XXVII.

33.7K 1.9K 662
                                    

Önemli duyuru: Bu bölümde, sizden bir ricam var. Yazdığım bir yerde, okurken aklınızda daha iyi canlandırabilmeniz için bir youtube videosu ekleyeceğim. Vakti geldiğinde, o videoyu açarak dinlemenizi istiyorum. Çünkü benim aklımda kesinlikle çok daha iyi canlandı yazarken. Epey uzun bir bölüm yazdım, yorumlarınızı merakla bekliyorum. Keyifli okumalar!

Küçükken izlediğim yılbaşı temalı filmlerin hepsinde kar diz boyuna kadar yağmış olurdu. Bu nedenle her yılbaşında kar yağmasını, etrafın ışıklarla dolu olmasını, hatta gerçekten birinin evimize gelip bir ağaç dikerek etrafına hediye bırakacağını zannediyordum. Oysa yılbaşı gecesi kar yağdığına pek az tanık olmuştum. Hiçbir zaman yılbaşı hediyesi almamıştım ve yeni yılı heyecanla kucaklamamıştım. Benim için umut dolu bir yılın başlangıcı olarak varolmuştu hep. Daha fazlası değil.

Yılın son gününe geldiğimizi tesadüfen okulda elime tutuşturulan bir yılbaşı partisi broşürü ile öğrenmem de işten bile değildi elbette. Koskoca bir yılın nasıl bitip gittiğini anlayamamış bir şekilde broşürü okumaya başladığımda, sabahki ikinci dersimden yeni çıkmıştım. Üniversitenin çeşitli kulüpleri her ay parti yapmak için yeni bir sebep buluyordu ve bunların en eğlencelisinin yılbaşı partisi olduğunu daha önce pek çok kişiden dinlemiştim. Herhangi bir yılbaşı planım olmamasına rağmen, bu tür partilere gidecek bir çevrem olmadığı için broşürü inceledikten sonra kağıdı elimin arasında buruşturup çöpe fırlattım, ardından pencerenin dışında pamuk pamuk yere dökülmeye başlayan yılın ilk karını gördüm.

Acelesiz bir tavırla havada uçuşan taneler, sabahtan bu yana gökyüzüne bakarak tahmin ettiğim kar bulutlarının öncüsü gibiydi. Kar yağışını çok severdim. Bir pencerenin önüne oturup saatlerce yağan karı izleyebilecek kadar severdim hem de. Yüzümde oluşan kocaman gülümsemeyle birlikte, kendime bir tane kahve almaya ve bir sonraki dersime kadar bu fikrimi eyleme dökmeye karar verdim.

Okulun kafesinde, kahve siparişi vermek üzere beklerken ise omzuma dokunan bir elle birlikte irkilerek arkamı döndüm ve beklemediğim bir şekilde Tuğçe ile karşı karşıya geldim.

"Nazlı," dedi çaresiz bir yüz ifadesiyle bana bakarak. "Yardımına ihtiyacım var. Benim için vaktin var mı?"

"Elbette var," dedim biraz şaşkın bir şekilde.

Tuğçe'yi önceden de tanırdım, her ne kadar son zamanlarda samimi olmak için daha fazla fırsatımız olsa da, onu böyle gördüğümü hatırlamıyordum. Ona herhangi bir masaya geçmesini ve beni beklemesini söyledikten sonra ikimize de birer kahve aldım. Tuğçe şansıma pencere kenarı masalardan birine oturmayı tercih etmişti.

"Bir sorun yok ya?" diye sordum kahveleri masaya koyup otururken.

"Yok, bir sorun yok ama," dedi Tuğçe iri gözlerini kırpıştırarak. "Bir sorun olmasından korkuyorum diyebiliriz."

"Anlat bana," diye mırıldandım güven verici bir ses tonuyla. Sır tutma konusunu çok önemserdim ve izin almadan hiç kimsenin hayatıyla ilgili yorumda bulunmazdım.

"Geçen gün, birlikte yemek yediğimiz gün var ya, hani Buğra ile birlikte yanımızdan ayrılmıştınız," diye hatırlattı bana. O günü hatırlamam için pek çok sebebim vardı oysaki. "Serhat ile yalnız kaldığımızda, konu konuyu açtı ve laf yine benim hoşlandığım kişiye geldi."

"Tabii ya," dedim gözlerimi devirerek. Serhat meraklı bir insandı ve bunu pek tabii babacan bir tavırla da yapıyor olabilirdi fakat bir yandan da ekstra ilgi göstermesi enteresandı.

"Nazlı inanamazsın," dedi Tuğçe başını iki yana sallayarak. "Bana uzun uzun güven verici bir konuşma yaptı. Uzun zamandır tanıştığımızdan bahsetti, ona anlatabileceğime ve belki bana yardımcı olabileceğine dair sonu gelmez cümleler kurdu. Hatta eğer ona anlatmak istemiyorsam, benim güzel ve kendine güvenecek çok şeyi olan bir kız olduğumu, sonunda reddedilme ihtimalim bile olsa en azından içimde kalmasından daha iyi olduğunu söyledi."

Mavinin Maviyle Buluştuğu ÇizgiМесто, где живут истории. Откройте их для себя