• V •

405 53 7
                                        


Poison & Malice

1 OCAK 2033

SEOUL / KORE

1.35 AM


ⓙⓘⓝⓨⓞⓤⓝⓖ

Dev binanın tepesinden aşağı baktığında, küçük siluetlerin telaşı ne de anlamsız kalıyordu. Bir yerlere yetişmek adına oradan oraya koşuşturuyor, bir hiç uğruna çabalayıp duruyorlardı. Hiçbirinin gerçek ya da önemli bir sebebi yoktu, olamazdı. Hepsi, dünyanın boş hazlarına tutulmuş aciz ruhlardı ve yaşamın medcezirlerinde savrulmaya mahkum olan bir tozdan farksızlardı onun için. Herkes boş, bomboş, aptal ve gereksizdi. Değer verebileceği insanların sayısı, bir elin parmaklarından bile azdı. Geceye savrulan koyu kahve saçlarını düzeltirken, derince bir nefes aldı. Yükseklikten dolayı iyice soğuyan hava, ciğerlerine hızla taarruz ederken, bu hafif yakıcı hissin tadını çıkardı. Ona yaşadığını hatırlatıyordu. Rüzgâr, soğuk ve temiz hava; onu, bu dünyada rahatlatlatabilen yegâne şeylerdi. Yine de kıskanıyordu rüzgarı, böylesine özgür olabiliyor diye. Çünkü zihni dahi onun parmaklıkları, düşünceleri prangalarıydı.
Ayakları altında uzanan, parlak şehre baktı. Uzun binaların pencerelerinden, renkli ışıklar geceyi yarıp geçiyordu. Gökyüzünde lacivert bulut kümeleri olduğundan, yıldız falan yoktu. Ay dahi minicik bir haldeydi fakat hiçbir yer karanlık sayılmazdı. O anda, bütün ışıkların yok olmasını diledi. Sonsuz ve sessiz karanlığı öylesine arzuluyordu ki gözlerini açık tuttuğu her dakikadan korkunç bir ızdırap duyuyordu. Sessizlik, biraz sessizlik belki de tükenmeyen öfkesini dizginlemek için gerekli olan tek şeydi. Artık en ufacık gürültüye dahi tahammülü kalmamıştı. Aniden yere düşen bir şey bile, onu öfkeden köpürtmeye yeterdi. Bir suikastçi olarak, böyle bir özelliğe sahip olması çok büyük bir dezavantaj olmasına rağmen, işini hiçbir zaman kötü etkilememişti. Kulaklarında patlayan silahlara alışmıştı, onları duymak acı veriyor olsa da alışık olmak çoğu şeyi görmezden gelmeye yetiyordu. Değer verdiği çok az insan da olmasaydı, bir kuş olup uçmayı deneyebilirdi. Fakat onlar vardı ve uçmayı yalnızca dileyebiliyordu. Sonsuz öfkesi ve ruhunu yiyip bitiren hırsını dizginleyemiyordu. Ne zaman duygularına zincir dolamaya kalksa, zincire dolanan elleri oluyordu. Vurulan prangalar merhametineydi. Bu boğucu hırs ve hatta kıskançlıktan ruhu dahi öyle boğuluyordu ki zehrini kusmak için can çekiştiği geceler oluyordu. Kendi ölümcüllüğünde, yavaş yavaş ölmeye mahkum olduğunu biliyordu. Oysa bir yılan kendi zehrinden etkilenmez derlerdi. Bu, onun için bir yalandan ibaretti. Aldığı her can ruhundan bir ısırık koparırken, en büyük zararı kendine vermiş oluyordu. Böylesine hırslı bir ruh için, suikastçılık pek de uygun bir meslek sayılmazdı. Zaten onun için ne uygundu ki? Doğuşundan itibaren hiçbir yere ait olmamıştı. Olamamıştı. Annesinin kucağına bile yabandı. Yine de asla vazgeçmeyeceği bir şey varsa, o da annesiydi. Onun için yapmayacağı şey yoktu. Kız kardeşini kaybettiğinden beri kulağına fısıldayan onlarca şeytanın pençesinden kurtulmak, pek de kolay değildi onun için. Onun nasıl da öldüğünü, gencecik yaşında hayattan nasıl söküp alındığını düşündükçe, içini kavuran bir garip hisle adeta deliriyordu. İntikam arzusuyla, serrini ağrıtan delice bir öfke ağır ağır nüksediyordu tenine. Ve bundan kurtulmanın tek yolu dışarı kusmaktı tüm zehrini. Kendi zehrinden zehirlenmek bir ona mahsustu. Oysa, bu istisnai durumun bir kurbanı haline geliverişini sükunet içinde karşılıyor, sonra boğazında yükselen çığlıkları bir bir dışarı fırlatıyordu. Çünkü biliyordu. İntikam alacaktı.

Düşüncelere boğulmuşken, aldığı haberle kıpkırmızı kesildi. Kanı kaynıyordu. Öyle ki ortada bir hata vardı. Ve onun kitabında hatalara yer yoktu. Binanın tepesinden inip, motoruna atladı. Yetişip, bu rezil hatayı düzeltmeliydi.







Merhaba. Çooook beklettim, özür dilerim. Umarım telafi ederim. Sizleri seviyorum. Bölüm nasıldı?

Vale!

Seven Deadly Sin' • got7 *Where stories live. Discover now