• Safe •
ⓨⓞⓤⓝⓖⓙⓐⓔ
Uyandığında nerede olduğunu bilmiyordu. Öyle yorgun hissediyordu ki sanki bir düzine fil her kasının üzerinde özenle tepinmişti. Başı daha önce hiç tanık olmadığı bir acıyla ağrıyor, gözlerini açmakta dahi zorlanıyordu. İskeletini hissedebildiğini fark etti. Her bir kemiğini, eklemini, iliğini hissediyor ve acıyı oralardan söküp almak için tırnaklarıyla kendi etini deşmek istiyordu. Ruhu kanıyordu. Uyanmak istememişti. Orada ölmek istemişti. Ailesinin damarlarından boşalan kan göletinde boğulmak istemişti. Sonsuza dek onlarla kalmak...
Güneş gözkapaklarını eşeliyordu.
Gözleri ağlamaktan birbirine mühürlendiğinden, ilk başta açmak zor olmuştu. Açık bej rengindeki tavan retinasını yakmıştı. Bir kaç kez gözlerini kırptı. Biraz daha iyi görmeye başladığında odada göz gezdirdi. Tamamiyle bej renginde ve sade bir odadaydı. İçeriye güneş dolduran büyük bir pencere. Köşede küçücük bir dolap. Bir boy aynası. İki kapı ve küçük bir komodin, üzerinde de yalnızca dijital bir saat. Sabahın 07.53'ü.
Neredeydi? Hemen ayağa fırlamak buradan kaçmak istedi fakat doğrulmaya çalıştığı anda omurgası ona itaat etmedi. Her zerresi inim inim inliyordu. Zar zor başını biraz yana kaydırdı. Kalbi duracak gibi oldu. Başucunda sandalyede uyuklayan genç bir çocuk vardı. Youngjae derin bir nefes aldı. O uyanmadan kaçabilirim, diye düşündü fakat yine vücudu onu dinlemiyordu. Kasları, panik alarmları veren beyninden bir haberdi. Kendini sakinleştirmeye çalıştı. Derince bir nefes daha alıp her şeyi düşündü.
Eve döndüğü akşamın gecesinde, dün gece ailesi katledilmişti. Her biri teker teker ondan koparılıp alınmıştı. Neden? Diye düşündü ama kuru bir hıçkırıkdan başka bir şey takılmadı aklına. Boğazından dışarı fırlamak onu deli gibi ağlatmak isteyen kuru, kupkuru bir hıçkırık. Düşünmeye devam etti. Katiller Youngjae saklandığı yerden çıktığında geri dönmüştü. Ve sonra... Sonra ne olmuştu? Hatırlamak için kendini zorladı ama ailesinin kanlı bedenleri dışında hiçbir şey hatırlayamadı. Kendini tekrar zorladı. Bir kaç saat önce yine uyanmıştı. Ve galiba bu odadaydı. Sandalyede uyuklayan çocuğa tekrar baktı. Evet. Evet bu çocuk oradaydı. Youngjae ona saldırdığını hatırlıyordu. Daha sonra çocuk onu odaya kitleyip gitmişti. Bir anda her şey film şeridi misali gözlerinin önünden geçti.
Youngjae çocuk gider gitmez kendini savunacak bir şey aramıştı ve komodinin üzerinde duran vazoyu kırıp büyükçe bir parçasını eline almıştı. Korktuğunu hatırlıyordu. Çok korktuğunu... Çocuk geri döndüğünde yalnız değildi, yanında bir adam daha vardı. Ve Youngjae kendini biraz daha zorladığında bu adamın neredeyse çıplak olduğunu hatırladı. Adam adını biliyordu. Ona Youngjae diye seslenmişti. Youngjae bir an için dehşete düştü. Kimdi bu insanlar? Onu nereden tanıyorlardı ve neden buraya getirmişlerdi? Çıplak adam burada güvendesin de demişti. Nasıl güvende olabilirdi ki? Vücudundaki ağrıya ve açılmayan sağ gözüne bakılırsa, onu dövmüş de olabilirlerdi. Ama hiçbir ihtimal bir diğerini doğrulamıyordu. Eğer onu dövmüş ya da ailesini öldürmüş olsalar Youngjae'i ne diye sağ koymuşlardı ki? Kimdi bu insanlar? Anlayabildiği tek bir şey varsa o da buradan kolay kolay kaçamayacağıydı. Üstelik yaralı ve çelimsizdi. Onu hemen geri yakalayabilirlerdi. Öyleyse ne yapacaktı? Bir açıklama gerekiyordu. Panik halindeydi. Kendini kaçmaya ikna etmek isterken, kulaklarında dün geceki derin ses yankılandı.
"Burada güvendesin Youngjae."
Usulca öğrenmekten başka şansı yoktu. Saldırmaya ya da kaçmaya cüret edemezdi. Çaresizdi. Boğazının kupkuru olduğunu fark etti. Su o anda istediği tek şey oldu. Kendini elinden geldiğince zorlayarak, yavaşça doğruldu. Çarşafların sesini ve Youngjae'in kısık iniltisini duyan çocuk hızla uyandı. Youngjae nefesini tuttu.
YOU ARE READING
Seven Deadly Sin' • got7 *
FanfictionYedi kenet, tutuşur yedi adama ve en arsız arzularda yanar yalanlar... Yedi günah. En ölümcül ölümlüler. Yedi yalancı, yedi suikastçi, yedi âşık. Şeytana satılan, yedi ruh. ( Fazlasıyla +18 öge ve rahatsız edici içerik bulundurmaktadır.) #1- ji...
