4.8 | "SAKLI CENNET"

1.1K 77 50
                                    

URAS KÜLLÜ
(DÜN AKŞAM)

Ellerim cebimde salına salına yürürken kafamı, dinlediğim müziğin ritmiyle orantılı olarak hafifçe sallıyordum. Müziğin sesini neredeyse sonuna kadar açmıştım ve sanki tüm dünya benimle aynı şarkıyı dinliyormuş gibi hissediyordum.

Sarp'la işimiz biteli bir saat olmuştu. Cengiz geri dönmüş, o yokken olanlar hakkında merkezde uzun bir toplantı yapmıştık. Gündemimizin ana konusu Halil ile olanlardı. Hepimiz Cengiz'in bu konuyu düzgün bir şekilde halledemediğimiz için kızmasını beklesek de o bizi şaşırtarak bir sorun olmayacağını, aksine Halil'in bu işin arkasında kendisinin olduğunu öğrenmesine sevindiğini söylemişti. Hem Sarp, Arsen sayesinde belgeyi de hemen o gün alabildiğinden Cengiz'in keyfi iyice yerine gelmişti. Bir de üstüne Arsen'e teşekkür etmek için Sarp'a onu çağırmasını söylemişti. Sarp elbette Cengiz'in bu isteğini biraz kaba biraz nazik bir şekilde, ki kaba tarafı daha ağır basmıştı, reddetmişti.

Toplantı bitiminde herkes dağılırken Cengiz Sarp'la biraz özel konuşmak istediğinden benimle birlikte merkezden çıkmamıştı ama işi bittikten sonra Arsen'i almaya Erva'nın evine gideceğini söylemiş, eğer hala kafeden çıkmadılarsa onları benim götürüp götürmeyeceğimi sormuştu. Yapacak herhangi bir işim olmadığından, zaten olsa da yapacağımı bildiğinden istemişti, kabul etmiştim.

Şu an yürüdüğüm yollar özellikle son bir aydır neredeyse her gün kullandığım için her bir kaldırım taşına kadar ezberlediğim yollardı. Erva'nın çalıştığı kafeye bu yoldan daha kısa gidildiği için burayı kullanıyordum. Oraya neden sürekli gittiğimi ise bilmiyordum. İlk tanıştığımız zaman onun ukala ve vurdumduymaz tavırları sinirimi bozuyordu. Her ne kadar onu detaylı bir şekilde tanımıyor olsam da psikopat biri olduğunu bile anlamıştım. O da aynı şekilde bana uyuz olduğunu beni her gördüğü an belli ediyordu. O zamanlar çok sık karşılaşmasak da ne zaman karşılaşsak ikimiz de birbirimizin boğazına yapışmak istiyorduk.

Ancak bir akşam şans eseri onun çalıştığı kafenin önünden geçerken camdan onu görmüştüm. Müşterilere meleksi bir gülümsemeyle siparişlerini götürüyor, içeriye yeni gelenleri büyük bir gülümsemeyle karşılıyordu. Bu gülümsemenin gerçek, içten bir gülümseme olduğunu bana hiç göstermemiş olsa da biliyordum. Sanki o an gördüğüm Erva, benim bildiğim Erva'nın bir ikizi gibiydi. Ondan tamamen farklı olan bir ikizi...

Ve bir an kendimi daha önce yüzlerini bile görmediğim, adlarını bilmediğim o müşterileri kıskanırken bulmuştum. Beni görünce kaşları çatılıp, gözlerinin etrafını alev topları sararken hiç tanımadığı insanlara nasıl o kadar içten gülümseyebiliyordu? Kaldırımın ortasında öylece durmuş, uzaktan onu izlerken içimden sürekli bunun haksızlık olduğunu tekrarlayıp durmuş, birkaç dakika sonra ise kendimi kafeden içeri girerken bulmuştum.

Boş masalardan birine oturup beklemeye başlamıştım. Yanıma gelen erkek garson siparişimi almak istemişti ama hala karar vermediğimi söyleyip onu başımdan savmıştım. O sırada Erva başkasının siparişini alıyordu ve ben de bir gözüm onun üstünde, işinin bitmesini bekliyordum. Bir-iki dakika sonra 'mutfak' yazan yere doğru gidecekken 'Bakar mısınız?' diyerek onu durdurmuştum. Göz göze geldiğimizde onun suratındaki gülümseme yavaşça silinirken benim yüzümdeki gülümseme genişlemişti.
Yanıma gelip burada ne işimin olduğunu sormuş, ben de burasının halka açık bir kafe olduğunu söylemiştim. O da beni şaşırtmayarak gözlerini devirip ne istediğimi sormuştu. Ayaklarım benden bağımsız hareket edene kadar buraya gelip bir şeyler yiyip-içmeyi düşünmediğimden aklıma gelen ilk şeyi söylemiştim. Portakal suyu. Bir an böyle bir şey sipariş etmemi tahmin etmiyormuş gibi tek kaşını kaldırarak baksa da bir şey demeden arkasını dönüp gitmişti.

ÖLÜM ÖPÜCÜĞÜ (DÜZENLENİYOR)Where stories live. Discover now