Disfruto

261 41 1
                                    

Hala buraya kadar benimle geldiyseniz; ya çok aşık olmuşsunuzdur ve bizde kendinize dair bir şeyler bulmuşsunuzdur ya da bizim hastalıklı hikayemizde yolu şaşırmış, biraz da kafayı yemişsinizdir. Neyse, endişelenmeyin. Kalmak istemeyene çıkışa kadar eşlik edeceğim. O kadar da kibar bir adamım.

Hayatım Jeon Jeongguk'tan öncesi yani karanlık dönem ve Jeon Jeongguk'tan sonrası, aydınlık dönem olarak ikiye ayrılmış durumdaydı. Ona aşık olduğumu kimse inkar edemezdi, duygusuz bir adam olan ben bile nasıl olduysa bunu ona hissettirmiştim ve o bile biliyordu ki, ona tüm varlığımla aşıktım.

Bu nasıl, ne zaman oldu hiçbir fikrim yoktu ama böyle saçma bulduğum bir duyguyu bile iliklerime kadar hissetmekten rahatsızlık duymuyordum. Biraz 'hastalıklı' sayılabilirdi ve komik ama, öyleydi de zaten.

Gün geçtikçe gözlerimin önünde eriyen bedenine tanık olmaksa... Bunu nasıl anlatabilirim bilmiyorum ama dünya üzerinde bunu tarif edebilecek bir cümle olabileceğini sanmıyorum.

Kendi odasına alınmıştı ama odasına giriş çıkışlar çok özenliydi ve normal oda olmasına rağmen içeri girerken hastaneye özel koruma kıyafetleri giyiyorduk. Odanın kapısının bile sık sık açılmadığından emin olmak için sürekli kontrole gelen biri vardı. Anlam veremiyordum, bu kadar ağır olan ne vardı hiç anlam veremiyordum çünkü o iyiydi. Yani, berbat görünüyordu ama ölü gibi de değildi. Onu rahat bırakamazlar mıydı yani? Eminim kendini daha sağlıklı hissederdi öyle.

Ailesi Busan'dan gelmişti ve sandığımın aksine gayet sıcak bir ailelerdi. Ben onları ilgisiz falan sanıyordum ancak buraya sık sık gelemeseler de sürekli iletişim halindelermiş aslında. Hatta bir ara yalnız kaldığımızda annesi: "Jeongguk izin verse hep burada kalırız ama o bunu istemiyor. Oradaki düzenimiz bozulsun ya da hayatımız aksamasın diye biz sık sık onu ziyaret ettiğimizde azarlıyor." demişti.

Onun melek olduğuna hala inanmadınız mı? Gerçekten aptalsınız.

O kimsenin hayatını engellemek istemiyor, sanki hasta doğmak onun suçuymuş gibi gereğinden fazla üzerine düşülmesine katlanamıyordu. Yine de ailesi o büyüyene kadar onu yalnız bırakmamışlardı. Şimdi ise genç bir adamdı o, kendi başının çaresine bakabilirdi.

Ailesi geldiği için aramıza biraz mesafe koysak da onlar uyumak için otele gittiklerinde sarılıp, çok kısa saniyelik öpücükler veriyorduk birbirimize. Ailesi aramızdakileri bilse de, yanlarında öpüşüp koklaşamazdık tabii.

Jeongguk'un ailesini zorla gönderdiği bir zaman aralığındaydık. Ona kitaplığından aldığım ve hiçbir şey anlamadığım bir kitap okuyordum. Sanırım fransızcaydı ama emin de değildim.

Ben ona asla anlamadığım satırları okurken o yatağında uzanmış kahkahalar atarak bana gülüyor, aksanımla dalga geçiyordu. Siz aşkı biraz şöyle özetleyebilirdim: Bir velet tarafından alaya alındığınızda bile bundan zevk almak, sizinle dalga geçiyor olsa bile sırf gülüyor diye mutlu olmak.

Gülmekten yorulduğunda dudağının altındaki o beni öptüm ve kitabı kapatıp baş ucuna koydum. Yatağının kenarına oturmuş saçlarını okşuyordum ve o parıl parıl gözleriyle beni izliyordu.

"Hyung, sana şarkı söyleyeyim mi?" diye sordu kısık bir sesle.

Ah bir bilseydin bebeğim, bir bilseydin o sesine ne kadar aşık olduğumu, duymak için kalan tüm zamanımı nasıl verebileceğimi, sırf doyasıya şarkı söyle diye nelerden vazgeçebileceğimi, yine de söyler miydin bana o sözü? İnanın bana her şeyden çok isterdim hiç acı çekmeden şarkı söylesin ama tanrı bizi bununla sınıyordu işte.

Yutkunarak parmağımı dudak kıvrımlarında gezdirdim. "Gerek yok ki, zaten tüm bestelerde seni duyuyorum." dedim dudaklarımı bu sefer burnunun ucuna bastırırken.

Star Of My Life|YoonkookWhere stories live. Discover now