2.8 | "KABUS"

2.4K 131 69
                                    

Soğuk. Soğuk. Soğuk...

Bütün vücudumda hissettiğim tek şey soğuktu. Üstümde sadece uzun, ince bir gecelik vardı ve bu yüzden iliklerime kadar üşüyordum. Kollarımı bedenime sarıp üşümemi engellemeye çalışsam da nafileydi. Soğuk esen rüzgar vücudumda hiçbir noktayı es geçmeden esiyordu. Nerede olduğumu bilmiyordum. Buraya nasıl geldiğimi bilmiyordum. Belki de isteyerek gelmiştim ama aynı zamanda hiçbir şey hatırlayamıyordum. Hatırladığım tek şey bana öfkeli ve sanki karşısında dünyanın en iğrenç yaratığı duruyormuşçasına bakan gözlerdi.

Babamın gözleri hatırladığım son şeydi.

Şimdiyse bilmediğim bir yerde nereye gittiğimi bilmeden yürüyordum. Ayaklarım çıplaktı ve yerdeki taşlar canımı yakıyordu. Etrafta kimse yoktu. Yalnızdım. Uzaktan bir salıncağın gıcırtısı geliyordu ama hangi yönden geldiğini kestiremiyordum. Hatta gelmiyor bile olabilirdi. Zihnim benimle oynamayı seviyordu.

Gözlerimle etrafı incelemeye başladım. Bir kaldırımda yürüyordum. Etrafta binalar ve arabalar yoktu. Sadece yürüdüğüm yolun her iki yanında ağaçlar uzanıyordu fakat rüzgar esmesine rağmen ağaçların yaprakları hareket etmiyordu. Nerede bittiklerini de göremiyordum. Yol çok uzundu.

Daha sonra arkamdan gelen bir ses duydum. Hızlanmaya başlayan kalbimle kollarım hala bedenime sarılı haldeyken kafamı sesin sahibini görmek için çevirdim. O an bu bilmediğim yerde bulunma sebebimle göz göze geldim.

Elleri iki yanında sarkan babam kaşlarını çatmış bir şekilde bana bakıyordu. Sanki o da burada bulunma sebebinin ben olduğumu düşünüyordu.

Bana doğru gelmeye başladığında aynı anda bende adımlarımı geriye doğru attım. Benim ondan kaçıyor olmam onu sinirlendiriyormuş gibi yüzü kızarmaya, adımları da hızlanmaya başladığında bende onun gibi adımlarımı hızlandırdım. Ancak geriye doğru hızlıca gitmek zor geldiğinden önüme dönüp koşmaya başlayacakken ayağım yerinden yerinden hafifçe çıkmış olan kaldırım taşına takıldığı için henüz bir adım atamadan yere düştüm. Ellerim sert zemine sürtüp canımı yakarken dejavu yaşadığımı hissettim.

Başımı kaçmak için ne kadar zamanımın olduğunu görmek için hızla çevirdim fakat babamı hemen birkaç adım ötemde görünce geç kaldığımı fark ettim. Sızlayan ellerimin acısını umursamadan geriye gitmeye çalıştım. Gelsin istemiyordum. Benden uzak dursun istiyordum.

Çok geçmeden büyük elleri saçlarımı bulduğunda boğazımdan acı dolu bir çığlık kaçtı. Ellerimi yerden çekip kolunu ittirmeye çalıştım. Ancak gücüm yetmiyordu.

Bir kez daha saçlarımı elinden kurtarmayı denedim. Canımı yakıyordu. Küçükken de canımı çok yakmıştı. Birçok kez saçlarımı tıpkı şimdi olduğu gibi çekmiş, beni sürüklemişti. O zamanlar babamdan daha çok korktuğum için sadece ağlıyor ve beni bırakmasını için yalvarıyordum. Küçücük bedenimin canı ne kadar acısa da çığlık atamıyordum çünkü çığlık attığım zaman canımı daha çok acıtıyordu.

"Baba, lütfen bırak" dedim. Ağladığımı yanaklarımdan aşağı süzülen sıvıdan anlayabiliyordum.

"Beni her geçen gün daha da sinirlendiriyorsun, Arsen" dedi dişlerinin arasından öfkeyle.

"Ben...Ben ne yaptım ki?" Sanki yaptığım şey bariz ortadaymış da ben göremediğim için sinirlenmiş gibi tuttuğu saçlarımdan kafamı sertçe arkaya yatırdı.

"Hiçbir şey yapmana gerek yok. Varlığın bile midemi bulandırıyor" dedi suratıma tükürükler saçarak. O an bende kendimden nefret ettim. Aslında ben değil, yedi yaşındaki Arsen nefret etmişti.

ÖLÜM ÖPÜCÜĞÜ (DÜZENLENİYOR)Tahanan ng mga kuwento. Tumuklas ngayon