4.9 | "YAPRAKLARI SOLMUŞ PAPATYA"

1.1K 74 36
                                    

Ölüm.
Yaş, cinsiyet, zengin, fakir, güzel, çirkin, yakışıklı fark etmeksizin her insanın hayatına bir kez olsun uğramış ya da uğrayacak olan bu kelimeyi insan ne zaman duysa o dört harfin ağırlığı altında kendini eziliyormuş gibi hisseder. Kimse genelde ağzına almak istemez. Sanki dudakları arasından bu kelime dökülse o an oracıkta can verecekmiş gibi bir his kaplar insanın içini. Ya da ondan hiç bahsetmeseler ölümün kendilerine veya yakınlarına hiç uğramayacağını düşünürler.

Ancak hiç kimsenin ne yaparsa yapsın değiştiremeyeceği bir gerçek var ki ölümden kaçamayız. Bazen olmayacağını bildiğimiz halde bundan kaçmak isteriz. Evren bize bunun mümkün olmadığını kanıtlamak ister gibi büyük bir acıyı karşımıza, filmlerde yerin altından yükselen bir duvar gibi çıkarttığında ancak gerçeğin farkına varırız.

Belki de ben bu gerçeğin farkına daha küçükken, annem bizi terk ettiğinde ve ben onu zihnimde öldürdüğümde vardığım için ölümden kaçmaya çalışmıyordum. Onu kabullenmiştim ama yine de sanki içimde adını koyamadığım bir şey eksilmiş gibi hissediyordum.

Ve bu his canımı çok yakıyordu.

Kendimi, ucu bucağı gözükmeyen papatya tarlasının içinde solmaya yakın bir papatya gibi hissediyordum. Diğer çiçekler güneşte parlamaya devam ederken ben aralarında yavaş yavaş ölüyordum ama kimse benim farkıma bile varmıyordu. Ne de olsa onların hayatı devam ediyordu. Ben de onlar gibi parlak güneşin altında güneşlenmeye devam etmek istiyordum fakat yapraklarımı nasıl kurtaracağımı bilmiyordum.

İnci ablanın cenazesinden dönerken arabanın içinde kulakları sağır eden bir sessizlik vardı. Ne Sarp ne de ben konuşuyordum. Nefes alışverişlerimiz duyulmuyordu, camlar açık olmadığından dışarının gürültüsü de içeri girmiyordu. Bu sefer Sarp'ın yanına, her zamanki koltuğuma oturmamış; onun yerine arkasına kafam cama yaslı, kollarım karnıma dolanmış ve ayakkabılarımı çıkarttığım için bacaklarımı yukarı çekmiş bir şekilde oturmuştum. Kendimi içi boş bir teneke kutudan farksız hissediyordum şu anda. Ne düşünmem gerektiğini, ne yapmam gerektiğini bilmiyordum. O eksilen şeyin yarattığı boşlukta, kabuslarımın da sahnelendiği o siyah sonsuzlukta, düşüyormuş gibiydim. Ağlama isteği tüm bedenimi sarmıştı, çığlıklarım boğazıma kadar dizilmişti fakat hiçbiri dışarı çıkmaya cesaret edemiyordu. Cenazede de ağlamamıştım. Daha doğrusu ağlayamamıştım. Sadece ruh gibi bomboş gözlerle İnci ablanın mezarını izlemiştim. Erva solumda sessizce göz yaşları dökerken benim yerime de ağlamıştı. Sarp sağımda, kolunu belime dolamış ve ayakta durabilmem için ona yaslanmamı sağlamıştı çünkü bacaklarımdaki tüm kaslar işlevlerini yitirmiş gibi olduğundan birkaç kez düşme tehlikesi yaşamıştım.

Mezarlıktan ayrılana kadar ruhsuz bir kuklaydım.

İki gün önce babam beni arayıp kanımı donduran o cümleyi söyledikten sonra aramayı sonlandırmıştı. İlk birkaç dakika donup kalmış, gözümün önünde beliren görüntülerin saldırısına uğramıştım. Sarp yüzümü elleri arasına alıp adımı yüksek sesle söyleyerek kendime gelmemi sağladığında ona babamın bana söylediği şeyi söylemiştim. Sarp'ın gözleri bir an için büyümüş, okyanusları şaşkınlık ve biraz da endişe duygularıyla dolmuştu. Ancak benden daha çabuk toparlanıp kendisiyle birlikte beni de ayağa kaldırmış, çok geçmeden arabaya binerek eve doğru yola çıkmıştık.

Bizim sokağa girdiğimizde apartmanın önünde ambulans görmek nefes alışverişlerimi zorlaştırmıştı. Ayak bileğimin acısını umursamadan arabadan atlayıp yarı koşar adımlarla eve koşarken Sarp'ın arkamdan bana bir şeyler dediğini duyuyordum ama çınlayan kulaklarımdan dolayı ne dediğini anlayamıyordum. Ambulansın önünde toplanmış, apartmana bakıp kendi aralarında konuşan insanları ittirerek içeri girecekken birinin, "Ah, Arsen!" dediğini duydum. Kafamı çevirip benimle konuşan kişiye baktığımda orta yaşlı bir kadınla karşılaştım. Eli, bana destek vermek istercesine kolumu okşuyordu. Kendisini tanımıyordum ve daha önce onu gördüğümden emin değildim, ki gördüysem de hatırlamıyordum, ama göz yaşlarından anladığım kadarıyla o, İnci ablayı tanıyordu.

ÖLÜM ÖPÜCÜĞÜ (DÜZENLENİYOR)Where stories live. Discover now