AŞKIN MANSUR HALİ / Bölüm: 6

9.8K 771 80
                                    

Parmaklarında hissetti ilk olarak onu, kıpraşırken kılcal damarları, iliklerinde duyumsadı gözlerinin elasını. Her bir hücresi selama durdu önce, bu yeni gelen varlığa. Her birisi kenara çekilip yer açtı yerleşmesi için. Rahatı yerinde mi diye kontrol ettiler sonra. Baktılar ki aşk yerli yerinde memnun, rutin işlerine geri döndüler.

Midesine uğradı o efsun, artık her yediği lokmada fazla hissedecekti, boğazından geçecek her bir lokma tatsız tutsuz olacaktı eğer yanında değilse “O”. Ne zaman çay içse mesela hep eksik kalacaktı o kırmızı bile. Kabul etmeyecekti midesi ondan uzakta tek bir lokmayı.

Gözlerini yokladı ardından. Yeşillerinin her bir haresine yazdı hükmünü. Bakmayacak dedi bu gözler o elalardan gayrısına, ne denizin mavisi, ne karası kahvelerin. Bu yeşiller bir tek elalarda nefes alacak, bir tek elaya yanacak. Büyümeyecek hiçbir umut bu topraklarda, kahve ile yeşilin tohumları hariç. Ela doğarsa gökyüzünde ay, o zaman yakamozu vuracak denizlerine.

Kaşının her bir teline kazındı kızın gözleri. Gözünün üzerinde, en yakınında ama bir o kadar uzak. Bilemezdi Mansur, kaşlarında asılı kalacaktı bu yolunu kaybetmiş maral. Bilecekti orada, çok yakınında ama göremeyecekti… Yakınlığıyla yakarken, ıraklığıyla donduracaktı her bir cümlesini. Bilemezdi Mansur, aşkın peşrevindeydi ömrü henüz…

Bir adım atmak istedi ama yapmalı mıydı? Yanına ulaşıp elini tutmak istedi ama tutmalı mıydı? Saçlarını okşamak istedi parmakları ama dokunmalı mıydı? Kollarına almak istedi her bir tanesi ama sarmalı mıydı?

Aşkın arafında sallandı bedeni Mansur’un… ne gidebildi nefesinin buğusuna ne de kaçabildi aşkın vücuduna sahip çıkmasına. Ne  dokunabildi saçlarının koyusuna ne de sıyrılabildi içine düştüğü o bulanık fanustan. Ne sarabildi kolları, o nazenin kollarını ne de ittirebildi başına dolanan sevda belasını. Vel hasıl arafında aşkın Mansur, sallandı….  

Sıkıştırılmış bir topak gibi düştü kadın içinin nehirlerine. Sularında süzüldü hiç acelesi yokmuş gibi. Bazen gömüldü nehirlerin soğuk sularına, her bir hücresini duyumsattı o maviliklere. Sonra çıkardı başını sudan, derinlikleri hasret bıraktı. Bir ömürlük sürecekti aşk ile yüzüşü kadının ve hükmünü fısıldayacaktı sularına göz kırpan yakamozların kulağına…

Sıcak bir varlık hissetti omuzlarında Mansur, iç gıdıklayan, acıtan ama aynı anda saran, kollayan, avutan… Üşüten en saklı hücresine kadar ama aynı demde ısıtan, savunan, koruyan… Omzuna iki el vurdu aşk, “Geçmiş olsun Ademoğlu, sende benim olanlardan oldun…” diye fısıldadı kulağına sonra… Artık maddi âlemde Mansur olsa da adı, içinde, derinlerinde, Mecnun yazılmıştı…

Nerede olduğunun farkına vardığında terden sırılsıklam olmuştu. Sanki kilometrelerce koşmuş gibi inip kalkıyordu göğsü. Tehlikedeymiş gibi gerilmişti tüm refleksleri. Ellerini beline koyup derin nefesler aldı başı yerde. Sonra kaldırdı yeşillerini ölümünü bir kez daha görebilmek için.

ESVEDHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin