BEŞİNCİ BÖLÜM - ATLANTİS

2.7K 103 10
                                    

Elinde tuttuğu yaldızlı cismi akçaağaçtan yapılma bir masanın üzerine bırakan çocuk sıçrayarak basamakları çıktı ve platformdaki bölmeli dairelerden birinin içine girdi. 

''Hazır!''

Sağ ayağımı sol ayağımdan daha geriye atarken Eylül'ün dizlerini kırdığını ve yumruk şeklini almış ellerini omuz hizasına getirdiğini gördüm.

''Durun!'' Pusat, sisi delen uzunluktaki direkten tutunarak kendini öne doğru ittiğinde elleriyle bizi işaret etti.
''Tek vuruş! Emir büyük yerden.'' diyerek başıyla işlemeli bayrağı, bayrak şeklindeki ne idüğü belirsiz cismi, işaret etti. Kaşlarımı çatarken ayaklarımı eş hizaya getirerek sağ yumruğumu sıktım ama o sırada oturduğu kameriyeden dışarı fırlayan Arden Eylül'ün üzerinde yoğunlaştırdığım dikkatimin dağılmasına neden olmuştu.

Dört köşeli platformun urganına tutunarak kendini yukarıya çekti ve bana baktı. ''Kazanmazsan ne olur, biliyorsun, değil mi?'' Sol elini havaya kaldırdığında büyük bir ikilemde kalmıştım. Yüzümü Eylül'e dönerken onun da tereddütlü bir şekilde bana baktığını gördüm.

Havaya kaldırdığı kolunda Lakşmi Yıldızı'nın dövmesini gördüğüm çocuk, ''Başla!'' diyerek bağırdığında ilk başta ikimizde hareket etmedik. O beni, ben onu büyük bir dikkatle inceliyorken başını salladı.

''Haydi, bitirelim şu işi!'' Öne doğru atıldığımda acı, eski yaralarımın kabuklarını kaldırarak içeri sızdı ve kanıma karıştı, vücudumdaki labirentte çıkış yolunu aramaya başladı, derimin altında çalkalandığı sürece büyük bir ıstırap dalgası kemiklerimi yalarken eğrilen sanrı çıkış yolunu bulup iki yana açıldığını hissettiğim derimin içinden kaçarak sırtıma tutundu ve bir süre bedenimin işlevsizleşmesine neden oldu.

Kamburlaşarak öne doğru eğildiğimde Eylül'ün yumruğu yüzümde patladı ve gerilememe neden olarak etrafımızı çevreleyen siyah halatlara tutunmamı sağladı.

Kendisi soyut, ama etkisi somut olan o varlık, hortlamış ve derimi aşarak yüzeye ulaşmış gibi sırtımda büyük bir yanmaya neden olurken derimin iki yana, daha da çok açıldığını hissedebiliyordum. Sırtıma sürtünen kumaş bana hiçte yardımcı olmuyordu, kendimi sakinleştirmeye çalıştırırken Arden'i gördüm, başını salladı ve kalın dudaklarını birbirine çarptı. ''Pes etmediğin müddetçe kaybetmiş sayılmazsın.''

Onlarca insana rağmen en ufak bir sesin dahi çıkmaması oldukça ürkütücüydü. Rüzgârın uğultusu birbirine yapışmaya hazır olan bedenlerimizin arasından izinsizce geçerken arkamı döndüm ve yumruk atma hakkını bitirmesine rağmen hâlâ atakta bulunmaya hazırlanan Eylül'ün çenesinin hemen altına aparkat attım.

Ayakları yerden kesilirken başını geriye attı, ağzından boşalan kan üzerine sıçradı ve metrelerce öteye fırladı, sırtı platformu çevreleyen ipe çarptığında büyük bir gürültüyle yere düştü. Bir elim sırtıma ulaşmaya çalışıyorken itaatkar olmayan bacaklarıma sözümü geçiremeden kendimi yanında buldum.

Bilgeliğin filizlendiği gözleri yarı saydam halini almış, donuklaşmışlardı. Yüzü kaskatı kesilmişti ve yumruğun etkisi eklemlerine sarılıyor, sıkıyordu, hissedebiliyordum. Yanı başında durduğumda boynunu hareket ettirecek takatinin kalmadığını görebiliyordum ama gözlerini yüzüme çevirmeyi başarabildi, zorlukla solurken burnu ve ağzı garip bir hal aldı, kin kusacak bir kırışıklık ile tebessüm edecek bir düzlüğün arasında sıkışıp kalmıştı. Kan, ince bir çizgi halini alan dudaklarının arasına pençelerini atmaya başlarken zorlukla soldu.

KAMBERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin