☆18☆

7.6K 453 82
                                    

Genç kadın dakikalardır yaptığı gibi mesajı tekrar tekrar okurken gözyaşları dinmek bilmiyordu. Bunun bir gün yaşanacağını bilse de, bu kadar erken olacağını düşünmemişti, düşünmek istememişti. Daha yaraları kabuk bağlamamışken nasıl dayanacağını bilmiyordu. Fazlaydı. Kaldıramayacağı kadar fazlaydı acısı.

Duyduğu sesle hızla gözyaşlarını silip yataktan kalktı. Nazan hanım akşam geleceğini söylemişti, yani o olamazdı. Büyük ihtimalle Canerdi. Onun yüzüne bile görmek istemese de, karşılaşmamak gibi ihtimalleri yoktu aynı evde yaşarken. Ağladığını görmesini istemediğinden banyoya geçip kapıyı kilitledi. Yorulmuştu artık. Geçmişinden de, bu gününden de, hatta geleceğinden bile yorulmuştu. Sadece gitmek istiyordu. Çağataya verdiği sözden kurtulmak ve gitmek istiyordu. Neden izin vermiyordu ki Çağatay zaten? Hayat onun hayatıydı. İstediğini yapmaya hakkı vardı. Yapmak istediği şey ne kadar kötü olursa olsun...

Caner üzerini değiştirdikten hemen sonra kendine kahve yapıp salona geçti. Sabaha kadar deniz kenarında oturmuş, içinde bulunduğu durumu düşünmüştü. Rüyaların Kızını öptüğü için pişman değildi. Pişman olduğu şey yaptığı evlilikti. İstediği gibi yanında bile olamazdı kadının, birileri görür diye. Ekime ağzından çıkanı söylemişken şimdi aynısını kendisi yapıyordu. Sahte de olsa evli bir adamdı. İnsanlar bu evliliğin anlaşmadan ibaret olduğunu bilmiyorlardı. Caneri Rüyaların Kızıyla görürlerse korumak için elinden geleni yaptığı soy ismi lekelenirdi. Tabii göz ardı ettiği bir engel daha vardı. Ekim...

Ekimin bunu hak etmediğini düşünüyordu. Onun yüzünden zaten yeterince acı çekmişti kısa sürede. Bir de aldatılan kadın olmamalıydı. Yapamazdı, yapmamalıydı Caner. Yapamayacaklarını biliyordu ama ne yapacağını bilmiyordu. Daha ismini bile bilmediği o kadına karşı hissettikleri öylesine sarmıştı ki kalbini, ruhunu ondan uzak duramazdı. Dilediği gibi zamanını da onunla geçiremezdi. Peki ne yapacaktı? Hoşlandığı kadını da, anlaşma üzerine evlendiği karısını da üzmeden hissettiklerine nasıl şans verecekti? Delirmek üzereydi.

Ekimin aşağı indiğini gördüğünde bitmek üzere olan kahvesini önündeki masaya bırakıp ayağa kalktı. Düne göre daha iyi görünse de, gözleri... Gözleri kan çanağına dönmüştü.

"İyi misin sen?"

"İyiyim. Annen gelmeden önce dönerim."

"Nereye gidiyorsun?"

"Çağatayla buluşacağım."

İlk başta ruhunu saran kıskançlıkla bağırıp çağırmak istese de, anında dün geceye ait görüntüler can bulmuştu gözlerinin önünde. Ona kızmaya hakkı yoktu. Artık yoktu. Bu yüzden sakin şekilde önüne geçip "Seninle konuşmama gereken bir şey var," deyip koltuğu işaret etti oturması için. Ekim de zaten yorgun olduğu için itiraz etmek yerine dediğini yaptı. Yan yana oturdukları andan adam konuşana dek sessiz kaldılar. Sanki sessiz kalsalar Canerin dün gece yaşadıkları, Ekimin bu sabah aldığı mesaj yok olup gidecek gibiydi. "Bilmen gerektiğini düşündüğüm bir şeyi söylemek istiyorum."

Ekim ne söyleyeceğini günler öncesinde öğrendiğinden "Aşık mı oldun, Tözün?" diye sordu ruhsuzca. Onun şaşırmasını da, Rüyaların Kızıyla yaşadıklarını da önemsemiyordu. Önemsediği tek şey gidip Çağatayla konuşmaktı. Sabah aldığı mesajla ilgili konuşmalı ve ne yapacaklarına karar vermeliydiler.

"Sen... Sen nereden biliyorsun?"

"Senin gibi biri ancak soy ismini lekeleyecek bir konu varsa bu kadar sakin davranır çünkü suçlu hissediyorsun. Çağatayla buluşacak olmama tepki vermemen de bu yüzden. Beni neredeyse ahlaksızlıkla suçluyorken şimdi sen aynı durumdasın."

{Tamamlandı} Çirkin AşkıWhere stories live. Discover now