1.6 | "ÇIRAK"

4.4K 203 86
                                    

SARP BOZCAK

Havanın soğuk olmasına ve hatta dışarıda sulu kar yağmasına rağmen odadaki boğucu sıcaklık uyumamı engelliyordu. Kafamı yastığa koyduğumdan beri bir sağa bir sola dönüyor, uyumaya çalışıyordum. Zifiri karanlık odada uyumaya alışık olduğum için siyah perdeleri de kapatmıştım. Odada küçük bir ışık zümresi görmek bile beni rahatsız ediyordu şu anda. Karanlığa karşı gelen aydınlık, her zamanki halime artı olarak uykusuzluğum da eklenince içimi kuru bir öfke kaplıyordu.

Ben karanlıktım. Kraldım. Aydınlık, kölelerim ve çıraklarım bana karşı geliyordu.

Komidine uzanıp elimle üstünü yoklayarak telefonumu aldım. Saat neredeyse beşe geliyordu.

Günlerdir uyumuyordum. Aslında uyuyamıyordum çünkü buna pek vaktim olmuyordu. Genelde bir dosyayı kapatmadan uyumazdım ama bu iş gereğinden daha fazla sürmüştü. Fazla uzun süren dosyaları sevmiyordum. Gereksiz ve sıkıcı oluyorlardı. Yani daha iyi ve çabuk bitirmem için de biraz uyumaya ihtiyacım vardı.

Bir kez daha sol tarafa döndüğümde böyle yaparak boşu boşuna zaman kaybettiğimi fark ederek üstümdeki ince çarşafı sinirle üstümden attım ve ayağa kalktım. Etraf zifiri karanlık olmasına rağmen ben sanki bir kedinin ya da bir baykuşun gözlerine sahipmişim gibi oldukça rahat hareket ediyordum.

Biraz hava almanın bir faydası olacağını düşünerek adımlarımı balkona doğru çevirdim. Siyah perdeyi kenara doğru ittirerek açık olan kapıdan adımımı dışarı attım.

Çıplak ayağım soğuk ve ıslak mermere değdiğinde keskin soğuk ayağımın altını yakıyormuş gibi hissettim. Üstümde sadece dizime kadar gelen bir kapri olduğu için gecenin soğuğunu üstüme örtü gibi aldım.

Ellerimi ıslak demirliklere yasladım. Göz kapaklarımın ağırlaştığını hissediyordum ama ne kadar ağırlaşırsa ağırlaşsınlar bir türlü tamamen kapanamıyorlardı.

Kafamı iki yana sallayıp gözlerimi karşımdaki binalarda gezdirdim. Bu saatten sonra uyumam fayda etmezdi çünkü zaten birkaç saat sonra kalkacaktım, bu yüzden sıra uyumamaktaydı.
Bütün evlerin ışıkları, doğal olarak, kapalıydı. Hiçbir hayvanın sesi çıkmıyordu. Araba ya da insan sesi de yoktu. Herkes, her şey uyuyordu.

Kendimi, halkına bakmak için balkonuna çıkmış kral gibi hissediyordum.

Gözlerim soldan başlayarak yavaş yavaş sağ tarafa doğru kayarken sanki karşımda bir tablo vardı ve ben o tablonun gizemini çözmek istercesine her ayrıntısına dikkatle baktım.
Bir ressamın yaptığı tabloya bakıp o ressam hakkında hemen hemen her şeyi öğrenebilirdiniz. Aynı şekilde bir şarkıyı dinlediğinizde de, eğer ayrı ayrı iki kişiyse, hem şarkıyı yazan kişinin hemde söyleninin kişilikleri hakkında bilgi sahibi olabilirdiniz. Peki ya bir şehre bakarsak? O zamanda o şehrin insanları hakkında konuşabilirdik.

Aslında gördüğümüz her insan ya da tabloda, dinlediğimiz her müzikte ayrı bir hikaye saklıdır. Kimisi hüzünlü, kimisi ise mutludur. Ama yine de bir ortak noktaları vardır. Kendilerini direkt olarak ifade edemedikleri için müzik, resim gibi yollarla kendilerini gizli bir şekilde anlatırlar ve insanları kendilerini fark etmelerini beklerler. Bazıları fark edilip çok sevilirken, bazıları ise bulundukları çukurda daha derine düşerler.

Gözlerim yan tarafımdaki balkonun aralık kapısında takılı kaldığında düşünceler buhar olarak kafamdan uzaklaştı.

Kaşlarım çatılırken içimde dönüp duran, hareketlerine anlam veremediğim yanıma mı sinirleniyordum bilmiyorum.

ÖLÜM ÖPÜCÜĞÜ (DÜZENLENİYOR)Where stories live. Discover now