XLIII.

26.2K 1.3K 510
                                    


Şehre atılmış bir bomba şiddetinde cereyan eden gök gürültüsü beni uykunun kollarından öyle büyük korku ile çekip almıştı ki saniyeler içerisinde yatakta tortop olarak başımı ellerimle koruma pozisyonuna geçmiştim. Aslında hiçbir yerin bombalanmadığını, dışarda fırtına olduğunu anlamam uyku sersemliği ile iki dakikamı almıştı belki de.

Nefes nefese yatağımda doğruldum ve karanlık odada körelmiş gözlerimi gezdirdim. Cisimler yavaş yavaş gözlerimin önüne serilmeye başlamıştı. Bir ışık patlaması oldu, gözlerimi sıkıca kapatıp içimden saymaya başladım.

Bir, iki, üç, dört, beş, altı... Avuç içlerimi kulaklarıma sıkıca bastırarak gök gürültüsü sesinin etkisini biraz olsun dindirmeye çalıştım. Kalbim deli gibi çarpıyordu. Kendime doğru çektiğim bacaklarım ise titremeye başlamışlardı. Uzun süredir uykumdan gök gürültüsü sesi ile uyanmıyordum, en son bu durumu yaşadığımda Onat korkmamam için orada beni bekliyor vaziyetteydi. Şimdi tek başımaydım. Yeni evimde, odamdaydım. Evde annemin olması içime bir nebze su serpiyor olsa da, odada yalnızdım.

Uykum çoktan açıldığı için, daha doğrusu fırtına devam ettiği sürece gözüme uyku girmeyeceğini bildiğim için kulaklıklarımı kulağıma geçirdim ve gürültülü bir müzik açtım. Linkin Park bana bu uğurda epey yardımcı olacaktı emindim. Derin nefesler alarak yastığımı yatak başlığına doğru dayadım ve sırtımı yastığa vererek sakinleşmeye çalıştım. Chester Bennington'ın sesi iyi gelmişti. Telefonumdan saati kontrol ettiğimde, sabaha karşı dört olduğunu fark etmiştim. Yaklaşık dört saattir uyuyordum ve şansım varsa gök gürültüleri kesilirdi, ben de üç saat daha uyuyabilirdim. Önümüzdeki bir saati çoktan gözden çıkarmıştım.

Müzik dinleyerek ilk önce gece Engin'in attığı mesaja tıkladım. Bana orta parmağını çekip attığı bir görsel mesajdı bu. En son lüzumsuzluk ettiğim için orta parmağına karşılık bok emojisi gönderdim. Konuşmadan çıktığımda, yapacak en iyi şeyim bu olduğu için rehberimdeki insanların profil fotoğraflarına şöyle bir göz gezdirdim. Tam uygulamadan çıkacağım sırada, ekranımın üst köşesinden aşağı doğru kayan bildirime ilişti gözlerim ve parmağım telefonun üzerinde donup kaldı.

Herkes: Küçük ilaç kolilerini henüz açmamışsın.

Dudaklarım hafifçe aralandı. Herkes, Onat'ın rehberimdeki yeni ismiydi. Nazım Hikmet'in 'Bence şimdi sen de herkes gibisin' şiirinden ilham almıştım onu tekrar kaydederken. Peki Onat, saatin dördünde bana neden böyle bir mesaj atmış olabilirdi ki? Gözlerim ayçiçeği yağı kolisinin üzerinde üst üste durmakta olan küçük ilaç kolilerine kaydı. Evet, kolileri açmamıştım. Onat yeni evime kamera falan mı koydurmuştu? Yoksa uzaktan da akıl okuyabiliyor muydu?

Hem taşınmamdan bir önceki gecenin üzerinden beş gün geçmişti. O konuşmanın üzerinden beş gün. Onat'tan ne ses, ne seda çıkmıştı o geceden sonra. Uzun uzadıya anlattığı şeyleri düşünebilmem için miydi? Yoksa benden mi bir adım beklemişti? Çok beklerdi. Onat uzatmaları oynuyor olabilirdi fakat kendimi bile isteye tekrar ateşe atmayacaktım.

Dudaklarımı hırsla bükerek konuşmanın üzerine tıklayıp ışık hızında bir mesaj yazdım.

Ne anlama geliyor bu mesaj?

Aslında cevap vermemem gerekirdi. Uzun süredir iletişim kurmuyorduk biz, neredeyse bir aydır elle tutulur tek iletişimimiz Onat'ın kendisini açıklamasına dayalı olan konuşmaydı. Merakıma rağmen, mesajına görüldü atıp bırakmalıydım belki de ama içten içe hep beklemiştim bir mesaj. Aptal gibi, ufacık bir mesaj ya da arama. Öyle olmaz mıydı? Ayrılmalardan sonra hatalı olan taraf defalarca kez aramalarla mesajlarla karşısındakine ulaşmaya çalışmaz mıydı? Onat bunu yapmamıştı. Onu sinirle Herkes olarak kaydetmemin bir sebebi de bu olabilirdi sanırım.

Mavinin Maviyle Buluştuğu ÇizgiWhere stories live. Discover now