3.7 | "KAFESTE KİLİTLİ KALMIŞ KELEBEK"

1.7K 110 64
                                    

Merhabalaaar!!

Söz verdiğim gibi yeni bölümü bir önceki bölümle arasını çok uzatmadan yayımlamaya çalıştım. Açıkçası benim içime sindi, umarım siz de beğenirsiniz.

Normalde biliyorsunuz açıklama kısmını bölümün sonunda yapıyorum ama bu bölümde de kitaba başlamadan önce kafamda kurduğum ve yazmak için çok heyecanlandığım bir kısım var. Ben yine müziği açmanızı istediğim yere (*) koyacağım. Eğer dinleyebilirseniz lütfen şarkıyla birlikte okuyun.

Şarkı: Ed Sheeran - Perfect

Oylarınızı ve yorumlarınızı eksik etmeyin. Kendinize dikkat edin, sağlıklı kalın. Sizi seviyorum:)) Gerçekten çok seviyorum...Şu an bu cümleyi yazarken küçük bir sevgi şeysi yaşadım. Yazdığınız güzel yorumlar, yeni bölümü merak edip sormanız ve sabırla beklemeniz...Hepsi için çok teşekkür ediyorum. İleriki bölümlerde de, diğer kitaplarımda da, hoşunuza gidecek bölümler yazmak için elimden geleni yapacağım.

Neyse, ben daha fazla uzatmayayım.
İyi okumalar!

<>

Elime yasladığım başımın düşmesini engelleyemezken neredeyse kapanmakta olan gözlerim çalan çıkış ziliyle birlikte son anda kapanmaktan vazgeçti. Geçen hafta bugün için, pazartesi, öğretmenlerin kurul toplantısı olacağını ve öğleden sonraki derslerin yapılmayacağını, bu yüzden de on ikide çıkacağımızı söylemişti okul müdürü.
Bakışlarımı sınıfta gezdirdim. Okul bitmiş, herkes gitmek için hazırlanmaya başlamıştı. Ben ise tüm coğrafya dersi boyunca uyumamak için kendimi zor tutmuştum. Bazı dakikalar derste anlatılanları dinlesem de bu çok sürmüyor, gözlerim açık olsa da içim geçiyordu. Bunun sebebi ise hem gece uykumu fazla alamamıştım hem de coğrafyadan nefret ediyordum.

Elimdeki kalemi, sıranın üstündeki silgiyi kalem kutuma kaldırıp defter ve kitaplarımla beraber çantama kaldırdım. Ellerimle yüzümü ovuşturdum, ardından gerinerek belimi esnettim. Dışarı baktığımda çok hafif kar yağdığını gördüm. Günlerdir yağmur yağdığı için yerdeki karlar da erimişti ama hava durumundan gördüğüm kadarıyla asıl karlı günler bugünden itibaren başlayacaktı.

Ayağa kalkıp montumu giyindim, sırt çantamı tek omzuma takarak kapıya doğru yürüdüm. Ellerim ceplerimde yürürken camdan esen rüzgarla ürperdim. Aralığa yeni, bugün, girmiştik ve havalar kışın kesin olarak geldiğini bize söylemek istiyormuş gibi sert bir soğuğu üstlerine örtmüştü.

Cebimdeki titreşimle telefonu çıkarttım ve gelen mesaja baktım.

Kimden: Sarp
Okul kapısının biraz aşağısındayım.

Mesajı okuyup onu zaten birazdan göreceğim için cevap vermeden tekrardan telefonu cebime kaldırdım.
Sarp uzun zamandır yaptığı gibi bugün de benimle okula gelmemişti. Dün restoranına gittiğimiz adamlarla ilgili öğrenmesi gereken birkaç şeyin olduğunu söylemişti. Adamlar bugün gelmemizi söylemişti. Sarp da çıkışta Urasla birlikte beni almaya geleceklerini ve direkt olarak restorana gideceğimizi söylemişti.
Eskiden, bana daha az şey anlattığı zamanlarda, neler yaptığı merak ya da neden okula o kadar uzun süre gelmediği halde sınıfta kalmadığını merak ediyordum. Ancak artık sebepleriyle birlikte, tamamını söylemese bile merakımı giderecek kadarını, bana anlattığı için bunu çok da sorun etmiyordum.

Çoktan boşalmış koridorları geçip merdivenlerden aşağı indim ve bahçeye çıktım. Sadece yürürken neden bir anda yorulduğumu anlamazken adımlarımın bir acelem olmadığı halde benden bağımsız hızlandıklarını fark ettim. Aynı anda kalbimin de normalden biraz daha hızlı attığını hissedince kendi kendime hafifçe kaşlarımı çattım. Neyin acelesiydi bu? Ya da neyin heyecanıydı? Son zamanlarda kendimi anlamakta güçlük çektiğim gibi vücudumun verdiği tepkileri de aynı şekilde anlamakta zorlanıyordum.

ÖLÜM ÖPÜCÜĞÜ (DÜZENLENİYOR)Where stories live. Discover now