20.Bölüm:"Forever..."

8.8K 293 55
                                    

Tamam sakin ol sadece bir yara, Sam bir şey yok!
Derin nefes aldım ve dudaklarımı birbirine bastırıp avucumdaki kocaman yaraya bakmamaya çalıştım.
Kan damla damla dökülürken Anna'ya seslendim.
"Lanet olsun! Anna koş." Olabildiğince fısıltıya konuşmuştum ki müşteriler mutfakta bir deli olduğunu sanmasınlar.
"Efendim Sam,çıkmam gerekiyor hızlı söyle!"
O da benim gibi konuştuğunda kafasını mutfağa uzattı.
"Aman Tanrı'm elin!" Gözü elime takıldığında onu neden çağırdığımı sonunda anladı ve ilerideki ilk yarım dolabına uzandı.
"Sana ne söyleyecektim ben?" Dedi kendi kendine bir an.
Tendirtiyodu( artık nasıl yazılıyorsa) elime sürerken.
Kırmızı çantadan birde sargı bezi çıkarırken."Hah!" Diye kendini fişekledi.Kafasını kaldırdı ve gülümsedi.
"Kapıda sarı Saçlı çocuk seni bekliyor." Göz kırptı ve yara bandını elime yapıştırıp oturduğu tabureden kalktı.
Sarı Saçlı?
Bu biraz Aklımı karıştırmıştı. Justin olabilme olasılığı yoktu. O sarı Saçlı değildi ve onu görmeyeli bir hafta olmuştu.
Sürekli ikide birde gidip uzun zaman sonra geliyordu.
Geldiğinde de pek mutlu olduğu söylenemezdi .
Omuz silktim ve üstümdeki yemek dökülmüş önlüğü çıkarıp topuz saçlarımı saldım.
Zaten gitmek üzereydim . Eminim Benjamin birkaç dakikadan bir şey demezdi .
Bu Yüzden pek sorma Gereği duymadan montumu giyip Anna'nın peşinden müşterilerin arasından sıyrılmaya çalıştım.
"Samantha!" Yaşlı bir ses duyduğumda kaşlarını çattım . Kimdi bu şimdi?
Tam eve gidecekken! Topuklarına dönmeden önce beni bekleyen Anna'ya fısıldadım
"Sen git yetişmeye çalışırım."
Kafasını yukarı aşağı salladığında dudaklarımı büzdüm ve bana tekrar seslenen kişiye döndüm.
Gri Saçlı bir adam bana el sallıyordu. Oturduğu yerden de o koca poposunu kaldırmaya niyeti yok gibiydi.
"Büyükannen nasıl ?" Dedi az hüzünle. Neden olduğu belliydi zaten.
Burada haber hızlı yayılıyordu. Bilirsiniz küçük ve dedikoducu biryer.
Büyükannem bu hafta iki kez kriz geçirdi ve büyükbabamla Şehire inip hastanede kaldılar.
Yani anlayacağınız birkaç gündür evde tek başımayım. Ciddi anlamda yalnız...
"Teşekkürler.." diyebilmiştim. Başımı eğip ayaklarımı sürterek kapıyı açtım.
Soğuk hava yüzüme vurduğunda titredim.
Hadi ama yaz ayındayız !
Biraz acı ve göster kendini bize güneş. Yaza girdiğimizden beri biraz bile Güneş yanığım olmadı.
Eminim okula gittiğimde Arkadaşlarım Alman çikolatası gibi olmuşken ben etrafta Hayalet Casper gibi dolanacaktım.
Ellerimi cebime koydum ve kuru dudaklarımı ıslatıp içerisinin soğumaması için dirseklerimle harika bir gösteri yapıp kapıyı kapattım.
"Kendimle gurur duyuyorum." Dedim ve Kıs kıs gülüp takmayı unuttuğum Yün şapka için önünde sonunda ellerimi ceplerimden çıkardım.
Şapka kafama büyük geliyordu ve sürekli gözümün önüne düşüyordu.
Sinir olmuştum. Ofladım ve elektriklenen Saçlarıma bir kez daha takmayı denedim.
Olmayınca sinirle hırladım. "Istemesem denk gelirdin ama?"
Gri Yün şapkayla konuşmaya başladığımda Gözlerimi devirdim ve yanaklarımı şişirdim.
"Harika! Artık delirmenin ilk evresini de tamamladım."
Şapkayı yere atacağımda bana ilaç gibi gelen tanıdık ses kulaklarımın pasını sildi geçti.
"Istersen yardım edebilirim?"
Ses arkamdan geldiğinde heyecanla topuklarımda döndüm.
Bal rengi gözleriyle karşılaştığımda özlemle onlara baktım.
Gözlerim yavaş yavaş onu süzdüğünde kaşlarım ani bir şekilde çatıldı.
Sanırım Anna'nın bahsettiği; Sarı Saçlı Çocuğu bulmuştum.
Justin saçlarını boyatmıştı. Bu bende şok etkisi yaratmadı değildi.
Eminim onu gören herkeste olmuştu bu. Ki istemsiz yüz ifademden de şaşırdığımı anlamışsa benziyordu.
"Ne oldu?" Dedi yine de anlamazca. Yutkundum ve kirpiklerimi kıpraştırıp saçlarını işaret ettim gözlerimle.
"Değişik." diyebildim. Dilim tutulmuş gibiydi.
Sanırım bu saçlarının ona verdiği ateşlilikle ilgiliydi.
Bende onun dudaklarına yapışma isteği bırakıyordu.
"Değişiklik iyidir ha ne dersin?" Dolgun dudaklarını ısırdığında. Artık dayanamayacağını anladım ve soğuktan Titreyen kollarımı onun boynuna doladım.Nefessiz kalana kadar sımsıkı sıkmak istiyordum onu.
"Seni özledim." dedim ani gelen bir cesaret fırtınasıyla.
Kafamı kafasına yasladım ve ayak uçlarıyla zar zor yukarı yükseldim.
Pek şaşırmış değildi sanırım.Bunu beklemiyordu ama istiyor gibiydi.
Hızla kollarını belime doladı."Büyükannen için üzüldüm."
Gözlerimi sımsıkı kapadım ve kulağına doğru fısıldadım.
"Eğer bir kez daha biri 'büyükannen için üzgünüm ' gibi Cümleler kurarsa kendimi atıcam."
Hafif sırıttığını hissettiğimde o da benim kulağıma fısıldadı.
"Sanırım biraz daha enseme sıcak nefesini verirsen bu işin sonu Pekde masum bitmeyecek."
Biran utandım ve kollarımı hafifçe çekip ona baktım.
"Bende seni özledim." dedi geçte olsa sonunda.
Dudaklarımı büzdüm ve sarı saçlarında hafifçe ellerimi gezdirdim.
"Ölümsüz olmak harika Olmalı ha?" Dedim kollarımı geri çekerken . Ama o ellerini belimde tutmakta kararlıydı.
"Nerden Çıkardın ki şimdi bunu?" Hafif Sırıttı hafif ise gizemli bir bakış attı.
"Hiç." dedim utangaçça. "Sadece Herşeyi istediğin gibi yapabilmek harika olmalıdır."
Yavaş yavaş Gülümsemeye başladığında kafamda onun hakkında Sapık hayaller kurmaya başladım.
"Evet harikadır." dedi hiç karşı çıkmadan. Biran dişleri uzadı ve yeniden içeri girdi.
Korkup korkmama Arasında kaldığımda Justin'in Şaşkın bakışı ile korku hormonum salgılandı.
"Sorun ne?" Dedim bir anda. "Bu neydi şimdi?"
Ağzını işaret ettiğimde dudaklarını ıslattı ve derin bir nefes Alıp Kollarından birini belimden çekip sargılı elimi kavradı.
Hafifçe okşadı ve anlıma sulu bir öpücük kondurdu.
"Ne oldu buraya?" Elimi sürekli okşaması rahatlaması ve uyuşmasına neden oluyordu.
Bu beni feci şekilde baştan çıkarıyordu.
"Sorun değil küçük bir kesik." diye zırvaladığımda elimi öptü ve gözlerime baktı.
"Her bir hücren benim için Kıymetli Samantha."
Biraz bana eğildi. "Ayrıca..." dedi ve durdu. "Kan kokun etraftaki vampirlerin ilgisini daha fazla çekicektir. "
Takamadığım şapka Yüzünden elektriklerin saçlarımla oynadı.
"Sana zarar gelirse be-"
"Sıkıntıdan patladım biraz hızlı olun." Cümlesinin Devamını merak ediyordum . Devamını getiremeden Chris denen o aptalın sözleri onu durdurmuştu.
Sinirle ona baktı.
"Bana öyle bakma Justin, sevişmenize evde devam edin."
Biran beynim durdu sanmıştım. Zorlukla yutkundum ve beynimde çalkalanan kelimeyi hazmetmeye çalıştım.
Sevişmeniz...
Tanrı'm !
Yanaklarım yanmaya başlamıştı. Kafamı eydiğimde Justin'in eli Kafamı kaldırmam için çenemi tuttuğunda Gözlerine bakmam için zorladı beni.
"Elbet oda olucak ama senin için biraz erken...."
Göz kırptığında daha da yerin dinine girmeden önce ilerideki siyah Arabasına doğru yürüdüm.
Kapıyı açıp içine girdiğimde sıcak hava yüzüme doğru çarptı.
Benim için klimayı açmıştı. Yine.
"Nereye gidelim?" Direksiyonu kırıp bardan Yavaşça uzaklaşmaya başladığında hafif açılmış camı kapadım ve dudaklarımı birbirine bastırdım.
"Belkide prenses konuşmalı ha?" Dedi dalga geçerek Chris.
Bu çocuk neden bizimle geliyordu ki?
"Kapa çeneni Chris!" Justin kükrediğinde ikimizde yerimizde sıçradık.
"Sam..." diye devam etti Justin. "Belki de seni evine bırakmalıyım ha, tek başına kafa dinlemek istiyor gibisin?"
Biran duraksadım. Ciddi olup olmadığını kontrol ettim.
Ciddiydi.
"Hayır!" Diye çıkıştım. ani bir tepki ile. Bu hızlı yükselişimi bende anlamamıştım. Kendime çeki düzen verip devam ettim.
"Yani demek istediğim...." durdum ve saçlarımın uçları ile oynayıp dudaklarımı dişledim.
"...Yalnız kalmak istemiyorum Justin."
Bu aslında."Benimle kal, sensiz yapamıyorum" yalvarışının örtülmüş haliydi ve sanırım oda bunu anlamıştı.
Neden bilmem sürekli eksikliğini hissediyordum onun. Bu garip bi'şeydi karnım ağrımaya başlıyordu ve ona dokunmak istiyordum.
Vücudum eksikliğini saniyeler içinde fark ediyor ne tepki veriyordu.
Biran soğuk elini elimde hissettim ve sıçradım. Düşüncelerimden dağılmama neden oldu.
Ona baktığımda Endişeli bakışları üzerimdeydi.
"Sen iyi misin?"
Bunu beden sormuştu şimdi? Cevap vermek yerine Kafamı yukarı aşağı sallamakla yetindim.
"Kalbin çok hızlı atmaya başladı ve korktum." dedi içimi okuyup sorumu yanıtlarmışcasına.
Hafif gülümsedim ve Kafamı utanırmışcasına önüme eğip yanaklarımı şişirdim.
Arabayı yavaşlatmaya başladığında Kafamı kaldırdım ve uzaktan görünen ışıkları yanmayan evime baktım.
Büyükannem ve büyükbabam bugün de gelmemişti.
Kapımı açtım ve arabadan indim. Ardından Justin'e el salladım.
"Sonra görüşürüz.."
Oldukça güzel bir veda ha ?Siz ne dersiniz?
Topuklarımda döneceğimde hızını kullanarak arabadan inip Yanıma gelmişti.
Her zaman söylediğim gibi; bu hareketinden nefret ediyorum.
"Nereye?" Bu Saçma sorusunu alayla cevaplamayı planlıyordum.
"Evime Justin, siz eskiden ne diyordunuz bilmiyorum ama biz bu yıllarda ona ev diyoruz."
Harika iğneleme dolu cümleme kafasını eğip ensesini kaşıyarak cevap vermekle yetindi.
Harika ! Yine etkilendim!
"Evine gittiğini biliyorum sadece.." Tek kaşını kaldırdı. ".. bende geliyorum."
Bunu beklemiyordum. Tabii elimi tutup beni eve doğru çekiştirmesinide.
"Belki bugün normal iki kişi gibi takılırız?" Dedi umutla .
İşte beni vuran cümlesiydi bu. Normal olmak...
Eminimi bunu en az 100 yıl önce falan kullanmayı bırakmıştır.
Belkide daha fazla?
Ona itiraz etmek gibi bir isteğim yok tabii ki. Bunu bende isterim.
Bir vampir ile ne kadar normal olabilinirse eminim o kadar normal oluruz.
Paspasa eğildim ve Anahtarı aldım. Gözüm karşı komşumuza kaydığında o yaşlı kadının Justin ile bizi izlediğini anladım ve derin bir nefes Alıp kapıyı açma işlemini hızlandırdım.
Kapı açılınca Islak botlarımı çıkarım içeri girdim.
Botları fortmantoya koyup montumu astım. Justin'e baktığımda hala kapının önünde beklediğini gördüm.
Yine unutmuştum.
Kafama hafif vurup dudaklarımı ıslattım. "İçeri girebilirsin Justin."
Memnunca Sırıttı ve içeri girip kapıyı kapadı.
"Evin sürekli sen kokuyor." Dedi gülerek. Ardından kokuyu Derince içine çekti. Kan kokumdan bahsediyordu.
"Tamam ." dedim ortamı ısıtıp. "Ben birkaç film çıkarıyım sen de birini seç."
Televizyon ünitesinin çekmecesini karıştırıp birkaç film aldım.
Kucağıma dolan filmleri onun kucağına atıp yanına oturdum.
Film kapaklarını teker teker inceledi. Ardından üstünde "Ilk Aşk" yazan romantik bir filmi avuçları arasına Alıp saniyeler içinde CD sürücüye yerleştirdi.
"Tamam ,film için sabırsızlanıyorum ." dedi heyecanla. Kolunu Biran omzuma atıp beni kendine çekti.
İnsan Vücuduna sıkışmış bir melekti sanki. Tek fark o sadece ruhu şeytan Tarafından çalınmış bir ölüydü.
Bu rahatsız ediciydi. Hayır rahatsız eden onun ölü olması değildi.
Beni rahatsız eden ölü Olmasına rağmen Dünya'daki bütün erkeklerden yakışıklı olmasıydı.
Biraz sırıtmaya başladı. Ardından yan gözle beni süzdü.
"Çok yakışıklıyım değil mi? Insanın baktıkça bakası geliyor?"
Çok güzel bir egoistlik Örneği gösterdiğinde Gözlerimi devirip dudaklarımı ıslattım.
Elleri ile ellerimi tuttu ve kendi egoistliğine gülüp beni daha da kendine çekti.
"Çok garipsin."deyiverdi Birand'a."Yani diğer insanlara göre."
Konuşurken sol gözü kısılıyordu. Bacaklarımı Yavaşça kavradı ve kendi bacaklarının üstüne koydu.
Vücutlarımızın temas etmesi bütün hücrelerimi titretti.
Ayrıca Justin'in de sırıtmasını sağladı. Elini göğsümün üstünde Yavaşça gezdirip Gözlerini benimkilerde buluşturdu.
"Bundan bahsediyorum."Bir eli belimi hafifçe kavrarken. Diğer eli hala göğsümün altındaki kalbimi hissetmek için oradan kıpırdamıyordu.
"Kalp atışların sana dokunduğumda inanılmaz atıyor."Hayranca bana baktı." O kadar hızlı atıyor ki bir an duracak diye korkuyorum."
Bana doğru biraz daha eğildi. Film önümüzde kendi kendine sürerken biz birbirimizi izliyorduk.
"Senin gibi bir insanla karşılaştığımı hatırlamıyorum." deyip dudaklarını ıslattı.
"Gün geçtikçe yaşlandığını kafam almıyor. Sanki benim gibisin ve sonsuza kadar Yanımda kalacaksın."
"Bunu ben de isterdim ." deyiverdim. " Ama bilirsin, ben insanım elbette birgün öleceğim."
Bu sözüm üzerine benide bir korku kapladı.
Yani birgün öleceğim gerçeği ile yanıp tutuştum biran.
"Belkide ..." deyip. Saçlarımla oynamaya başladı. Ardından Güldü ve dudaklarını ısırdı. "Neyse unut gitsin."
Duraksadım ve üşümemek için Justin'e daha da sokuldum. Şaşırmış gibiydi.
"Üşüdün mü?" Dedi kollarını bana sararken. Kafamı yukarı aşağı salladım.
O an kollarını saldı ve beni serbest bıraktı.
"O zaman sarılman gereken son kişiye sarıldın, Sam ben bir vampirim kutuplardan bile soğuğum."
Hafif şaka Karışık çıkıştığımda omuzlarımı silktim ve kollarımı onun kaslı beline sarıp başımı göğsüne yasladım.
"Eminim ki ısınırım." Oldukça özgüvenle konuştuğumda tedirgince kollarını bana yeniden doladı.
"Kucağımda uyumamakısın Sam." dedi tembihlercesine ama pek uymaya niyetli değildim.
Kafamı olumsuz anlamda salladım.Bu onu sinirlenirmiş Olmalı ki dudaklarını büzdü ve bni kucağına aldı.
Düşme korkusuyla aniden koluna sarıldığımda kıkırdayışını duydum.
Bu hiç hoş değildi.
"Justin beni indirir misin? Hemen." Biraz emrivaki yaptığımda kafasını benim gibi olumsuz anlamda salladı.
"Seni odana götürelim."
Gözlerimi sımsıkı kapamıştım ve olacakları beklemiştim.
Çünkü yine hızını kullanmıştı.Yüzüme çarpan Havanın etkisi birkaç saniyeyi almıştı ya da almamıştı.
Biran yumuşak yatağın sırtıma masaj yaptığını hissettim ve dudaklarımı ıslatıp Gözlerimi açtım.
Saniyeler hatta bilemedin saniseler içinde istediğin yerde olmak harika hissettirse de midemi Allak bullak ediyordu.
"Iyi misin Sam?" Justin'in sesi daha çok dalga geçer gibi çıkmıştı.
"Çünkü sürekli hızlı koşsam yüzünde aynı sinirli ve kusacakmış ifadesi yer alıyor."
Kıkırdaması zaten cevabını bildiğini sadece dalga Geçmek için sorduğunu belli ediyordu.
Onu takmadım ve yatakta doğrulup sırtımı Başlığa dayadım.
"Hiç komik değil." Onu bir anne mizacinda uyarıp kaşlarını çattığımda tişörtünün eteklerine uzanmıştı.
Ne yaptığını anlamaya çalışırken Birand'a üstünü çıkarıp tişörtü kenara attı.
Olayı idrak etmeden önce hızla ellerim ile Gözlerimi kapadım ve hafif bir Çığlık attım.
"Justin, giyin lütfen!"
Yatağın diğer tarafında bir çökme hissettiğimde tüylerim yavaş yavaş dikelmeye başlamıştı.
Korkmaktan daha çok utanma hormonlarım vücudumu esir almıştı ve hüküm sürüyordu.
"Korkmana gerek yok." dedi Biran Justin. Korkmadığımı söylediğimi sanıyordum?
"Hayır korkmuyorum." dedim oldukça profesyonelce Gözlerimi ondan kaçırarak." Sadece bir erkeği böyle görmek..."
Duraksamıştım çünkü gerçekten utancım boğazıma büyük bir duvar örmüştü.
"..Ben bir erkeği böyle hiç görmedim." deyiverdim itiraf edermişcesine oldukça sessiz bir tonda.
Neden bahsettiğimi anlamıştı.
Yani çıplak.
Anlarsınız ya?
"Ha." dedi anladım dermişçesine "a"ları uzatarak.
Bir kaç saniye sessizlik oldu ve odaya büyük bir huzursuzluk çöktü.
Kollarımda onu hissettiğimde Biran diken üstüne geldim.
Kollarını bana dolarken çıplak ve kaslı göğsünü vücudumda hissediyordum.
Biran bütün dünya durdu sanmıştım. Oksijenim yavaş yavaş tükeniyordu sanki. Dudaklarımı ıslattım. Ve onun Kısık sesini dinledim.
"Rahatla."
Bunu söylemesi o kadar kolaydı ki.
"Kendini bana bırak." Kollarını iyice bana sardı ve Kafamı göğsüne koymamı sağladı.
Bu benim için rahat bir pozisyon olmasa da harika teninin kokusunu buradan rahatça alabiliyordum.
Tarif edilemez bir hazdı onun kokusunu çekmek. Akciğerlerimin derinliklerine.
"Böyle daha iyi.." dedi sırtıma kadar uzanan saçlarımla oynarken.
"Kalp atışın normale dönmeye başladı."
Zevkle sırıttığını hissedebiliyordum. Onu görmesem bile bu içgüdüseldi.
Oluyordu işte.
İstemsizce karnındaki baklavalarında ellerimi hafifçe gezdirdim.
Bu garip hissettiriyordu. Babamdan sonra bir Erkeğe dokunmak beni rahatsız etmesi gereken yerde rahatlatıyordu.
Kendimi sürtük gibi hissetmeli miyim bilmiyorum bile?
Konuşmak bile istemiyordum. Sadece onun atmayan kalbinin üstünde güzel bir uykuya dalmak ve hiç uyanmamak istiyordum.
Gözlerimi Yavaşça kapatacağıma Justin'in kadife sesi kulaklarımı doldurdu.
"Ölmekten korkuyor musun Sam?"
Soru beni şaşırtmadı değil. Neydi bu şimdi? Boynumu bir kraker gibi kırıp ortadan mı kaybolacaktı?
Kafamı hafif kaldırdım ve dudaklarımı birbirine bastırdım.
"Bilemiyorum." Gözlerimi bu sefer onlarınkine iyice sabitledim ve içindeki ruhsuz bakışlara iyice odaklandım.
"Sen , benim yerimde olsaydın korkar mıydın?"
"Bilemiyorum." dedi beni taklit edermişçesine. Ardından dik duruma gelip Sırtını Başlığa dayadı.
Bu onunla birlikte benide yerimden etmişti.
" Bir insan gibi hislerim Olmasını uzun zaman önce bıraktım."
Dedi. Bana bakmayı hiç kesmedi."Bana en az elli yıl önce bir insan ile bu kadar yakınlaşacağımı söyleselerdi, onlara delirmiş olduklarını söylerdim."
Dudaklarını Isırdı ve saçlarımı iki parmağının arasına doladı.
"Neden?" Dedim çok doğru bir karar ile. "İnsanlar senin için sadece bir yemek mi?"
Tek kaşını kaldırdı ve harika sarı saçlarını karıştırıp ellerini belime kenetledi.
"Bunun bir nedeni yemek olarak görmem olsa da en büyük nedeni size yaklaşmak istemememdi."Yanaklarının içini kemirip duruyordu.
"Kan kokusu beni iğrenç bir canavara dönüştürüyordu,emin ol diğer vampirler yanında nasıl bu kadar dirayetli durduğumu merak ediyor olmalılar."
Kıkırdıyor ve kaşları ile mimik yapıyordu.Bunun nedenini bilmesemde sanki onun yanındayken bütün nefesim o oluyordu. Etraftaki insanlar ya da bütün varlıklar ihtişamını yitiriyor ve bütün güzelliklerini Justin'e aktarıyorlardı.
Bunun can yakıcı tarafı O'nun Ölümsüz olmasından başka bir şey değildi.
Yaz bitince ben Amerika'ya geri dönecektim.
O ise burada birilerinden beslenip Ölümsüz yaşamını sürdürmeye devam edecekti.
En kötüsü ise bu içimde Yaşadığım büyük tutkuyu kimseye anlatamayacak oluşumdu.
Okullar başladığında insanlara ne diyecektim ki?
"Hey! Sen bu yaz denizde deve Güreşi yapıp elleşirken ben bir vampir ile takılıp onu kanımla besledim. Çıplak göğsünde uyuyup hayaller kurdum!"
Bunun gibi birşeyi en iyi arkadaşıma -ki öyle biri yok- bile söylesem sırtıma deli damgası basar ve bütün okul yılını bana cehennem ederdi.
Bunu biliyordum.
"Yine yaptın."
Dedi uzaklardan gelen ve beni yeniden Dünya'ya bağlayan kadife ses.
Tabii ki de Justin'den bahsediyordum. Bana hafif sırıtarak tam çıkaramadığım gizemli bakışlarla bakmaya başlamıştı.
"Neyi?" Dedim en sıcak ifadem ile . "Daha demin Yaptığın şey." diye işaret parmağıyla gösterdi.
"Sürekli uzaklara dalıp gidiyorsun.Sanki büyük bir acın var."
Önüme gelen saçlarımı kulağımın arkasına sıkıştırdığında dudaklarımı ıslattım.
"Sanırım yaşadıklarımı düşünüyorum." dedim küçük bir itiraf gibi. "Yani aramızda geçenleri."
Ikimizi işaret ettiğimde yüzünün asıldığını fark ettim.
"Aramızda" kelimesi onu o kadar kasmıştı ki. İkimiz Arasında Hiçbirşey olmamalıymış gibi.
Ama haklıydı.
O acımasız bir yaratıktı.
Ben ise O'nun avı.
"Yanlış anlama." dedim cümleyi toparlamak istemişçesine.
"Sadece sen bir şeysin..." doğru kelimeyi bulamasamda benim yerime cevaplamıştı.
"...Vampir mi? Kana Susamış acımasız bir canavar?"
Yüzü kasları Kesilmişti ve ciddi bir ifade almıştı. Bu bende dik durma isteği yaratmıştı.
Kafamı onun sonsuza dek yatabileceğim harika göğsünden kaldırdım ve yatakta oturur pozisyona geldim.
Neydi istediği?
Ilk günden beri.
"Beni Öldürmek istemiştin değil mi?" Deyiverdim bir anlık cesaret ve öfke ile.
"Ne zaman?" De şaşkınlıkla. Ses tonunun Altın'da büyük bir sinir yatıyordu.
"Ilk gün. O gece ." dedim. "O gün aramızdan geçen o garip elektrik Hayatımı kurtardı aslında değil mi?"
Tam bir aptaldım.
Parçalar şimdi şimdi oturuyordu.
Sadece tek bir Parça eksikti.
Neden şimdiye kadar beni öldürmedi?
"Öyle bişi yok!" Diyerek durdurdu bütün düşüncelerimi.
"Aptal olma. Eğer amacım seni Öldürmek olsaydı Çoktan bu iş biterdi gücümün ne kadar yüksek olduğunu sen de biliyorsun."
O zaman amacı neydi ki?
Hayatıma ilk o girdi , sonra şu boynumdaki iğrenç Dövme ardından tanımadığım birsürü vampir.
"Amacım seni korumak." dedi bağdaş kurarak.
Kaşlarını çattım. Bu saçmalıktı. Neden beni koruyacaktı ki? Daha doğrusu neyden?
"Seni anlamıyorum. " dedim dürüstçe. "Hiçte anlamadım."
Ayağa kalkacağım sıra bileğimi Sertçe tuttu.
"Sadece sus ve dediklerimi yap tamam mı?" Sesi oldukça yüksek tonda çıkmıştı ve bu beni acı bir şekilde korkutmuştu .
Yavaş hareketlerle yeniden yerime geçtim ve korkak gözlerle ona baktım.
Gözlerimi kaçırıyordum. Çünkü artık ondan "korkuyordum."
"Yapma." dediğini duymuştum sanki.
"Kalbin." Soğuk ellerini yeniden ellerimin üstünde hissettim.
"Kalbin fazla hızlı, ritmi değişti korktuğunu biliyorum benden korkmanı istemiyorum."
Omuzlarının düşüşünü izlediğimde yutkundum.
Konuşacak bir şey bulamıyordum. Aramızda harika soğuk bir sessizlik vardı.
Ben konuşmamakta kesinlik yaşarken aşağıda acele ile Çalan kapı Aramızı ısıtmaya niyetliydi.
"Bence bakmalısın." dedi Endişe ile. "Kapıdakinin kan akışı fazla hızlı, Endişeli gibi."
Hızla Eğilip tişörtünü üstüne geçirdiğinde Korkum bedenimi ele geçirdi ve ayaklanıp Kapıya yöneldim.
Odamın kapısını açarken tam arkamda olduğunu biliyordum.
Soğuk nefesi tenimi yakıp geçiyordu. Merdivenlerden inerken aynı tempoyu korurken kapıdaki kişinin artık bağırmaya başladığını fark ettim.
"Samantha aç kapıyı!"
Bu acı çığlığı ve bu sesleniş bana tanıdık geliyordu.
Korkuyla Kapıya yöneldim ve altın renkteki kulbu hızla aşağı indirdim.
Karşımda dehşet içinde gözleri kıpkırmızı olmuş Derek'i görmeyi beklemiyordum.
Derek benim kuzenimdi. Yeşil gözleri ağlamaktan şişmişti ve nefes nefeseydi.
"Sam...." dedi büyük bir sessizlikle. "Büyükannem...."
Kalbim bir an teklemişti. "Ne oldu!" Diyerek Endişeli bir bakış attım.
Ilerideki çalışan aracı gördüğümde buraya şehirden geldiğini anladım.
"O.." yine durmuştu. Lanet olsun ki yine durmuştu.
Gözlerim korkuyla dolmaya başlamışken Derek'in kaslı Vücuduna bütün gücümle bir yumuk attım.
"Seni aptal şey!" Yaşlar dökülüverdi ." Geveleme ve söyle!"
Biran Justin'in büyük elleri belimi kavradı ve beni kendine çekti.
"Öldü."
Bir an beynim durmuştu. Birkaç saniye büyük bir boşluktan başka bir şey hissetmedim.
Sonra bir şok cihazı ile yeniden Dünya'ya geri geldim sanki.
Büyük bir Çığlık attım. Sanki ses tellerime biri sopa ile vuruyordu.
"Olamaz!"Birkaç yumruk ve tekme salladım. Justin beni kolaylıkla zapt ediyordu.
"Şaka de! Lanet olsun, bu bir şaka de!"
Bir kaç Çığlık daha attım ve ellerimin tersi ile yaşlarımı sildim.
Olmazdı. Büyükannem daha birkaç gün önce bana kahvaltı hazırlamıştı ve işi bırakmamı yanında durup Yazımı Boşa harcamamamı söylüyordu. Bu olmamalıydı.
Yanımda olup Justin'e iğneleyici bAkışlar atmalıydı.
"Seni almaya geldim." dedi bir an Derek en Güçsüz sesi ile. Hala ağlıyordu.
Titredim. Ama sadece titredim.Konuşamadım. Yutkunmak ve yeniden ses tellerime kavuşmak istiyordum ama yapamadım. Sadece Öylece Ormanın derinliklerine baktım.
Yaşlar durmaksızın yanaklarımdan akarken büyükannem ile Şunun şırasında Yaşadığım Saçma anılar Gözlerimin önünden geçip gidiyordu.
"Ben onu getiririm, bence sen git."
Justin'in kollarını titreyen vücuduma sardığını hissettim ve Yüzümü buruşturup hüngür hüngür ağlamaya başladım.
Kollarımı tıpkı onun bana yaptığı gibi beline bağladım ve sırf ağlamak dışında Hiçbir şey yapmadım...

Senden Korkmuyorum..(Justin Bieber Fanfiction)Where stories live. Discover now