dilektarinci 

Continue Reading

You'll Also Like

82.7K 5.4K 17
Ömer abi: Melis nerde? BxB kurgusudur
189K 8.6K 62
Öylece trafiğe karışan aracın arkasından bakarken bacaklarımın beni taşımayacağını anlamıştım. Taşımasındı. Önemi yoktu. Kendimi dizlerimin üzerinde...
1.2M 54.1K 60
Aile problemleri yüzünden evden kaçmış ve kendi ayakları üzerinde durmaya çalışan, aynı zamanda sinir hastası olan Pare, ucuza gelsin diye ikinci el...
2.3M 125K 30
Bir mahalle hikâyesidir.