Özgür Olmak

216 36 5
                                    

Yaşamım boyunca sesimi bir kez duymayan tanrı, yüzüme gülmüş ve bana bir şans tanımıştı. Ben ise tüm şanslarımı ona armağan ettiğim gibi onu da ona verdim haberi olmadan.

Biz onun odasında otururken ve o bana İspanyolca cümleler öğretirken kapı çaldı. Odaya kontrole gelmek dışında kimse gelmezdi ve en son kontrolün üzerinden de pek vakit geçmemişti. Ailesi hafta sonu gelmek üzere eve gitmişti ve biz birini beklemiyorduk.

Bu yüzden önce birbirimize ardından da kapıya baktık. Daha sonra o güzel sesiyle karşıdaki kişiye girmesini söyledi.

Elinde dosyalarla babam odaya girdiğinde o şaşırarak bana dönmüştü, ben ise neden geldiğini bilsem de söylemedim ona. Omuz silktim sadece.

İkimiz yatakta otururken Jeongguk toparlanmaya çalışmıştı, ben ise onu omzundan tutarak oturtmuş ve babama dönmüştüm. "Evet baba?"

Önce bana baktı, daha sonra gözlerini kapatarak bekledi birkaç saniye. Ardından gülümsedi ve Jeongguk'a döndü. Şu sıralar babamın beni her gördüğünde yüzünde hüzünlü bir ifade oluyordu. Sanırım ölecek olduğum gerçeği her seferinde ona çarpıyordu ve o bu zamana kadar benimle yeterli vakit geçirememişti. Bir babanın vedası gizliydi bakışlarında ve aslında ben şimdiye kadar yapmış olduklarını affetmiştim çoktan. Son yaptığı doğru şey, diğer yaptığı tüm hataları unutturmuştu.

"Merhaba Jeongguk. Sana çok iyi haberlerim var." Elindeki kağıtları karıştırdı."Sonunda sana uygun bir akciğer bulduk. Birkaç gün önce bilgiler elimize geçti ama sana uygun mu emin değildik. Tüm araştırmalarımız sonucu hiçbir sıkıntı olmadığına karar verdik ve eğer sen de kabul ediyorsan en kısa zamanda sana nakil yapacağız."

Babam bana döndüğünde ona gülümsedim ve bakışlarımla ne kadar becerebildiysem ona teşekkür ettim. Gözlerini benden kaçırdı ve Jeongguk'a döndü. Onu takip eden gözlerim asıl odağına döndüğünde onun şokla yerdeki mermerlere baktığını gördüm. Gözleri kocamandı ve odağını kaybetmiş gibi titriyordu. "Yani siz diyorsunuz ki... Siz..."

Yüzünü tutarak kendime çevirdim. "Duydun mu, sana uygun bir nakil var Jeongguk." dedim heyecanla. Birden kendine gelmiş gibi gözleri doldu. "Hyung ben iyileşecek miyim yani? Dışarı çıkabileceğim, koşabileceğim. Hatta... belki de yüzebilirim? Hiç yüzmedim biliyor musun? Ben nasıl yüzülür bilmiyorum." Tüm vücudu titriyordu, o kadar mutlu görünüyordu ki ne dediğinin farkında bile değildi. "Evet, evet öyle. Ama sakin ol tamam mı? Hem ben sana öğretirim." dedim saçını okşayarak onu sakinleştirmeye çalışırken. "Ama hyung, ben nasıl yaşanır bilmiyorum ki. Ya ayak uyduramazsam?"

Babam bizi yalnız bırakarak odadan sessizce çıktığında tekrar ona döndüm. "Bebeğim, sakin ol tamam mı? Dur bir, sakinleş önce."

Ona da göstererek derin nefesler aldığımda beni taklit etti. Gülümsedim ve saçlarını karıştırdım. "İşte böyle. Tamam, şimdi daha iyi misin?"

Başını salladı ve birden kollarını bana sımsıkı sardı. Gülerek geriye düştüğümde o da üzerime uzanmıştı. "Hyung ben nakil olacağım! Ölmeyeceğim, nefes alabileceğim, buradan çıkacağım. Sokakta yürüyebilirim, evcil hayvanım olabilir!"

Gözünden yaş aktığını hissediyordum ancak mutluluk gözyaşları olduğunu bildiğim için sesimi çıkarmadım. Ardından kahkaha attı ve ben de ona eşlik ettim. "Evet bebeğim, artık özgür olmayı öğrenebileceksin."

Birden durgunlaştı ve başını göğsümden kaldırarak yüzüme baktı. "Ama hyung..." Duygusal değişimi beni şaşırttığı için elimi yanağına götürüp okşadım. "Hım, ne oldu?"

"İyi de sen burada tutsak iken ben nasıl dışarıda özgür olayım? Bu kapının dışı benim hapishanem olur öyle."

Onun güzelliğine vurgundum, bana aşkına tutsaktım. Bundan öteye kaçamaz, geriye ise asla dönemezdim. Bağımlıydım, komik ama gönüllü bir şekilde bağımlıydım ona.

"İyiyim ben, bir şeyim yok. Olmadı bana da buluruz bir tane. Unuttun mu, benim ailem hastaneye sahip." dedim küçük, ufacık bir yalan söyleyerek. Bazı gerçekleri söylemek yalan söylemekten daha ağırdı, bu yüzden yalan söylemekte sakınca yoktu.

"Buluruz değil mi hyung? Bunun özellikle akciğer bulmanın hiç kolay bir şey olduğunu sanmıyorum ama sonuçta senin ailen doktor. Yani, benim gibi 23 yıl beklemen gerekmez."

Gözlerimi tavandaki lambalar üzerinde gezdirirken bir yandan da parmaklarımı saçlarının arasında dolaştırıyordum. O ise üzerime uzanmıştı ve kolları bana sarılıydı. Yüzüne bakmıyorken daha kolaydı onu kandırabilmek. Çünkü biliyorsunuz, o zeki bir çocuktu. "Tabii, birkaç telefona bakar."

O gün üzerimde uyuyakalana kadar bana hayallerinden bahsetti. Şimdiye kadar kurduğu tüm hayalleri benimle gerçekleştirmek istediğini söyledi ve tertemiz düşüncelerle kurduğu dünyasına beni de ekledi. O kadar düşünceliydi ki tüm bunları yaparken, hoşuma gitmeyecek bir şey olursa yapmasak da sorun olmayacağını söyledi. Güzel sesinden duyduğuma göre onun en büyük dileği benmişim bu yüzden önemi yokmuş hiçbir şeyin. Endişeliydim, eğer ben gidersem, vaktim biterse dayanabilir miydi diye çok endişeliydim. Kurduğu tüm hayallere beni ortak ediyordu ancak benim o kadar zamanım var mıydı ki?

O uyuyana kadar onu dinleyerek saçlarını okşadım ve dolaylı yoldan da olsa ilk defa o kollarım arasındayken kendim için dua ettim. 'Tanrım, lütfen beni ondan, onu benden alma.'

Ancak 'hastalıklı' zihnimden geçen tek düşünce sırf o hayaller arasında yer aldığım için yaşamak istiyordu. Çünkü ben yalnızca onun hayallerini gerçekleştirmek için vardım.

 Çünkü ben yalnızca onun hayallerini gerçekleştirmek için vardım

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

-iksvorasay

Star Of My Life|YoonkookWhere stories live. Discover now