5.5

3.8K 450 202
                                    

Bir sonraki sabah çok farklı planlarla uyanmış olsam da Darwin amca ile çocuklarının bana geçmiş olsun ziyaretine geleceklerini öğrenmemle hepsi suya düşmüştü.

Homurdana homurdana kahvaltı yapıp aynı homurtular eşliğinde kendimi biraz daha insana benzetebilmek adına odama gittim. Yüzümdeki yaralar ve her bir köşesi farklı acıyla ağrıyan vücudum ise sadece yatağa oturup suratımı asmama neden oldu.

Annem kapının önünden geçene kadar öylece oturdum, ardından annem içeri girdi ve halime gülmeden duramayarak önce saçlarımı taradı. Daha sonra üzerime siyah taytım ile kapüşonlu tişörtlerimden birini giymeme yardım etti.

"Çok güzel görünüyorsun," dedi beni sağlam elimin üzerinden öperek ama öyle olmadığımı biliyordum. "Hala elini tutabildiğim için kendimi o kadar şanslı hissediyorum ki."

Cümlenin sonuna doğru çatallaşan sesi duygulandığını anlamam yetmişti. Böyle söylediğini duymak boğazıma bir yumru olarak oturdu.

"Anne, bunları artık düşünmeyeceğimizi konuşmuştuk," dedim ama elini sıkıca tutmuştum. Çünkü ben de elini tutabildiğim için kendimi çok şanslı hissediyordum.

"Ben bir anneyim," dedi gülümseyip. "Düşünebildiğim tek şey bu benim."

Bana nazikçe sarıldığında o güzel çiçek kokulu parfümünü içime çektim. Bu parfüm bana her zaman çocukluğumu hatırlatırdı, annemin değişmez kokusuydu bu.

Aşağıdan gelen kapı zili sesiyle birbirimizden ayrıldık.

"Gelmiş olmalılar," dedi annem. İstemsiz olarak yüzümü buruşturduğumda bunun hiç doğru bir davranış olmadığını hatırlatmak ister gibi baktı bana. "Lütfen biraz sıcak kanlı olmayı dene Margo, benim için. Belki onları seversin."

"Tamam," dedim ama bunu hiç de başaramayacağımı biliyordum.

Biz aşağıya inerken babam çoktan kapıyı açmıştı. Önce Darwin amcayı gördüm, babamı aksine onun saçları beyazlamıştı ve hatırladığımdan çok daha kiloluydu.

Hemen arkasında benim yaşımda olduğunu bildiğim bir kız vardı. Kızın simsiyah saçları düz bir şekilde aşağı iniyordu, baya uzun saçları vardı. Bir kot pantolonla vücudunu saran beyaz bir tişört giymişti. Karşımda bu kadar güzel bir kız bulmayı beklemediğim için üzerinde bir müzik grubunun baskısı olan kapüşonlu tişörtümün ucunu çekiştirdim.

Kızın hemen yanında ise ikizi vardı. Onunda siyah saçları vardı ama kız kardeşinin saçlarının aksine onunkiler kıvırcıktı. Giydiği siyah kapüşonlu ve kot pantolonuyla iyi görünüyordu.

"Margo," dedi Darwin amca beni görünce. Bu sırada babamla bir şeylere kahkahalar atmanın tam ortasındaydılar. "Seni iyi gördüğüme çok sevindim, kızım. Ne kadar da güzelleşmişsin."

Kesinlikle bu güzelleşmiş halim değildi ama ona doğru yürüyüp, "Teşekkür ederim," dedim gülümseyerek.

Darwin amca bana sıcak bir kucaklaşma verdikten sonra kendi çocuklarına döndü. "Bu Troian," dedi kızını gösterip. "Bu da Valerio," derken de oğlunu işaret ediyordu. "Çocuklar hadi Margo ile tanışın."

Troian ve Valerio'ya döndüğümde onların da en az benim kadar baba zoruyla bu işin içinde olduklarını yüz ifadelerinden anlayabiliyordum. Ben yapınca batmıyordu ama onların da böyle düşündüğünü anlamak kaba gelmişti.

Ayrıca bu ikisi benim araba kazası geçirdiğimden de haberdardı büyük ihtimal, zaten olmasalar bile kolumdaki kocaman alçı birçok şeyin yanıtıydı ve bu da beni oldukça rahatsız etti.

hauntingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin