ELLİ BİRİNCİ BÖLÜM - YEREBATAN'DA BİR ŞAMAN

723 28 15
                                    


Merhabalar. Hayırlı Ramazanlar!.. Her birinize sağlık, esenlik ve gönül ferahlığı dileyerek sözlerime başlamak istiyorum... Umuyorum ki her biriniz iyisinizdir, maddi ve manevi olarak yıprandığımız bu zorlu dönemde, Covid-19 pandemisinde, sağlığınız yerindedir... Buna ne denli hakkım var, bilmiyorum fakat özürlerimi kabul etmenizi istiyorum. Uzun süredir platforma giremediğim gibi attığınız mesajlara da geri dönemedim. Bölüm bir süredir hazır olmasına rağmen yaşadığım sağlık sorunu nedeniyle kontrollerini sağlayamadım, dolayısıyla paylaşıma da çıkamadım. KARAZAN Evreni'nde dolaşmak isteyenler için yeni bölümü bugün itibariyle paylaşmış bulunuyorum. İyi okumalar... İyi yaşamalar!

Kendimi davulun büyülü sesine, dengeli vuruşların ahengine vermiştim. Ten, davulun deri yüzüne her değdiğinde göğsümden aşağı yılankavi, heyecan verici bir dalga kayıp gidiyordu. İmgelemimde aşağı dünyaya inişim, merdivenler aracılığıyla oluyor. Karal'la kaldığımız dağ evinde, piknik yaptığımız yeşilliklerin arasından, gerçekte orada olmayan düşsel bir mağaradan içeri giriyorum. Bu mağarayı, imgeler dünyasına zihnimle ben inşa ettim. Mağaranın içinde, aşınma sonucu doğal yollarla oluşmuş merdivenler var. Her basamak beni aşağı dünyaya yaklaştırıyor. Tam tamına on dokuz basamak. On dokuzuncu basamaktan zemine ayak basınca karşımda bir ağız buluyorum. Ağızdan çıkıp dışarı adım atıyorum. Çıkış ağzının eşiği serin, ferahlatıcı... Bir ormandayım. Aşağı dünyadayım. Buralarda görülmemiş canlılıkta ağaçlar, kökleri toprağa sıkı sıkı sarılmış bitkiler, rengârenk çiçekler var. Burada doğanın kendi sesi var. Ormana sert olmayan bir kış havası hakim; ağaçların dallarında, toprağın üzerinde, çiçeklerin başlarında ince bir kar örtüsü var. Artık davulun sesi uzaklardan geliyor fakat bir yanının hâlâ içimde gümbürdediğini hissedebiliyorum... çünkü kaynağı bende. Bugün, erk hayvanımla beşinci buluşmam. Daha doğrusu buluşmaya çalışmam. Erk hayvanım bir kartal. Donuk mavi gök kubbeden süzülmesini, tüm heybetiyle yanıma gelmesini bekliyorum. Ona Arden için ne yapmam gerektiğini soracağım, haddizatında bu, başımda bekleyenlerin sormamı beklediği soruların arasında yok fakat sormalıyım. Arden için bir çıkış yolu bulmam lazım.

Ne var ki gene aynı şey oluyor. İmgelemim apansız kararıyor; sanki gök grileşiyor, ağaçlar, çiçekler, toprağın kendisi dile gelmiş, çığlık çığlığa bağırıyor. Kafamda, önüne koyduğum seti kırıp aşmışçasına bir düşünceler seli... Konsantre olmam lazım. Olamıyorum. Bir engel var. Ne yaparsam yapayım onu aşamıyorum. Gözlerim adeta kendiliğinden açılıyor. Hayır, onları ben açmadım. Kendimi öfkeyle yana atıyorum. Günlük sakızının, miskin, zeytin yaprağı ve buhurun baş döndürücü kokusu genzimi yakıyor. Burnumdan solur halde doğruluyorum.

''Şşşt, sakin ol.'' dediğini duyuyorum yanı başımdaki Barlas'ın. Herkes gözlerimi kapatmadan evvelki yerinde: Legolas'ın, mağaranın eşiğinden uzanan gölgesi hâlâ orada. Karal, minderin üzerinde bağdaş kurmuş, beni izliyor. Bana güven verircesine başını sallayıp gülümsese de kendimden utanıyorum. Olmuyor. Ne olduğunu anlayamadığım, kaynağını bulamadığım bir engel var ve onu aşamıyorum. Beni bu yolculuğa komutları ve rehberliğiyle çıkaranlar Legolas ve yanında getirdiği yaşlı şaman kadın. Kadının ismi Tomris. Bakıldığında parıl parıl parlayan, daha doğrusu insana öyle bir hissiyat aşılayan sevimli bir yüzü var. Ona karşı içimde şefkat ve iyilik hissediyorum. Başucumda oturduğu için ben doğrulunca elini sırtıma koyuyor fakat ben teselli edilmek istemiyorum, girdiğim yolda başarılı olmak istiyorum. Bunu da kendim için değil, Arden için istiyorum.

Tomris Ana, ne gördüğümü kendisine anlatmamı istiyor. Gördüklerimin ötekilerden farklı olmadığını söylesem de her seferinde olduğu gibi gene anlatmam konusunda diretiyor. Gücenik bir asabiyetle anlatmaya başlıyorum.

KAMBERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin