"Geceye sakladıkları için çok şey borçluyuz."

837 66 45
                                    

yazar anlatımı

"Zihnefendet!" 

Profesör Snape'in ağzından bu sihirli sözcük dökülürken Linda hâlâ şaşkın gözlerle ona bakıyordu. Kafasında oluşan karıncalanma hissi onu yeterince rahatsız etmişti zaten. Profesör Snape yavaş yavaş onun zihnine girerken kızın anılarıyla karşılaşmaya başlamıştı. Önce küçüklüğü canlandı zihninde, daha sonra ise ağarmaya başlayan kahverengi saçlı bir adam karşısına çıktı sürekli.

Linda henüz rüyanın etkisinden tam olarak çıkamamışken Snape'in bu atılımı karşısında savunmasız durumda kalmış kendini odaklayamamıştı ve odaklanamazsa bu konuda başarılı ihtimali sıfırdı. Linda Profesör Dumbledore ve Snape'in rüyayı öğrenirse nasıl tepki vereceklerini düşünerek bilmemelerinin daha iyi olduğuna karar verdi. Geriye kalan tüm gücüyle profesörü kafasından atmayı başardı. Severus ise onun bu atılımını başarılı bulmuş ama geç kaldığını düşünmüştü.

"Daha hızlı olmalısınız Bayan Brown, babanızın bu kadar yavaş davranacağını düşünüyorsanız kesinlikle yanılıyorsunuz. Siz ona karşı koyana kadar zihninizin her köşesinde gezinebilir."

"Peki efendim, bir dahakine daha çok dikkat ederim."

Linda başına giren ağrıyla biraz sendeledi, anlaşılan kendini fazla yormuştu. Snape bunu fark edince onu daha fazla zorlamak istememiş, geri göndermişti.

"Bugünlük bu kadar, yarın derslerin bitince tekrar buraya gel, artık çalışmaları artırma vakti geldi."

Linda onaylayıp sessizce odayı terk ettiğinde Snape sandalyesine oturmuş kara kara düşünmeye başlamıştı. Kim bilir bu masum kızın sonu nasıl olacaktı? Aklına birden geçmişi geldi. Tüm yaşadıkları, ölüm yiyenlerin içindeki görevi, tüm o sorumlulukları, yaptığı onca şey... Linda hakkında en çok merak ettiği şeyse babasının etkisine bir kez daha girip girmeyeceğiydi. Çünkü bir kere Lord Voldemort'un etkisine girerseniz çıkmanız çok zor olurdu ve bunu yapabilen çok az kişi tanıyordu Severus, kendisi de dahil.

Lily'yi düşündü, gerçi onu düşünmediği tek bir an, tek bir saniye bile var mıydı ki? Her şeyini, hayatının anlamını kaybettiği, yüreğine büyük bir fırtına gibi çöken o gün... Eve girdiğinde ilk önce karşısına çıkan, o çok nefret ettiği fakat hiçbir zaman da o şekilde görmek istemediği soluksuz James... Ardından merdivenlerden çıkışı ve yıllarca unutamadığı o görüntü. Beşiğin içindeki küçük çocuğun annesine bakarak hıçkırıklarla ağlaması, sonra da Severus'un Lily'nin yanına gitmesi ve ona veda niteliğinde verdiği son kez acı dolu sarılış...

Hiç kimse Severus için Lily'i kaybetmenin ne denli büyük bir acı ve yok oluş olduğunu anlayamazdı. Lily'yi o şekilde görmek onu tam anlamıyla bitirmişti. Bu dünyada en çok sevdiği insanı kaybetmişti o. Çocukluğunda sahip olduğu tek arkadaşını, onu anlayan tek kişiyi. Ardından James'e olan nefreti biraz daha arttı. Hiç sevmemişti ki onu, Severus'a yaptığı zorbalıklar ne zaman bitmişti ki? Peki ya Lily'yi ondan almasına ne demeli? Lily James ile değil de Severus ile evlense belki de bunlar başına gelmeyecekti.

Kafasındaki düşünceler onu bir an olsun rahat bırakmazken Severus buna daha fazla dayanamadı. Bunları düşünmek her seferinde daha da zorlaştırıyordu işini. Kafasını dağıtmak amacıyla bir şeyler bulması gerekiyordu aksi taktirde fazla  düşünmekten kafayı yemek üzereydi. Hogwarts koridorlarında küçük bir geziye çıkmayı düşündü, bu sayede biraz daha rahatlatabilirdi zihnini. Odasının kapısına seri bir şekilde vurulmasıyla sesine çeki düzen verdi ve konuştu.

"İçeri gel!"

Karşısında gördüğü birinci sınıflardan Colin'di, kendisi aynı zamanda bir Slytherin oluyordu. 

ᏰİᏒ ᏒİᎠᎠᏝᎬ ᎻİᏦᎯᎽᎬᏕİМесто, где живут истории. Откройте их для себя