Monte Kristo Kontu

By ClassicsTR

8.5K 309 47

Dumas klasik romanın kilometre taşlarından biri olan bu yapıtında, Doğu'ya, klasik mitolojiye ve insan psikol... More

1
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30
31
32
33
34
35
36
37
38
39
40
41
42
43
44
45
46
47
48
49
50
51
52
53
54
55
56
57
58
59
60
61

2

456 24 3
By ClassicsTR

KATALANLAR

İki dostun gözleri ufukta, kulakları kirişte La Malgue'ın köpüklü şarabını bir dikişte içtikleri yerden yüz adım ötede, güneşin ve kuzey rüzgannın aşındırdığı çıplak bir tepenin arkasında Katalanlar'ın kasabası yükseliyordu.

Bir gün gizemli bir göçmen topluluğu Ispanya'dan çıktı ve bugün hâlâ yaşadıkları toprağın kıyısına yanaştı. Bilinmedik bir yerden geliyor, bilinmedik bir dil konuşuyorlardı. Başlarındakilerden Provence ağzından anlayan biri, Marsilya komününden, ilkçağ denizcileri gibi, gemilerini çekmek için geldikleri bu çıplak ve çorak burnu kendilerine vermelerini istedi, istekleri kabul edildi, üç ay sonra bu deniz çingenelerini getirmiş olan bir düzine ya da on beş geminin çevresinde küçük bir kasaba yükseliyordu.

Bugün görülen yarı İspanyol yan Mağripli üslubunda, garip ve göz alıcı bir biçimde kurulmuş olan kasaba o adamların soyundan gelen ve atalarının dilini konuşanların oturduğu kasabadır. Üç dört yüzyıldan bu yana onlar, hiçbir biçimde Marsilya halkına karışmadan, aralarında evlenerek ve dilleri kadar anavatanlarının örf ve âdetlerini de koruyarak, bir deniz kuşu sürüsü gibi, üzerine kondukları bu küçük burundan hiç ayrılmadılar.

Okuyucularımızın bu küçük kasabanın tek yolu üzerinde bizi izlemeleri ve bizimle birlikte güneşin, dış yüzüne yörenin yapılarına özgü güzel ölü yaprak rengini verdiği, içindeyse İspanyol konukevlerinin tek süsünü oluşturan o beyaz rengi, o bir kat sürülmüş badanayı aydınlattığı bu evlerden birine bizimle birlikte girmeleri gerekiyor.

Kömür gibi siyah saçlı, ceylanlarınki gibi kadife gözlü güzel bir genç kız ince bir duvara sırtını dayamış ayakta duruyor ve çiçeklerini kopardığı ve artıklarının şimdiden yerlere saçıldığı gevrek bir süpürgeotunu ince uzun parmakları arasında eziyordu; ayrıca dirseklerine kadar çıplak, esmerleşmiş, tıpkı Arles Venüs'ününkilere benzeyen kolları bir tür coşkulu sabırsızlıkla ürperiyordu, arkaya doğru kıvrılmış esnek ayağını yere öyle vuruyordu ki uçları gri ve mavi olan kırmızı pamuklu çoraplarının içine hapsedilmiş bacağının saf, küstah, cesur biçimi hayal meyal seçiliyordu.

Ondan üç adım ötede, kısa aralıklarla sallanan bir sandalyede oturmuş, kurtların kemirdiği eski bir mobilyaya dirseğini dayamış yirmi, yirmi iki yaşlarında uzun boylu bir delikanlı kaygı ve küskünlüğün birbiriyle çatıştığı bir ruh haliyle ona bakıyordu; gözleriyle sorular soruyordu, ama genç kızın katı ve sabit bakışları, karşısındakine üstünlüğünü hissettiriyordu.

"Haydi Mercedes," diyordu genç adam, "işte yine Paskalya geliyor, şimdi tam da düğün yapma zamanı, bana yanıtınızı verin!"

"Size yüz kez yanıt verdim Fernand, bana hâlâ bu soruyu sormak için aslında kendi kendinizin düşmanı olmanız gerekir!"

"İyi ya! Bir kez daha yineleyin, yalvarıyorum size, buna inanabilmem için bir kez daha yineleyin. Yüzüncü kez, annenizin onayladığı aşkımı reddettiğinizi söyleyin bana; mutluluğumla oynadığınızı, yaşamımın ve ölümümün sizin için değeri olmadığını anlatın bana. Ah! Tanrım, Tanrım! on yıl sizin kocanız olmayı hayal edip, yaşamımın tek amacı olan bu umudu yitirmek!"

"En azından sizin bu umudunuza hiçbir zaman cesaret vermedim ben," diye yanıtladı Mercedes; "size bir kez bile cilve yaptığımı söyleyemezsiniz. Size her zaman yineledim: sizi kardeş gibi seviyorum, ama benden hiçbir zaman bu kardeş sevgisinden başka bir şey beklemeyin, çünkü kalbim bir başkasına ait. Size bunu hep söylemedim mi Fernand?" "Evet, bunu biliyorum Mercedes," diye yanıtladı genç adam; "evet siz bana karşı acımasızca açık yürekli davrandınız, ama Katalanlar arasında, kendi içlerinden biriyle evlenmek gibi kutsal bir yasa olduğunu unutmuyor musunuz?"

"Yanılıyorsunuz Fernand, bu bir yasa değil bir âdet, hepsi bu; ve inanın bana, kendiniz için bu âdetten yardım ummayın. Siz askere yazıldınız Fernand; size verilen özgürlük sadece basit bir hoşgörü; her an askerlik için çağrılabilirsiniz. Asker olunca da beni ne yapacaksınız? Şunu demek istiyorum, varı yoğu, babasından annesine, annesinden de kendisine kalmış, her yerinden aşınmış birtakım ağlar sarkan neredeyse yıkıntı halinde bir kulübe olan öksüz, kederli, beş parasız zavallı bir kızı ne yapacaksınız? Düşünün Fernand, annem öldüğünden bu yana, bir yıldır, hemen hemen insanların sadakasıyla yaşıyorum. Kimi zaman durumu, size sanki bir yararım varmış gibi gösteriyorsunuz ve bunu elinizdeki şeftaliyi benimle paylaşmanızı haklı göstermek için yapıyorsunuz; ve ben kabul ediyorum Fernand, çünkü siz babamın erkek kardeşlerinden birinin oğlusunuz ve biz birlikte büyüdük, üstelik hepsinden daha önemlisi eğer ben sizi geri çevirseydim bu sizi çok üzerdi. Ama şu balığı satıp ondan kazanacağım parayla iplik yapmak için kenevir almak, işte bunun bir sadaka olduğunu hissediyorum Femand."

"Bunun hiç önemi yok Mercedes, ne denli fakir ve yalnız olursanız olun bana Marsilya'nın en kibirli armatörünün ya da en zengin bankacısının kızından daha uygunsunuz! Bizim gibilere ne gerekir? Dürüst bir kadın, iyi bir ev kadını. Bu iki konuda sizden daha iyi birini nerede bulabilirim?"

"Fernand," diye yanıtladı Mercedes başını sallayarak, "kocasından başka bir erkeği sevince kadın dürüst bir kadın olarak kalamaz ve kötü bir ev kadını olur. Dostluğumla yetininiz, çünkü size yineliyorum, size söz verebileceğim sadece bu, ancak yapabileceğim şeyler için söz verebilirim."

"Evet, anlıyorum," dedi Femand; "yoksulluğunuza sabırla katlanıyorsunuz, ama benimkinden korkuyorsunuz. Pekala Mercedes, sizin tarafınızdan sevilirsem yeni bir yaşama başlayacağım, siz bana uğur getireceksiniz, zengin olacağım: balıkçılık işimi büyütebilirim, bir mağazaya işçi olarak girebilirim, tüccar bile olabilirim!"

"Bunların hiçbirini yapamazsınız Femand; siz askersiniz ve Katalanlar'da kalırsanız bu savaş çıkmadığı için olacaktır. Bu yüzden balıkçı olarak kalınız; gerçeği size en korkunç haliyle gösterecek düşler kurmayınız ve benim dostluğumla yetininiz, çünkü size bundan başka bir şey veremem."

"Pekala, haklısınız Mercedes, denizci olacağım; babalarımızın, küçümsediğiniz giysileri yerine parlak bir şapkam, çizgili bir gömleğim ve düğmelerinin üstü çapalı mavi bir ceketim olacak. Sizin hoşunuza gitmek için ancak böyle giyinmek gerekiyor değil mi?" "Ne demek istiyorsunuz?" diye sordu Mercedes ona tepeden bakarak, "ne demek istiyorsunuz? Sizi anlayamadım."

"Böyle giyinen bir başkasını beklediğiniz için bana karşı bu denli katı, bu denli acımasız olduğunuzu söylemek istiyorum Mercedes. Ama beklediğiniz kişi belki de vefasızdır, o değilse deniz onun yerine vefasız olabilir."

"Fernand," diye haykırdı Mercedes, "sizin iyi biri olduğunuzu sanıyordum, yanılmışım! Femand, siz Tanrının gazabım kendi kıskançlığının yardımına çağıran kötü kalpli birisiniz. Pekala, evet, hiçbir şey gizlemiyorum, sizin sözünü ettiğiniz kişiyi seviyorum ve bekliyorum, ama eğer gelmezse sizin ileri sürdüğünüz vefasızlığı suçlamak yerine beni severek öldüğünü söyleyeceğim."

Genç Katalan delikanlı öfkeli bir hareket yaptı.

"Sizi anlıyorum Fernand: sizi sevmeyişimin acısını ondan çıkaracaksınız; onun hançerine karşı Katalan bıçağınızı çekeceksiniz! Bunun size ne yararı olacak? Yenilirseniz dostluğumu yitireceksiniz, yenerseniz dostluğumun nefrete dönüştüğünü göreceksiniz, inanın bana, bir kadının sevdiği adamla kavga çıkarmaya çalışmak o kadının beğenisini kazanmak için kötü bir yoldur. Hayır Fernand, hiç kendinizi böyle kötü düşüncelere kaptırmayın. Karınız olamayacağıma göre beni dost ve kız kardeş olarak görmekle yetinin; zaten," diye ekledi gözleri şaşkın ve gözyaşlarıyla ıslanmış, "bekleyin, bekleyin Femand: biraz önce söylediğiniz gibi deniz kalleştir, o gideli şimdiden dört ay oldu; dört aydan bu yana birçok fırtına gördüm!"

Fernand duygusuz kalakaldı; Mercedes'in yanaklarından aşağı süzülen gözyaşlarını silmeye çalışmadı; oysa bu gözyaşlarından her biri için kanından bir bardak vermeye hazırdı; ama bu yaşlar bir başkası için akıyordu.

Ayağa kalktı, kulübenin içinde şöyle bir dolaştı, geri geldi ve Mercedes'in karşısında durdu, gözleri karanlık, yumrukları sıkılmıştı.

"Haydi Mercedes," dedi, "bir kez daha yanıt veriniz: bunda kararlı mısınız?" "Edmond Dantes'i seviyorum," dedi soğuk bir biçimde genç kız, "Edmond'dan başka hiç kimse kocam olmayacak."

"Onu hep sevecek misiniz?''

"Yaşadığım sürece."

Femand cesareti kırılmış bir adam gibi başını eğdi ve iniltiye benzer bir sesle iç geçirdi; sonra birden başını kaldırarak dişlerini sıktı ve burun delikleri açılmış bir halde:

"Ama ya ölmüşse?" dedi.

"O ölmüşse ben de ölürüm."

"Ya sizi unutmuşsa?"

"Mercedes!" diye bağırdı neşeli bir ses evin dışında, "Mercedes!"

"Ah!" diye bir çığlık attı genç kız sevinçten kızararak ve aşktan yerinde duramayarak, "görüyorsun beni unutmamış, işte burada!"

Ve kapıya doğru atıldı, haykırarak kapıyı açtı:

"Buradayım, Edmond! işte buradayım."

Femand, solgun ve titreyerek, yılan görmüş bir gezgin gibi geri geri gitti ve bir sandalyeye rastlayınca düşer gibi oturdu.

Edmond ve Mercedes birbirlerinin kollarındaydılar. Kapının aralığından içeri giren kızgın Marsilya güneşi onları bir ışık dalgasıyla örtüyordu. Ünce çevrelerindeki hiçbir şeyi görmediler. Sınırsız bir mutluluk onları dünyadan soyutluyordu ve büyük bir coşkunun etkisiyle, acı çekermişçesine, kesik kesik sözcüklerle konuşuyorlardı.

Birden Edmond, karanlığın içinde Femand'ın solgun ve tehdit edici gibi görünen karanlık yüzünü fark etti; genç Katalan kendisinin de farkına varmadığı bir hareketle elini kemerine takılı bıçağın üzerine koydu.

"Ah! bağışlayın," dedi Dantes bu kez kaşlarını çatarak, "üç kişi olduğumuzu fark etmemiştim."

Sonra Mercedes'e dönerek:

"Bu bey kimdir?" diye sordu.

"Bu bey sizin en iyi dostunuz olacak Dantes, çünkü o benim dostumdur, kuzenimdir, kardeşimdir; onun adı Femand; yani sizden sonra dünyada en çok sevdiğim erkek; onu tanıyamadmız mı?"

"Ah! evet tanıdım," dedi Edmond.

Ve bir eliyle Mercedes'in elini tutup ondan ayrılmadan, öbür elini dostça bir hareketle Katalan'a uzattı.

Ama Fernand bu dostça yapılmış davranışa karşılık vermek bir yana, bir heykel gibi sessiz ve kımıldamadan durdu.

O zaman Edmond soran bakışlarını heyecanlı ve titreyen Mercedes'ten karanlık ve korkutucu Femand'a çevirdi.

Bu tek bakış ona her şeyi anlattı.

Öfke beynine sıçradı.

"Evinize bunca aceleyle gelirken burada bir düşman bulacağımı bilmiyordum Mercedes."

"Bir düşman mı!" diye bağırdı Mercedes kuzenine doğru öfkeyle bakarak; "benim evimde bir düşman mı diyorsun Edmond! Eğer buna inansaydım seni koluma takar ve bir daha dönmemek üzere evi terk ederek Marsilya'ya giderdim."

Femand'ın gözlerinde bir şimşek çaktı.

"Senin başına kötü bir şey gelseydi, sevgili Edmond," diye sözlerini sürdürdü Merce-des, Fernand'a onun en korkunç düşüncesini en ince noktasına kadar okuduğunu hissettiren aynı acımasız soğuklukla, "eğer senin başına kötü bir şey gelseydi, Morgion Bumu-'nun tepesine çıkardım ve kendimi baş aşağı kayalıklara atardım."

Femand korkunç bir biçimde sarardı.

"Ama yanıldın, Edmond," diye sürdürdü Mercedes, "burada hiç düşmanın yok; burada sadece şimdi senin elini sadık bir dost gibi sıkacak olan kardeşim Femand var."

Bu sözlerden sonra genç kız buyurgan yüzünü Katalan'a çevirdi; o da bu bakışla büyülenmiş gibi yavaş yavaş Edmond'a yaklaştı ve elini ona uzattı.

Güçsüz bir dalgaya benzeyen kini, ne denli şiddetli olursa olsun, bu kadının onun üzerindeki etkisi karşısında kırılıyordu.

Ama eli Edmond'un eline değer değmez yapabileceği her şeyin bu olduğunu hissetti ve kendini evin dışına attı.

"Ah!" diye bağırıyordu deli gibi koşarken ve ellerini saçlarının arasında dolaştırırken, "Ah! Kim beni bu adamdan kurtaracak? Lanet olsun bana! Lanet olsun bana!"

"Hey! Katalan! Hey! Fernand! Nereye koşuyorsun?" dedi bir ses.

Genç adam hemen durdu, etrafına bakındı ve yapraklardan oluşmuş bir çardağın altında, Danglars'la bir masaya oturmuş Caderousse'u fark etti.

"Hey!" dedi Caderousse, "neden gelmiyorsun? Dostlarına günaydın demeye vakit bulamayacak kadar mı acelen var?"

"Üstelik onların önünde neredeyse dopdolu bir şişe varken," diye ekledi Danglars. Femand sersemlemiş bir halde iki adama baktı ve hiç yanıt vermedi.

"Pek süklüm püklüm görünüyor," dedi Danglars, Caderousse'un dizini dürterek; "yanıldık mı yoksa, düşündüğümüzün tersine Dantes mi kazandı?"

"Hay Allah! Bunu öğrenmemiz gerek," dedi Caderousse.

Ve genç adama dönerek:

"Haydi bakalım Katalan. Kararını verdin mi?" diye sordu.

Femand alnından akan teri sildi ve gölgesi ruhuna biraz huzur veren, serinliği yorgun bedenini biraz rahatlatan çardağın altına girdi ağır adımlarla.

"Merhaba," dedi, "beni çağırmıştınız değil mi?"

Ve masanın etrafındaki sandalyelerden birine oturmaktan çok çöktü.

"Seni çağırdım çünkü deli gibi koşuyordun, kendini denize atmandan korktum," dedi Caderousse gülümseyerek. "Allah aşkına, insanın dostları varsa, bu dostlar sadece on-a bir kadeh şarap ısmarlamak için değil daha çok onun üç dört kova su yutmasını engellemek içindir."

Femand hıçkırır gibi inledi ve başı, masanın üzerine çapraz olarak koyduğu iki yumruğunun üzerine düştü.

"Pekala! Sana bir şey söylememi ister misin Femand?" dedi Caderousse, merakları nedeniyle tüm nezaketi unutan halktan insanların kaba hoyratlığı ile araya girerek; "Pekala! Bozum olmuş bir âşığa benziyorsun!"

Ve bu şakayı kaba bir gülüşle sürdürdü.

"Hıh!" diye yanıtladı onu Danglars, "bunun gibi boylu poslu bir çocuk aşkta mutsuz olmak için yaratılmamıştır; şaka yapıyorsun herhalde Caderousse."

"Hayır şaka yapmıyorum, dinle bak nasıl içini çekiyor. Haydi haydi Fernand," dedi Caderousse, "başını kaldır ve bize yanıt ver: bize sağlığımız hakkında sorular soran dostlarımızı yanıtsız bırakmak hoş değildir."

"Sağlığım yerinde," dedi Fernand yumruklarını sıkarak, ama başını kaldırmadan. "Ah! görüyorsun ya Danglars," dedi Caderousse arkadaşına bir göz atarak, "durum ortada: Marsilya'nın en iyi balıkçılarından biri olan, karşında gördüğün iyi ve yiğit Katalan Femand, Mercedes adlı güzel bir kıza âşık; ama öte yandan ne yazık ki güzel kız Fira-vun'utı ikinci kaptanına âşık; Firavun da bugün limana girdiğine göre, anlıyorsun ya?" "Hayır, anlamıyorum," dedi Danglars.

"Zavallı Femand'a yol görünecek," diye sürdürdü Caderousse.

"Ne olacak yani?" diye sordu Fernand, öfkesini kusacak birini arayan bir adam gibi başını Caderousse'a çevirerek; "Mercedes kimsenin malı değil, istediğini sevmekte özgür, öyle değil mi?" .

"Ah! sen böyle düşünüyorsan, o başka," dedi Caderousse. "Ben senin bir Katalan olduğunu sanıyordum; bana Katalanların bir rakip karşısında pes edecek insanlar olmadıklarını söylemişlerdi; üstelik buna Femand'ın, intikamı söz konusuysa, korkunç olduğunu da eklemişlerdi."

Femand acıyarak gülümsedi.

"Bir âşık hiçbir zaman korkunç değildir," dedi.

"Zavallı çocuk!" diye araya girdi Danglars, tüm içtenliğiyle genç adama açıyormuş gibi yaparak. "Ne yaparsın? Dantes'in böyle birdenbire geri geleceğini hiç ummuyordu; onun belki de öldüğünü ya da vefasız olduğunu sanıyordu, kimbilir? Böyle şeyler ne kadar birdenbire olurlarsa bizi o kadar çok etkilerler."

"Ah! vallahi, ne olursa olsun," dedi konuşa konuşa içkisini içen ve yavaş yavaş ünlü La Malgue şarabının etkisi altında kalmaya başlayan Caderousse, "ne olursa olsun, Dantes'in mutlu gelişine cam sıkılan tek kişi Fernand değil; öyle değil mi Danglars?"

"Hayır, doğru söylüyorsun, ben de neredeyse bunun ona uğursuzluk getireceğini söyleyecektim."

"Ama bunun ne önemi var?" dedi Caderousse Fernand'a bir kadeh şarap daha verip kendi kadehini de sekizinci ya da onuncu kez doldurarak, oysa Danglars kendininkinden daha bir yudum içmişti; "ne önemi var? Bu arada o, Mercedes'le, güzel Mercedes'le evlenecek, en azından bunun için geri geldi."

Bu sırada Danglars keskin bakışlarını, Caderousse'un sözlerinin kalbine erimiş bir kurşun gibi aktığı genç adamdan bir an bile ayırmıyordu.

"Peki düğün ne zaman?" diye sordu.

"Ah! Henüz yapılmadı!" diye mırıldandı Fernand.

"Hayır, ama yapılacak," dedi Caderousse, "bu, Dantes'in, Firavun'un kaptanı olacağı kadar doğru, öyle değil mi Danglars?"

Danglars bu beklenmedik saldırıyla ürperdi ve saldırının önceden tasarlanıp tasarlanmadığını anlamak için bu kez de Caderousse'un yüzünü incelemeye başladı; ama sarhoşluktan hemen hemen sersemleşmiş bu yüzde kıskançlıktan başka bir şey göremedi.

"Haydi bakalım!" dedi kadehleri doldurarak, "şimdi Kaptan Edmond Dantes'e, güzel Katalan'ın kocasına içelim!"

Caderousse ağırlaşmış eliyle kadehini ağzına götürdü ve bir içişte bitirdi. Fernand kadehini aldı ve yere fırlatarak paramparça etti.

"Hey, hey, hey!" dedi Caderousse, "orada, Katalanlar tarafında, tepenin üstünde ne görüyorum? Sen de bak Fernand, senin gözlerin benden iyi görür; sanırım bulanık görmeye başlıyorum, bilirsin şarap haindir: sanki yan yana, el ele yürüyen iki âşık var. Tanrı beni bağışlasın. Bizim onları gördüğümüzden hiç kuşkulanmıyorlar, işte öpüşüyorlar!"

Danglars, yüzü gözle görünür bir biçimde allak bullak olan Fernand'ın tek bir kaygı belirtisini bile gözden kaçırmıyordu.

"Onları tanıyor musunuz Mösyö Fernand?" diye sordu.

"Evet," diye yanıtladı Fernand kısık bir sesle, "onlar Mösyö Edmond ve Matmazel Mercedes."

"Ah! Görüyorsun işte!" dedi Caderousse, "ben onları tanıyamadım! Hey! Dantes! Hey! Güzel kız! Biraz buraya gelin, düğün ne zaman bize söyleyin, çünkü çok inatçı olan Mösyö Fernand bize bunu söylemek istemiyor."

"Susar mısın!" dedi Danglars, sarhoşların inatçılığıyla çardaktan dışarı sarkan Cadero-usse'u tutmaya çalışır gibi görünerek; "ayakta durmaya çalış, bırak gençler rahat rahat sevişsinler. Mösyö Fernand'a bak, onu örnek al: bak o ne kadar aklı başında."

Banderillolar tarafından şişlenen boğalar gibi Danglars tarafından iğnelenen ve artık sabrının sonuna gelmiş olan Femand saldırıya geçmek üzereydi sanki, çünkü yerinden kalkmıştı ve rakibinin üstüne atılmak için kendini hazırlıyor gibiydi; ama gülen ve doğrulan Mercedes güzel başını kaldırdı ve pırıl pırıl bakışlarıyla çevresini aydınlattı; o zaman Femand onun savurduğu tehdidi, Edmond ölürse kendisinin de öleceğini söylediğini anımsadı ve tüm cesareti kırılmış olarak sandalyesine çöktü.

Danglars sırayla bu iki adama bakıyordu: biri sarhoşluktan sersemlemiş, öbürü aşkın pençesine düşmüştü.

"Bu aptallardan hiçbir şey elde edemem," diye mırıldandı, "burada bir ayyaşla bir ödleğin arasında olmaktan çok rahatsızım: işte burada kinden sarhoş olması gerekirken şaraptan sarhoş olmuş bir kıskanç; orada burnunün ucunda metresi elinden alınmış iken ağlamakla ve çocuk gibi kendine acındırmakla yetinen bir koca budala. Oysa çok iyi intikam alan İspanyollar, SicilyalIlar ve Kalabriyalılar gibi gözleriniz tutuşmalı; bir kasabın tokmağı kadar güvenle bir öküzün başını ezebilecek yumruklarınız olmalıydı. Hiç kuşku yok, Edmond üstün gelecek; genç kızla evlenecek, kaptan olacak ve bizimle alay edecek; ama eğer ben...," belli belirsiz bir gülümseme belirdi dudaklarında Danglars'ın -"ama eğer ben işin içine karışmazsam," diye ekledi.

"Hey!" diye bağırmaya devam ediyordu Caderousse yarı yarıya doğrulmuş, yumruklan masanın üstünde, "Hey! Edmond! Dostlarım görmüyorsun demek ya da onlarla konuşmayacak kadar kibirlisin, öyle mi?"

"Hayır sevgili Caderousse," diye yanıtladı Dantes, "kibirli değilim, ama mutluyum ve mutluluk insanı kör eder, bence kibirden daha çok kör eder."

"Hele şükür! işte bir açıklama," dedi Caderousse. "Eh! Günaydın Madam Dantes." Mercedes ciddi bir biçimde selam verdi.

"Benim adım henüz bu değil," dedi, "benim ülkemde kızlan, nişanlılan daha kocalan olmadan onların adıyla çağırmak uğursuzluk getirir; rica ederim bana Mercedes deyiniz." "İyi komşumuz Caderousse'u affetmek gerek," dedi Dantes, "o çok az konuda yanılır." "Düğün yakında mı olacak Mösyö Dantes?" diye sordu Danglars iki genci selamlayarak.

"Olabildiğince erken, Mösyö Danglars; bugün Dantes Baba'da söz kesiliyor, en geç yarın ya da yarından sonra burada Reserve'de nişan yemeği. Dostlanmız orada olacaklar sanı-nm; bu, siz de davetlisiniz demektir Mösyö Danglars; sen de davetlisin elbet Caderousse." "Ya Femand," diye sordu Caderousse yılışık bir gülüşle, "ya Femand, o da davetli mi?" "Karımın kardeşi benim de kardeşimdir," dedi Edmond, "Mercedes ve ben, böyle bir anda bizden uzak kalırsa çok üzülürüz."

Femand yanıt vermek için ağzını açtı; ama sesi boğazında kaldı ve bir tek sözcük bile söyleyemedi.

"Bugün söz, yarın ya da yarından sonra nişan... hay Allah! Çok da acelecisiniz kaptan."

"Danglars," diye araya girdi Edmond gülümseyerek, "Mercedes'in biraz önce Cadero-usse'a söylediği şeyi şimdi ben size söyleyeceğim: henüz benim olmamış unvanı bana vermeyiniz, bu bana uğursuzluk getirir."

"Affedersiniz," diye yanıt verdi Danglars; "ben sadece çok acele ettiğinizi söylemek istemiştim; Tanrım! zamanımız çok: Firavun üç aydan önce denize açılamaz."

"Mutlu olmak için hep acelemiz vardır Mösyö Danglars, çünkü insan uzun zaman acı çekerse, mutluluğa bir türlü inanamaz. Beni böyle davranmaya iten sadece bencillik değil: Paris'e gitmem gerekiyor."

"Ah! Sahi mi! Paris'e ha! Paris'e ilk kez mi gidiyorsunuz Dantes?"

"Evet."

"Orada işleriniz mi var?"

"Kendi işim için gitmiyorum: zavallı Kaptan Leclere'in son isteğini yerine getirmeye gidiyorum; bu gizli bir şey, anlıyorsunuz değil mi Mösyö Danglars? Zaten rahat olun, sadece gidiş geliş süresi kadar zaman harcayacağım."

"Evet, evet, anlıyorum," dedi yüksek sesle Danglars.

Sonra alçak sesle:

"Paris'e kuşkusuz, büyük mareşalin ona verdiği mektubu yerine teslim etmeye gidiyor. Hay Allah! Bu mektup aklıma bir şey getirdi, kusursuz bir fikir! Ah Dantes, dostum, sen henüz Firavun'un kütüğüne 1 numara olarak kayıtlı değilsin."

Sonra şimdiden uzaklaşmaya başlamış Edmond'a dönerek:

"İyi yolculuklar!" diye bağırdı.

"Sağolun," diye yanıt verdi Edmond, başını çevirip dostça bir hareket yaparak.

Sonra iki âşık, gökyüzüne yükselen Tanrının sevgili iki yaratığı gibi, sakin ve neşeli yollarına devam ettiler.

KOMPLO

Danglars, Edmond ve Mercedes Saint-Nicolas Kalesi'nin köşelerinden birinde gözden kayboluncaya kadar iki âşığı gözleriyle izledi; sonra başını çevirince sandalyesine solgun ve titrek bir biçimde çökmüş olan Fernand'ı fark etti, o sırada Caderousse içkiyle ilgili bir şarkının sözlerini geveliyordu.

"Ah şu işe bakın, sevgili mösyö," dedi Danglars Femand'a, "işte bana herkesi mutlu etmeyecek gibi görünen bir evlilik!"

"Bu beni umutsuzluğa düşürüyor," dedi Fernand.

"Demek Mercedes'i seviyordunuz."

"Ona tapıyordum!"

"Uzun zamandan beri mi?"

"Tanıştığımızdan bu yana onu hep sevdim."

"Bu işe bir çözüm aramak yerine burada durmuş saçınızı başınızı yoluyorsunuz! Hay Allah! Ulusunuzun insanlarının böyle davranacağım hiç ummazdım."

"Ne yapmamı istiyorsunuz?" diye sordu Femand.

"Ben ne bileyim? Bu beni ilgilendirir mi? Bana öyle geliyor ki Matmazel Mercedes'e âşık olan ben değilim, sizsiniz. Arayınız, bulacaksınız, diyor İncil." "Ben daha önce bulmuştum."

"Neyi?"

"Adamı hançerlemek istiyordum, ama kadın bana, nişanlısının başına kötü bir şey gelirse kendini öldüreceğim söyledi."

"Hah! Böyle şeyler söylenir, ama hiç yapılmaz."

"Mercedes'i hiç tanımıyorsunuz mösyö: bir kez tehdit etti mi yapar."

"Budala!" diye mırıldandı Danglars: "İster kendini öldürsün, ister öldürmesin ne önemi var? Yeter ki Dantes kaptan olmasın."

"Mercedes ölmeden," diye yemden söze başladı Femand, değişmez bir kararlılık gösteren ses tonuyla, "ben ölürüm."

"İşte aşk bu!" dedi Caderousse giderek daha sarhoş bir sesle; "işte aşk bu ya da ben bu işten hiç anlamıyorum!"

"Haydi haydi," dedi Danglars, "siz iyi bir çocuğa benziyorsunuz ve ben de, yemin ederim, sizi bu acıdan kurtarmak istiyorum; ama..."

"Evet," dedi Caderousse, "devam et."

"Sevgili dostum," dedi Danglars, "sen adamakıllı sarhoşsun: şişeyi bitir, o zaman tamamen sarhoş olacaksın. Sen içmene bak ve bizim işimize karışma: bizim yaptığımız iş için insanın aklının başında olması gerek."

"Ben mi sarhoşum?" dedi Caderousse, "haydi bakalım! Ben senin, kolonya şişelerinden daha büyük olmayan şişelerinden dört tane daha içerim! Pamphile Baba, şarap getir!"

Ve Caderousse, isteğini daha iyi belirtmek için masaya kadehiyle vurdu.

"Ne diyordunuz mösyö?" diye yeniden söze başladı Femand, yanda kalmış cümlenin arkasını merakla bekleyerek.

"Ne mi diyordum? Artık hatırlamıyorum. Şu sarhoş Caderousse ne düşündüğümü bana unutturdu."

"İstediğin kadar sarhoş ol; şaraptan korkanlara yazık, çünkü onlar içlerindeki kimi kötü düşünceleri şarabın ortaya çıkaracağından korkarlar."

Ve Caderousse o sıralar pek moda olan bir şarkının son iki dizesim söylemeye başladı:

Bütün kötüler su içer,

Bu tufandan bellidir.

"Benim acılanmı dindirmek istediğinizi söylüyordunuz mösyö," dedi yeniden Fernand; "ama buna bir şeyler de ekliyordunuz..."

"Evet, acınızı dindirmek için, diyordum... Dantes'in sevdiğiniz kızla evlenmemesi yeter; ve evlilik, bana kalırsa, Dantes ölmeden de gerçekleşmeyebilir."

"Onları ancak ölüm ayırabilir," dedi Femand.

"Çok saçma düşünüyorsunuz dostum," dedi Caderousse, "oysa Danglars'a bakın, çok bilmiş, kurnaz, hilebaz Danglars size haksız olduğunuzu kanıtlayacaktır. Haydi kanıtla Danglars. Senin yerine konuştum. Dantes'in ölmesinin gerekmediğini söyle ona; zaten Dantes'in ölmesi çok kötü olur. O iyi bir çocuk, ben onu severim. Sağlığına Dantes." Femand sabırsızlıkla ayağa kalktı.

"Bırakın onu konuşsun," diye araya girdi Danglars, genç adamı alıkoyarak, "zaten bu kadar sarhoş olmasına karşın hiç de o kadar yanlış şeyler söylemiyor. Ayn kalmak da ölüm kadar son verir ilişkilere, Edmond ile Mercedes arasında bir hapishanenin duvarlarınm olduğunu varsayın, aralarında sanki bir mezar taşı varmış gibi birbirlerinden ayrılacaklardır."

"Evet, ama insan hapisten çıkar," dedi zekasından geriye kalanlarla konuşmaya karışmadan duramayan Caderousse, "ve hapisten çıktığı zaman, eğer adı Edmond Dames ise, intikam alır."

"Ne önemi var!" diye mmldandı Fernand.

"Zaten Dantes'i neden hapse atabilirler ki? O ne çaldı, ne öldürdü, ne de önceden tasarlayıp bir cinayet işledi," dedi Caderousse.

"Sen sus," dedi Danglars.

"Ben susmak istemiyorum," dedi Caderousse. "Dantes'i neden hapse atmak istediğinizi bana söylemenizi istiyorum. Ben Dantes'i severim. Sağlığına Dantes!"

Ve bir kadeh şarap daha yuvarladı.

Danglars terzinin anlamsız gözlerinde sarhoşluğun artışını izledi ve Femand'a doğru dönerek şöyle dedi:

"Pekala! Onu öldürmek gerekmediğini anlıyor musunuz?"

"Hayır, ama biraz önce söylediğiniz gibi Dantes'i tutuklattırmanın bir yolu varsa, o başka tabii. Siz bu yolun ne olduğunu biliyor musunuz?"

"iyi aranırsa bulunabilir," dedi Danglars. "Ama," diye sürdürdü, "Allah aşkına! Bu işe kanşmalı mıyım? Bu beni ilgilendirir mi?"

"Bu işin sizi ilgilendirip ilgilendirmediğini bilmem," dedi Femand, Danglars'ın kolunu tutarak; "ama sizin Dantes'e karşı birtakım özel nedenlerle nefretiniz olduğunu biliyorum: kendisi nefret dolu biri başkalarının duygularında yanılmaz."

"Benim mi Dantes'e karşı nefret duyacak nedenlerim var? Hiçbir nedenim yok, yemin ederim. Sizi mutsuz gördüm, mutsuzluğunuz beni ilgilendirdi, hepsi bu; ama benim kendi çıkarım için hareket ettiğimi düşündüğünüze göre, elveda sevgili dostum, elinizden geldiği kadar işin içinden sıyrılın bakalım."

Ve bu kez Danglars ayağa kalkar gibi yaptı.

"Hayır gitmeyin," dedi Femand onu alıkoyarak, "kaim! Sonuç olarak Dantes'e ister kızın ister kızmayın benim için pek önemi yok: ben ona kızıyorum; bunu da açık açık itiraf ediyorum. Siz o yolu bulun ben gerçekleştireyim, yeter ki insan ölmesin çünkü Mercedes, Dantes öldürülürse kendisini öldüreceğini söyledi."

Kafası masaya düşmüş olan Caderousse başını kaldırdı, yorgun ve sersemlemiş gözlerle Fernand ve Danglars'a bakarak şöyle dedi:

"Dantes'i öldürmek mi? Burada kim Dantes'i öldürmekten söz etti? Ben onun öldürülmesini istemiyorum: o benim dostum; o bu sabah parasını benimle paylaşmayı önerdi, benim de paramı onunla paylaştığım gibi: Dantes'in öldürülmesini istemiyorum."

"Kim sana onu öldürmekten söz ediyor budala!" dedi Danglars; "Bu küçük bir şakaydı; onun sağlığına iç," diye ekledi Caderousse'un kadehini yeniden doldurarak, "ve bizi rahat bırak."

"Evet, evet, Dantes'in sağlığına!" dedi Caderousse kadehini boşaltarak, onun sağlığına!... onun sağlığına!... o zaman!"

"Ama nasıl bir yol? Nasıl bir yol?" dedi Femand.

"Siz daha o yolu bulamadınız mı?"

"Hayır, siz bu işi üzerinize aldınız."

"Doğra," dedi Danglars, "Fransızların Ispanyollara karşı bir üstünlüğü vardır, îspan-yollar bir şeyi kafalarında evirip çevirirler, Fransızlar bulurlar."

"Bulun öyleyse dostum," dedi Fernand sabırsızlıkla.

"Garson," diye bağırdı Danglars, "bir kalem, mürekkep ve kağıt."

"Bir kalem, mürekkep ve kağıt!" diye mırıldandı Fernand.

"Evet, ben muhasebeciyim: kalem, mürekkep ve kağıt benim araç gereçlerim; onlar olmadan hiçbir şey yapamam."

"Bir kalem, mürekkep ve kağıt!" diye Femand bağırdı bu kez.

"İstedikleriniz şu masanın üzerinde," dedi garson istenen şeyleri göstererek.

"O zaman onları bize verin."

Garson kalemi, mürekkebi ve kağıdı aldı ve çardaktaki masanın üzerine bıraktı. "Düşünüldüğü zaman," dedi Caderousse elini kağıdın üzerine koyarak, "bu, bir adamın canına kıymak için, ormanın köşesinde beklemekten daha emin bir yoldur! Ben her zaman bir kılıç ya da bir tabancadan çok daha fazla bir kalem, bir şişe mürekkep ve bir kağıttan korkmuşumdur."

"Rezil herif, hiç de göründüğü kadar sarhoş değil," dedi Danglars; "haydi ona içki verin Fernand."

Femand, Caderousse'un kadehini doldurdu, o da gerçek bir ayyaş olarak elini kağıdın üstünden kaldırdı ve kadehine götürdü.

Katalan, bu yeni saldırı karşısında neredeyse yenilmiş gibi görünen Caderousse'un kadehini masanın üstüne bırakmcaya ya da daha doğrusu düşürünceye kadar yaptığı hareketi baştan sona izledi.

"Şimdi ne olacak?" diye sordu Katalan, Caderousse'un akimdan geriye kalanın da bu son kadeh şaraptan sonra yok olmaya başladığını görerek.

"Şimdi! Ben diyorum ki," diye başladı Danglars, "örneğin, Dantes'in yaptığı gibi, Napoli ve Elbe Adası'na da uğrayarak tamamlanmış bir yolculuktan sonra, birisi onu krallık başsavcısına, Bonaparte'ın casusu olarak ihbar etse..."

"Ben onu ihbar ederim!" dedi hemen genç adam.

"Evet; ama o zaman açıklamanızı size imzalatırlar, sizi ihbar ettiğiniz kişi ile yüzleştirirler: suçlamanızı destekleyecek şeyleri ben size sağlarım, bunu biliyorum; ama Dantes sonsuza kadar hapiste kalamaz, bir gün kesinlikle hapisten çıkacaktır ve çıktığı gün onu içeri sokanın vay haline!"

"Ah! tek bir şey istiyorum," dedi Fernand, "o da benimle kavga çıkarmak için gelmesi!" "İyi de, ya Mercedes! Sevgilisi Edmond'unun derisini yüzdüğünüz için size düşman olacak Mercedes!"

"Doğru," dedi Fernand.

"Hayır, hayır," diye atıldı Danglars, "böyle bir şeye karar verirsek, biliyorsunuz, küçük bir ihbar mektubunu düzenlemek için, her şeyi çok iyi düşünmeli, benim yaptığım gibi, bu kalemi mürekkebe batırmalı, yazının tanınmaması için de sol elle yazmalı."

Ve Danglars söylediklerini örnekleyerek sol eliyle, her zamanki yazısı ile hiçbir benzerlik göstermeyen sola yatık bir yazıyla aşağıdaki satırları yazdı, Femand'a verdi, Femand da kısık bir sesle okudu:

Sayın krallık başsavcısına, tahtın ve dinin bir dostu olarak, Napoli ve Porto-Ferrajo'ya uğradıktan sonra bu sabah Smyrna'dan gelmiş olan Firavun gemisinin ikinci kaptanı Edmond

Dantes adlı kişinin Murat tarafından Zorbaya verilmek üzere bir mektup, Zorba tarafından da Paris'teki Bonapartçı komiteye verilmek üzere bir diğer mektup taşmakla görevlendirildiğini bildiririm.

Yakalandığında suçunun kanıtı da ele geçirilecektir, çünkü bu mektup ya kendi üzerinde ya babasında ya da Firavun gemisindeki kamarasında bulunmaktadır.

"Hele şükür," diye sürdürdü Danglars; "böylece intikamınızın bir mantığı olacağı için hiçbir biçimde size yüklenilemeyecek ve her şey kendi kendine hallolacak; artık bu mektubu, şimdi benim yaptığım gibi katlamak ve üzerine 'Saym krallık başsavcılığına,' diye yazmaktan başka yapacak bir şey kalmıyor. Böylece söylenebilecek her şey söylenmiş olacak." Ve Danglars büyük bir keyifle adresi yazdı.

"Evet, her şey söylenmiş olacak," diye haykırdı, aklını son bir kez daha zorlayarak okunanları izlemiş ve içgüdüleriyle böyle bir ihbann uğursuzluk getireceğini anlamış olan Caderousse; "evet, her şey söylenmiş olacak: yalnız bu bir alçaklık."

Ve mektubu almak için kolunu uzattı.

"Zaten," dedi Danglars, mektubu onun elinin erişemeyeceği yere doğru iterek, "zaten söylediklerim ve yaptıklarım şakaydı; birincisi, Dantes'in, o iyi Dantes'in başına bir şey gelirse çok kızarım! Hem bak..."

Mektubu aldı, elinde buruşturdu ve çardağın bir köşesine attı.

"Hele şükür," dedi Caderousse, "Dantes benim dostumdur, ona kötülük yapılmasını istemem."

"Eh! Ona kötülük yapmayı kim ister Allah aşkına, bunu ne ben düşünürüm ne de Fernand!" dedi Danglars ayağa kalkarken, orada oturmuş, bir köşeye atılmış ihbar mektubundan gözlerini ayıramayan genç adama bakarak.

"O halde bize şarap getirsinler," dedi Caderousse: "Edmond'un ve güzel Mercedes'in sağlığına içmek istiyorum."

"Şimdiden çok fazla içtin, sarhoş," dedi Danglars, "daha içersen bacaklarının üstünde duramayacağın için burada yatmak zorunda kalacaksın,"

"Ben mi!" dedi Caderousse, sarhoş bir adamın kendini beğenmişliğiyle ayağa kalkarak; "ben mi bacaklarımın üstünde duramayacağım! Accoules'un çan kulesine hem de hiç sendelemeden çıkacağıma bahse girerim!"

"İyi, iyi! Tamam," dedi Danglars, "ben de bahse girerim, ama yarın: bugün eve dönme zamanı geldi; haydi gir koluma, eve gidelim."

"Dönelim," dedi Caderousse, "ama bunun için senin koluna girmeye ihtiyacım yok. Geliyor musun Femand? Bizimle Marsilya'ya dönüyor musun?"

"Hayır," dedi Femand, "ben Katalanlar'a dönüyorum."

"Hata ediyorsun, bizimle Marsilya'ya gel, haydi gel."

"Marsilya'da yapacak işim yok ve oraya gitmeyi hiç istemiyorum."

"Bunu nasıl söylersin? İstemiyorsun ha evlat! İyi ya, rahatına bak! Herkes özgür olmalı! Gel Danglars, bırakalım beyefendi Katalanlar'a dönsün, madem öyle istiyor."

Danglars Caderousse'un bu eşref saatinden yararlandı ve onu Marsilya'ya doğru sürüklemeye başladı; ama Fernand'a daha kısa ve daha kolay bir yol sağlamak için Rive-Neuve kıyısından gitmek yerine Saint-Victor kapısından gitti. Caderousse da onun koluna asılmış durumda yalpalayarak onu izledi.

Daha yirmi adım gitmeden Danglars arkasına döndü ve Femand'ın kağıdı almak için atıldığını ve onu cebine koyduğunu gördü; sonra hemen çardaktan fırlayan genç adam Pil-lon yönüne saptı.

"Pekala, şimdi o ne yapıyor?" diye sordu Caderousse, "bize yalan söyledi: bize Katalan-lar'a gideceğini söyledi oysa kente gidiyor! Hey, Femand! yanılıyorsun oğlum!"

"Bulanık gören sensin," dedi Danglars, "dosdoğru Vieilles-lnfirmeries yolunu izliyor." "Doğrusu ya," dedi Caderousse, "onun sağa sapacağına yemin edebilirdim; gerçekten de şu şarap kalleşin teki."

"Haydi haydi," diye mırıldandı Danglars, "sanırım iş rayına oturdu, bize artık işin kendi kendine yürümesini seyretmek kaldı."

Continue Reading

You'll Also Like

1.8M 126K 29
Onların kaderi yıllar önce yaşanmış tek bir gece sayesinde birleşti. Bir anda karşısına çıkan ve peşini bırakmayan Atmanlı aşireti genç kızın bütün s...
18.2K 766 53
"Quasimodo", Paskalya'dan sonraki ilk pazara verilen addır aslında. XX. yüzyıl Parisi'nde Notre-Dame Kilisesi'nin ön avlusundaki kerevete, kimsesiz b...
16.4K 382 39
Dostoyevski, yaşamının son yıllarında başyapıtı Karamazov Kardeşler'i tamamladığında, Rus yazınında 'felsefe düzeyinde roman-tragedya denen türün de...
704 56 8
Ben Chloe BOURGAOİS. Birçoğunuz beni "kötü" olarak tanımlarsınız. Evet kötüydüm, ama onu tanıyana kadar...