-40-

716 41 200
                                    

Fotoğrafta İris ve Utku Fırtına var.

İyi okumalar.

Biri bana nasıl hissettiğimi sorsa kafama silah dayatıldığını ama şarjör boş olduğu için ölmediğimi söylerdim herhalde. Zira şu anki ruh halimin karşılığı tam olarak buydu. Sürekli uçurumun en ucunda duruyor, bir türlü düşmüyordum. Düşmeme izin verilmiyordu.

Sessizlikle sarmaş dolaş olan evin içini şöminenin çatırtıları doldurmaya başladığında gözümün önündeki alevlere baktım. Fırtına şömineyi yaktığına göre hava soğumuş olmalıydı. Bunu fark edemeyecek kadar hissizdim.

Tozlanmış ellerini birbirine çarpıp temizlerken bakışları bana dönmüştü. İdrak etmekte zorlandığım konuyu, Sezgin'in öz abim olduğunu, öğrendikten sonra iyi olmadığım için beni kendi evine getirmişti. Diğerleri ne olmuştu, bilmiyordum. Zaten bunu düşünebilecek durumda da değildim.

Sırtımdan düşmüş battaniyeyle beni tekrar sararken tepki vermedim. Ardından yanıma oturup gözlerini gözlerime dikmiş fakat ağzını açmamıştı. Benim konuşmamı bekliyordu. Tıpkı geçen üç saatte olduğu gibi...

Göğsümün üstünde büyük bir ağırlık vardı sanki. O ağırlık konuşmamı da, reaksiyon vermemi de engelliyordu. Bu kadar duygusuz olmak sağlıklı değildi, biliyordum. Beni asıl boşluğa düşüren, Fırtına sayesinde düzelmeye başlamışken yeniden eski halime dönmek üzere olmamdı.

Eski halime dönmek istemiyordum. Bu yüzden kendimi zorlayıp dudaklarımı araladım ve derin bir nefes alarak kendime zaman tanıdım.

"Küçükken hep bir abim olsun istemiştim." diye mırıldandım. Bakışlarımı zaman geçtikçe içine çekildiğim kahvelerine çevirdiğimde gözlerindeki şefkat devam etmem için beni yüreklendirmişti.

"Ne tuhaf, değil mi? Aslında bir abim varmış benden saklanan. Kardeşim... Zaten gözümün içine baka baka benden esirgendi. Annem desen kalpsizin teki ve hayatım boyunca babam olduğunu sandığım, bütün işkencelerine katlanmak zorunda kaldığım adam babam değilmiş. Bildiğim her şey yalanmış, Fırtına. Benim ailem kim?"

Son cümlem boğazımda düğüm olurken Fırtına hüzünlü gözleriyle oturduğumuz koltukta bana daha da yaklaşmış, çıplak omzumu öptükten sonra gözlerini gözlerime sabitlemişti. "Benim. Senin ailen benim, beyaz ışık. Benim ailem de sensin."

Söyledikleri yorgun gözlerimin canlanmasına sebep olurken o, baş parmağıyla yanağımı okşayıp konuşmaya devam etmişti. "Bildiğin her şeyin yalan olması doğrusunu öğrenemeyeceğimiz anlamına gelmiyor. Çık annenin karşısına, merak ettiğin ne varsa sor. Ben seni bir adım arkanda bekleyeceğim."

"Haklısın." dedim söylediklerinin doğruluğuyla. "O kadınla yüzleşmeliyim. Ve bunu yapacağım."

Aniden ayaklandığımda Fırtına şaşırarak bana bakmıştı. Yüzüme soğuk su çarpılmış gibiydi, birdenbire kendime gelmiştim. Dış kapıya yöneldiğim sırada Fırtına önüme geçti.

"Yap güzelim, yap tabii ama şimdi mi? Sabahı bekleseydin en azından."

Kafamı sağa sola salladım. "Şimdi yapacağım. Zaten doğduğumdan beri yalanlar dinlemişim, daha fazla beklemeyeceğim. Sen burada bekle, eğer iki saat içinde dönmezsem Sezginlere gelirsin."

Düz surat ifademle telefonumu alarak kapıdan çıktım. Fırtına'nın yanımda olmak istediğini biliyordum ancak bunu kendim halletmeliydim. O kadınla tek başıma yüzleşmeli, hesap sormalıydım.

Kısa süre içerisinde Sezgin'in oturduğu eve geldiğimde içime öfkeli bir nefes doldurmuş, kapıya alacaklı gibi vurmaya başlamıştım. Onlar kapıyı açana kadar da bu işleme devam ettim. Gürültüyü işiten mahalle sakinleri kafalarını camdan uzatmış, ayıplayan sesler çıkarmaya başlamışlardı. Umursamış mıydım?

GÖKKUŞAĞI | TextingWhere stories live. Discover now