XVII.

29.9K 1.6K 424
                                    


  Çalışmadan geçirdiğim birkaç günün ardından tüm enerjimle kendimi evim gibi hissettiğim Kafka Kafe'de çalışmaya başlamıştım. Aralık ayı kendini tüm gücüyle hissettiriyor olabilirdi. Soğuklar iyiden iyiye başlamış ve yağmur günden güne sağanağa çeviriyor da olabilirdi. Fakat bu yeni yıla hazırlanan canım İstanbul'u sevmeme engel değildi. Çam ağacı desenli kazağımı giymeyi özlemiştim zaten. Sipariş defterimi siyah kot pantolonumun arka cebine sıkıştırdım ve kararmış havayı aydınlatan ışıklandırmalardan sokağa bakarken kendimi son derece mutlu hissettim. Nefes aldığım her an, en küçük detayları bile duyumsamak çok önemliydi benim için. Kafeden içeri el ele giren aşırı güzel bir çifti gülümseyerek karşıladım ve sipariş almak için masalarına doğru yürüdüm.

"Hoşgeldiniz," dedim gülümsememi tüm yüzüme yayarak. "Ne arzu ederdiniz acaba?"

"Muzlu sıcak çikolatanız nasıl acaba?" diye sordu kız tatlı gamzelerini ortaya çıkararak.

"Beşiktaş'ın en iyi sıcak çikolatası diyebilirim."

Kefil oluşumun ardından iki tane muzlu sıcak çikolata siparişini iletmek üzere mutfağa gidecekken, Tufan Özkan'ın kafenin kapısından hiçbir şey yokmuşçasına girip mutfak kısmına ilerlemesini şaşkın gözlerle izledim. İlk önce kafedeki diğer insanlar gibi idrak etmekte zorlansam da, ardından birkaç fısıltının ardından mutfaktan içeri giren kişinin gerçekten de Tufan Özkan oluşuna inanamayarak arkasından mutfağa koşturdum. Bu adam bunca skandaldan sonra ne halt etmeye hala kafeye geliyordu ki?

Ameliyathaneye giren doktor edasıyla kapıları ittirip bir anda kendimi mutfağın ortasında bulduğumda, Tufan tezgaha yaslanmış Engin'e yanyan yandan bakıyordu.

"Şimdi izin alamaz mısın?" diye sordu çocuk gibi bir sesle sızlanarak. Gözlerim neredeyse şaşkınlıktan yerinden çıkmak üzereyken, beni fark etti ve kocaman sırıttı. "Onat'ın kiracısı!"

"Tufan Bey?"

"Artık bırakalım bu gereksiz resmiyeti," dedi dirseğini tezgaha yaslayıp bana göz kırparak. "Gerçi ben de sana isminle hitap etmiyorum ya."

Kendi kendine gülerek tekrar Engin'e doğru baktı ve parmağını ona dikerek, "Arkadaşın beni ekti," diye bana şikayetlendi.

Engin'in görebildiğim kadarıyla suratı kıpkırmızıydı ve Tufan'a bakmaksızın siparişleri yetiştirmeye çalışıyordu. Hala neler döndüğünü anlayabilmiş değildim.

"Şimdi de beni umursamıyor," dedi bana doğru gözlerini devirerek.

"Anlamıyorsunuz," dedi Engin ellerini göğsünde kavuşturup Tufan'a dönerek. "Her kafama estiğinde izin kullanamam ve dün zaten halı sahada yeterince vakit geçirdik."

"Sen futbol mu oynadın?" diye sordum Engin'e inanamayarak.

"Kaleciydi," dedi Tufan Özkan Sırıtarak. "Bu konuda doğuştan bir yeteneği var gibi. Tabii hiç oynamadığını söyleyerek beni keklemediyse."

Bu konuda açık yüreklilikle ve kesinlikle Engin'e canı gönülden inandığımı söyleyebilirdim. Engin bir spor yapacak olsa en son yapacağı spor futbol olurdu. İzlemekten bile keyif almazdı ki. Ayrıca Tufan ile ne ara ve nasıl bu kadar yakınlaştıklarına dair hiçbir fikrim yoktu. Köpek herif bana hiçbir şey sezdirmemiş ve anlatmamıştı. Ben ortalarda yokken kanka falan mı olmuşlardı? Kesinlikle bir şeyler olmuştu çünkü Tufan şu anda ısrarla Engin'i bir şey için ikna etmeye çalışmaya devam ediyordu. Sonunda oflayarak yaslandığı tezgahtan uzaklaştı.

"İyi ben de tek başıma giderim," dedi blöf yapar gibi bir ses tonuyla.

"Nereye gideceksiniz ki?" diye sordum merakıma yenik düşerek.

Mavinin Maviyle Buluştuğu ÇizgiWhere stories live. Discover now