Gitmeye hazır bir şekilde evden çıkarken hiç konuşmuyorduk fakat benim bunun için bahanem midemdeki heyecan kelebekleriydi. İstanbul'dan uzaklaşacağıma inanamıyordum. O kadar uzun süredir şehrin içine hapsolmuştum ki, başka şehirlerin varlığını bile unutmuştum. Onat'ın arabasının yolcu koltuğuna yerleştim ve Onat arabayı çalıştırmadan önce dönüp bana baktı.

"Kahvaltı ettin mi?"

Başımı iki yana salladım. Uykumdan bile zor uyanmıştım. Kahvaltı edecek vakit bulamamıştım. Hem midemdeki bu heyecan ile bir şey yiyebilecek miydim bilmiyordum.

Onat arka koltuğa koyduğu büyükçe spor çantasına uzandı ve fermuarını açarak içinden bir poşet çıkardı. Poşetin içinde, özenle hazırlanmış iki tane sandviç vardı. "Ye," dedi bir tanesini bana uzatarak.

"Benim için mi hazırladın?" diye sordum gülümsememe engel olamayarak.

"Yolda yeriz diye düşünmüştüm," diyerek omuz silkti ve arabayı çalıştırdı. Bu düşünceliliği karşısında mutlu olmuştum. Sandviçi tam benim sevdiğim malzemelerle hazırlamıştı. Bunun karşısında mutluluğum ikiye katlanmıştı.

Birlikte havaalanına yola koyulduğumuzda, uzanarak müzik sistemini açtım ve Onat'ın en son dinlediği şarkı arabanın içine doğru süzüldü. Bu şarkıyı biliyordum, Aerosmith'in, I don't want to miss a think şarkısıydı. Başımı kaldırıp Onat'a baktım ve o da bana çevirdi gözlerini.

Uyanık kalabilirdim, sadece nefesini duymak için

Gülümseyişini izlemek için, sen uyurken

Sen çok uzaklarda rüya görürken

Ömrümü harcayabilirdim bu tatlı teslim oluşta

Sonsuza dek bu anda kaybolabilirdim

Seninle harcadığım her an

Çok kıymet verdiğim anlardır

Onat boğazını temizleyerek bakışlarını tekrar yola çevirdi. Şarkının çok hüzünlü bir havası vardı ama sözleri çok güzeldi, bu yüzden gözlerimi kapatıp başımı koltuğa yaslayarak kendimi adeta teslim ettim. Bu şarkının hemen ardından, rock klasikleri peşi sıra çalmaya devam edtmişti. Onat'ın müzik zevki gerçekten harikaydı ve bilmediğim çok hoş parçalar da öğrenmiştim bu sayede. Tıpkı benim gibi Bon Jovi'yi çok seviyor olmalıydı çünkü peş peşe Bon Jovi parçaları sıralanmıştı. Kendimi şarkılara eşlik etmekten alıkoyamamıştım. Özellikle okula gidiş yolunda o kadar dinlemiştim ki bu parçaları, hepsini ezberlemiştim.

Onat benimle birlikte şarkıya sesli bir şekilde eşlik etmese de, ara sıra kafasını sallıyordu ve parmakları ile direksiyonda ritim tutuyordu. Kızmayacağını bilsem bu anını videoya almak isterdim çünkü çok sevimli görünüyordu.

"Uçakta yanımda sen mi oturacaksın?" diye sordum havaalanına iyie yaklaştığımızda.

"Sen, ben ve Ulaş."

"Ulaş kim?" diye sordum kaşlarımı kaldırarak.

"Stajyerimiz."

Onat ile yalnız oturmayacağımıza biraz üzülmüştüm. Çünkü uçağa ilk kez bindiğim için korkup korkmayacağımı bilmiyordum. Bu halime bir başkasının tanık olmasını istemiyordum. Hem doyasıya gökyüzünü izlemeyi planlıyordum, umarım cam kenarını kimse kapmazdı.

Havaalanına vardığımızda, uçağın kalkışına bir saat civarı kalmıştı. Onat ile arabadan indiğimizde, şehir merkezindeki hakim rüzgarın iki katına maruz kalarak kapüşonumu başıma geçirdim. Onat aceleci davranıyordu bu yüzden bir yandan da onun hızına ayak uydurmaya çalışıyordum. Elimde uçak bileti yoktu. Onat, Kemal Bey'in ayırttığını söylemişti. Sanırım şimdi parasını beraber ödeyecektik. Birlikte bilet işlemlerini halletmek üzere sıraya girdik ve çantalarımızı teslim ettikten sonra kimse bizden ücret almadan bileti öylece uzattı. Saf saf bir elimdeki bilete, bir Onat'a baktım.

Mavinin Maviyle Buluştuğu ÇizgiWhere stories live. Discover now