34. Vuslat~

27.6K 1.2K 85
                                    

Bahar...

Düğün günü

 

“Abi her şey hazır.”

 

Sedat karşısında ki adama baktı şahin gözleriyle.

“Oğlum bak bir aksilik olmasın. Ağız tadıyla bir düğün yapalım.”

“Merak etme Abi. Her yere dağıldık. Sorun çıkmayacak”

Biçimli kaşlarını biraz daha çatarak yavaş yavaş dolmaya başlayan bahçeye baktı Sedat. İçinde kötü bir his vardı. Bu çocuğun mutlu olmasını istiyordu. Bu günü atlatalım hayırlısıyla diye geçirdi içinden…

<~~~~~ >

Gelin odasından hummalı çalışmalar meyvelerini vermiş. Sabahtan beri bir o yana bir bu yana koşuşturan görevliler çekilmiş üç kadın baş başa kalmışlardı sonunda. Lumina, Sophia ve Umut. Kaderin cilveleriyle bir araya gelmiş üç cevher.  Lumina bu yaşa kadar hep iki olmanın büyüyememenin sancısını yaşarken Esved ona kocaman bir aile getirmişti. Gözlerini hayata açtığı an görmüşçesine tanıyor ve seviyordu yeni ailesini. Sophia, Mansur’un aşkıyla kuşatılmış ama ona uzanamadan içten içe solan bir çiçek gibiydi. Onun gözlerindeki hüznü yırtıp atası geliyordu bazen ama elinden bir şey gelmiyordu ki…

Ve Umut… Abisinin umudu ve elbette kendisinin. Hayatının belki de dönüm noktasında yaptıklarını unutabilir miydi. O kız kaynayan mavi gözleriyle ayakta dimdik durmasaydı şu an bu koltukta oturabilir miydi? Ama her şeyden önemlisi iki gündür abisinin gözlerinde gördüğü o pembe bulutları görebilir miydi? Abisi onun canıydı. Hayatını duygularını bütün arzularını onun gözlerine bağlamıştı abisi. Ve şimdi bu güzel kız abisine yeni bir hayat sunuyordu.

Sophia üzerindeki beyaz elbiseye baktı. Ne kadar iğreti durduğunu görüyorlar mıydı acaba? Üzerinde ki rengin, onun vücudu yüzünden çektiği ıstırabı hissedebiliyorlar mıydı? Sophia’nın tüm zerreleri buraya ait olmadığını haykırırken o, buraya ait olmak istiyordu. Karşısında ki güzel yürekli kızın mavilerine sarmak istiyordu kendisini. O kız her koşulsuz sarılışında bir adım daha yaklaştırıyordu ışığa Sophia’yı. Bir Ceylan vardı yüreğinde Mansur’u her gördüğünde biraz daha kanayan. Sevdiği adama ellerinde ki  karayı bulaştırmamak için son nefesiyle kaçıyordu ondan.

Umut iki güzel kadına baktı sevgiyle ve belki de biraz özenerek. Ne kadar güzellerdi. Beyazlar içinde gökten az önce inmişler de üzerlerinde ki peri tozlarını silkeliyormuş gibiydiler. Lumina ismine muntasır bir nur gibi parlıyordu. Bu gün daha bir fazla daha bir parlak. Gözlerinin önünde kelebekler hayat dansı yapıyorlardı. Sophia ise tahtına kurulmuş bir sultan gibiydi. Bu kadında öyle bir hava vardı ki Umut her seferinde hayran kalıyordu. Ama yaralıydı belli ki… Kadınlar yaralarıyla daha fazla güzelleşiyorlardı herhalde…

Kapı açılıp içeriye pembe bir tül yumağı dalınca kadınlar düşüncelerinden sıyrıldılar. Bu pembe yumak bir de konuşuyordu üstelik.

“Ablalay Mansur dedi ki en güzel benmişim. Hem Esved ve Lay’de dedi güzel olduğumu. Pembe çok yakışmış bana. Aaa Yumina sen melek olmuşsun. Ben niye pembe oldum ki. Siz beyazsınız ama.”

ESVEDHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin