5.7

4K 351 299
                                    

Uyandığımda o günümün de diğeri gibi acılar içerisinde geçeceğine emindim. Biraz geç kalkmıştım, annemle babam çoktan işe gitmişti. Scott da ortalıkta görünmüyordu.

Yüzümü yıkarken aynada gördüğüm üzgün yüze uzun uzun baktım. Dün çok zor bir gündü. Gidip bir köşede kendimi kaybedene kadar içmemek için direnmiş, eve dönüp yatağımda ağlamakla yetinmiştim. Annem birkaç kez odama girip neler olduğunu sormuş olsa da tek kelime etmemiştim. Zaten ona ne diyebilirdim ki?

Justin'in karşısında dimdik durmayı başarmıştım ama onun yanından ayrıldığım anda yine yenik düşmüştüm. Eve gelip yatağıma yatana kadar bütün olanların gerçekliğinden şüpheliydim. Onunla konuşmak, kavga etmek bile bir hayalin parçasıymış gibi gelmişti oysa ki.

Benim için geri döndüğünü söylemişti ama içimden küçük bir parça bile buna inanmayı kabullenmiyordu. İki yıldır yoktu ve bu süre beni aslında hiç sevmediğini anlamam için yeterli olmuştu. Bunca zaman bir kez bile aksini düşünmemi sağlayacak bir şey olmamıştı çünkü.

İnandığım tek şey benim ona karşı olan sevgimdi. Bütün bu savaşın içinde ayakta durmayı başaran tek şeydi, gücü beni bile şaşırtmıştı. Justin'i görmeden geçen günlerde bazen geçiyormuş gibi geldiği zamanlar olmuştu, ama dün onu karşımda gördüğümde emin olmuştum. Ne olursa olsun onu sevmek sonsuza kadar benimle kalacaktı.

Bununla nasıl baş edeceğimi bilmiyordum ama bir yolunu bulmayı planlıyordum.

Biraz mısır gevreğiyle kahvaltı yaptıktan sonra ağrı kesici ilaçlarımı içip telefonumu elime alarak oturma odasındaki koltuğa uzandım. Yeni başladığım bir diziyi izlerken yukarıdan Troian'ın attığı mesajın bildirimini gördüm. Evimizden ayrılmadan önce birbirimize telefon numaralarımızı verdiğimizi neredeyse unutmuştum.

Bugün neler yapacağımı sorduğunda basit bir şekilde evde olduğumu söyledim. Birkaç dakika sonra beni evlerine çağırdığında önce gitmemek için ne bahane üretebilirim diye düşünmeye başladım.

Evde kalsam ne yapacağımı düşünmek ise canımı daha fazla sıktı, büyük ihtimalle tek başıma ağlayıp halime acımaktan öteye gidemeyecektim. Troian'ı daha hiç tanıdığımı söyleyemezdim ama en azından biraz kafam dağılırdı.

Hazırlanmak için uzandığım yerden kalkıp odama çıktığımda Troian da bana evinin konumunu atmıştı. Kırık kolumla tek başıma hazırlanmak çok kolay olmasa da artık alıştığımı söyleyebilirdim. Saçımı tarayıp, hem yeni tanıştığım hem de haddinden fazla güzel olan birinin yanına gideceğim için biraz makyaj yaptım. Bütün bunlar çok kısa sürmüştü.

Çantamın içine cüzdanımla telefonumu atıp biraz zorlanarak ayakkabılarımı giydim, bağcıklarımı bağlama imkanım olmadığı için onları ayakkabının içine sıkıştırmıştım.

Troian'ın attığı adres neredeyse uzak sayılırdı, asla araba kullanma gibi bir ihtimalim olmadığı için evden çıkıp taksi bulabileceğim yolun aşağısına doğru yürüdüm. Saniyeler sonra şansıma geçen taksiyi durdurup bindiğimde evin adresini taksiciye söyledim.

Can sıkıcı erkek kardeşinin de orada olmayacağını merak ediyordum. Nedense o çocukta beni rahatsız eden bir şeyler vardı.

Yol yirmi dakika sürdü, taksici arabayı durdurduğunda parasını ödeyip aşağıya indim. Karşısında durduğum evi gördüğümde neredeyse yanlış geldiğimi düşünecektim. Darwin amcanın zengin olduğunu biliyordum ama beklediğimden çok daha lüks üç katlı bir ev karşımda duruyordu. Zaten yol boyunca şehrin daha pahalı kısımlarına geçtiğimizi fark etmiştim.

hauntingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin