KIRK ÜÇÜNCÜ BÖLÜM - HANGİSİ GERÇEK?

628 30 13
                                    

Ömrüm azala azala önümden akarken, gittiğin gerçek bu kadar herkese benzerken...[1] Ben mi çizmiştim bu yolu yoksa ben geldiğimde de var mıydı bu yol? Asaf'ın arkasından bakarken bunu düşünüyordum. Düşüncelerimle ağırlaşıyordum. Birilerini memnun etmek uğruna mı bir şey söylememiştim ona yoksa tercih ettiğim sahiden bu muydu?.. Yaşıyorken, ''an''dayken fark edemediğimiz, anca anın bitmesinden, andaki kişinin elimizden yitmesinden sonra gerçek değerini kavrayabildiğimiz ''tek'' seçeneklerimiz vardır. Tıpkı şimdi olduğu gibi... Kimi buna baht dert kimisi bahtsızlık... İşte, Asaf'ın arkasından bakakalmışken neden demek istediğim hiçbir şeyi ona söyleyemediğimi düşünüyordum. Oysa ona pek çok şey söylemek istiyordum ve her ne kadar o ''pek çok şeyin'' ne olduğunu bilemesem de, toparlayamasam da bu fırsatı, bu anı sonsuza dek kaçırmış gibi hissediyordum... Elimi göğsüme götürdüm. Panik yapmamama ya da yapmadığımı sanmama rağmen küçük bir kıvılcımın içimde çaktığını sezinliyordum.

Karal, benden kaynaklı olmayan taze öfkesi ve benim için duyduğu telaşla yattığım odaya girdiğinde gözlerimi dikmiş, kapıya bakıyor olmamdan kuşkulanmıştı fakat o an, onun için mühim olan bu değil gibiydi. Oturduğum köşeye, duvara içi kasa şeklinde oyulmuş ahşap dolabın önüne, gelip önümde diz çöktü, yüzümü ellerinin arasına almış, bana bakıyordu. Gözlerimde bir panik, korku havası görememiş olacak ki bakışları boynumdan aşağı kaydı, vücudumu kontrol etti. Bakıyor ama bir şeyimin olmadığına inanamıyor gibiydi. Benim gözlerim hâlâ kapıdaydı. Beş dakika evvel Asaf'ın, bir daha dönmemek üzere çıkıp gittiği kapıda... Ve şimdi o kapıdan dedem giriyordu. Karal, beni taşlaşmış halde oturduğum yerden kaldırınca öbür koluma da dedem girmişti. Beni sedire oturttular. Dedeme yardım eden ağabey, elinde bir bardak suyla alelacele odaya daldı.

''Mehmet'ten mi korktun kızım? Delidir o deli... Aman- aklı gitmiş kızcağızın!'' dedi ağabey. Telaşla parlayan, yardım etmeye can atan gözlerine bakıp düşündüm: Benim gördüğümü görseydi o ne yapardı?.. Başımı aşağı eğip kafamdaki düşünceleri şakaklarımdan aşağı atmak niyetiyle salladım, keşke böyle bir düşünce atma yetim olsaydı... Ben cevap vermedikçe ağabey endişeleniyordu. Dedem onu göndermek için biraz dil dökmüştü. Ne zamanki ağabey kapıdan çıkıp kapıyı arkasından kapattı, o zaman dedem bana döndü.

''Sisin içinde bir sürü ayak, bir sürü insan vardı...'' dedim bir şey sormalarına müsaade etmeyerek. Tasvirim üzerine dedemin bembeyaz, kalın kaşları gözlerinin üzerine inince her nedense şaşırmıştım ve tuhaf bir biçimde kendime gelir gibi oldum. Kızgın bir şekilde sedirden kalkıp kapıya yönelince neden kendime gelir gibi olduğumu anladım; buna öfkeleneceğini ve karşılığında bir şey yapacağını hissetmiştim.

''Ben gidip bir bakayım... Sen başında dur.'' dedi Karal'a.

''Başına bir şey gelir!'' dedim telaşla. Olmayan huzurum iyice terk etmişti beni. Ya başına bir şey gelirse, o zaman ne olacaktı? O ''ayakları'' kontrol etmeye gideceğini düşünmek tüylerimi diken diken ediyordu... fakat dedem kapının eşiğinde durmuş, gülümseyerek bana dönmüştü.

''Korkacak olsam Nur Dede olur muydum hiç?'' dedi yumuşak bir ses tonuyla. Gerçek bir yumuşaklığı kastediyordum çünkü o öyle söyleyince sesindeki mana, kulaklarımı okşar gibi algı süzgecimden içeri atlamıştı. O vakit bir şey söylemedim. Kapıyı açıp gidişini izledim. İçimde kötü bir his yoktu. İçime güvendim.

Bütünün hayrı için... hayır, benim hayrım için. Asaf'ı, ona karşı ne idüğü belirsiz, dışarlıklı hisleri ve düşünceleri birkaç dakikalığına bir kenara bıraktım. Dedemi ve sisin içindekileri de öyle... Gözlerimi kapatıp Karal'a yaslandım, o da bana karşılık verip kolunu omzuma attı, beni kendine çekti. Ona iyice yaslanıp orada öylece, sessizliğe bürünmüş halde otururken az evvel aklımda olanın Asaf olduğunu fark etmek beni önce utandırdı fakat neden sonra güldürdü. Yanımda Karal'ın aklımda Asaf'ın olması ne yaman çelişkiydi... ya da ne çelişkiydi ne tuhaflık... Asaf'ın aklımdaki yeri dostlar kervanıydı, Karal'ınki bambaşka, kimsenin olmadığı özel bir köşeydi ve bu, tamamen benin dengesizliğimin, şuursuzluğumun bir mahsulüydü. Ne var ki neyin ne olduğunu karar vermek, burada çok zordu.

KAMBERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin