6.2

1.8K 137 92
                                    

Troian ve Valerio ile gittiğimiz parti gerçekten de çok uzaktaydı, neredeyse bir saat sürmüştü oraya ulaşmamız. Arabada çok fazla konuşmamıştık, Troian'ın sevdiği eski şarkıları dinleyip yolu izlemiştim sadece. Aklım tamamen Justin'deydi, zaten ne zaman değildi ki?

Sözlerimle onu incitmek istememiştim ama Scott'ın başının belaya gireceğini düşünmek bana kırıcı şeyler söyletmişti. Aslında yalan söylemiş de değildim, nerede Justin varsa orada her zaman bela vardı.

Üstelik hala beni bir şeylerin dışına atmayı sürdürüyordu, bu kadar agresifleşmemin nedenlerinden biri de buydu. Bütün olanlardan sonra en azından bana karşı dürüst olmayı borçluydu.

Ama arabayla giderken bütün bunları birkaç dakikalığına düşünmüştüm, geri kalan yolculukta aklımdaki tek şey merdivenlerin başında birbirimizden neredeyse bir adım uzaklıkta duruşumuzdu. Bu bile kendime acı çektirmek için deliye döndüğümü ispatlıyordu. Yine de onu aklımdan atamadım.

Parti neredeyse Troian'ın evi kadar büyük evdeydi, insanlar havuzun olduğu bahçe ile geniş oturma odasındaydı. Gerçekten çok fazla kişi vardı ama Valerio hemen birileriyle selamlaşmaya başlamıştı bile. Nasıl olur da daha okul açılmadan bu kadar arkadaş edinebilirdi ki? Ben bir okulda yedi yaşından beri okuyup sıfır arkadaşla mezun olmuştum.

"Bu kız kardeşim Troian," diyerek sonunda yanına geldiğimiz arkadaşlarına tanıttı Valerio. "Ve arkadaşımız Margo."

Karşımda duran bir kızla iki oğlana o zaman baktım. Bu aralar tanıştığım herkesin bir dergi çekiminden fırlamış gibi görünmesi ve benim etrafta Bellatrix gibi gezinmem gerçekten can sıkıcı olmaya başlamıştı.

"Miles," derken kısa sarı saçlı oğlanı, "Tate," derken ise yeşil gözlere sahip melez oğlanı gösterdi. Ardından, "Brenda," dedi ve bakışlarımı siyah kısa saçları ile belirgin yüz hatları olan kıza çevirdim. Gerçekten de çok güzeldi.

Troian hepsiyle neşeli bir şekilde tanışırken ben sessiz kaldım. Buraya gelmenin ne kadar iyi bir fikir olduğunu sorguluyordum.

"Güzel alçı," dediğinde Brenda'nın benimle konuştuğunu anlamamam için gerizekalı olmam gerekiyordu.

"Sağol," dedim sadece, garip bir iltifattı.

"Önemli bir şey mi?" diye sordu.

Omuz silkip, "Çok değil," dedim. "Sadece birkaç hafta daha benimle."

"Ben ilkokuldayken koltuktan koltuğa atlarken düşüp kolumu kırmıştım." Çocukluk anısıyla sohbete katılan kişi Tate olmuştu. "Hala nasıl olduğunu anlamıyorum."

Herkes ona gülerken ben de hafifçe tebessüm ettim, saçmaydı.

"Bunu insanlara anlatıp durmamalısın," dedi Brenda ona, ardından bana döndü. "Senin nasıl oldu?"

Bana daha fazla soru sorulmaması için yalan söylemek isterdim ama Valerio ile Troian buradayken bu yalnızca rezil bir durum olurdu. "Trafik kazası," dedim o yüzden.

Tam da beklediğim gibi birden rahatsız edici bir hava oluştu.

"Kötüymüş," dedi Miles. "Başka bir şey oldu mu?"

Evet Miles kötüydü, özellikle bunu bilerek yaptığım düşünülünce.

"Hayır," dedim kısaca.

"Geçmiş olsun," dedi Brenda gülümseyip. "Ben de bir keresinde motosikletten düşmüştüm, neyse ki yavaş sürüyordum."

Bu Troian'ın ilgisini çekmiş gibi, "Motosikletin mi var?" diye sordu ona.

hauntingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin