☆39☆

3.1K 223 50
                                    

İki yıl sonra...

"Üç çay."

Araf siparişi kadına söyleyip kendisi de çayın yanında istenen tatlıları almak için tezgaha geçti. Kafe tahmin ettiklerinden de kısa sürede eski başarısına kavuşmuştu. Hatta eskisi gibi aşçı kullanmadan her şeyi kendileri yapıyordu. Ekim yaşanan olaylardan sonra uzun süredir mutfaktan uzak kaldığı için ilk başta sorunlar yaşasa da, Arafla Çağatayın yardımıyla her şeyi yoluna koymuştu. Şimdi insanlar yine buraya huzur bulmak ve güzel tatlılar yemek için geliyorlardı.

Araf siparişleri götürdüğü sırada kafeye gelen Çağatayı gördü. Yüz ifadesinden, sessizce söylenmesinden yine yolda biriyle tartıştığını anlamıştı. Ehliyet aldığından beri iki gün aralıkla mutlaka yolda kavga ediyordu.

"Ne oldu yine?"

"Park edeceğim yere girmeye çalışan biriyle uğraştım. Neymiş efendim önce o görmüş. Sen gördüysen ne olmuş lan? Daha otoparkın girişindesin. Gördün diye seni mi bekleyeceğim?"

"Hastasın sen biliyorsun değil mi? Ciddi anlamda hastasın."

Çağatay eliyle adamı başından savuşturup "Kes," diyerek Ekimin yanına gitti. Üçü de araba kullandığı halde sürekli sorun yaşayanın kendisi olması arkadaşını haklı çıkarıyor olsa da, umurunda değildi. Hatalı olan taraf asla o değildi. "Güzellik, ne yapıyorsun?"

Hamur yoğurmaktan ağrıyan ellerini ovalayan kadın arkadaşının sesini duyduğunda gülümseyerek başını kaldırdı. Çağatay kadını alnından öptükten sonra yanına oturarak bileklerine masaj yapmaya başladı. Kafeye önceye göre daha fazla müşteri geldiğinden Ekim dinlenmeye vakit bulamıyordu. Sürekli çalışan almaları gerektiğini söyleseler de kimseye güvenemeyeceğini söyleyip duruyordu ve bu durumdan iki adam da memnun değildi.

"Arafla sesinizi duydum. Yine mi araba yüzünden tartıştın?"

"Boş ver beni. Sen iyi misin?" Bir eliyle siyaha boyanmış göz altını okşayarak "Yorgun görünüyorsun, Ekim," diye fısıldadı. Durmadan çalışmanın onu yaşananları düşünmekten uzaklaştırdığını bildiği için üzerine gitmiyordu ama bu onun için korkmaması gerektiğini de göstermiyordu. "Birkaç gün kafeyi kapatalım istersen. Tatil için bir yerlere gideriz."

"Benim Antalyadaki evime gidebiliriz. Havalar da güzel. Dinlenirsin."

Yanlarına gelen Arafın teklifini başıyla onayladı Çağatay. Gerçekten de dinlenmeye ihtiyaçları vardı. Araf günün bir kısmını şirkette, diğer kısmını da kafede çalışarak geçiriyordu. Şirketine zaman ayıramadığı günlerde de geceler uyanık kalıyordu. Çağatay da hem kendi kafeleriyle hem de burasıyla ilgileniyordu. Ekim ise aldığı yardımlar fazlasıyla az olduğundan tüm gün ayakta duruyor, dinlenmek için birkaç dakika bile bulamıyordu.

"Hayır. İşlerin en yoğun olduğu dönemdeyiz. Şu an kapatmak doğru karar olmaz."

"Ekim, Çağatay haklı. Yorgunsun."

"Çalışmazsam daha kötü olurum," dedikten sonra ayarlanan sürenin bittiğini belli eden fırına doğru ilerledi. Ne demek istediğini ikisi de anlamıştı. Kafeyle ilgilenmek hala boynunda taşıdığı yüzüğü ve onu takan kişiyi düşünmesini engelliyordu. Yaraları daha yeni kapanmaya başlamıştı. Aradan geçen bunca zamandan sonra ilk kez dört gün önce şarkı söyleyebilmişti. Hayat normale dönmeye bu kadar geç başlamıştı ve kimse elde ettikleri gelişimi kaybetmek istemiyordu. Özellikle de sakinleştirici kullanmayı altı gün sonra bırakacağı bir dönemdeyken.

***

Arafla Çağatay kapalı yazısını astıktan sonra etrafı temizlemeye başlamışlardı. Ekime birkaç kez gitmesini söylemiş olsalar da kadın hala mutfağı temizliyor, yarın sabah gelince pişirecekleri için malzemeler ayırıyordu.

{Tamamlandı} Çirkin AşkıWhere stories live. Discover now