“Herkes evine gidebilir. Bugün Rüyam Abla’nızı çalıştıracağım.” Çocuklar bana hafifçe üzgün gözlerle baktıktan sonra Yiğit’e döndüler. Sanırım beni kıskanmışlardı. Yiğit de bu tepkilerini görerek elini ağzına siper etti onlara doğru eğildi.

“Kendisi biraz beceriksiz ama yüzüne söylemeyelim. Üzülür.” Çocukların çoğu kıkırdarken Yiğit sır verir gibi eğildiği yerden büyük bir havayla doğruldu.

“Yarın hepinizle çalışacağız. Tamam mı?” dedi yüksek bir enerjiyle. Çocukların bazıları yerinde zıplarken bazıları gülümseyerek başlarını salladılar. Yiğit hepsini teker teker öptü ve yolcu etti. Sadece bir tane esmer çocuk gözlerini bana dikmiş, şüpheci gözlerle bakıyordu. Gözlerim ona kaydığında görmemem için çekiştirdiği yırtık tişörtü canımı yakmıştı. Yüzüme bir gülümseme yapıştırarak onun yanına gittim. Tam önüne geldiğimde dizlerimi kırarak boylarımızı eşitledim. Çocuk gözlerini kaçırarak yutkundu. Kalp atışları hızlanmış, benim de yutkunmama neden olmuştu. Kanının kokusu burnumu sızlatıyordu. Aldırmamaya çalışarak gözlerimi kırpıştırdım. Çocuksa gözlerini kocaman açarak yüzüme baktı.

“Kendini nasıl kontrol ediyorsun?” diye sordu. Nefesimi tutarak şaşkın gözlerle yüzüne baktım. Az önce çekiştirdiği tişörtün çekiştirdiği kolunu yukarı kaldırarak kolundaki izi görmemi sağladı. Korku tüm bedenimce hissedilir titreyen ellerim ufacık kolundaki yara izine doğru gitti fakat çocuk kolunu çekerek kaşlarını çattı. Yiğit’in;

“Güle güle Gamze’ciğim. İkinci bölüme çalışacağız yarın. Tamam mı? Annene selam söyle, ilaçlarıyla ilgili Nuri abiyle konuştum. Biz alacağız, sonra yavaş yavaş ödeyeceğiz. Yiğit abim böyle söyledi dersin tamam mı?” diyen yumuşak sesini duyuyordum. Dudağımı yalayarak titrek bir nefes çektim içime. Konuşurken lazım olacaktı. Burnum yine sızlamıştı. Daha önce böylesine tatlı bir kanla karşılaşmamıştım. Aklım başka bir şeyde olursa kontrolümü elimde tutabilirdim. Kafamı sallayarak toparlandım. İlkim’ler ne yapmıştı? Kan kokusu hala burnumu sızlatıyordu. Aras onunla konuşmuş muydu? Ah! Çok tatlı! Güneş ile Anıl barışmışlar mıydı? Dişlerim kaşınmaya başlıyordu. Son bir umut, arkada yumuşak bir ses tonuyla diğer çocuğa öğüt veren Yiğit’e tutundum. Yumuşak ses tonunu, şefkatli ellerini, burada başardıklarını, çocukların onunla nasıl konuştuğunu, onu nasıl sevdiklerini düşündüm. Biraz daha sakinleştiğime karar verdiğimde bunun beni şaşırtmasına izin vermeden ufak çocuğa geri döndüm.

“Merak etme. Ben sana zarar vermeyeceğim.” Diye mırıldanarak gözlerinin içine baktım. Kararsız bakışları gözlerimde geziniyordu. Kolunu elime alarak hafifçe okşadım. İlk başta geri çekmek istese de gülümseyerek yüzüne baktığımda vazgeçmişti.

“Çünkü ben, bunu sana yapanlar gibi kötü değilim. Yine de başkaları bunu bilmemeli. İsmin ne?” diye sordum. Dudakları bükülürken hala kararsızdı. Kolunu bir kere daha okşadığımda;

“Hüseyin.” Diye yanıtladı. Başımı sallayarak büyük bir dikkatle yüzüne baktım.

“Farklı olanları herkes kabul etmez Hüseyin. Bunu biliyorsun değil mi?” diye sordum. Kendisine düşünmek için biraz zaman tanıdı. Daha sonra başını aşağı yukarı sallayarak;

“Abimle topal olduğu için dalga geçiyorlar.” Diye yanıtladı. Verdiği örneğin masumluğuyla gülümsedim. Artık kontrolümün tek kaynağı Yiğit değildi. Böylesine masum, karşımda büyük gözlerini kocaman açarak yüzüme bakan bu esmer çocuğa zarar vermek istemiyordum.

“Bana dalga geçmekten daha fenasını yaparlar. Belki öldürmeye bile kalkarlar.” Açılan ağzını minik elleriyle kapatarak yüzüme baktı.

“Öldüyüyley mi ki?” Peltek diliyle kurduğu cümleye karşı büyük bir ciddiyetle kafamı salladım. Ellerini ağzından çekerek tekrar yüzüme baktı.

“Yani sen kötü değilsin?” başımı iki yana salladım.

“Değilim. Ama sen nasıl anladın?” Omuzlarını silkerek başını aşağıya eğdi.

“Sokaklayda büyüyünce hey şeyi göyüyosun. İnsanlayı da insan olmayanlayı da gözüne bakayak anlıyosun. Hissettim işte.” Dedi tekrar omuzlarını silkerek. Bu hali, söyledikleri, yaşadıkları gözlerimin dolmasına ve yanağımdan bir yaş akmasına neden olmuştu. Ağlamam onun düğmesine basmış gibi şaşkın gözlerini yüzüme çevirdi ve minik elleriyle gözlerimi sildi. Bu sırada bir çift ayak bize doğru yaklaşıyordu. Yanımızda durduğunda kalbinin teklediğini duydum. Sanırım bu… Yiğit’ti. Olaylar karşısında nasıl tepkiler verdiğini biliyor ve nedense derslerde sürekli kalp atışlarını dinliyordum. Öğretmenlerin anlattıklarındansa daha ilgimi çekiyordu. Güldüğü zamanlar hızlanıyor, şaşırdığında önce tekliyor sonra hızlanıyor, öfkelendiğinde göğüs kafesinden dışarı çıkacakmış gibi oluyordu. Sadece, göz göze geldiğimiz zaman farklı bir ritme giriyordu ve ben henüz bunu adlandıramamıştım. Hüseyin gözlerimi silip geri çekildiğinde Yiğit de yanımıza çökerek parıldayan gözlerle bir bana bir Hüseyin’e bakıyordu.

“Birileriyle konuşman çok güzel Hüseyin.” Diyerek sıcacık gülümsedi. Hüseyin de başını aşağıya yukarıya sallayarak bana baktı. Gözleri birçok anlam içeriyordu ama daha çok minik bir “Gözüm üzerinde” demek istemişti. Yiğit onun başını okşarken ben de minik bir gülümseme gönderdim. Hüseyin de diğer arkadaşları gibi giderken Yiğit yanımda bağdaş pozisyonu aldı. Ben de onun gibi otururken bana bakıp gülümsedi.

“Arkadaşlarıyla bile konuşmuyordu. Seninle konuşması… Tuhaf.” Gülümsedim. Gülümsememle birlikte kalbi yine o tuhaf ritmine girdi. Yüzü ciddiye doğru yol alırken bakışlarını sahneye çevirdi.

Burasının çok parlak bir yer olmadığının farkındayım ama burası… Bizim. Her şeyi biz yaptık. Sahneyi yapmak çocuklar yardım etti ve minik elleriyle kendileri düz olmasını sağladılar. Burası çok özel ve… Gel istedim.” Sesi salonda yankılanırken içimde bir yerlerin ısındığını hissediyordum. Dudağımı ısırarak ben de bakışlarımı karşıya çevirdim.

“Aslında ailemin maddi durumu oldukça iyidir. Hatta fazlasıyla iyi ama… Samimi değiller Rüyam. Bu sıcaklık, o iki katlı evde yok. Abim… Yaşadıklarından sonra şu çocukların bana gülümsediği gibi bir  kere gülümsemedi. Bilmiyorum… Öyle işte.”

“Seni çok seviyorlar.” Diye mırıldandım. Cevap refleks gibi, tereddütsüz olarak ağzından çıktı;

“Ben de onları çok seviyorum.” Kafamı çevirerek gözlerine baktım. Siyah saçları, yakışıklı yüzü ve pamuk gibi bir kalbi vardı. Değişik ritimlerde atan ve hep güzel düşünen bir kalbi. Her zaman sıcaktı, her zaman gülümsüyor ve her zaman gülümsetiyordu. Yeşil gözleri bahar yeri gibiydi. Bulutlanması sadece anlıktı. İçinde çok şey olmasına karşın başardığı her şey insanların yüzlerine bir gülümseme ulaştırıyordu. Bu, sürekli Öküz dediğim bahar gözlü yakışıklı adama, gün geçtikçe daha fazla alışıyordum. O sahneyi izlerken ben; ona bakmaya devam ediyordum. İçimde oluşan kıpırtılar ve bu sıcaklık… Hayra alamet değildi. Kafasını iki yana sallayarak ayağa kalktı. Sanırım o da bir şeyler düşünüyordu. Elini uzatarak sıcacık gülümsedi.

“Haydi kalk. Fazla sallandık. Madem rolü istiyorsun, biraz çalışalım.” Ve ben tereddüt etmeden uzattığı eli tuttum.

Gece yarısına kadar yazarım diye düşünüyordum fakat suya yazarmış gibi ilerledi. Sizi de bekletmek istemedim. Direk yayınladığımdan harf veya kelime hatalarım olabilir. Düzeltmeye zamanım olmadı. Bir kusur olduysa affola. Baştan beri yanımda oldunuz. Çoğunuzun yorumlarına gözlerim doldu, içim ısındı inanın. Bunun için hepinize çok teşekkür ederim. Baştan beri yanımda olan bir okuyum da Özge. Sürekli resim bulur, mesaj atar, yorum yapar... Öyle tatlı biri ki :D Bugün doğum günü. İyi ki doğdun demekten geri durmayayım dedim :D Bir konu daha; Aşktan Kaçılmaz. Benim için kıymetli bir diğer hikayem. Onun da yeni bölümü yayınlanacak. Hepinize bir göz atmanızı tavsiye ediyorum. Bu bölümü uzun yazdım, ben de uzun yorumlar bekliyorum :D Bir klasikle kapanışı yapayım; SEVİLİYORSUNUZ :D Multimedia: Rüyam

Aşk Yeniden Isırıyor (Sıra Arkadaşım Bir Vampir 2)Where stories live. Discover now