Yıldızlara Gitmek

299 42 1
                                    

O sabah ilk defa ben onun odasına gittiğimde, her zamankinden daha heyecanlıydım. Tüm gece uyumayarak annemle bunu planlamıştım ve ilk defa uykusuz olmak benim için bir sorun değildi.

Kapısını tıklatıp odasına girdiğimde elindeki kitaptan kaldırdığı gözlerini üzerime dikmişti. Birkaç saniye bana şaşırarak baktı ve ben gülümseyerek yanına gittim. "Hazırlan, gidiyoruz."

Elinden tutarak onu uzandığı yataktan kaldırdım. "Hyung, ne yapıyorsun? Sen bu saatte nasıl uyandın ve nereye gidiyoruz?" dedi art arda. Bu onu yorduğunda birkaç saniye soluklandı. Elimle ona dışarıyı gösterdim. "Seni dışarı çıkaracağım. Hadi!"

Söylediklerimle olduğu yerde durdu ve tedirginlikle bana baktı. "Bu nasıl olacak? Bunu yapamayız, ikimiz için de çok tehlikeli."

Gülerek onu bıraktım ve hızla dışarı yürüdüm. Kapının önündeki tüpü içeri yürüttüm ve iki elimle ona gösterdim. "Ta daa! Yoongi hyungun senin için efsane bir şeyler hazırladı."

Tüpün yanına gelip merakla inceledi. "Bu nedir?"

"Bu bir hava tüpü. Bu maskeyi," maskeyi kaldırıp suratına geçirdim ve tüpün tutma yerini tuttum. "Taktıktan sonra, bu tüpü her yere götürebiliyorsun. Annemle konuştum, bu bizi bugünlük idare edebilir."

Bir anda öyle gülümsedi ki kalbin tekledi, gözlerinde ışıltılar oluştu, ardından yaşlarla doldu. "Hyung bu..."

Gülümseyerek başımı salladım. "Evet, mükemmel değil mi?" Ardından dizlerimin bağını çözecek bir şey yaptı. Bana öyle sıkı sarıldı ki, kapandı tüm yaralarım, silindi tüm anılarım. Sadece o kaldı geriye; ne ben, ne de acılarım. Sadece o.

"Mükemmel olan sensin hyung. Hayatımda bu kadar mutlu olduğum başka hiçbir gün olmadı."

Biliyorsunuz, o hep beni ağlama eşiğine getirdi güzelliğiyle ama bu seferki sebebi bana olan sevgisiydi. Ben hayatım boyunca bu kadar sevildiğimi o sarılma öncesine kadar hiç hissetmemiştim.

Ondan ayrıldım ve gülümsedim. "Hadi, üzerine mont falan giy de, gidelim."

Bir anda yüzü düştü. Ardından mırıltı gibi konuştu. "Ama benim... benim montum yok ki. Hiç ihtiyacım olmadığı için alma gereği duymamıştım."

Eğer elimde bir şansım olsaydı, evet bu benim için şans olurdu, onun tüm acılarını kendime alırdım. Ona sadece güzel şeyleri bırakır ve gerisini sırtlanırdım. İnanın bana, onun acıları bile beni mutlu ederdi.

"Sorun değil, benimkilerden veririm sana. Benimle gel hadi."

Bir elimi onun eline, diğer elimi de tüpün kulpuna geçirdim ve onu odama götürdüm. Ona kıyafetlerimden verdim, montumu giydirdim ve üşümemesi için atkımı boynuna sardım. Başına da bir bere geçirdiğimde haline kahkaha atmıştım. Kat kat giyindiği için doğru düzgün hareket edemiyordu bile.

"Gülmesene hyung! Şu halime bak, penguene döndüm."

Elimle ağzımı kapatarak gülmemi engelmeye çalıştım ve ardından kendi üzerimi de giyindiğimde tekrar elini tutarak hastanenin çıkışına doğru çektim onu. O ise yanımda onun kadar sıkı giyinmediğim için söyleniyordu. Kapının önüne geldiğimizde çıkmadan önce ona döndüm. Maskesini yüzüne geçirdim ve atkısını düzelttim. Tüm bunları yaparken yüzümde huzurlu bir gülümseme vardı. "Hazır mısın?"

Yutkundu ve otomatik kapıdan dışarıya baktı. Kış mevsiminde olmamıza rağmen hava bugün güneşliydi. Yine de serin olduğu bir gerçekti.

Bakışlarını bana çevirdiğinde kaşlarını çattı. "Ama senin masken yok hyung? Böyle çıkamayız." Sesi maskeden dolayı boğuk çıkıyordu. Çok sevsem de sesini, bu onun iyiliği için olduğundan sesimi çıkarmadım. "Merak etme, ben bundan önce hep dışarıdaydım. Alışkınım."

Star Of My Life|YoonkookTahanan ng mga kuwento. Tumuklas ngayon