Seven Deadly Sin' • got7 *

• XXX •

" Seni öldürmek istemiyorum. " dedi Jackson. Ne geri atmış ne de silahını bırakmıştı.

" S-sana dedim ki-"

Jackson adamın lafını sertçe böldü.

" Eğer beni burada tutmaya devam edersen seni alnının çatından vuracağıma yemin ediyorum. Şimdi ya siktir olup ters yönde koşmaya başla ve üstlerine beni bulamadığını söyle ya da sözümün eri olup olmadığımı test et."

Ardından, söylemek için fazlasıyla güç sarf ettiği sözlerini vurgulamak için adamın şapkasını  müthiş bir atışla uçurdu. Tir tir titreyen zavallı adam silahını indirdi ve arkasını dönüp orayı terk etti. Jackson da aksi yönde koşmaya devam etti. Koridorun sonundaki asansörü görünce ağlayacaktı. Hızla asansöre ulaştı ve düğmelere bastı. Asansör açılır açılmaz kendini içeri attı, hareket ederken giriş katın tuşuna bastı. Kendini asansörün aynalarla kaplı duvarlarına bastırarak nefes almaya çalıştı. Yansıması bir korku filmine aitti. Kan dolu bir havuza dalmış gibi görünüyordu.
Kendini kenardan çekti ve yanında dehşetin her tonunu yüzünde taşıyan kadını, ancak fark edebildi. Kadın kocaman olmuş gözlerle ona bakıyor, sırtını sanki  ardına geçebilecekmiş gibi aynalı duvara bastırıyordu. Üzerinde bebek mavisi bir balo elbisesi vardı ve sarı saçları bukleler halinde dekoltesinin üzerine dökülüyordu. Korkudan ölmek üzereydi.
Jackson ona bir bakış attıktan sonra istifini bozmadan beklemeye devam etti, kadın da tir tir titremeye.
İçerisinde bulundukları durum absürt bir masala ait gibiydi. İkisi de tek kelime etmiyor, yalnızca asansörün yaydığı hafif jazz müzik duyuluyordu. Nihayet giriş kata ulaştıklarında asansörün kapıları açıldı. Jackson bir salon beyefendisi gibi, kanlar içindeki gömleğinin yakalarını düzeltti; kadına dönüp başıyla bir selam verdi ve asansörden çıktı.

Lobiye vardığında, dehşete düşme sırası resepsiyondaki zavallı kızdaydı. Jackson, kızın ayaklarına dek düşen çenesini umursamadan ilerlemeye devam etti. Dönen kapıya girdiğinde, dışarıdan gelen güvenlik de ona katıldı. Jackson uğraşmak istemediğinden kapının köşesini tutup sertçe güvenliğin suratına çarptı. Adam bayıldı.

Dışarı çıktığında bir diğer güvenlik silahını ona doğrultmuştu ki Jackson çok daha hızlıydı. Adamı yalnızca kolundan vurdu ve silahını düşürmesine neden oldu. Koşarak gelen diğer iki güvenlikten birini omzundan, diğerini de elinden vurarak etkisiz hale getirdi. Gücü tükenmek üzereydi. Yere yığılması an meselesiydi. Adrenalinin son damlalarını kullanarak koşmaya başladı ve otel, malikane, yavru saray ya da her ne boksa,  bahçesinden çıktı. Kendini otoyola atıp Jaeyan'ın evinin istikametinde SDS aracını gizledikleri yere doğru, koşmaya başladı.

◐†◑†◐†◑†◐†◑†◐†◑†◐†◑†◐†◑†◐†◑†◐†◑

Asansörün kapıları açılır açılmaz Jinyoung silahına davrandı ve ne olduğundan haberi olmayan ancak gardlarını almış olan adamları birer birer indirdi. Ardından, görünürdeki bütün güvenlik kameralarını vurdu.
Silah sesleri geniş otoparkta yankılandı.
Mark öfkeden, nefretten ve hüzünden dolayı darmadağındı. Omzunda, yaralı bir şekilde sesini çıkarmayan Taehyung korku içindeydi. Jinyoung silahını indirir indirmez koşmaya başladılar. Otopark bir araba galerisi gibi düzenlenmişti. Şık araçlar göz alıcı bir biçimde, sanki yalnızca sergilenmek için yapılmışlar gibi görünüyordu. Her biri spot ışıklarının altında kaplama ve kusursuz boya işçilikleriyle parıl parıldı.

Jinyoung veri tabletini aktif hâle getirdi ve araçlara teker teker doğrulttu. Siyah, mat kaplama, son model bir Audi aracın önünde veri tableti onaylayan bir ses çıkardı. Üçüncü otomobil, bulmayı umduğu gibi, elektro bir araçtı. Jinyoung, bacağına gizlediği silah kemerinden ince bir çip çıkardı.
Çipi aracın kaputuna yerleştirdi. Tabletine yaptığı tıklamalarla çip aktifleşmiş oldu. İçindeki ince kolları çıkarıp kaputun altına sapladı ve bir kaç ayarın ardından aracın farları yandı. Jinyoung kapıyı zorlanmadan açtı, sırıttı ve hızla sürücü koltuğuna yerleşti. Mark ise arkaya önce Taehyung'u fırlattı, sonra da Jinyoung'ın yanına geçti.