thirty nine

8.8K 613 346
                                    

jeongguk's pov;

bir ay sonra

"...Çocuğu böyle incecik giydirirseniz üşütür, hasta olur..."

Sabır, sabır, SABIR.

Oğlumuz Seong'u kucağına almış, bir yandan onu pışpışlarken diğer yandan da durmadan hayıflanan anneme ters bir şey söylememek için çok zor tutuyordum kendimi.

Ailelerimiz bu sabah saat onda inmişlerdi Japonya'ya. Aslında Taehyung'la bana kalsa Seong en azından iki-üç aylık olana kadar bizimkileri ağırlamazdık ama maalesef bize kalmamıştı, ebeveynlerimiz bir ay bile zor dayanmışlardı.

Seong bir aylık olmuştu, oysaki ben eve ilk geldiğimiz günü sanki daha dünmüş gibi net hatırlıyordum. Zamanın nasıl geçtiğini hiç anlamamıştım; neyse ki artık bazı şeyleri oturtmuş, kendi çapımızda bir düzen kurmuştuk. En son bundan iki hafta önce gitmiştik doktor kontrolüne, bebeğimiz aynı gün aşılarının ikinci dozunu da olmuştu. Neyse ki Bayan Takahashi yaptığı tahliller sonrasında Taehyung'un da oğlumuzun da gayet sağlıklı olduğunu söylemiş, içimizi rahatlatmıştı.

Hastaneden eve geldiğimiz ilk günlerde yaşadığımız korkular, kuruntular gün geçtikçe geride kalmıştı; Taehyung da ben de çok daha sakin ve kontrollü davranıyorduk şimdi. Seong'un en ufak bir ağlamasında paniğe kapılmayı, onu banyo yaptırana kadar kan ter içinde kalmayı bırakmıştık nihayetinde.

Taehyung'un hamile kalması, bunu bana haber vermesi, Japonya'ya gelmesi, birbirimize ikinci bir şans vermemiz, yaşadığımız cinsel birliktelik, evlenmemiz, oğlumuz için isim aramamız, oturma odasını yeniden dizayn etmemiz, Seong'un dünyaya gelişi, Taehyung'la birlikte yeni bir sürece girmemiz, işten ayrılmam... Üzerinde düşününce sanki hem yıllar önce hem de daha dün yaşanmış gibi geliyordu hepsi.

Bizim ufaklığa heyecanla isim aradığımız günler aklıma geldikçe gülüyordum. Taehyung'la Seong Ryou ismine karar verene kadar ailelerimiz ve Saem tarafından maruz kaldığımız baskı, sarışının oğlumuza onun istediği isimleri koymadığımız için bize küsmesi, hele de Seong'a ısrarla Kiara diye seslenmesi... Düşündükçe çok komik geliyordu.

Kore'den döndükten kısa bir süre sonra Tae ile bebeğimiz için alışveriş yapmış, oturma odasını planladığımız gibi bebek odası olarak yeniden dekore etmiştik. Beşiğiydi, boyasıydı, perdesiydi, halısıydı derken şimdi aynı oda oğlumuz Seong'un mis gibi bebek kokusuyla dolu nefis bir parfümeriye dönüşmüştü.

Bundan bir ay önce, ofiste çeviri yapmakla meşgulken Taehyung'dan aldığım telefon, o anda yaşadığım panik hala çok tazeydi benim için. Hattın diğer ucunda nefes nefese suyunun geldiğini söyleyen, beni yanına çağıran adam aynı gün bana bir erkek bebek vermişti.

Binbir telaşla hastaneye varışımız, Taehyung'la doğumun başlangıcına kadar yaptığımız yürüyüşler ve egzersizler, sancıları nüksettikçe acısını bana yansıtmamak için dudaklarını dişlemesi... Sadece Seong'u dünyaya getirdiği için bile büyük bir saygı ve minnet duyuyordum Taehyung'a. Öyle ki doğuma girmememi bile söylemişti bana; vücudunu ele geçiren sancılar esnasında bile benim ruh sağlığımı düşünmüş, doğum esnasında yaşanacaklardan korkabileceğimi düşünerek yanında olmamı engellemeye çalışmıştı.

Açıkçası Taehyung'la aramızda nelerin değiştiğini bilmiyordum ama hiçbir şey olmasa bile bir şeyler olmuştu mutlaka. Onunla bile isteye sevişen, onu sadece içimden geldiği için öpen ya da yine aynı şekilde sırf canım istediği için ona sarılan bendim. Bu kadar yaşanmışlıktan sonra bile hala tanımlayamıyordum duygularımı.

En azından uzun bir süredir Taehyung'a karşı hissettiğim duyguların merhametten, saygıdan, minnet ve türevi duygulardan ibaret olduğunu düşünüyordum; doğrusu bu duyguların arasına aşk ve ya sevgi gibi kavramları bugüne kadar hiç almamıştım. Şimdi ise hislerimi, düşüncelerimi tekrar gözden geçirince kendime yalan söylüyor gibi hissediyordum kendimi; hangi insan sadece merhamet ya da minnet hissinden dolayı biriyle sevişir, birini öper, birine sarılırdı?

from the rough × taekookOnde as histórias ganham vida. Descobre agora