4.4 | "İNTİHAR İPLERİ"

1.2K 76 38
                                    

İntihar bir çözüm müdür? Belki de yaşayacak uzun yıllarımız varken o yılları hiçe saymak çözüm müdür? Yaşadığımız dünyadan bir anda sanki hiç var olmamışız gibi yok olmak çözüm müdür? Arkamızda neler bıraktığımızı düşünmeden, kimlerin hangi enkazın altında kalacağını umursamadan kendi canımıza kıymak bir çözüm müdür? Bir ay sonrasında, bir hafta sonrasında, bir gün sonrasında, hatta bir saat sonrasında ne olacağını bilmezken belirsizlik içinde gözlerimizi sonsuz bir uykuya kapatmamız bir çözüm müdür?

Ben bunların bir çözüm değil, daha çok bir kaçış olduğunu düşünüyorum. Ya da korkaklık. Yaşamaktan korkmakla intiharın aynı anlama geldiğini düşünüyorum. Peki neden korkuyoruz? Hayatın hangi kısmı bizi daha çok korkutuyor? Başarısız olmak mı? Zengin olamamak mı? Mutlu olamamak mı? Bence korkmamız gereken bir kısım varsa, o da iplerimiz başkasının ellerindeyken yaşamaktır. Bir başkası bizi kontrol ediyorsa, nasıl hissedip nasıl davranmamız gerektiğini bize bir başkası söylüyor ve bizi ona göre yönlendiriyorsa işte o zaman korkmalıyız. Onun dışında neden korkalım ki? İnsanlar özgür olmak için yaşar, bunun için savaşırlar. Savaşmaktan neden korkalım? Sonunda yüzümüzde bir gülümseme oluşacaksa, kendi iplerimizi kendimize saklayabileceksek neden korkuyoruz?

Kendi hayatlarını sonlandıran, savaşmaktan korkup kolay yolu seçen insanlar korkaktır bana göre. Kendini bulamamış, bir yerde sıkışıp kalmış insanlardır. Bu insanlar kendilerini belli bir süre saklayabilirler ama günün birinde hiç beklemediğimiz bir anda patlak verirler. Etrafımıza iyi bakmamız gerekir bu yüzden. İnsanların gözlerinin içine sadece bakmakla kalmayıp içeride neler olup bittiğini de görmemiz gerekir. Onların yanında olduğumuzu, ne olursa olsun destek olacağımızı, verdikleri savaşta yanlarında yer alacağımızı hissettirmemiz gerekir. Bu bizden bir şey almaz ama bir başkasına belki de bir hayat verebilir.

Ne olursa olsun, başımıza ne gelirse gelsin hayat devam ediyor. Şimdi kaybettiysek yarın kazanabiliriz. Yarın da kaybedersek bir başka gün mutlaka kazanırız. Aslında kaybetmek de bir nevi kazanmaktır. Nerede yanlış yaptığımızı görür, ona göre bir sonraki savaşımızda o hatayı yapmayız. Vücudumuzda açılan yaralara kötü bir gözle bakmak yerine onları sarıp iyileşmelerini sağlamak bize bu hayata daha sıkı tutunma isteği kazandıracaktır.

Kulağımda Sarp'ın benim için hazırladığı şarkı listesi çalarken ve kantinden aldığım kahvemi içerken sıramda oturmuş; gözlerim camdan dışarıda, okul bahçesinin köşesindeki, ucunda bayrak olan direkten sallanan ipe takılmıştı. Dışarıdaki rüzgardan dolayı bir sağa bir sola sallanıyordu. Kaç dakikadır onu izlediğimi bilmiyordum ama kantinden geldiğimden beri gözlerimi ondan çekemediğimin farkındaydım.

Öğlen arası olmuştu. Sarp yine benimle gelmediğinden bugün de birlikte oturduğumuz sırada tek başıma oturuyordum. Bunu artık çok fazla sorun etmiyordum. Onu anlıyordum. Zaten lisede olması gereken yaşı geçeli çok olmuştu, gelmek istememesi, ki genelde istemediğinden değil işi olduğundan gelmiyordu, gayet normaldi. Ben de okula geldiğimde elimden geldiğince kendimi derslerime odaklamaya ve notlar almaya çalışıyordum. Şu an için gayet iyi gidiyorum diyebilirim.

Neredeyse boş olan sınıfta yalnızca ben ve sırasında kafasını kollarına koymuş, uyuyan bir çocuk haricinde kimse yoktu. Bu yüzden sınıftan içeri biri girdiğinde ayak sesleri boş ve sessiz sınıfta yankılanıyor, dinlediğim müziğin sesi fazla açık olmadığından kulaklığın arkasına geçip bana ulaşıyordu.

Birkaç saniye önce içeri giren kişinin ayak sesleri gittikçe belirgin hal almaya başlarken kafamı çevirmedim. Ancak çok geçmeden yanımda hissettiğim hareketlilik gözlerimi takılı kaldıkları ipten ayırmama neden olurken içten içe, gelmeyeceğini bildiğim halde arkamı döndüğümde onu görmek isteyen tarafımı susturamıyordum. Sarp şaşırtmayı seviyordu. Belki şimdi de beni şaşırtmak, bir sürpriz yapmak istemişti?

ÖLÜM ÖPÜCÜĞÜ (DÜZENLENİYOR)Where stories live. Discover now