YİRMİ BİRİNCİ BÖLÜM - AYİN

1.7K 50 8
                                    



''İmkânsız...'' Süngerin suyu emmesi gibi sesimi emmişti hava, dudaklarımın arasından atlayıp yere varamadan parçalanan söz havaya katılmış, onu daha da bir ağırlaştırmıştı. Konuşamıyordum, ruhuma çöken olgunun ardından boğazımda hiç yoktan öyle bir set var olmuş ve boyu öyle bir yüksekliğe ulaşmıştı ki değil yutkunmak, burnumdan nasıl nefes alındığını unutuverdiğim için nefes almakta güçlük çekiyordum. Az sonra nefessizlikten öne eğilerek birdenbire aksırdım, benliğimin şehla gözleri hakikati apaçık görmekten sızlıyordu. Arden boynumdan kavrayıp yavaşça geriye ittirdi beni, doğruldum, nefes alamayarak, ağzım yarı kadar açık şekilde Arden'e bakıp başımı iki yana salladım.

''Zaten içsel bir güdü ona doğru çekmiyor muydu seni? Bilgeliğinden mi sanıyordun- Evet, tabii, bunun da payı büyük ama ne bileyim! İçinde bir yerlerde seziyordun. Ona ateşin önünde otururken nasıl baktığını gördüm...''

''Biliyor mu?'' Bunu söyleyip süzgeçten geçen oksijen kırıntılarını da kullandığımda yine nefessiz kalarak ağzımı açıp öne eğildim.

''Hayır.'' dedi ve duraksadı. ''Onu Asaf'ın aldığını düşünüyor sanırım.'' Çadırın açık çarşaf-duvarına baktım; Arden'in beklemediği bir anda ayağa fırlamayı düşünmüştüm ama bacaklarımdaki müthiş takatsizlik hareketlendikten sonra aklıma gelmişti. Yataktan düşecekken Arden tuttu beni.

''Karazan'a girene kadar söylemeyeceksin!''

''Öyle mi?'' dedim hışımla, birdenbire müthiş bir özgüven, dehşet bir cesaret gelmişti.

''Peki,'' dedi Arden, beni bıraktı, sakince yatağın başlığına yaslandı. ''Buraya girince gerçeği ona söyle, sonra Karal'la karşı karşıya gelsinler. Karal seni istesin, o vermesin ya da tam tersi... Ağabeyim bir daha onu bıçaklasın, ama uyarıyorum, senin elden gideceğini anlayınca bu sefer o bıçağı kaç kere saplar, orası muamma... Ha, nerede kaldım? Evet, onu bir daha bıçaklayınca, ki şunu da söyleyeyim böyle bir durumda bıçak en iyimser ihtimal, Kasap'ta karşısına dikilsin... Bağ meselesi ya da kardeşlik andı, ne dersen de, işte, bilirsin...'' Onun bir daha zarar görme fikri gözlerimi doldurdu, mühim olan ağabeyim olması değildi, sevdiğim bir insanın zarar görmesiydi.

''En büyük korkumun neden ağabeyim olduğunu biliyor musun?'' Başımı güçsüzce iki yana salladım.

''Başa dönelim,'' dedi elini sallayarak. ''Ağabeyim bizi hapishaneden topladı- Bir süre, tabii bilerek ve isteyerek bir iş için girmişti, cezaevinde kaldı. Daha onun halefi değilken, daha doğrusu daha onun hiçbir şeyi değilken, o beni tanımıyorken onun neler yapabileceğini gördüm.'' Yatağın ayakucundaki başlığın demirine dalan gözleri yavaşça beni buldu.

''Onun,'' dedi yutkunarak, sağ kaşı aşağı inmişti. ''Ne kadar kötü olabileceğini gördüm.''

''Beni o itlerin elinden kurtarıp yanına aldığında üstat sıfatını aldığı ilk zamanlardı-'' Bakıyordu ama öyle geliyordu ki görmüyordu baktığı yeri. ''Şunu söylemeliyim ki Nur ağabeyim o zamanlar lider olmayabilirdi ama öyle güçlü ve öyle kudretliydi ki en az Asaf'ın ağabeyi kadar saygı görüyordu ve insanlar ondan korkuyordu. Asaf'ın ağabeyi tehlikeyi görmüştü ama o Savaş Ağabeyimi gerçekten severdi, Nur,'' Gözleri uzaktaydı, belki bazı bazı bana olduğu gibi o da maziyi görüyordu şimdi.

''Karal'ın saldığı korkuyu ve apaçık tehlikeyi görmüştü, onun yerini alacağı adının anılmaya başladı ilk zamanlarda belliydi. Ağabeyimin gözünü korkutmak için Kasap'ı kullandı ama beklemediği şekilde ters tepti, hele ki Kandar... O hiç işin içinde yoktu. Ağabeyimin beni yetiştirdiği zamanlar ne kadar katı, ne kadar gaddar olduğunu gördüm, günbegün. Asaf'ın ağabeyinin gaddarlığı yalnızca göz önünde olduğu için ön plandaydı, oysaki ben ağabeyimin öyle cezalarını gördüm ki-'' dedi ve gözlerini kapattı.

KAMBERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin