Yedi kenet, tutuşur yedi adama ve en arsız arzularda yanar yalanlar...
Yedi günah.
En ölümcül ölümlüler.
Yedi yalancı, yedi suikastçi, yedi âşık.
Şeytana satılan, yedi ruh.
( Fazlasıyla +18 öge ve rahatsız edici içerik bulundurmaktadır.)
#1- ji...
Youngjae donup kalmıştı. Hızla arkasına döndü. Jaebum, vücudunu kapıdan yarı çıkarmış, şaşkın bir ifadeyle ona bakıyordu. Youngjae yüzünün yandığını hissetti fakat yine de gözlerini ona bakan altın irislerden kurtaramadı. Jaebum'un gözleri, karanlıkta daha parlak görünüyorlardı. Youngjae yutkundu ve korkuyla nefesini dışarı verdi. Jaebum sessizliği bozarken, sesi buğulu ve uykuluydu.
" Burada ne yapıyorsun? " diye sordu sakin bir şekilde.
Yüz ifadesi ya da ses tonu, Youngjae'in beklediğinin aksine yumuşaktı. Gerçi ne beklediğini de bilmiyordu ama kaçmaya çalıştığını düşünerek, Jaebum'un ona kızacağından korkmuştu.
Dudaklarını zar zor aralayarak cevap verdi.
" Ben. " istemsizce duraklamıştı.
" Ben, hava almak istemiştim. " dedi.
Jaebum, elini fazlasıyla dağılmış saçlarından geçirdi. Youngjae o anda, üzerinin çıplak olduğunu fark etti. Gözlerinin altına koyu halkalar inmişti. Sol göğüs kasının üzerinde ince ve çok uzun olmayan bir kesik yarası vardı. Youngjae, gözlerini biraz daha aşağıya indirmeye cesaret etti. Jaebum bolca bir eşofman altından başka bir şey giymiyordu. Saçları sanki daha dalgalı ve darmadağınlardı. Dudakları parlak kızıl çileklere benziyorlardı ve soluk ışık keskin, kemikli yüzüne gölgeler döküyordu. Youngjae, onun altın gözlerine öyle odaklanmıştı ki bunları henüz fark edebiliyordu. Gözlerini bir kaç kez kırpıştırarak kendine gelmeye çalıştı.
" Sana eşlik etmeme izin ver. " dedi Jaebum.
Youngjae bu ani teklife herhangi bir tepki veremeyecek kadar şok olmuştu. Başıyla onayladı. Jaebum dudaklarını birbirine bastırdı ve üzerine uğraştığı belli olan bir yumuşaklıktaki sesiyle tekrar konuştu.
" Bana bir dakika verebilir misin?"
Jaebum, sabah olanları unutmuş gibiydi. Çok nazikti. Youngjae'i korkutmamaya çalıştığıysa, barizdi.
" Tabii. " dedi Youngjae kısık bir sesle.
Jaebum aldığı onayla, odasına hızla geri girdi. Youngjae gergin hissediyordu. Gergin ve bir o kadar da güvende. Oysa, onun yüzüne dahi bakamayacağını düşünmüştü.
"Burada güvendesin, Youngjae."
" Youngjae? "
Youngjae kafasının içini terk edip, çoktan geri gelmiş olan Jaebum'a baktı. Üzerine, vücuduna tam oturan siyah bir tişört giymişti. Evden dışarı çıkıp; geniş, sade ve yüksek demirlerle korunan bahçeye ulaşana dek tek kelime etmediler. Jaebum yürümüş, Youngjae ise onu izlemişti. Şimdiyse adımları aynı ritimdeydi. Gece göğü lacivertin tonlarına bürünmüştü ve bir kaç yıldız tepeden göz kırpıyordu. Youngjae soğuk havayı içine çekti. Temiz hava ciğerlerini yakarken, bunun bu kadar iyi hissettireceğini tahmin etmemişti. İstemsizce başını yukarı kaldırarak, gözlerini kapadı ve derin bir kaç nefes daha aldı. Jaebum'un altın gözlerini üzerinde hissedince, ona baktı.
" Daha iyi misin? " diye sordu Jaebum. Hâlâ o yumuşak fakat yoğun ve buğulu ses tonuyla konuşuyordu.
Youngjae göz pınarlarına engel olamadı. Gözleri tekrar ve tekrar dolarken " Hayır. " dedi. Dokunsalar ağlıyordu. Kendine içinden küfürler etti. Jaebum gözyaşlarını görünce telaşlansa da sakin tavrını yitirmedi. Zaten Youngjae de tekrar deliremeyecek kadar bitik hissediyordu.
" Youngjae. " dedi Jaebum.
Oldukları yerde durmuşlardı.
" Sana yardım edeceğiz. Ama önce-"
Youngjae sessiz gözyaşlarının arasından Jaebum'un sözünü kesti.
" Anlatacağım. "
Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.